Gönlü CHP’de aklı AK Parti’de kalanlar...
05 EKİM 2011
Haberi duyduğumda hiç şaşırmamıştım. 12 Haziran’ın hemen ertesinde Başbakan Erdoğan talimat vermiş, “Diğer yüzde 50 neden bize oy vermemiş araştırın bakalım!” demiş…
Şehir efsanesi gibi ama abartı bile olsa AK Parti’yle ilgili genel ‘algılamayı’ yansıtması açısından ilginç…
Olay gerçekten de araştırılmış. Partiye oy verenlerin yüzde 16.4’lük bir bölümünün kendisini ‘Atatürkçü- Kemalist’ olarak tanımladığı görülmüş. Bu oy oranı da 3 milyon 520 bin kişi anlamında geliyormuş. Bu oran, aynı zamanda 11 milyon 147 bin 736 oy alan CHP seçmenin üçte biri, 5 milyon 575 bin 993 oy alan MHP seçmeninin yarısı, 2 milyon 826 bin 31 oy alan BDP destekli bağımsızların seçmeninin 1.5 katına tekabül ediyormuş.
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın koordinasyonunda ANAR ve Pollmark tarafından yapılan bu çalışmadan çıkarılacak anlamların en büyüğü, CHP’nin, hissesine düşüyor olmalı. Herhalde CHP üst yönetimi, “Bu 3.5 milyonu aşkın kişi bize neden oy vermedi?” diye soruyordur…
Bu sütunlarda CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’na pek çok defa “Sayın Başkan, bir analiz yaptırın; insanlar niçin 'CHP'ye vereyim ama AK Parti kazansın' duygusu içinde?” diye seslenirken, tam da bu noktaya işaret etmeye çalışıyordum. Özellikle iş dünyasında gözlemlemekte olduğumuz bu duygunun seçim sonrasındaki gelişmelerle sınanıyor olacağını unutmamak lazımdı.
Bu nedenle gönlü CHP’de, aklı AK Parti’de kalan bu türden seçmenlerin, ‘Yeni CHP’nin Anayasa çalışmalarında, dolayısıyla ülkenin gelecek tasarımında “bir büyük fikrin sahibi” olup olamayacaklarına özellikle ‘bakacaklarından’ kimsenin kuşkusu olmasın.
Mustafa Kozak’ın yerinde olmak isterdim...
Her meslekte ‘olağanüstü anlar’ vardır. Biraz da ‘çizginin dışında’ olma anlarından söz ediyorum. Prof. Dr. Celal Şengör’ün büyük ’99 depremi için kullandığı ‘yakışıklı’ sözcüğünde ifadesini bulan bir ‘garip’ olağanüstülük mesela... Bir başka deyişle ‘Herkesin Kendi Everest’inin zirvesine çıktığını sandığı anlar.
‘Başarı’dan söz etmiyorum... Mesleklerin kuramıyla pratiğinin ‘bu kadarı da olur mu?’ dedirten muhteşem buluşmasına tanık olmak mazhariyetine erişebilme hazzı. Veya bu türden heyecanlar, belki de bir mesleğin tarihini bilip de geleceği üzerine de kafa yorabilen ender insanlar için haz ve anlamın çakıştığı anlardır.
Dünkü Akşam’da “Ve Herkül ayağa kalktı” başlıklı haberde arkadaşımız Mustafa Kozak, herhalde böylesi bir heyecanın tanığı olmuştur. Herkül’ün ayağa kaldırılışını gazeteci olarak Akşam adına sadece kendisinin tanık olması da ayrı bir heyecan vesilesi olmalı.
Başbakan’ın BM toplantısından dönüşte uçağıyla Türkiye’ye getirdiği 1900 yıllık ve 200 kilo ağırlığındaki Herakles heykelinin üst parçasının Antalya Müzesi’ndeki alt parçasıyla buluşturulup, ayağa kaldırılması gerçekten de ‘görülesi’ özel anlardan biri. Herakles’in belden alt parçasını bulduğunda rahmetli Prof. Dr Jale İnan ve ekibinin yaşadığı ‘yakışıklı’ heyecanın ölçüsünü tahmin edemeyiz ama galiba Antalya Müzesi’nin şifreli kozmik deposunda özel yetkili uzmanlarca tek parça haline getirilen Herkül’ün yeni halini ilk gören kim varsa hepsinin sevincini paylaşabiliriz.
Bu vesileyle bir soralım mı kendimize:
“Ne iş yapıyor olursanız olun; o işinizle ilgili kendi kendinizi aştığınıza inandığınız, anlamla hazzın çakıştığını hissettiğiniz bir ânınız var mı?”
“Hayır” diyenler üzülmesin diye ikinci bir sorumuz daha var:
“Böylesi bir mesleki heyecan yaşayabilmeniz için ne olması lazım?”
Bizim görüşümüz şu. Bir örnekle anlatalım… Bu soruların yanıtını düşünebilecek şekilde yetişmiş bir genç için 6 Ekimde başvuru süresi bitecek olan ÖSYS sonrası ne okuduğunun, hangi diplomayı aldığının, hangi mesleğe soyunduğunun hiçbir kıymeti harbiyesi olmaz… Bu soruları sorabilen genç belki paranın değil ama ‘irfan’ın yolunu er veya geç bulur. Aslolan da odur zaten…
Sizi bilmem ama, ben Mustafa Kozak’ın yerinde olmak isterdim.
