'Gala'ya sadece 10 kişi gelmiş...
17 Ocak 2010 Akşam Gazetesi
Bundan böyle bana 'Türkiye'de resmi kuruluşlar iletişimi nasıl yürütüyorlar?' diye soranlara, hiç fazla düşünmeden aşağıdaki haberi nakledeceğim. İnternet'te Yavuz Alatan (Gazeteport.com) imzasıyla dolaşıyormuş. TV'deki (Skytürk) 'kaşık düşmanım' sevgili Özlem Gürses (bugün 11.15'te bizi izlemeyi unutmayın) yollamış; biraz kısaltarak ancak herhangi bir yorum yapmadan kopyalayıp aşağıya yapıştırdım:
'ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nin katkıları ile 'Türk-Ermeni İş Geliştirme Konseyi' sponsorluğunda çekilen 'Aras Kıyılarında' adlı filmin Türkiye galasına film yapımcılarının dışında sadece ABD Ankara Büyükelçiliği Müsteşarı Thomas Leory ve AKP Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu katıldı.
Filmde teknik aksaklıklar ve Türkçe altyazıların yarım çıkması sıkıntılı dakikalara neden oldu. Gecede konuşan Thomas Leory, 'Bu yapım arkadaşlığın ve dostluğun köşelerinin olmadığı bir film. Türk Ermeni toplumlarının ilişkilerinin gelişmesinde sivil toplum örgütleri önemli' dedi. Kınıklıoğlu da, hükümet olarak komşularla iyi ilişkiler geliştirmek istediklerini belirtti ve ekledi: 'Türkler de Ermeniler de normalleşme istiyor'...
Film, internetten tanışan Türk genci Aras ve Ermeni kızı Tamar'ın öyküsünü anlatıyor. 'Aras Kıyılarında' filmi, Türkiye ve Ermenistan halklarının sınırların kalkmasına ilişkin ortak arzularını yansıtıyor. Filmin çekimleri, Ani Harabeleri'ni ikiye bölen Arpaçay ile Erivan ve Ankara'da yapıldı.'
Ve galada 10 kişi... Sizce olay yorum gerektiriyor mu?..
'Korkanlar köle olur, korkmayanlar efendi'...
Neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir o tartışma: 'Önce ne vardı?'...
Hıristiyanların bu konuda hiç tereddüdü yok: 'Önce söz vardı!'...
'Önce sessizlik vardı!' diyenler de az değildir. Marksistlere göre tabii ki 'Önce madde vardı!'... Altyapı üstyapıyı belirliyor ya hani...
Müslümanlara göre de tereddüt edecek bir şey yok: 'Önce Allah vardı!'
'Önce duygu vardı', 'Önce bilinç vardı' diyenleri de yabana atmamak gerek. Bu liste uzar da gider...
Bizim sorumuz ise girişimcilikle ilgili... Soru da şu: 'Önce ne lazım?'... Çünkü yukarıdaki soruyu doğru yanıtlayamazsanız hayatı, hikmeti, hakikati kavramanız mümkün değildir. Bizim soruyu doğru yanıtlayamazsanız kapitalizmin gereklerini yerine getiremez; girişimci olma şansını kullanamazsanız...
Önce ne lazım? Para mı?.. Bilgi mi?.. Güç mü?.. Fikir mi?.. Akıl mı?..
Bizce son ikisi... Hani Prof. Dr. Salih Murat Uzdilek'in dediği gibi 'İnsan bir gemi, fikri yelkeni, aklı dümeni; kullan gemini göreyim seni!...'
İşte size bu iddiamızı bir kez daha doğrulayan bir başarı öyküsü:
Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği ve İşletme'den 3 arkadaş; Murat Ceylan, Abdulkadir Karagöz, Mehmet Fatih Kacır girişimci olmaya karar veriyorlar. Ortak hayalleri: Yaptıkları işte dünya markası olmak (Korkanlar köle, korkmayanlar efendi olur-Platon)...
Nisan 2008'e iş fikri ortaya çıkıyor: Çikolata şelalesinin görkemi ve çekiciliğinden yararlanmak ve çikolatayı katı değil erimiş halde taze meyvelerle sunmak. Öğrenci arkadaşlarında yaptıkları testler başarılı sonuçlar vermiş.
Perakende sektöründeki trend'leri gözlemlemişler. Alışveriş merkezlerinde açılacak kioskların doğru iş modeli olacağını saptamışlar.
Harçlıklarından biriktirdikleri ile ailelerinden, eşten dosttan aldıkları borç, Çin malı 3 şelaleye yetmiş (sonradan kendi makinelerini kendileri yapacaklardır)... Üç genç geçmişler tezgah arkasına, Olivium'da ilk adımı atmışlar...
İkinci şubeyi Tepe Nautilius'ta, üçüncüsünü ise Cevahir'de açmışlar.
İlk 'franchise'larını (isim hakkı kiralama) Aralık 2008'de vermişler. 6 ayda 6 şubeye ulaşmışlar. İkinci 6 ayda ise 13 yeni şube daha açmışlar ve kısa zamanda toplamda 30 şubeleri olmuş.
Şimdi her gün binlerce insan Chocnette ürünlerini tatmakta (www.chocnette.com). Dünya markası olma hedeflerine hızla koşuyorlar...
En küçük abartısı olmayan bu öyküden herkesin çıkarabileceği 'kendisine uygun bir ders' mutlaka ki vardır... Yeter ki çıkarmayı isteyelim...
