Gelecek çoktan geldi
01 Ekim 2020 - z Raporu
Aylar geçti… Kovid-19 pandemisinin yıktığı pek çok şey oldu. Mart-Nisan aylarında bazı alışkanlıklarımızın değişeceğini tahmin ediyorduk tabii ama bunlardan hangilerinin hızla geri geleceğini, hangilerininse yerine yenilerinin yerleşeceğini tahmin etmek çok da kolay değildi.
Bir hariç… Dijital alışkanlıklarımız… Bugün, iş süreçlerimizi, çocuklarımızın eğitimini ve gündelik hayatımızın büyük bir bölümünü dijital olarak sürdürebileceğimize emin olduğumuz yerdeyiz.
Sağlığımızı korumak için hükümetin uyarılarınca aldığımız tedbirler devam ettiği sürece dijital yaşam da olabildiğince hayatımızda kalacak. Çünkü böylelikle aksamaları, sorunları minimuma indirmemiz mümkün… Peki ya sonra?
Sonrası için öngörümüz, pratikliğine, zahmetsizliğine, zamandan ve paradan tasarruf etmesine alıştığımız dijital kullanımlarımızın hayatımızda kalacağı yönünde… Elbette yüz yüze olunmadığında karşılanamayan -en azından insani- ihtiyaçlarımız için bu böyle olmayacaktır. Ancak, işte ve özel yaşamımızda zamandan ve paradan tasarruf etmek ciddi bir katma değer ve dijital ortamlara karşı biraz da olsa çekimser davrananlar, bu süreçte zincirlerini kırmalarıyla sanal ortam deneyimi kazanabildiler.
En zoru hep ilk adımdır ki o adım çoktan atılmış görünüyor. Bundan sonrası da memnuniyetin sürmesiyle çorap söküğü gibi gelecektir. Mesela alışveriş konusu… Yalnızca satın alma değil, farklı markalarla benzer ürünleri karşılaştırmak için de önemli bir kaynak internet.
Google ve Ipsos, yaptıkları Global Perakende Araştırması ile Türkiye’deki tüketicilerin üçte ikisinden fazlasının ‘doğru’ satın alma yaptıklarından emin olmak için, önce internet araştırmasına giriştiklerini ortaya koymuş. Tüketiciler, alışverişe ayırdıkları zamanın yarısından fazlasını ise internete harcıyorlarmış.
EG Bilişim CEO’su Gökhan Bülbül açıklamış: “Günümüz müşterisinin talepleri yüksek, alternatifleri ise çok. Dolayısıyla işletmeler dijital pazarlama ile veri bazlı pazarlama araçlarıyla hedef kitleye ulaşmalılar…”
Dijital ortamın aynı anda neredeyse tüm segmentlere yönelik ürünleri bir araya getirdiğini de düşünecek olursak rekabet şartlarının daha çetin bir hâl aldığını anlayabiliriz.
Bu sürecin hayatlarımızda bir kırılmaya neden olacağı kesin, belki de 10 sene sonra değişen yaşam tarzlarımızı tarif etmek için “pandemi sonrası” ya da “yeni normal” den bambaşka isimler bulacağız. Zamanın gerisinde kalmamak, işlerimizi bu sürece hemen adapte ederek ertesi güne hazır olabilmek için dünyadaki ve ülkemizdeki bilimsel araştırmaları takip etmeliyiz.
İş dünyasının geleceği için “mükemmel karışım”
Türkiye’den 158 işverenin de dâhil olduğu, yönetici pozisyonlarından 1.100’ün üzerinde katılımcıyla hayata geçirilen anketin sonuçları, “Güneydoğu Avrupa'da COVID-19 İş Dünyasını Nasıl Etkiledi” başlıklı çalışma olarak yayınlandı. ManpowerGroup tarafından yapılan araştırma, yöneticilerin zorlu koşullar altındaki işlerinin geleceğine dair beklentilerini ve önceliklerini ortaya koyuyor.
