Gandi’ye selam ‘Gandi Selamı’na devam…
19 TEMMUZ 2010
“Ne var bunda canım, ha elini sallamış, ha iki elini avuç içlerinden göğsünde, başparmakları kendini, diğer parmakları gökyüzünü gösterecek şekilde birleştirip ‘Gandi selamı’ vermiş…
Otobüsün ön camının arkasında öyle durup Uzakdoğulular gibi hafif öne eğilmişse ne olmuş yani?... Bir ‘şirinlik’, ‘sıcaklık’ gösterisidir bu… Ona ‘Gandi Kemal!’ demiyorlar mı? O da Gandi gibi yapıyor işte…”
Bu mantık silsilesinden devamla şu tespitlerin yapılması sürdürülebilir:
“CHP Başkanı Sayın ve Sevgili Kemal Kılıçdaroğlu’nun Gandi benzetmesi kendisine büyük katma değer sağlar. Halkımızın hem Hindistan halkına hem de Gandi’ye özel bir sempatisi vardır…”
“Ayrıca seçmen ‘mış gibi yapılmasına’, birilerinin taklit edilmesine ‘bayılır’…”
“Örneğin Kemal Bey birileriyle ilk kez tanıştığında, yerli ya da yabancı fark etmez, kendisini ‘Ben Gandi Kemal’ diye tanıtmalıdır… Süleyman Bey de ‘Ben Çoban Sülü!’ demiyor muydu? (Demiyordu galiba, hay Allah…) Ya da rahmetli Ecevit elini uzattığı zaman ‘Efendim bendeniz Karaoğlan!’ şeklinde bir takdim yapmıyor muydu? Ya da ‘Tanıştıralım efendim, Mücahit Erbakan Bey…’ denmiyor muydu?...”
“Ne var Gandilikte… Ötekiler yerliymiş bu yabancı… Olsun… ‘Küreselleşen dünyada’ diye başlayan cümlelerden biriyle işin analizini yaptınız mı tamam…”
***
Bir de ‘münafıklar’ın görüşleri var tabii ki:
Taklit aslının reklamını yapar; hiçbir şeyin benzeri veya taklidi aslının etkisini yaratamaz… Şifo Mehmet gibi… Müthiş futbolcuydu… Belki de Belçikalı futbol starı Enzo Scifo’yu bile aratmayacaktı. Değil mi ki bir kere kendisine Belçikalıdan mülhem Şifo denmesine izin vermiş, Enzo Scifo’dan kurtulması mümkün değil… Tek çıkış yolu var, yeni kuşakların Şifo’nun nereden geldiğini hatırlamamalarını ümit edecek ve el selamı, istavroz çıkarmak gibi Belçikalıyı çağrıştıracak ‘numaralardan’ kaçınacak…
***
Resmi görüş durduğu yerde tabii ki ısrar eder:
“Aslolan seçmenin değil, medyanın olayı satın almasıdır… Medya da satın almıştır bu büyük ‘buluşçu (inovatif) yakıştırmayı’… Otobüsün ön camına yapışıp ‘Gandi Selamı’ veren Kılıçdaroğlu’nun fotoğraflarını çarşaf çarşaf kullanmaktadır… Gazetede mürekkep payı almak esastır. Halkın kültür ve değerleriyle buluşup buluşmamak değil… Geçmişe bakın, parti liderleri gazetelerde ne kadar çok yer alıyorlarsa o kadar çok oy almışlardır. (Yoksa tersi miydi?)”
