Garanti’den ‘ince’ iletişim stratejileri
10 ARALIK 2006
Her ne kadar Orhan Pamuk’un bir miktar gölgesinde kalsa da Sabancı şu müze işinin iletişimini yine çok iyi yaptı. İyi bir hava yakaladılar aslında. Önce Picasso, sonra Rodin, şimdi de Cengiz Han... Bu sadece bir kurumsal vatandaşlık gösterisi değil. Aynı zamanda hayatında müze görmemiş insanları, böyle bir kültür ortamına çekme mücadelesi.
Allah’ı var, Güler Sabancı Hanım ‘Front woman’lık (öndeki kişi, sözcü) görevini mükemmel bir şekilde yürütüyor. Cengiz Han sergisi açılışında da bu çerçevede tam not aldı...
Anlayamadığım tek şey var. Gazetelerde, o da ‘satır aracıklarında’ okuduğum kadarıyla, iletişim değeri açısından dibine kadar Sabancı’ya yazan bu etkinliğin sponsoru Garanti Bankası imiş. Bence Garanticiler arka planda kalmak istemişler. Yoksa herhangi bir konuda öne çıkmak istedikleri zaman yeri göğü nasıl inlettiklerine herkes tanıktır (Bkz. 12 Dev Adam)...
Sanki ‘Büyük Ağabey’, marka bağımsız bir platforma doğru yürüyor. Koç’la da işbirliğini ilan ettikleri basın toplantısına son derece mütevazı bir şekilde katılmışlardı. “Benden değilse bana düşmandır” bağnazlığından çoktan kurtulmuş gördük Garanti’yi... Şaka bir yana, bu strateji incelenmeye, tahlil edilmeye değer...
Dikkat bebek var!
Geçen haftanın inanılmaz yoğun iş ve iletişim gündemi içinde en parlak işlerden biri, Caroline Koç ve Gülben Ergen Hanım’ın birlikte verdikleri fotoğraflarla basınımıza yansımış olan Türkiye Aile Sağlığı Planlaması (TAP) Vakfının kampanyasıydı...
TAP çok akıllılık etmiş, “Dikkat Bebek Var” adını verdiği kampanya için doğal destek ve ‘publicity’ unsuru olarak Gülben Ergen’le çalışmaya karar vermiş. Gülben Ergen, kendisine çizdiği toplumsal sorumluk stratejisi çerçevesinde hamile kalmadan çok önce TAP’a destek vermeye başlamıştı. TAP bu kampanya ile anne-bebek ölümlerinin önüne geçmeye çalışırken, anne adaylarının sağlıklı doğum yapabilmeleri için doğru bilgilenmelerini sağlamak adına danışma hattını devreye sokmuş (0212 444 0 475).
Gülben Ergen hamilelik döneminin son aşamasında anne-çocuk ürünleri markalarının da iletişim için başvurdukları bir iletişim değeri olma özelliğini sürdürüyor. Buradaki kritik başarı faktörü ise, tanıtımı yapılacak ürünle şöhretin vaatlerinin, kültür ve değerlerinin birbirlerinden kopuk olmaması.
Bu arada Caroline Koç Hanım bu projeyi ve TAP’ı konuşmak üzere gelecek Cuma akşamı Habertürk’de Özlem Gürses birlikte sunduğumuz ‘Bildiğin Gibi değil’ adlı TV programına konuk olacak...
Reklam ürünü geçiyorsa...
Uzun zamandır bu kadar düşündürücü, bu kadar farklı, bu kadar ‘eğlendirici’, bu kadar akılda kalıcı ve bu vasıfların neredeyse tamamını içinde barındıran bir reklam kampanyası görmedim. Zaman gazetesinin siyah beyazlarından söz ediyorum. Bir meseleye birkaç açıdan bakılması gerektiği bu kadar mı keyifli anlatılır.
