Gerçek bu, gerisi yalan
16 Kasım 2009 Akşam Gazetesi
Bir düzeltme ancak bu kadar anlamlı ve ‘nezahet çerçevesi’ içinde yapılabilir... Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sıtkı Yıldız gönderdiği notunda demiş ki:
“Sayın Ali Saydam,
15 Kasım tarihli köşe yazınızda Meclis’teki görüşmelerde hatip ismi zikrederken sehven Ömer Çelik yerine Prof. Dr. Ömer Dinçer ismini kullanmışsınız.
Ayrıca söz konusu ettiğiniz (‘hükümete yakın olarak bilinen’!) Metropoll’ün araştırma ekibinden ve bu son araştırmada imzası olan biri olarak da şunu ifade etmek istiyorum. Bahsi geçen bu araştırma, 11 Kasım günü Cumhuriyet gazetesinde kısmen ve biraz da yanlı olarak neşredildi.
Bendeniz de Meclis görüşmelerini izlerken muhalefet partilerinin hatiplerden en azından birinin elinde bu araştırma bulgularının olacağını ve bu bulguları kendi siyasi düşünceleri doğrultusunda kullanacağını zannederek bekledim durdum. Ama sizin de yazınızda ifade ettiğiniz gibi tüm hatipler bilimsel istatistiki bulgular yerine hamaset yaparak alışageldikleri siyaset tarzını tercih ettiler.
Yaşanmış bir örnekle yazımı sona erdiriyorum: Geçen gün ders esnasında sınıfta gürültünün şiddeti bir miktar arttığında öğrencilerimden birisi ‘Burayı Meclis’e çevirdiniz’ diye arkadaşlarına çıkıştı. Selam ve saygılar sunarım.”
Ben de sizi selamlıyor ve saygılarımı sunuyorum Sayın Hocam...
Niçin bir Allah’ın kulu çıkıp da Meclis kürsüsünden “Metropoll’ün yeni araştırmasına göre demokratik açılım konusunda halk desteği şu orana düşmüştür. Bunu da size yakın olduğu söylenen -Bana sorarsanız Anar’la birlikte ülkenin en güvenilir araştırma şirketlerinden biri- bir kuruluş ileri sürüyor. Siz halka kendinizi ifade etmekte aciz kalmışsınız!” diyemedi, biliyor musunuz? Araştırmaya bakınca anlaşılıyor...
Daha önce bu sütunlarda belirttiğimiz üzere siyasi iletişim hatası dolu bir uygulamanın içinden gelinmesine ve ciddi puan kaybedilmesine rağmen Başbakan Erdoğan liderlik sıralamasında hâlâ açık ara birinci durumundadır ve rakiplerine fark atmaktadır... Araştırma ayrıca bizim Baykal’la ilgili ifade ettiklerimizi de doğrulamakta; bu milletin hâlâ Süleyman Demirel’den, onu 19 kişilik listede 5’inci sıraya oturtarak medet ummakta olduğunu göstermektedir... Meclis tartışmalarında muhalefetin bu araştırmaya gönderme yapmamış olmasının nedeni işte budur...
Ergenekon bir PR başarı öyküsüymüş
Aldığım en ilginç e-postalardan biri... Almanya’dan Turgay Yağan yazmış... Berlin’den. Tura Verlag adındaki yayınevi ve Meine Zeitung (Benim Gazetem) adlı yayının sahibi... İddiası tartışmaya açık, ama boş değil:
“Dört senedir tüm engellere rağmen ben de Almanya’da bir marka yaratma çabasındayım. Tabii ki içinden bir kişi olarak buradaki basını izliyorum. Hemen her gün Bakan, Eyalet Başbakanı, Belediye Başkanları gibi üst düzey politikacılarla beraberim. Kendimi anlatmak için değil, bir iletişim başarısını anlatmak için yazıyorum bu satırları. Aslında hiç hoşuma gitmeyen ama önünde şapka çıkarttığım bir durum.
Bugünkü yazınızda Ergenekon’un Türkiye imajını negatif etkilediğini belirtmişsiniz. Bu doğru değil...
Ergenekon Uganda’da bile olsa çok fazla yankı getirirdi. Ama bu konuda Halkla İlişkileri burada yönetenler -Alman Lisesi’nden sınıf arkadaşım Cüneyt mi (Zapsu) bu acaba?- öylesine muhteşem bir başarı gösterdiler ki, bu kadar üst düzey insanın gerekçesi tam belli olmadan -bence çakma bir davadan- içeride oluşuna, Avrupa ne yorum getiriyor ne de eleştiri.
Bence yılın halkla ilişkiler başarısı budur.
Sizin yorumunuzu okuyacağım günü merakla bekleyeceğim.”
Turgay Bey’in görüşünü ciddiye alıyorum. Ancak katılmıyorum. Turgay Bey küçük bir hata yapıyor. İletişimi kısa bir zaman dilimi içinde ele alıyor... Bu aşamada sadece Ermeni ve Kürt meselesinde iletişimi adam gibi yönetememiş olmamızın etkisini nasıl yıllarca gördüğümüzü hatırlatmak ve Ergenekon konusunun unutulup gitmeyeceğini belirtmekle yetinelim. Konuyu ileride daha ayrıntılı tartışacağız... Bir de tabii küçük bir düzeltme: Ben ‘naftalin kokan’, ‘arkaik’ imaj kavramını ağzıma almam.
