Garanticilik garantileri yok eder...
04 TEMMUZ 2012
Alman yargı sistemi Neo Nazi cinayetlerini aydınlatma konusunda çok kötü bir sınav veriyor. Bu cinayetlerin aslını astarını, müsebbiplerini ortaya çıkarmaya çalışan soruşturmaların işine çok yarayacak belgelerin imha edildiği Anayasayı Koruma Teşkilatı da bir süredir eleştirilerin hedefi halinde. Teşkilatta birileri, Neo Nazi camianın içinden kullanılan muhbirlerin listesini yok etmiş. O zaman Federal Almanya Anayasayı Koruma Dairesi Başkanı Heinz Fromm’a ‘Bu ne iş?’ diye sormuşlar. Heinz Fromm da olup biteni açıklamasını isteyen İçişleri Bakanı’na ‘beni görevden alın’ demiş.
Diğer yandan Deutche Well’de yer alan bir araştırma sonucu da Almanya’nın hukuk sisteminin yanı sıra eğitim alanında çalan alarm zillerinin ilginç bir işareti olarak yorumlanabilir pekala. Berlin Üniversitesi’nden Prof. Klaus Schröder, 6600 öğrenciye, 1933 yılından bu yana Almanya’daki iktidarlar hakkında düşüncelerini sormuş. 16-17 yaş grubundaki öğrencilerin verdiği yanıtlar hocayı şaşırtmış. Öğrencilerin yüzde 40’ı, demokrasi ile diktatörlük arasındaki farktan bihabermiş. Nazi Almanyası’nın bir diktatörlük olduğunun kavranamayışını, Prof. Schröder’in aklı havsalası almamış. Her iki öğrenciden biri İki Almanya’nın birleşmesinden önceki Federal Almanya Cumhuriyeti’nin bir demokrasi olmadığına inanıyormuş. İşin hoş yanı öğrencilerin yüzde 60’lık kısmı bugün içinde yaşadıkları ülkenin de bir demokrasi olmadığını söylüyormuş. Hocanın şu cümlesi duvara asılacak cinsten:
“Bilgi olmazsa öğrenciler neyi analiz edecek? Sözkonusu olan, bir dizi olguyu ardarda sıralamak değil, bilgilerin bir takım değerlere bağlı olarak aktarılması.”
Hükümetlerin değil devletin dünya görüşü, bir değerler manzumesiyle harmanlanıp hukuktan eğitime, ekonomiden sağlığa her alanda kendini göstermediği zaman ne olur? Bugünkü Almanya olur. Ya da Merkel türü bir liderliğin gelip dayandığı bir ‘tutarsızlık’ (inkonsequenz) iklimi.
Devlet idaresi, Almanya ve ‘Değerler’ gibi kavramlar yanyana geldi mi Schiller’in unutulmaz kahramanı, komutan Wallenstein’a dair Üçlemesi’nin aklıma gelmesi normal. Alman Dili ve Edebiyatı üzerine araştırmalarıyla bilinen eğitimci Prof. Dr. Melahat Özgü de, Wallenstein’ın yenilmesini şu üç muhteşem tespitiyle açıklamıştı:
“1) Ahlâksızca ya da vicdansızca davrandığı için değil, vicdanı ile isteklerini birbirine bağlamak istediği için yenilir. 2)Vicdanı olmadığı için değil çokça olduğu için yenilir. 3)İmparatora ‘ihanet’ ettiği için değil ihanete geç karar verdiği için yenilir.”
Vicdanlarıyla isteklerini buluşturmaya çalışanların ‘tek kıymet’ olarak gördükleri parayı daim kılabilme arzusunun bir sonucu olarak “Batı maneviyatını kaybetti” diyen Batılı akil adamlar, sorunun tam da kaynağına işaret ediyorlar.