Bu görüşe göre; bir süre, gittiği yere kadar (ne demekse) ‘Gandi Kemal’ olarak gittikten sonra, Küba’dan getirtilecek devasa purolar, İngiltere’den ithal papyon kravatlar eşliğinde ‘Churchill Kemal’ de olunabilir…
***
Münafıklar hâlâ susmayabilirler:
Siyasi iletişim de bir tür ‘marka yönetimi’, ‘pazarlama iletişimi’, ‘bağlılık, adanmışlık anlayışı’, ‘sosyal paydaşlık yaklaşımı’ gerektirir. Siyasi iletişimde lider ticari kuruluşlardan çok daha büyük ağırlık taşır… Marka yönetiminde geçerli olan ‘özgün olmak’, ‘farklı olmak’, ‘marka vaadi ve güvenin hedef kitlenin elle tutulup gözle görülemeyen kıymetleriyle’ uyum içinde olması gibi ilkeler, siyasi liderler için bir holdingin CEO’suna oranla çok daha kritik bir başarı faktörü oluşturur…
Sakın bu tür münafık görüşlere ve bu görüşleri ilk günden beri savunanlara kulak asmayın… Çakın bir Gandi Selamı ve devam edin…
Bu metinler boşa gitmemeli
Dün Başbakan Dolmabahçe Demokratik Açılım Toplantılarının (Zirve de diyen var) sonuncusunda kadın STK yöneticilerine konuştu… Bugüne kadar orada o çerçevede yaptığı bütün konuşmalar gibi dünkü de iyi hazırlanmıştı…
Bakarsınız günün birinde Başbakan’dan sonra söz alan STK yöneticilerinin de konuşmaları verilir de, biz de Grunig Hoca’nın “Tek Yönlü Asimetrik” diye tanımladığı iletişim biçiminden kurutuluruz… Aslında iş öyle değil. Orada not alıyorlar söylenenleri. Ortada “Çift Yönlü Simetrik bir ilişki var” ama dediğimiz gibi ‘ilişki’, ama ne yazık ki ‘iletişim’ değil…
İlkinden bu yana bütün konuşmaları dinlemiş biri olarak daha önce de belirttiğimiz bir hususu hatırlatmakta yarar var: Popüler müzik sanatçıları, sinema-TV sanatçıları, yazarlar-edebiyatçılar, spor adamları ve kadın sorunlarıyla ilgili STK’lar karşısında yapılan konuşmalar da çok iyi hazırlanmıştı. Bunları bir araya getirip iyi bir kurgudan geçirirlerse sağlam bir metin elde edilebilir ve bu metin bizce hâlâ yazılı olarak tespit edilmemiş bir ‘milli kültür politikası’ belgesinin taslağını oluşturabilir…
Yoksa, Başbakan’ın günlük taktik konuşmaları gibi kaybolur gider…
Otobüsün ön camının arkasında öyle durup Uzakdoğulular gibi hafif öne eğilmişse ne olmuş yani?... Bir ‘şirinlik’, ‘sıcaklık’ gösterisidir bu… Ona ‘Gandi Kemal!’ demiyorlar mı? O da Gandi gibi yapıyor işte…”
Bu mantık silsilesinden devamla şu tespitlerin yapılması sürdürülebilir:
“CHP Başkanı Sayın ve Sevgili Kemal Kılıçdaroğlu’nun Gandi benzetmesi kendisine büyük katma değer sağlar. Halkımızın hem Hindistan halkına hem de Gandi’ye özel bir sempatisi vardır…”
“Ayrıca seçmen ‘mış gibi yapılmasına’, birilerinin taklit edilmesine ‘bayılır’…”
“Örneğin Kemal Bey birileriyle ilk kez tanıştığında, yerli ya da yabancı fark etmez, kendisini ‘Ben Gandi Kemal’ diye tanıtmalıdır… Süleyman Bey de ‘Ben Çoban Sülü!’ demiyor muydu? (Demiyordu galiba, hay Allah…) Ya da rahmetli Ecevit elini uzattığı zaman ‘Efendim bendeniz Karaoğlan!’ şeklinde bir takdim yapmıyor muydu? Ya da ‘Tanıştıralım efendim, Mücahit Erbakan Bey…’ denmiyor muydu?...”