Bir düzeltme ancak bu kadar anlamlı ve ‘nezahet çerçevesi’ içinde yapılabilir... Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sıtkı Yıldız gönderdiği notunda demiş ki:
“Sayın Ali Saydam,
15 Kasım tarihli köşe yazınızda Meclis’teki görüşmelerde hatip ismi zikrederken sehven Ömer Çelik yerine Prof. Dr. Ömer Dinçer ismini kullanmışsınız.
Ayrıca söz konusu ettiğiniz (‘hükümete yakın olarak bilinen’!) Metropoll’ün araştırma ekibinden ve bu son araştırmada imzası olan biri olarak da şunu ifade etmek istiyorum. Bahsi geçen bu araştırma, 11 Kasım günü Cumhuriyet gazetesinde kısmen ve biraz da yanlı olarak neşredildi.
Bendeniz de Meclis görüşmelerini izlerken muhalefet partilerinin hatiplerden en azından birinin elinde bu araştırma bulgularının olacağını ve bu bulguları kendi siyasi düşünceleri doğrultusunda kullanacağını zannederek bekledim durdum. Ama sizin de yazınızda ifade ettiğiniz gibi tüm hatipler bilimsel istatistiki bulgular yerine hamaset yaparak alışageldikleri siyaset tarzını tercih ettiler.
Yaşanmış bir örnekle yazımı sona erdiriyorum: Geçen gün ders esnasında sınıfta gürültünün şiddeti bir miktar arttığında öğrencilerimden birisi ‘Burayı Meclis’e çevirdiniz’ diye arkadaşlarına çıkıştı. Selam ve saygılar sunarım.”
Ben de sizi selamlıyor ve saygılarımı sunuyorum Sayın Hocam...
Niçin bir Allah’ın kulu çıkıp da Meclis kürsüsünden “Metropoll’ün yeni araştırmasına göre demokratik açılım konusunda halk desteği şu orana düşmüştür. Bunu da size yakın olduğu söylenen -Bana sorarsanız Anar’la birlikte ülkenin en güvenilir araştırma şirketlerinden biri- bir kuruluş ileri sürüyor. Siz halka kendinizi ifade etmekte aciz kalmışsınız!” diyemedi, biliyor musunuz? Araştırmaya bakınca anlaşılıyor...
Daha önce bu sütunlarda belirttiğimiz üzere siyasi iletişim hatası dolu bir uygulamanın içinden gelinmesine ve ciddi puan kaybedilmesine rağmen Başbakan Erdoğan liderlik sıralamasında hâlâ açık ara birinci durumundadır ve rakiplerine fark atmaktadır... Araştırma ayrıca bizim Baykal’la ilgili ifade ettiklerimizi de doğrulamakta; bu milletin hâlâ Süleyman Demirel’den, onu 19 kişilik listede 5’inci sıraya oturtarak medet ummakta olduğunu göstermektedir... Meclis tartışmalarında muhalefetin bu araştırmaya gönderme yapmamış olmasının nedeni işte budur...
Ergenekon bir PR başarı öyküsüymüş
Aldığım en ilginç e-postalardan biri... Almanya’dan Turgay Yağan yazmış... Berlin’den. Tura Verlag adındaki yayınevi ve Meine Zeitung (Benim Gazetem) adlı yayının sahibi... İddiası tartışmaya açık, ama boş değil:
“Dört senedir tüm engellere rağmen ben de Almanya’da bir marka yaratma çabasındayım. Tabii ki içinden bir kişi olarak buradaki basını izliyorum. Hemen her gün Bakan, Eyalet Başbakanı, Belediye Başkanları gibi üst düzey politikacılarla beraberim. Kendimi anlatmak için değil, bir iletişim başarısını anlatmak için yazıyorum bu satırları. Aslında hiç hoşuma gitmeyen ama önünde şapka çıkarttığım bir durum.
Bugünkü yazınızda Ergenekon’un Türkiye imajını negatif etkilediğini belirtmişsiniz. Bu doğru değil...
Ergenekon Uganda’da bile olsa çok fazla yankı getirirdi. Ama bu konuda Halkla İlişkileri burada yönetenler -Alman Lisesi’nden sınıf arkadaşım Cüneyt mi (Zapsu) bu acaba?- öylesine muhteşem bir başarı gösterdiler ki, bu kadar üst düzey insanın gerekçesi tam belli olmadan -bence çakma bir davadan- içeride oluşuna, Avrupa ne yorum getiriyor ne de eleştiri.
Bence yılın halkla ilişkiler başarısı budur.
Sizin yorumunuzu okuyacağım günü merakla bekleyeceğim.”
Turgay Bey’in görüşünü ciddiye alıyorum. Ancak katılmıyorum. Turgay Bey küçük bir hata yapıyor. İletişimi kısa bir zaman dilimi içinde ele alıyor... Bu aşamada sadece Ermeni ve Kürt meselesinde iletişimi adam gibi yönetememiş olmamızın etkisini nasıl yıllarca gördüğümüzü hatırlatmak ve Ergenekon konusunun unutulup gitmeyeceğini belirtmekle yetinelim. Konuyu ileride daha ayrıntılı tartışacağız... Bir de tabii küçük bir düzeltme: Ben ‘naftalin kokan’, ‘arkaik’ imaj kavramını ağzıma almam.