Güle güle usta...
02 TEMMUZ 2011
15 Mayıs’taki Akşam Kitap Eki’nde Hulki Aktunç’un “Yoldaşım 40 Yıl” adlı kitabı üzerine yazmıştım. Dün vefat haberini alınca bi tuhaf oldum. Binlerce kitap arasından neden Hulki Aktunç’un anılarını seçtiğimden başlayarak “hiçbir şey tesadüf değildir”e uzanan garip çağrışımlarla, hayatta ancak bir iki kez o da ayaküstü sohbet fırsatını elde ettiğim bir ustayı yitirmenin hüznüyle buruldum. Geçen ayki yazıma “Anlamlayan pratikler ve Hulki Aktunç’un 40 Yılı” başlığını atıp, o’nu kaybedeceğimizi aklımın köşesinden bile geçirmeden şöyle laflar etmişim:
“Özellikle edebiyat ve reklam dünyasında soluk alıp verenlerin iyi tanıdığı ve aynı zamanda 'Büyük Argo Sözlüğü' ile dilimize büyük bir katkı sağladığına inandığım Hulki Aktunç'u tanıdığımda iletişim kariyerimin ilk yıllarındaydım. O da 'reklamcı' idi; metin yazarı... Sonraları kıskanılacak 'tutarlılık' ve 'nitelikte' bir edebiyat yolu izledi. O bilmez belki, ancak hemen hemen her durağını, yol ayrımı ve kıvrımını uzaktan da olsa izledim bir şekilde. Hep takdirle...
Bu bir... İkincisi, ise Kemal Tahir konusu... Büyük usta ile ilgili tüm referansları öncelikli olarak rahmetli Halit Refiğ dostum ve ustamdan almışımdır. Sonra bir miktar Attilâ İlhan'dan ve kısmen Selim İleri'den. Bir de tabii kitaplardan... Bu iki nedenle Aktunç'un 'Yoldaşım 40 Yıl' adıyla kitaplaşan anılarını katmerli dikkatle okumak vacip oldu.
Kitap, bir anlamda yakın tarih açısından bir Türkiye retrospektifi değeri de taşıdığı için önemli. Hatta çok önemli. Bersay İletişim Enstitüsü'nde bir grup iletişimci olarak sürdürdüğümüz, 'yakın tarih' çalıştaylarımızda konuşup tartıştıklarımızla, Hulki Aktunç'un Kadıköy'de başlayan çocukluğu ve askeri lise yıllarından hukuk fakültesine geçişi, reklam ve edebiyat dünyasındaki gözlem ve deneyimleriyle birlikte 40 yıl içinden taşan dünya görüşü arasındaki paralellik, inanılır gibi değil. (...) Rıza Kıraç'ın 2008 yılında toplam 12 saat boyunca Hulki Aktunç'la yaptığı söyleşiler sonucunda ortaya çıkan bu kitap, benim de çocukluk yıllarımın geçtiği ve bu nedenle de tam bir mekân ve zaman buluşmasıyla tekrar içinde dolaştığım Kadıköy'le başlıyor.
Aktunç'un 6-7 Eylül olaylarıyla Kadıköy Çarşısı'nın içinde hiç tanımadığı şiddetle karşı karşıya kaldığı günlerin gözlemlerini aktardığı sayfalar özellikle ilginç. Sonrasında, İstanbul Selimiye ve Erzincan'daki askeri öğrencilik yılları, ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde sürekli okuyarak, yazarak, düşünerek, tartışarak ve 1963 yılından itibaren aralıksız günlük tutarak, aslında her adımda Türkiye'yle haşır neşir olmasını gerektiren bir toplumsallık duygusuyla edebiyat ve reklamcılık dünyasının içinde bulur kendisini.
Hulki Aktunç, darbelerin içinden geçerken asker dünyasını da, sivilleri de, sosyalistleri de, ülkücüleri de yakından tanıyacak ve Türk insanının kimliği üzerine en çok düşünen fikir adamımızla, yazdığı bir hikaye sayesinde tanışma fırsatını elde edecektir.”
Sözünü ettiğim fikir adamı Kemal Tahir’dir. Bu noktada Hulki Aktunç’un Kemal Tahir’den aktardığı özdeyişi sizlerle paylaşarak Hulki Aktunç’a “Güle güle usta” demek isterim:
'Bir yazarın usta olması gibi bir şey söz konusu olamaz. Bir romancı her romana çırak olarak başlar. Romanın ortalarında kalfa olabilirse ne ala; sonunda yeni bir usta olduysa helal olsun!'
