Gör bak yetimden neler
04 kasım 2023 yeni şafak
Her zaman onur ve gururla anmışımdır Darüşşafaka’yı… Ülkemizin medarıiftiharı kuruluşlarından, en ‘hayırlı marka’larından biridir… Bu yıl Cemiyet’in 160., okulun ise 150. yılı kutlanıyor.
Mezunları arasında çok saydığım, sevdiğim yöneticiler ve iş insanları vardır. Bilindiği üzere uzun yıllar boyunca babasını yitirmiş, yetim çocukları kabul etti. 2012 yılında, dönemin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan’ın getirdiği vizyonla Tüzük değişikliğine gidildi ve annesini yitirmiş öksüz çocukları da kabul etmeye başladılar.
Erdoğan, bir değişiklik daha yapmıştı… O zamana kadar, Tüzüğe göre, sadece Müslüman çocuklar okula kaydediliyordu. Bunun yerine, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak” şartının getirilmesini sağladı ve dini ayrımı ortadan kaldırdı.
Lanistar Media yapımı “ATATÜRK 1881-1919” filminin birincisi, dün sinemalarda gösterime girmeden önce Darüşşafaka öğrencilerine özel bir seans düzenlemiş. Basın davet edilmemişti. Biraz sessiz sedasız yapılan bu etkinliğin nedenini filmi izlediğiniz zaman anlıyorsunuz…
Filmde şöyle bir sahne var. Zübeyde Hanım, çocuk Mustafa’nın ele avuca sığmaz hâllerine biraz sinirlenip, ağabeyine şöyle diyor: “Yetimdir bu abi, yetim. Yetimden ne olur?!” Onları dinlemekte olan Mustafa, mavi gözlerinden çıkan ateşle, kabına sığmaz hâlde cevap verir: “Gör bak neler olur!”
Başka bir sahnede ise işgal altındaki Selanik’ten göçenler arasındaki Zübeyde Hanım ve Makbule yolda küçük, öksüz ve yetim bir kız çocuğuna rastlarlar; Vasfiye (Çukurluoğlu). İlerde Atatürk’ün manevi kızı Ülkü’yü (Doğançay Adatepe) dünyaya getirecektir. Zübeyde Hanım Vasfiye’yi de himayesine alır ve İstanbul’un yolunu tutarlar… İkinci filmde, Mustafa Kemal’in iki öksüz ve yetim çocuğu daha evlat edinerek annesinin yanına getirdiğine tanıklık edeceğiz.
Atatürk’le Darüşşafaka’nın yollarının kesiştiğini, bir başka anekdotta da görüyoruz. Darüşşafaka Eğitim Kurumları Genel Müdürü Ebru Arpacı, film gösterimi sırasında anlatmış… Zübeyde Hanım, 1921 yılında Darüşşafaka’yı ziyaret ederek bağışta bulunmuş, bir de ricası olmuş: O zorlu savaş döneminde Darüşşafaka’da okuyan çocuklara mevsim meyvelerinden birinin dağıtılması… O günden sonra Darüşşafaka koridorlarında taze meyve bulundurmak gelenek hâline gelmiş.
İşte bu nedenle ATATÜRK filmi, onu izlemeyi en çok hak edenlere, özel bir seansta gösterilmiş. Böylece filmin ekibi ve oyuncuları da Darüşşafaka Eğitim Kurumları’nın Cumhuriyet’in 100. yılına özel düzenlediği etkinlikler kapsamında öğrencilerle bir araya gelmiş. Bu buluşmaya Yapımcı Saner Ayar, Yönetmen Mehmet Ada Öztekin ile oyuncular Sarp Akkaya (Enver Paşa), Sahra Şaş (Makbule) ve Şahin Sancak (Nuri Conker) katılmış.
Birinci filmin beni en çok etkileyen sahnesi, hiç şüphesiz Mustafa’nın “Gör bak neler olur” diye haykırdığı sahneydi. Bu diyaloglarda ve hikâyede imzası olan Mehmet Ada Öztekin’i, Senarist Necati Şahin’i, yetimden neler olduğunu bütün dünyaya gösteren Mustafa Kemal Atatürk ve Darüşşafaka’yı şükranla anıyorum.
Günün sözü
“Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız.”
G. Mustafa Kemal Atatürk
Gözümüze takılanlar…
Mezunları arasında çok saydığım, sevdiğim yöneticiler ve iş insanları vardır. Bilindiği üzere uzun yıllar boyunca babasını yitirmiş, yetim çocukları kabul etti. 2012 yılında, dönemin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan’ın getirdiği vizyonla Tüzük değişikliğine gidildi ve annesini yitirmiş öksüz çocukları da kabul etmeye başladılar.
Erdoğan, bir değişiklik daha yapmıştı… O zamana kadar, Tüzüğe göre, sadece Müslüman çocuklar okula kaydediliyordu. Bunun yerine, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak” şartının getirilmesini sağladı ve dini ayrımı ortadan kaldırdı.