Yol ayrımlarında ‘canlılığın devamı’ meselesinden Prof. Schröder’in sözünü ettiği ‘değerlerin korunması’na kadar pekçok ‘deve dişi’ konunun arasında, azgın kapitalizmin sadece ve sadece ‘parayı ve çılgın tüketici’yi sürdürülebilir kılma yolundaki arzu ve hevesi Avrupa’yı da bu noktaya getirmiştir. Garanticilik, garantileri yok etmiştir. Hem de en çok ve haklı olarak gurur duydukları eğitim, hukuk gibi temel alanlarda... Şimdi yetişkinliğe aday çocukları, demokrasi ile diktatörlüğü birbirinden ayıramıyor... ‘Sen bize bak’ diyenler için; her tarafa bakmamız lazım geldiğini söylemekle yetinelim.
Diğer yandan Deutche Well’de yer alan bir araştırma sonucu da Almanya’nın hukuk sisteminin yanı sıra eğitim alanında çalan alarm zillerinin ilginç bir işareti olarak yorumlanabilir pekala. Berlin Üniversitesi’nden Prof. Klaus Schröder, 6600 öğrenciye, 1933 yılından bu yana Almanya’daki iktidarlar hakkında düşüncelerini sormuş. 16-17 yaş grubundaki öğrencilerin verdiği yanıtlar hocayı şaşırtmış. Öğrencilerin yüzde 40’ı, demokrasi ile diktatörlük arasındaki farktan bihabermiş. Nazi Almanyası’nın bir diktatörlük olduğunun kavranamayışını, Prof. Schröder’in aklı havsalası almamış. Her iki öğrenciden biri İki Almanya’nın birleşmesinden önceki Federal Almanya Cumhuriyeti’nin bir demokrasi olmadığına inanıyormuş. İşin hoş yanı öğrencilerin yüzde 60’lık kısmı bugün içinde yaşadıkları ülkenin de bir demokrasi olmadığını söylüyormuş. Hocanın şu cümlesi duvara asılacak cinsten:
“Bilgi olmazsa öğrenciler neyi analiz edecek? Sözkonusu olan, bir dizi olguyu ardarda sıralamak değil, bilgilerin bir takım değerlere bağlı olarak aktarılması.”
Hükümetlerin değil devletin dünya görüşü, bir değerler manzumesiyle harmanlanıp hukuktan eğitime, ekonomiden sağlığa her alanda kendini göstermediği zaman ne olur? Bugünkü Almanya olur. Ya da Merkel türü bir liderliğin gelip dayandığı bir ‘tutarsızlık’ (inkonsequenz) iklimi.
Devlet idaresi, Almanya ve ‘Değerler’ gibi kavramlar yanyana geldi mi Schiller’in unutulmaz kahramanı, komutan Wallenstein’a dair Üçlemesi’nin aklıma gelmesi normal. Alman Dili ve Edebiyatı üzerine araştırmalarıyla bilinen eğitimci Prof. Dr. Melahat Özgü de, Wallenstein’ın yenilmesini şu üç muhteşem tespitiyle açıklamıştı:
“1) Ahlâksızca ya da vicdansızca davrandığı için değil, vicdanı ile isteklerini birbirine bağlamak istediği için yenilir. 2)Vicdanı olmadığı için değil çokça olduğu için yenilir. 3)İmparatora ‘ihanet’ ettiği için değil ihanete geç karar verdiği için yenilir.”
Vicdanlarıyla isteklerini buluşturmaya çalışanların ‘tek kıymet’ olarak gördükleri parayı daim kılabilme arzusunun bir sonucu olarak “Batı maneviyatını kaybetti” diyen Batılı akil adamlar, sorunun tam da kaynağına işaret ediyorlar.
Yol ayrımlarında ‘canlılığın devamı’ meselesinden Prof. Schröder’in sözünü ettiği ‘değerlerin korunması’na kadar pekçok ‘deve dişi’ konunun arasında, azgın kapitalizmin sadece ve sadece ‘parayı ve çılgın tüketici’yi sürdürülebilir kılma yolundaki arzu ve hevesi Avrupa’yı da bu noktaya getirmiştir. Garanticilik, garantileri yok etmiştir. Hem de en çok ve haklı olarak gurur duydukları eğitim, hukuk gibi temel alanlarda... Şimdi yetişkinliğe aday çocukları, demokrasi ile diktatörlüğü birbirinden ayıramıyor... ‘Sen bize bak’ diyenler için; her tarafa bakmamız lazım geldiğini söylemekle yetinelim.