Gazeteci potansiyel avantacı değildir
27 KASIM 2006
Önümüz Kurban Bayramı ve Yılbaşı... Ayrıca sonbahar ve kış ayları, şirketlerin düzenledikleri basın gezilerinin yoğunlaştığı dönem. Yani medyanın ‘avanta alması’ (!) için her türlü nedenin mevcut olduğu günlerden geçiyoruz...
Dün, kendi gazetesinde, kendisiyle yapılmış bir röportajda Hıncal Uluç ağabeyin dile getirdiği ve hem medya mensuplarını, hem de iş dünyasını ilgilendiren çok önemli bir tespit vardı. Aynen alıyorum.
“Katılmayı düşündüğüm bütün basın gezilerine katılır, bütün hediyeleri de kabul ederim. Hiç umurumda değil. Çünkü beni hediye ile ayartacak adam daha anasının karnından doğmadı...”
Öyle bir paranoya var ya. Şirket, gazeteciyi yurt içi ya da dışında geziye götürüp tesislerini falan gösterecek. Ya da malum günlerde hediye gönderecek. O da bunları kabul edip yazı yazacak; sonra da tüketici bu yazıları okuyup sadece o firmanın ürün ve hizmetlerini satın alacak... Ölme eşeğim ölme...
Yine de çocuklarını ilk kez sokağa gönderdiklerinde,“Amcalar sana elma şekeri verirlerse sakın alma!” diye tembihte bulunan anne-babalara benzeyen medya yöneticilerinin sayısı az değil...
Genel yayın yönetmeni ya da yazı işleri müdürü, nihayet patron salaktı çünkü; o firmanın hak etmediği düzeyde kayırıldığını anlamayacak. Ya da halk da geri zekalı... Tüm tüketim alışkanlıklarını bir haber ya da yazıyı okuyunca değiştiriverecek...
Medyanın etkisini, ancak kendisini dev aynasında gören gazeteci makulesi bu kadar abartabilir. Araştırmaları takip eden gazeteciler, medyanın itibarı en düşük kurumlar arasında yer aldığını, bu nedenle de etkisinin abartılmaması gerektiğini bilir, ‘potansiyel avantacı’ gibi davranıp çalışanlarının kalbini kırmazlar. Son 4-5 seçimde medyanın hangi siyasi partileri desteklediğine, sonra da hangi partinin iktidar olduğuna baksınlar yeter...
Cem Yılmaz eskimiyor
Yılın son aylarıyla ilk ayları, armağanların yanı sıra, şirketlerin çalışanlarıyla geçmiş yılı değerlendirip, gelecek yılı konuştukları toplantıların gündeme geldiği bir dönemdir. Bunlardan bir tanesi Cumartesi günüydü. Garanti Emeklilik’in yıllık hedef toplantısına davet ettiler. Garanti Emeklilik ve Garanti Sigorta ile yıllara dayanan ortak çalışmalarımız, zaten orada olmamızı gerektiriyordu. Bu yazıya konu edeceğimiz husus ise Garanti Emeklilik’in bu tür toplantı kültürüne getirdiği farklılık.
Genelde şirketler Antalya gibi yörelere iki günlük etkinlik düzenliyorlar. Bir akşam da şarkılı türkülü gece konuyor. Dönerken, insanların aklında ne kilit mesajlar kalıyor; ne de iş bağlamında edilen laflar... Geriye genelde kalan tek tortu: Yorgunluk ve bütün eller havaya algısıdır...
Garanti Emeklilik ise Türkiye’nin dört bir yanından tüm çalışanları TİM’in Maslak’taki salonunda toplamış. Sadece yarım gün. Bu, her şey için yetmiş. Bir de sürpriz hazırlamış çalışanlar için: Cem Yılmaz gösterisi... Cem’in elliden fazla gösterisini izlemişimdir. Hepsinde mideme kramplar girene kadar güldüğümü hatırlarım. Bu sefer de değişen bir şey olmadı. Yıkıldı salon... Ben onu biraz Billy Cristal’a benzetirim. Sanki hiç eskimeyecek gibi... TİM’den ayrılırken şirketin 2007 için koyduğu slogan çalışanların beyinlerine iyice yerleşmişti: İmkânsız Yoktur!
Erol Evgin’den ‘nezih’ popüler kültür ziyafeti
Cumartesi akşamı uzun bir aradan sonra yeni sezonun açılışını yaptık: Erol Evgin’e gittik. Balmumcu Plaza Otel’in çatı katında, muhteşem İstanbul manzarasının eşliğindeki popüler kültür ziyafetinde kimlerle birlikteydik: Doğuş Otomotiv Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Aclan Acar ve eşi Selda Hanım, Mustafa Erdoğan ve refikaları Gülben Ergen Hanımefendi, refikam Arın Hanım ve kerimem Deniz Hanım...
Osman Çağlıkoç ve Orhan Ülgür Beyler refikalarıyla; Melih Meriç Beyefendi de refaketlerinde hoş bir hanımefendi ile teşrif buyurmuşlardı...
Bu üslupla anlatmaya devam edebilirim... Yani Osmanlı ‘nezehati’ ile... Çünkü Erol Evgin’in yarattığı, Türkiye’de unutulmaya yüz tutmuş olan ‘nezih’ eğlence kültürünün etkisi hâlâ üzerimde... Erol sahnede 30 yıl öncesinin anılarından ve üretimlerinden söz ederken bir ara Gülben Ergen dönüp dedi ki: “Acaba bugünün pop starlarının 30 yıl sonra gururla söz edebilecekleri hangi tecrübeleri olacak?”...