Burada ‘eğlence’ ve ‘keyif’ kavramlarını, AGB kültürü ve TV rating’i çerçevesinde almamak gerek. O zaman M. Ali Erbil dışında kimseyle reklam filmi çekemez, sadece belden aşağı kelamın kullanıldığı reklamlarla haşır neşir olurduk. Oysa bu çalışma, eğlenmek ve keyif almanın tekamül etmiş ruh ve kültür sınırları içinde de hayatiyet bulabileceğinin, en azından ‘reklam filmi’ boyutunda altını çiziyor.
Özünde çatışma ve uzlaşma ekseni üzerinde hareket eden reklamı izlerken, kendime şu soruyu sordum: “Acaba reklam filminin vaadi, ürünün kendisini bir miktar aşıyor mu?” Bence bunu Zaman yöneticileri de sormalılar ve gazeteyi reklam filmindeki vaade yakınlaştırmak için çaba harcamalılar. Bir de uluslararası tiraj raporlama ve denetleme sistemi ABC’nin dışında kalmamak için ne gerekiyorsa yapmalılar.
Küçük bir ukalalığımız bağışlarlarsa: “Kurumsal vatandaşlık arızalıysa, ne ürün sağlam olarak algılanabilir, ne de sosyal sorumluluk girişimleri”...
Derby sınıra dayanmış...
Şu sıra ‘ulusalcılık’ revaçta ya, zaten çıkışı sağlam bir ulusalcılığa dayalı olan Ali Desidero’lu Derby maşallah aldı başını gidiyor... Desidero’nun kafasına Sombrero geçirdiği reklam filminin finaline doğru Türk bayrağının açılışı, her türlü kuvvacı yaklaşımı aşmış vaziyette...
Bu tür iletişim stratejileri çok etkilidir ama etkili olduğu kadar risklidir de... Havanın nereden estiği belli olmaz çünkü... Cola Turka’nın askerli filmi akıllardadır. Hani tam teçhizatlı ABD askerinin Cola Turka içtikten sonra üzerindeki her türlü askeri aksesuarı çıkarıp Irak’ta olduğu sanılan çölün ortasına bıraktıktan sonra ‘askerden firar’ ettiği reklam filmi...
Halkımız nezdinde bir noktadan sonra milliyetçiliğin de sınırları zorlayabileceğini ve o noktada algının tersine çalışacağını unutmamak gerekir. Derby için henüz endişe edilecek bir durum yok sanki. Ama neredeyse sınıra gelmişler. Bir adım fazlası, artık riskli olabilir.
Allah’ı var, Güler Sabancı Hanım ‘Front woman’lık (öndeki kişi, sözcü) görevini mükemmel bir şekilde yürütüyor. Cengiz Han sergisi açılışında da bu çerçevede tam not aldı...
Anlayamadığım tek şey var. Gazetelerde, o da ‘satır aracıklarında’ okuduğum kadarıyla, iletişim değeri açısından dibine kadar Sabancı’ya yazan bu etkinliğin sponsoru Garanti Bankası imiş. Bence Garanticiler arka planda kalmak istemişler. Yoksa herhangi bir konuda öne çıkmak istedikleri zaman yeri göğü nasıl inlettiklerine herkes tanıktır (Bkz. 12 Dev Adam)...
Sanki ‘Büyük Ağabey’, marka bağımsız bir platforma doğru yürüyor. Koç’la da işbirliğini ilan ettikleri basın toplantısına son derece mütevazı bir şekilde katılmışlardı. “Benden değilse bana düşmandır” bağnazlığından çoktan kurtulmuş gördük Garanti’yi... Şaka bir yana, bu strateji incelenmeye, tahlil edilmeye değer...
Dikkat bebek var!
Geçen haftanın inanılmaz yoğun iş ve iletişim gündemi içinde en parlak işlerden biri, Caroline Koç ve Gülben Ergen Hanım’ın birlikte verdikleri fotoğraflarla basınımıza yansımış olan Türkiye Aile Sağlığı Planlaması (TAP) Vakfının kampanyasıydı...
