‘Fikri, vicdanı, irfanı hür’ bir gazeteci…
02 kasım 2023 yeni şafak
Allah gani gani rahmet eylesin… Osman Saffet Arolat sadece meslek büyüğüm ve mesleki rol modellerimden biri değildi… O aynı zamanda insani değerleriyle de karşısındakinde güven, anlayış ve yakınlık uyandıran, mütekâmil bir ruhtu…
Gazeteciliğin, basın-yayın mensubu olmanın onurlu, şerefli bir iş olduğu; dezenformasyonun, yalan haberciliğinin, karalama kampanyalarının, itibar suikastlarının çok nadir olarak, tek tük görülebildiği; “Gazete yazıyorsa, TV söylüyorsa doğrudur” algısının yaygın olduğu dönemin ‘star’ gazetecilerinden biriydi Arolat.
Bizim kuşağın yakından tanıdığı ‘Abdi İpekçi ekolü’ diye adlandırılan bir gazeteci karakteri vardı. Bu ekolün daha iyi anlaşılması için başımızdan geçen bir olayı paylaşmak yararlı olabilir…
1970’lerin sonunda, haberi iki kaynaktan edindiğimiz görüşle ele aldığımız hâlde “Neden 3’üncü bir taraftan görüş almadınız?!” diye Abdi İpekçi’den fırça yediğimiz olurdu. Bir keresinde Abdi Bey, Alman şansölyesi Willy Brandt’tan bir röportaj almıştı. Söyleşiyi iki ayrı kişiye çevirttirdikten sonra bir de bana yollatmıştı. Ben yazıyı çevirip ilettim. On dakika sonra dış haberler servisinden Zerrin Hanım aradı; “Sizi rica ediyor” dedi…
Bir heyecan ve bol endişe ile Abdi Bey’in odasının yolunu tuttum… Bana diğer tercümeleri gösterdi. Brandt’ın kullandığı bir kavram iki tercümede de aynıydı ama benimki farklıydı… Açıklamamı istedi, ben de dilim döndüğünce izah etmeye çalıştım. Teşekkür etti, “Çıkabilirsin” dedi…
O gece sabaha kadar uyku tutmadı… Acaba hangi Türkçe karşılığı tercih edecekti? İlk iş gazeteyi alıp onun röportajını okudum. Benim sözcüğü kullanmıştı… Yaşadığım en büyük mesleki tatminlerden biriydi, desem yalan olmaz…
Bu ekolün Osman Arolat gibi mensuplarını buradan hayırla yad etmek, yaşayanlara uzun ömürler, kaybettiklerimize rahmet dilemek boynumuzun borcudur. Unuttuklarımız bağışlasın lütfen; Leyla Umar, Rauf Tamer, Hakkı Devrim, Hıfzı Topuz, Cüneyt Arcayürek, Uğur Mumcu, Mehmet Ali Birand, Halit Kıvanç, Ali Gevgilili, Hasan Pulur, Sami Kohen, Tarık Buğra, Sadun Tanju, Savaş Ay, Nezih Alkış, Oktay Ekşi, Doğan Hızlan, Taha Akyol, Zeki Sözer toplumun tüm kesimlerince saygı duyulan, benimsenen, güvenilen, en önemlisi de “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” gazetecilerin bazıları…
Bugün, aynı çizgide olan yazılı basın ve TV gazetecileri yok mu? Elbette var… Ancak, sağdan say iki; soldan say belki üç kişi…
Ne yazık; öyle değil mi?...
Günün sözü
“Yalnızca gerçek sevginin nesnesi geliştirir ve insanın gerçek özünü ortaya çıkarır.”
Ludwig Feuerbach
Gözümüze takılanlar…
Gazeteciliğin, basın-yayın mensubu olmanın onurlu, şerefli bir iş olduğu; dezenformasyonun, yalan haberciliğinin, karalama kampanyalarının, itibar suikastlarının çok nadir olarak, tek tük görülebildiği; “Gazete yazıyorsa, TV söylüyorsa doğrudur” algısının yaygın olduğu dönemin ‘star’ gazetecilerinden biriydi Arolat.