Lanistar Media yapımı “ATATÜRK 1881-1919” filminin birincisi, dün sinemalarda gösterime girmeden önce Darüşşafaka öğrencilerine özel bir seans düzenlemiş. Basın davet edilmemişti. Biraz sessiz sedasız yapılan bu etkinliğin nedenini filmi izlediğiniz zaman anlıyorsunuz…
Filmde şöyle bir sahne var. Zübeyde Hanım, çocuk Mustafa’nın ele avuca sığmaz hâllerine biraz sinirlenip, ağabeyine şöyle diyor: “Yetimdir bu abi, yetim. Yetimden ne olur?!” Onları dinlemekte olan Mustafa, mavi gözlerinden çıkan ateşle, kabına sığmaz hâlde cevap verir: “Gör bak neler olur!”
Başka bir sahnede ise işgal altındaki Selanik’ten göçenler arasındaki Zübeyde Hanım ve Makbule yolda küçük, öksüz ve yetim bir kız çocuğuna rastlarlar; Vasfiye (Çukurluoğlu). İlerde Atatürk’ün manevi kızı Ülkü’yü (Doğançay Adatepe) dünyaya getirecektir. Zübeyde Hanım Vasfiye’yi de himayesine alır ve İstanbul’un yolunu tutarlar… İkinci filmde, Mustafa Kemal’in iki öksüz ve yetim çocuğu daha evlat edinerek annesinin yanına getirdiğine tanıklık edeceğiz.
Atatürk’le Darüşşafaka’nın yollarının kesiştiğini, bir başka anekdotta da görüyoruz. Darüşşafaka Eğitim Kurumları Genel Müdürü Ebru Arpacı, film gösterimi sırasında anlatmış… Zübeyde Hanım, 1921 yılında Darüşşafaka’yı ziyaret ederek bağışta bulunmuş, bir de ricası olmuş: O zorlu savaş döneminde Darüşşafaka’da okuyan çocuklara mevsim meyvelerinden birinin dağıtılması… O günden sonra Darüşşafaka koridorlarında taze meyve bulundurmak gelenek hâline gelmiş.
İşte bu nedenle ATATÜRK filmi, onu izlemeyi en çok hak edenlere, özel bir seansta gösterilmiş. Böylece filmin ekibi ve oyuncuları da Darüşşafaka Eğitim Kurumları’nın Cumhuriyet’in 100. yılına özel düzenlediği etkinlikler kapsamında öğrencilerle bir araya gelmiş. Bu buluşmaya Yapımcı Saner Ayar, Yönetmen Mehmet Ada Öztekin ile oyuncular Sarp Akkaya (Enver Paşa), Sahra Şaş (Makbule) ve Şahin Sancak (Nuri Conker) katılmış.
Birinci filmin beni en çok etkileyen sahnesi, hiç şüphesiz Mustafa’nın “Gör bak neler olur” diye haykırdığı sahneydi. Bu diyaloglarda ve hikâyede imzası olan Mehmet Ada Öztekin’i, Senarist Necati Şahin’i, yetimden neler olduğunu bütün dünyaya gösteren Mustafa Kemal Atatürk ve Darüşşafaka’yı şükranla anıyorum.
Günün sözü
“Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız.”
G. Mustafa Kemal Atatürk
Gözümüze takılanlar…
- İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) Gazze’de ateşkes çağrısıyla dün tüm Türkiye’den katılacak konvoylarla İncirlik Üssü’ne gittiklerini açıkladı. Binlerce araç, İstanbul Olimpiyat Stadı’nın önünde buluşarak yola çıkmışlar. İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, Avrupa ve ABD halkını Siyonizm’e karşı tepki göstermeye çağırmış ve şöyle konuşmuş: “Amerika, Türkiye’yi işgal etmek için etrafını tamamen çevirmiştir ve bunun en önemli koordinasyonu İncirlik’te ve Kürecik’te yapılmaktadır. Burası bu kadar masum değildir. Mesele Filistin meselesi değildir; mesele dünyanın işgal edilmesi meselesidir.”
- “Zannediyor musunuz ki bu kitabın içinde sadece ‘Alış Veriş’ var? Bu kitapta hayattan aldıklarım ve yine ona, çevreme vermeye çalıştıklarım; hayallerim, arzularım, bazı başarılarım var…” demiş kıymetli dostumuz Avi Alkaş. “Alış Veriş İşleri” adlı kitabında dile getirdiği ‘iş, ilişki ve iletişim’ konularındaki üstün deneyimiyle kendisi pek kabullenmese de alışveriş merkezleri, paylaşımlı ofis ortamları, çağdaş deyimiyle ‘place making bussiness’ konusunda hepimize pek çok şey öğretmiş bir duayendir. Kitabın da kendisinin de bahtı ve yolu açık olsun…
- Mısır’da bulunan 3.250 yıllık levha, işçilerin o dönem 70 gün olan çalışma yaşamlarına dair kayıtları içeriyormuş. MÖ 1.250 tarihli bu levhada işe gelmeme mazeretleri de yer alıyormuş. Bunlardan bazıları; “hasta”, “göz rahatsızlığı”, “patronuyla birlikte”, “annesini mumyalıyor”, “oğlunun yasını tutuyor”, “izinli” ve “akrep ısırdı” imiş. İşçilerin yakınlarıyla ilgili bazı özel durumları da mazeret olarak sunduğu görülmüş. Bugün bile kurumsallaşmayı becerememiş şirketler düşünüldüğünde 3.250 yıl öncesindeki kayıtlara bakıp da hayıflanmamak çok zor…