TAP çok akıllılık etmiş, “Dikkat Bebek Var” adını verdiği kampanya için doğal destek ve ‘publicity’ unsuru olarak Gülben Ergen’le çalışmaya karar vermiş. Gülben Ergen, kendisine çizdiği toplumsal sorumluk stratejisi çerçevesinde hamile kalmadan çok önce TAP’a destek vermeye başlamıştı. TAP bu kampanya ile anne-bebek ölümlerinin önüne geçmeye çalışırken, anne adaylarının sağlıklı doğum yapabilmeleri için doğru bilgilenmelerini sağlamak adına danışma hattını devreye sokmuş (0212 444 0 475).
Gülben Ergen hamilelik döneminin son aşamasında anne-çocuk ürünleri markalarının da iletişim için başvurdukları bir iletişim değeri olma özelliğini sürdürüyor. Buradaki kritik başarı faktörü ise, tanıtımı yapılacak ürünle şöhretin vaatlerinin, kültür ve değerlerinin birbirlerinden kopuk olmaması.
Bu arada Caroline Koç Hanım bu projeyi ve TAP’ı konuşmak üzere gelecek Cuma akşamı Habertürk’de Özlem Gürses birlikte sunduğumuz ‘Bildiğin Gibi değil’ adlı TV programına konuk olacak...
Reklam ürünü geçiyorsa...
Uzun zamandır bu kadar düşündürücü, bu kadar farklı, bu kadar ‘eğlendirici’, bu kadar akılda kalıcı ve bu vasıfların neredeyse tamamını içinde barındıran bir reklam kampanyası görmedim. Zaman gazetesinin siyah beyazlarından söz ediyorum. Bir meseleye birkaç açıdan bakılması gerektiği bu kadar mı keyifli anlatılır.
Burada ‘eğlence’ ve ‘keyif’ kavramlarını, AGB kültürü ve TV rating’i çerçevesinde almamak gerek. O zaman M. Ali Erbil dışında kimseyle reklam filmi çekemez, sadece belden aşağı kelamın kullanıldığı reklamlarla haşır neşir olurduk. Oysa bu çalışma, eğlenmek ve keyif almanın tekamül etmiş ruh ve kültür sınırları içinde de hayatiyet bulabileceğinin, en azından ‘reklam filmi’ boyutunda altını çiziyor.
Özünde çatışma ve uzlaşma ekseni üzerinde hareket eden reklamı izlerken, kendime şu soruyu sordum: “Acaba reklam filminin vaadi, ürünün kendisini bir miktar aşıyor mu?” Bence bunu Zaman yöneticileri de sormalılar ve gazeteyi reklam filmindeki vaade yakınlaştırmak için çaba harcamalılar. Bir de uluslararası tiraj raporlama ve denetleme sistemi ABC’nin dışında kalmamak için ne gerekiyorsa yapmalılar.
Küçük bir ukalalığımız bağışlarlarsa: “Kurumsal vatandaşlık arızalıysa, ne ürün sağlam olarak algılanabilir, ne de sosyal sorumluluk girişimleri”...
Derby sınıra dayanmış...
Şu sıra ‘ulusalcılık’ revaçta ya, zaten çıkışı sağlam bir ulusalcılığa dayalı olan Ali Desidero’lu Derby maşallah aldı başını gidiyor... Desidero’nun kafasına Sombrero geçirdiği reklam filminin finaline doğru Türk bayrağının açılışı, her türlü kuvvacı yaklaşımı aşmış vaziyette...
Bu tür iletişim stratejileri çok etkilidir ama etkili olduğu kadar risklidir de... Havanın nereden estiği belli olmaz çünkü... Cola Turka’nın askerli filmi akıllardadır. Hani tam teçhizatlı ABD askerinin Cola Turka içtikten sonra üzerindeki her türlü askeri aksesuarı çıkarıp Irak’ta olduğu sanılan çölün ortasına bıraktıktan sonra ‘askerden firar’ ettiği reklam filmi...
Halkımız nezdinde bir noktadan sonra milliyetçiliğin de sınırları zorlayabileceğini ve o noktada algının tersine çalışacağını unutmamak gerekir. Derby için henüz endişe edilecek bir durum yok sanki. Ama neredeyse sınıra gelmişler. Bir adım fazlası, artık riskli olabilir.