Şehir efsanesi gibi ama abartı bile olsa AK Parti’yle ilgili genel ‘algılamayı’ yansıtması açısından ilginç…
Olay gerçekten de araştırılmış. Partiye oy verenlerin yüzde 16.4’lük bir bölümünün kendisini ‘Atatürkçü- Kemalist’ olarak tanımladığı görülmüş. Bu oy oranı da 3 milyon 520 bin kişi anlamında geliyormuş. Bu oran, aynı zamanda 11 milyon 147 bin 736 oy alan CHP seçmenin üçte biri, 5 milyon 575 bin 993 oy alan MHP seçmeninin yarısı, 2 milyon 826 bin 31 oy alan BDP destekli bağımsızların seçmeninin 1.5 katına tekabül ediyormuş.
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın koordinasyonunda ANAR ve Pollmark tarafından yapılan bu çalışmadan çıkarılacak anlamların en büyüğü, CHP’nin, hissesine düşüyor olmalı. Herhalde CHP üst yönetimi, “Bu 3.5 milyonu aşkın kişi bize neden oy vermedi?” diye soruyordur…
Bu sütunlarda CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’na pek çok defa “Sayın Başkan, bir analiz yaptırın; insanlar niçin 'CHP'ye vereyim ama AK Parti kazansın' duygusu içinde?” diye seslenirken, tam da bu noktaya işaret etmeye çalışıyordum. Özellikle iş dünyasında gözlemlemekte olduğumuz bu duygunun seçim sonrasındaki gelişmelerle sınanıyor olacağını unutmamak lazımdı.
Bu nedenle gönlü CHP’de, aklı AK Parti’de kalan bu türden seçmenlerin, ‘Yeni CHP’nin Anayasa çalışmalarında, dolayısıyla ülkenin gelecek tasarımında “bir büyük fikrin sahibi” olup olamayacaklarına özellikle ‘bakacaklarından’ kimsenin kuşkusu olmasın.
Mustafa Kozak’ın yerinde olmak isterdim...
Her meslekte ‘olağanüstü anlar’ vardır. Biraz da ‘çizginin dışında’ olma anlarından söz ediyorum. Prof. Dr. Celal Şengör’ün büyük ’99 depremi için kullandığı ‘yakışıklı’ sözcüğünde ifadesini bulan bir ‘garip’ olağanüstülük mesela... Bir başka deyişle ‘Herkesin Kendi Everest’inin zirvesine çıktığını sandığı anlar.
‘Başarı’dan söz etmiyorum... Mesleklerin kuramıyla pratiğinin ‘bu kadarı da olur mu?’ dedirten muhteşem buluşmasına tanık olmak mazhariyetine erişebilme hazzı. Veya bu türden heyecanlar, belki de bir mesleğin tarihini bilip de geleceği üzerine de kafa yorabilen ender insanlar için haz ve anlamın çakıştığı anlardır.
Dünkü Akşam’da “Ve Herkül ayağa kalktı” başlıklı haberde arkadaşımız Mustafa Kozak, herhalde böylesi bir heyecanın tanığı olmuştur. Herkül’ün ayağa kaldırılışını gazeteci olarak Akşam adına sadece kendisinin tanık olması da ayrı bir heyecan vesilesi olmalı.
Başbakan’ın BM toplantısından dönüşte uçağıyla Türkiye’ye getirdiği 1900 yıllık ve 200 kilo ağırlığındaki Herakles heykelinin üst parçasının Antalya Müzesi’ndeki alt parçasıyla buluşturulup, ayağa kaldırılması gerçekten de ‘görülesi’ özel anlardan biri. Herakles’in belden alt parçasını bulduğunda rahmetli Prof. Dr Jale İnan ve ekibinin yaşadığı ‘yakışıklı’ heyecanın ölçüsünü tahmin edemeyiz ama galiba Antalya Müzesi’nin şifreli kozmik deposunda özel yetkili uzmanlarca tek parça haline getirilen Herkül’ün yeni halini ilk gören kim varsa hepsinin sevincini paylaşabiliriz.
Bu vesileyle bir soralım mı kendimize:
“Ne iş yapıyor olursanız olun; o işinizle ilgili kendi kendinizi aştığınıza inandığınız, anlamla hazzın çakıştığını hissettiğiniz bir ânınız var mı?”
“Hayır” diyenler üzülmesin diye ikinci bir sorumuz daha var:
“Böylesi bir mesleki heyecan yaşayabilmeniz için ne olması lazım?”
Bizim görüşümüz şu. Bir örnekle anlatalım… Bu soruların yanıtını düşünebilecek şekilde yetişmiş bir genç için 6 Ekimde başvuru süresi bitecek olan ÖSYS sonrası ne okuduğunun, hangi diplomayı aldığının, hangi mesleğe soyunduğunun hiçbir kıymeti harbiyesi olmaz… Bu soruları sorabilen genç belki paranın değil ama ‘irfan’ın yolunu er veya geç bulur. Aslolan da odur zaten…
Sizi bilmem ama, ben Mustafa Kozak’ın yerinde olmak isterdim.