Bundan böyle bana 'Türkiye'de resmi kuruluşlar iletişimi nasıl yürütüyorlar?' diye soranlara, hiç fazla düşünmeden aşağıdaki haberi nakledeceğim. İnternet'te Yavuz Alatan (Gazeteport.com) imzasıyla dolaşıyormuş. TV'deki (Skytürk) 'kaşık düşmanım' sevgili Özlem Gürses (bugün 11.15'te bizi izlemeyi unutmayın) yollamış; biraz kısaltarak ancak herhangi bir yorum yapmadan kopyalayıp aşağıya yapıştırdım:
'ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nin katkıları ile 'Türk-Ermeni İş Geliştirme Konseyi' sponsorluğunda çekilen 'Aras Kıyılarında' adlı filmin Türkiye galasına film yapımcılarının dışında sadece ABD Ankara Büyükelçiliği Müsteşarı Thomas Leory ve AKP Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu katıldı.
Filmde teknik aksaklıklar ve Türkçe altyazıların yarım çıkması sıkıntılı dakikalara neden oldu. Gecede konuşan Thomas Leory, 'Bu yapım arkadaşlığın ve dostluğun köşelerinin olmadığı bir film. Türk Ermeni toplumlarının ilişkilerinin gelişmesinde sivil toplum örgütleri önemli' dedi. Kınıklıoğlu da, hükümet olarak komşularla iyi ilişkiler geliştirmek istediklerini belirtti ve ekledi: 'Türkler de Ermeniler de normalleşme istiyor'...
Film, internetten tanışan Türk genci Aras ve Ermeni kızı Tamar'ın öyküsünü anlatıyor. 'Aras Kıyılarında' filmi, Türkiye ve Ermenistan halklarının sınırların kalkmasına ilişkin ortak arzularını yansıtıyor. Filmin çekimleri, Ani Harabeleri'ni ikiye bölen Arpaçay ile Erivan ve Ankara'da yapıldı.'
Ve galada 10 kişi... Sizce olay yorum gerektiriyor mu?..
'Korkanlar köle olur, korkmayanlar efendi'...
Neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir o tartışma: 'Önce ne vardı?'...
Hıristiyanların bu konuda hiç tereddüdü yok: 'Önce söz vardı!'...
'Önce sessizlik vardı!' diyenler de az değildir. Marksistlere göre tabii ki 'Önce madde vardı!'... Altyapı üstyapıyı belirliyor ya hani...
Müslümanlara göre de tereddüt edecek bir şey yok: 'Önce Allah vardı!'
'Önce duygu vardı', 'Önce bilinç vardı' diyenleri de yabana atmamak gerek. Bu liste uzar da gider...
Bizim sorumuz ise girişimcilikle ilgili... Soru da şu: 'Önce ne lazım?'... Çünkü yukarıdaki soruyu doğru yanıtlayamazsanız hayatı, hikmeti, hakikati kavramanız mümkün değildir. Bizim soruyu doğru yanıtlayamazsanız kapitalizmin gereklerini yerine getiremez; girişimci olma şansını kullanamazsanız...
Önce ne lazım? Para mı?.. Bilgi mi?.. Güç mü?.. Fikir mi?.. Akıl mı?..
Bizce son ikisi... Hani Prof. Dr. Salih Murat Uzdilek'in dediği gibi 'İnsan bir gemi, fikri yelkeni, aklı dümeni; kullan gemini göreyim seni!...'
İşte size bu iddiamızı bir kez daha doğrulayan bir başarı öyküsü:
Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği ve İşletme'den 3 arkadaş; Murat Ceylan, Abdulkadir Karagöz, Mehmet Fatih Kacır girişimci olmaya karar veriyorlar. Ortak hayalleri: Yaptıkları işte dünya markası olmak (Korkanlar köle, korkmayanlar efendi olur-Platon)...
Nisan 2008'e iş fikri ortaya çıkıyor: Çikolata şelalesinin görkemi ve çekiciliğinden yararlanmak ve çikolatayı katı değil erimiş halde taze meyvelerle sunmak. Öğrenci arkadaşlarında yaptıkları testler başarılı sonuçlar vermiş.
Perakende sektöründeki trend'leri gözlemlemişler. Alışveriş merkezlerinde açılacak kioskların doğru iş modeli olacağını saptamışlar.
Harçlıklarından biriktirdikleri ile ailelerinden, eşten dosttan aldıkları borç, Çin malı 3 şelaleye yetmiş (sonradan kendi makinelerini kendileri yapacaklardır)... Üç genç geçmişler tezgah arkasına, Olivium'da ilk adımı atmışlar...
İkinci şubeyi Tepe Nautilius'ta, üçüncüsünü ise Cevahir'de açmışlar.
İlk 'franchise'larını (isim hakkı kiralama) Aralık 2008'de vermişler. 6 ayda 6 şubeye ulaşmışlar. İkinci 6 ayda ise 13 yeni şube daha açmışlar ve kısa zamanda toplamda 30 şubeleri olmuş.
Şimdi her gün binlerce insan Chocnette ürünlerini tatmakta (www.chocnette.com). Dünya markası olma hedeflerine hızla koşuyorlar...
En küçük abartısı olmayan bu öyküden herkesin çıkarabileceği 'kendisine uygun bir ders' mutlaka ki vardır... Yeter ki çıkarmayı isteyelim...