Dün gazetede gördüğüm başsağlığı ilanlarından birinde Doğan Yarıcı imzasıyla “Ustam gitti / Çırak kaldım” deniyordu.
Bir ustayı daha uğurladık... Ruhu şad olsun...
Not: Sözünü ettiğim yazının linki şöyle: www.aksam.com.tr/anlamlayan-pratikler-ve-hulki-aktuncun-40-yili...-2199y.html
“Özellikle edebiyat ve reklam dünyasında soluk alıp verenlerin iyi tanıdığı ve aynı zamanda 'Büyük Argo Sözlüğü' ile dilimize büyük bir katkı sağladığına inandığım Hulki Aktunç'u tanıdığımda iletişim kariyerimin ilk yıllarındaydım. O da 'reklamcı' idi; metin yazarı... Sonraları kıskanılacak 'tutarlılık' ve 'nitelikte' bir edebiyat yolu izledi. O bilmez belki, ancak hemen hemen her durağını, yol ayrımı ve kıvrımını uzaktan da olsa izledim bir şekilde. Hep takdirle...
Bu bir... İkincisi, ise Kemal Tahir konusu... Büyük usta ile ilgili tüm referansları öncelikli olarak rahmetli Halit Refiğ dostum ve ustamdan almışımdır. Sonra bir miktar Attilâ İlhan'dan ve kısmen Selim İleri'den. Bir de tabii kitaplardan... Bu iki nedenle Aktunç'un 'Yoldaşım 40 Yıl' adıyla kitaplaşan anılarını katmerli dikkatle okumak vacip oldu.
Kitap, bir anlamda yakın tarih açısından bir Türkiye retrospektifi değeri de taşıdığı için önemli. Hatta çok önemli. Bersay İletişim Enstitüsü'nde bir grup iletişimci olarak sürdürdüğümüz, 'yakın tarih' çalıştaylarımızda konuşup tartıştıklarımızla, Hulki Aktunç'un Kadıköy'de başlayan çocukluğu ve askeri lise yıllarından hukuk fakültesine geçişi, reklam ve edebiyat dünyasındaki gözlem ve deneyimleriyle birlikte 40 yıl içinden taşan dünya görüşü arasındaki paralellik, inanılır gibi değil. (...) Rıza Kıraç'ın 2008 yılında toplam 12 saat boyunca Hulki Aktunç'la yaptığı söyleşiler sonucunda ortaya çıkan bu kitap, benim de çocukluk yıllarımın geçtiği ve bu nedenle de tam bir mekân ve zaman buluşmasıyla tekrar içinde dolaştığım Kadıköy'le başlıyor.
Aktunç'un 6-7 Eylül olaylarıyla Kadıköy Çarşısı'nın içinde hiç tanımadığı şiddetle karşı karşıya kaldığı günlerin gözlemlerini aktardığı sayfalar özellikle ilginç. Sonrasında, İstanbul Selimiye ve Erzincan'daki askeri öğrencilik yılları, ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde sürekli okuyarak, yazarak, düşünerek, tartışarak ve 1963 yılından itibaren aralıksız günlük tutarak, aslında her adımda Türkiye'yle haşır neşir olmasını gerektiren bir toplumsallık duygusuyla edebiyat ve reklamcılık dünyasının içinde bulur kendisini.
Hulki Aktunç, darbelerin içinden geçerken asker dünyasını da, sivilleri de, sosyalistleri de, ülkücüleri de yakından tanıyacak ve Türk insanının kimliği üzerine en çok düşünen fikir adamımızla, yazdığı bir hikaye sayesinde tanışma fırsatını elde edecektir.”
Sözünü ettiğim fikir adamı Kemal Tahir’dir. Bu noktada Hulki Aktunç’un Kemal Tahir’den aktardığı özdeyişi sizlerle paylaşarak Hulki Aktunç’a “Güle güle usta” demek isterim:
'Bir yazarın usta olması gibi bir şey söz konusu olamaz. Bir romancı her romana çırak olarak başlar. Romanın ortalarında kalfa olabilirse ne ala; sonunda yeni bir usta olduysa helal olsun!'
Dün gazetede gördüğüm başsağlığı ilanlarından birinde Doğan Yarıcı imzasıyla “Ustam gitti / Çırak kaldım” deniyordu.
Bir ustayı daha uğurladık... Ruhu şad olsun...
Not: Sözünü ettiğim yazının linki şöyle: www.aksam.com.tr/anlamlayan-pratikler-ve-hulki-aktuncun-40-yili...-2199y.html