İş normallerine dönüşün 6 ila 12 aylık bir süre alacağı görüşünü dile getiren yöneticiler, dört ana başlığın altını çizmişler. Buna göre, işverenlerin gündemlerindeki ‘dört ayak’ şunlarmış: Maliyet optimizasyonu, iş modeli değerlendirmesi ve adaptasyon, yetenek geliştirme/kazanma ve yeni segmentlere odaklanma. Bu dört ayak, firmaların rekabet güçlerini korumak için odaklanacakları uygulamalar olarak da özetlenebilir.
Öte yandan araştırmayla ortaya konuluyor ki, Türk şirketlerinin ‘temel kaygıları’, insana değer verme konusunda yoğunlaşmış. Buralarda da iletişim, iş güvenliği, liderlik yetkinliği ve şirket politikalarına uyum başlıkları öne çıkıyormuş.
Doğrusunu isterseniz müthiş bir karma! Türkiye’deki işverenlerin rekabet için kendilerine belirledikleri dört uygulama alanı ile temel kaygılar olarak adlandırılmış ‘iş yeri kültürü’ne dair hususlar, profesyonel yaşam için yalnızca Kovid-19 sonrası değil, her dönemde çok kıymetli.
KOBİ’ler her ne kadar çok önemli değerler olsa da büyümeyi, uluslararası alanda rekabet edebilmeyi aklına koyan firmalar için ‘KOBİ mantığı’nın ötesinde bir yaklaşım gerekir. Bunu başarabilmek için de bizim önerimiz daha önce de yazdığımız ‘4 İlke ve 4 Tutum’u hayata geçirmeleridir.
4 Tutum ile aslında şuralara yatırım yapılması gerekliliğinin altını çiziyoruz: 1. İnsan Kaynaklarına. 2. Pazarlama ve iletişime. 3. Araştırma ve geliştirmeye 4. Yapısal süreçlere (Kurumsal Yönetim).
Araştırma sonuçlarından ortaya çıkan “mükemmel karışım”a bakacak olursak, daha önceleri altını çizerek aktarmaya çalıştığımız bu ‘4 Tutum’ konusunda yeterince deneyim biriktiğini ve daha iyi yerlere yükselebilmek için bunlar üzerinde uzlaşıldığını görüyoruz.
Tüm bu sayılanlar uygulamada da başarılabilirse ülkemizi çok parlak günlerin beklediğini söylemek yanlış olmaz.
Bir hariç… Dijital alışkanlıklarımız… Bugün, iş süreçlerimizi, çocuklarımızın eğitimini ve gündelik hayatımızın büyük bir bölümünü dijital olarak sürdürebileceğimize emin olduğumuz yerdeyiz.
Sağlığımızı korumak için hükümetin uyarılarınca aldığımız tedbirler devam ettiği sürece dijital yaşam da olabildiğince hayatımızda kalacak. Çünkü böylelikle aksamaları, sorunları minimuma indirmemiz mümkün… Peki ya sonra?
Sonrası için öngörümüz, pratikliğine, zahmetsizliğine, zamandan ve paradan tasarruf etmesine alıştığımız dijital kullanımlarımızın hayatımızda kalacağı yönünde… Elbette yüz yüze olunmadığında karşılanamayan -en azından insani- ihtiyaçlarımız için bu böyle olmayacaktır. Ancak, işte ve özel yaşamımızda zamandan ve paradan tasarruf etmek ciddi bir katma değer ve dijital ortamlara karşı biraz da olsa çekimser davrananlar, bu süreçte zincirlerini kırmalarıyla sanal ortam deneyimi kazanabildiler.
En zoru hep ilk adımdır ki o adım çoktan atılmış görünüyor. Bundan sonrası da memnuniyetin sürmesiyle çorap söküğü gibi gelecektir. Mesela alışveriş konusu… Yalnızca satın alma değil, farklı markalarla benzer ürünleri karşılaştırmak için de önemli bir kaynak internet.
Google ve Ipsos, yaptıkları Global Perakende Araştırması ile Türkiye’deki tüketicilerin üçte ikisinden fazlasının ‘doğru’ satın alma yaptıklarından emin olmak için, önce internet araştırmasına giriştiklerini ortaya koymuş. Tüketiciler, alışverişe ayırdıkları zamanın yarısından fazlasını ise internete harcıyorlarmış.