Kolay yer bulunmuyor. Birkaç hafta önce rezervasyon yaptıracaksınız. Kebapçıya gitmiyorsunuz ki; bir nebze yaşam disiplini... Hepsi bu...
Dün, kendi gazetesinde, kendisiyle yapılmış bir röportajda Hıncal Uluç ağabeyin dile getirdiği ve hem medya mensuplarını, hem de iş dünyasını ilgilendiren çok önemli bir tespit vardı. Aynen alıyorum.
“Katılmayı düşündüğüm bütün basın gezilerine katılır, bütün hediyeleri de kabul ederim. Hiç umurumda değil. Çünkü beni hediye ile ayartacak adam daha anasının karnından doğmadı...”
Öyle bir paranoya var ya. Şirket, gazeteciyi yurt içi ya da dışında geziye götürüp tesislerini falan gösterecek. Ya da malum günlerde hediye gönderecek. O da bunları kabul edip yazı yazacak; sonra da tüketici bu yazıları okuyup sadece o firmanın ürün ve hizmetlerini satın alacak... Ölme eşeğim ölme...
Yine de çocuklarını ilk kez sokağa gönderdiklerinde,“Amcalar sana elma şekeri verirlerse sakın alma!” diye tembihte bulunan anne-babalara benzeyen medya yöneticilerinin sayısı az değil...
Genel yayın yönetmeni ya da yazı işleri müdürü, nihayet patron salaktı çünkü; o firmanın hak etmediği düzeyde kayırıldığını anlamayacak. Ya da halk da geri zekalı... Tüm tüketim alışkanlıklarını bir haber ya da yazıyı okuyunca değiştiriverecek...
Medyanın etkisini, ancak kendisini dev aynasında gören gazeteci makulesi bu kadar abartabilir. Araştırmaları takip eden gazeteciler, medyanın itibarı en düşük kurumlar arasında yer aldığını, bu nedenle de etkisinin abartılmaması gerektiğini bilir, ‘potansiyel avantacı’ gibi davranıp çalışanlarının kalbini kırmazlar. Son 4-5 seçimde medyanın hangi siyasi partileri desteklediğine, sonra da hangi partinin iktidar olduğuna baksınlar yeter...
Cem Yılmaz eskimiyor
Yılın son aylarıyla ilk ayları, armağanların yanı sıra, şirketlerin çalışanlarıyla geçmiş yılı değerlendirip, gelecek yılı konuştukları toplantıların gündeme geldiği bir dönemdir. Bunlardan bir tanesi Cumartesi günüydü. Garanti Emeklilik’in yıllık hedef toplantısına davet ettiler. Garanti Emeklilik ve Garanti Sigorta ile yıllara dayanan ortak çalışmalarımız, zaten orada olmamızı gerektiriyordu. Bu yazıya konu edeceğimiz husus ise Garanti Emeklilik’in bu tür toplantı kültürüne getirdiği farklılık.
Genelde şirketler Antalya gibi yörelere iki günlük etkinlik düzenliyorlar. Bir akşam da şarkılı türkülü gece konuyor. Dönerken, insanların aklında ne kilit mesajlar kalıyor; ne de iş bağlamında edilen laflar... Geriye genelde kalan tek tortu: Yorgunluk ve bütün eller havaya algısıdır...
Garanti Emeklilik ise Türkiye’nin dört bir yanından tüm çalışanları TİM’in Maslak’taki salonunda toplamış. Sadece yarım gün. Bu, her şey için yetmiş. Bir de sürpriz hazırlamış çalışanlar için: Cem Yılmaz gösterisi... Cem’in elliden fazla gösterisini izlemişimdir. Hepsinde mideme kramplar girene kadar güldüğümü hatırlarım. Bu sefer de değişen bir şey olmadı. Yıkıldı salon... Ben onu biraz Billy Cristal’a benzetirim. Sanki hiç eskimeyecek gibi... TİM’den ayrılırken şirketin 2007 için koyduğu slogan çalışanların beyinlerine iyice yerleşmişti: İmkânsız Yoktur!
Erol Evgin’den ‘nezih’ popüler kültür ziyafeti
Cumartesi akşamı uzun bir aradan sonra yeni sezonun açılışını yaptık: Erol Evgin’e gittik. Balmumcu Plaza Otel’in çatı katında, muhteşem İstanbul manzarasının eşliğindeki popüler kültür ziyafetinde kimlerle birlikteydik: Doğuş Otomotiv Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Aclan Acar ve eşi Selda Hanım, Mustafa Erdoğan ve refikaları Gülben Ergen Hanımefendi, refikam Arın Hanım ve kerimem Deniz Hanım...
Osman Çağlıkoç ve Orhan Ülgür Beyler refikalarıyla; Melih Meriç Beyefendi de refaketlerinde hoş bir hanımefendi ile teşrif buyurmuşlardı...
Bu üslupla anlatmaya devam edebilirim... Yani Osmanlı ‘nezehati’ ile... Çünkü Erol Evgin’in yarattığı, Türkiye’de unutulmaya yüz tutmuş olan ‘nezih’ eğlence kültürünün etkisi hâlâ üzerimde... Erol sahnede 30 yıl öncesinin anılarından ve üretimlerinden söz ederken bir ara Gülben Ergen dönüp dedi ki: “Acaba bugünün pop starlarının 30 yıl sonra gururla söz edebilecekleri hangi tecrübeleri olacak?”...
Kolay yer bulunmuyor. Birkaç hafta önce rezervasyon yaptıracaksınız. Kebapçıya gitmiyorsunuz ki; bir nebze yaşam disiplini... Hepsi bu...