Bizim kuşağın yakından tanıdığı ‘Abdi İpekçi ekolü’ diye adlandırılan bir gazeteci karakteri vardı. Bu ekolün daha iyi anlaşılması için başımızdan geçen bir olayı paylaşmak yararlı olabilir…
1970’lerin sonunda, haberi iki kaynaktan edindiğimiz görüşle ele aldığımız hâlde “Neden 3’üncü bir taraftan görüş almadınız?!” diye Abdi İpekçi’den fırça yediğimiz olurdu. Bir keresinde Abdi Bey, Alman şansölyesi Willy Brandt’tan bir röportaj almıştı. Söyleşiyi iki ayrı kişiye çevirttirdikten sonra bir de bana yollatmıştı. Ben yazıyı çevirip ilettim. On dakika sonra dış haberler servisinden Zerrin Hanım aradı; “Sizi rica ediyor” dedi…
Bir heyecan ve bol endişe ile Abdi Bey’in odasının yolunu tuttum… Bana diğer tercümeleri gösterdi. Brandt’ın kullandığı bir kavram iki tercümede de aynıydı ama benimki farklıydı… Açıklamamı istedi, ben de dilim döndüğünce izah etmeye çalıştım. Teşekkür etti, “Çıkabilirsin” dedi…
O gece sabaha kadar uyku tutmadı… Acaba hangi Türkçe karşılığı tercih edecekti? İlk iş gazeteyi alıp onun röportajını okudum. Benim sözcüğü kullanmıştı… Yaşadığım en büyük mesleki tatminlerden biriydi, desem yalan olmaz…
Bu ekolün Osman Arolat gibi mensuplarını buradan hayırla yad etmek, yaşayanlara uzun ömürler, kaybettiklerimize rahmet dilemek boynumuzun borcudur. Unuttuklarımız bağışlasın lütfen; Leyla Umar, Rauf Tamer, Hakkı Devrim, Hıfzı Topuz, Cüneyt Arcayürek, Uğur Mumcu, Mehmet Ali Birand, Halit Kıvanç, Ali Gevgilili, Hasan Pulur, Sami Kohen, Tarık Buğra, Sadun Tanju, Savaş Ay, Nezih Alkış, Oktay Ekşi, Doğan Hızlan, Taha Akyol, Zeki Sözer toplumun tüm kesimlerince saygı duyulan, benimsenen, güvenilen, en önemlisi de “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” gazetecilerin bazıları…
Bugün, aynı çizgide olan yazılı basın ve TV gazetecileri yok mu? Elbette var… Ancak, sağdan say iki; soldan say belki üç kişi…
Ne yazık; öyle değil mi?...
Günün sözü
“Yalnızca gerçek sevginin nesnesi geliştirir ve insanın gerçek özünü ortaya çıkarır.”
Ludwig Feuerbach
Gözümüze takılanlar…
- Türkiye İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı, kardeşim Suat Sözen’den, hem beni hem de ofisteki arkadaşları çocuklar gibi sevindiren bir hediye geldi; Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkmış kitaplarla dolu bir kutu… İçinde bizzat Atatürk’ün kaleme aldığı “Geometri”, “Zabit ve Kumandan ile Hasbihal” ile gençler için fotoğraflarla zenginleştirilmiş “Nutuk”un da olduğu 100. Yıl özel serisinde Atatürk’e ilişkin hatırat, Türkiye ve Kurtuluş Savaşı dönemiyle ilgili araştırmalar da yer alıyor. Başta okullar olmak üzere herkesin kitaplığında bulunması gereken bu eserler şöyle: “Cumhuriyetin İlk Sayımı”, Afet İnan “Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler”, Celâl Erikan “Kurtuluş Savaşı Tarihi”, Hulûsi Turgut “Kılıç Ali Hatıraları”, Özer Ozankaya “Dünya Düşünürleri Gözüyle Atatürk ve Cumhuriyeti”, Sina Akşin “Kısa Türkiye Tarihi”, Şevket Pamuk “Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi” ile Zafer Toprak imzalı “Atatürk: Kurucu Felsefenin Evrimi”, “Cumhuriyet ve Antropoloji”.
- Bulaşık deterjanı markası Fairy, 31 Ekim Dünya Tasarruf Günü’nde bulaşık yıkarken oluşabilecek ekonomik kayıplara ve enerji israfına dikkat çeken, tasarrufun önemini vurgulayan bir basın bülteni göndermiş. Marka, geliştirdikleri ürünler kullanılarak bulaşıklarda kısa programa geçildiğinde; elektrik faturalarında paket başına 165 TL, bulaşıklar soğuk suda yıkandığında ise yılda 300 TL’ye varan enerji tasarrufu sağladığını ifade etmiş. Fairy’nin su tasarrufu konusundaki çalışmalarına birkaç yıldır tanık oluyoruz. İstanbul başta olmak üzere pek çok ilimizde ‘su krizi’ kapıdayken firmanın uzun süredir yürüttüğü Konu Yönetimi aksiyonları, itibarlarına yaptıkları en büyük yatırım… (Ersin Kaynak, Medyaevi)
- TÜİK, Cumhuriyetin 100. yılına özel olarak “100 Yılın Göstergeleri” adlı veri dizisi yayınlamış. Buna göre; 1927 yılında 13,6 milyon olan nüfus, 2022’de 85,3 milyona, kentte yaşam oranı yüzde 24,2’den yüzde 93,4’e yükselmiş. 1935’te yüzde 18,7 ölçülen okuma yazma oranı yüzde 97,3’e çıkmış. 1923 yılında 77 liralık (45 dolar) kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla, 2022’de 176.651 liraya (10.659 dolar); gayrisafi yurt içi hasıla 964 milyon liradan (milyon dolar) 15 trilyon liraya (905,8 milyar dolar) yükselmiş. 1923 ile 2022 karşılaştırıldığında; ithalatın 86,9 milyon dolardan 342,2 milyar dolara, ihracatın 50,8 milyon dolardan 235,2 milyar dolara, ihracatın ithalatı karşılama oranının ise yüzde 58,5’ten yüzde 68,7’ye ulaştığı görülüyor. En şaşırtıcı düşüş ise sinema izleyicilerinde tespit edilmiş; 1978 yılında yerli film izleyicisi 58,3 milyon, yabancı film izleyicisi 22,8 milyon imiş. Bu rakamlar 2022 yılında sırasıyla 18,8 milyon ve 16,9 milyon olmuş. Ülkemizin aştığı eşikleri, gösterdiği değişimleri anlamak için detaylarıyla incelemekte yarar var. Ne demiş Peter Drucker; “Ölçmüyorsan yönetemezsin…”