EG Bilişim CEO’su Gökhan Bülbül açıklamış: “Günümüz müşterisinin talepleri yüksek, alternatifleri ise çok. Dolayısıyla işletmeler dijital pazarlama ile veri bazlı pazarlama araçlarıyla hedef kitleye ulaşmalılar…”
Dijital ortamın aynı anda neredeyse tüm segmentlere yönelik ürünleri bir araya getirdiğini de düşünecek olursak rekabet şartlarının daha çetin bir hâl aldığını anlayabiliriz.
Bu sürecin hayatlarımızda bir kırılmaya neden olacağı kesin, belki de 10 sene sonra değişen yaşam tarzlarımızı tarif etmek için “pandemi sonrası” ya da “yeni normal” den bambaşka isimler bulacağız. Zamanın gerisinde kalmamak, işlerimizi bu sürece hemen adapte ederek ertesi güne hazır olabilmek için dünyadaki ve ülkemizdeki bilimsel araştırmaları takip etmeliyiz.
İş dünyasının geleceği için “mükemmel karışım”
Türkiye’den 158 işverenin de dâhil olduğu, yönetici pozisyonlarından 1.100’ün üzerinde katılımcıyla hayata geçirilen anketin sonuçları, “Güneydoğu Avrupa'da COVID-19 İş Dünyasını Nasıl Etkiledi” başlıklı çalışma olarak yayınlandı. ManpowerGroup tarafından yapılan araştırma, yöneticilerin zorlu koşullar altındaki işlerinin geleceğine dair beklentilerini ve önceliklerini ortaya koyuyor.
İş normallerine dönüşün 6 ila 12 aylık bir süre alacağı görüşünü dile getiren yöneticiler, dört ana başlığın altını çizmişler. Buna göre, işverenlerin gündemlerindeki ‘dört ayak’ şunlarmış: Maliyet optimizasyonu, iş modeli değerlendirmesi ve adaptasyon, yetenek geliştirme/kazanma ve yeni segmentlere odaklanma. Bu dört ayak, firmaların rekabet güçlerini korumak için odaklanacakları uygulamalar olarak da özetlenebilir.
Öte yandan araştırmayla ortaya konuluyor ki, Türk şirketlerinin ‘temel kaygıları’, insana değer verme konusunda yoğunlaşmış. Buralarda da iletişim, iş güvenliği, liderlik yetkinliği ve şirket politikalarına uyum başlıkları öne çıkıyormuş.
Doğrusunu isterseniz müthiş bir karma! Türkiye’deki işverenlerin rekabet için kendilerine belirledikleri dört uygulama alanı ile temel kaygılar olarak adlandırılmış ‘iş yeri kültürü’ne dair hususlar, profesyonel yaşam için yalnızca Kovid-19 sonrası değil, her dönemde çok kıymetli.
KOBİ’ler her ne kadar çok önemli değerler olsa da büyümeyi, uluslararası alanda rekabet edebilmeyi aklına koyan firmalar için ‘KOBİ mantığı’nın ötesinde bir yaklaşım gerekir. Bunu başarabilmek için de bizim önerimiz daha önce de yazdığımız ‘4 İlke ve 4 Tutum’u hayata geçirmeleridir.
4 Tutum ile aslında şuralara yatırım yapılması gerekliliğinin altını çiziyoruz: 1. İnsan Kaynaklarına. 2. Pazarlama ve iletişime. 3. Araştırma ve geliştirmeye 4. Yapısal süreçlere (Kurumsal Yönetim).
Araştırma sonuçlarından ortaya çıkan “mükemmel karışım”a bakacak olursak, daha önceleri altını çizerek aktarmaya çalıştığımız bu ‘4 Tutum’ konusunda yeterince deneyim biriktiğini ve daha iyi yerlere yükselebilmek için bunlar üzerinde uzlaşıldığını görüyoruz.
Tüm bu sayılanlar uygulamada da başarılabilirse ülkemizi çok parlak günlerin beklediğini söylemek yanlış olmaz.