“Ne var Gandilikte… Ötekiler yerliymiş bu yabancı… Olsun… ‘Küreselleşen dünyada’ diye başlayan cümlelerden biriyle işin analizini yaptınız mı tamam…”
***
Bir de ‘münafıklar’ın görüşleri var tabii ki:
Taklit aslının reklamını yapar; hiçbir şeyin benzeri veya taklidi aslının etkisini yaratamaz… Şifo Mehmet gibi… Müthiş futbolcuydu… Belki de Belçikalı futbol starı Enzo Scifo’yu bile aratmayacaktı. Değil mi ki bir kere kendisine Belçikalıdan mülhem Şifo denmesine izin vermiş, Enzo Scifo’dan kurtulması mümkün değil… Tek çıkış yolu var, yeni kuşakların Şifo’nun nereden geldiğini hatırlamamalarını ümit edecek ve el selamı, istavroz çıkarmak gibi Belçikalıyı çağrıştıracak ‘numaralardan’ kaçınacak…
***
Resmi görüş durduğu yerde tabii ki ısrar eder:
“Aslolan seçmenin değil, medyanın olayı satın almasıdır… Medya da satın almıştır bu büyük ‘buluşçu (inovatif) yakıştırmayı’… Otobüsün ön camına yapışıp ‘Gandi Selamı’ veren Kılıçdaroğlu’nun fotoğraflarını çarşaf çarşaf kullanmaktadır… Gazetede mürekkep payı almak esastır. Halkın kültür ve değerleriyle buluşup buluşmamak değil… Geçmişe bakın, parti liderleri gazetelerde ne kadar çok yer alıyorlarsa o kadar çok oy almışlardır. (Yoksa tersi miydi?)”
Bu görüşe göre; bir süre, gittiği yere kadar (ne demekse) ‘Gandi Kemal’ olarak gittikten sonra, Küba’dan getirtilecek devasa purolar, İngiltere’den ithal papyon kravatlar eşliğinde ‘Churchill Kemal’ de olunabilir…
***
Münafıklar hâlâ susmayabilirler:
Siyasi iletişim de bir tür ‘marka yönetimi’, ‘pazarlama iletişimi’, ‘bağlılık, adanmışlık anlayışı’, ‘sosyal paydaşlık yaklaşımı’ gerektirir. Siyasi iletişimde lider ticari kuruluşlardan çok daha büyük ağırlık taşır… Marka yönetiminde geçerli olan ‘özgün olmak’, ‘farklı olmak’, ‘marka vaadi ve güvenin hedef kitlenin elle tutulup gözle görülemeyen kıymetleriyle’ uyum içinde olması gibi ilkeler, siyasi liderler için bir holdingin CEO’suna oranla çok daha kritik bir başarı faktörü oluşturur…
Sakın bu tür münafık görüşlere ve bu görüşleri ilk günden beri savunanlara kulak asmayın… Çakın bir Gandi Selamı ve devam edin…
Bu metinler boşa gitmemeli
Dün Başbakan Dolmabahçe Demokratik Açılım Toplantılarının (Zirve de diyen var) sonuncusunda kadın STK yöneticilerine konuştu… Bugüne kadar orada o çerçevede yaptığı bütün konuşmalar gibi dünkü de iyi hazırlanmıştı…
Bakarsınız günün birinde Başbakan’dan sonra söz alan STK yöneticilerinin de konuşmaları verilir de, biz de Grunig Hoca’nın “Tek Yönlü Asimetrik” diye tanımladığı iletişim biçiminden kurutuluruz… Aslında iş öyle değil. Orada not alıyorlar söylenenleri. Ortada “Çift Yönlü Simetrik bir ilişki var” ama dediğimiz gibi ‘ilişki’, ama ne yazık ki ‘iletişim’ değil…
İlkinden bu yana bütün konuşmaları dinlemiş biri olarak daha önce de belirttiğimiz bir hususu hatırlatmakta yarar var: Popüler müzik sanatçıları, sinema-TV sanatçıları, yazarlar-edebiyatçılar, spor adamları ve kadın sorunlarıyla ilgili STK’lar karşısında yapılan konuşmalar da çok iyi hazırlanmıştı. Bunları bir araya getirip iyi bir kurgudan geçirirlerse sağlam bir metin elde edilebilir ve bu metin bizce hâlâ yazılı olarak tespit edilmemiş bir ‘milli kültür politikası’ belgesinin taslağını oluşturabilir…
Yoksa, Başbakan’ın günlük taktik konuşmaları gibi kaybolur gider…