Gülhane Parkı’nda…
15 Aralık 2022 - Yeni şafak
Bilindiği gibi mülkiye müfettişleri bir süredir Beşiktaş Belediyesi ve eski yönetimine ilişkin araştırma yapıyorlardı.
Müfettişlerin 2016 yılına ait soruşturma raporunu adliyeye göndermesiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünü görevlendirmiş.
Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri de Beşiktaş Belediyesi’ne ‘çıkar amaçlı örgüt kurma’, ‘rüşvet alma’, ‘irtikap’ gibi suçlardan operasyon düzenlediler. Bu kapsamda hakkında gözaltı kararı verilen eski Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar Kastamonu’da yakalandı. Dosyaya göre; Hazinedar’ın yanı sıra 2 yardımcısının da aralarında bulunduğu 17 kişi ‘şüpheli’ durumunda…
Malumunuz, Beşiktaş Belediyesi uzun yıllardır CHP’nin yönetiminde… Diyelim ki benzer bir olay, uzun yıllardır AK Parti’nin yönetimindeki bir belediyede yaşandı...
Tamamına gerek yok; bu suçlamaların 10’da biri bir AK Parti Belediyesi hakkında ortaya atılsaydı ne olurdu?
6’lı Masa’daki ‘ilkesiz birlik cephesi’nden nasıl sesler yükselirdi?... Tahminde bulunalım…
Meral Akşener şöyle derdi: “Balık baştan kokar! Bunlar, tepelerindeki ‘Bay Kriz’i örnek alıyorlar. Çalma-çırpma onlarda… Bunlarda zerre utanma yok… Sinirleriyle beraber ayarları da bozulmuş. Bunlar mafyayla iş birliği yaparlar… Kime hizmet ettikleri belli: Milletin cebine göz dikmişler; kendilerine yontup duruyorlar… Çok ilginç bir savrulma içindeler…”
Kemal Kılıçdaroğlu ise şunları söylerdi: “Ey halkım! Böyle bir şey olabilir mi?! Bunun hesabını evrensel hukuk önünde de soracağız. Temiz parayı bulamayanlar böyle yollara sapıyorlar. Halkımız Bay Kemal'in vizyonu ile bu çetelerin vizyonu arasındaki farkı görsün. Ama kabahat bunlara oy verenlerde! Siz bunlara oy vermeseydiniz bu cesareti bulamazlardı!”
Ali Babacan da şöyle desteklerdi ahbaplarını: “Bütün bunlar Erdoğan’ın yanı başında yaşandı. Hani ne oldu?! Biz 2002’de 3Y demiştik; yani yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele edilecekti. Hani ‘yolsuzluk’ son bulacaktı?.. Sözde vaatlerle ülkeyi kabile devletine çevirdiler. Bizse sözde değil, özde hazırız. Ayrıca Türk lirasından sıfırları ben attım.”
Aşağı yukarı böyle beyanatlarla karşılaşırdık…
Şimdi ne yapıyorlar dersiniz?..
Telsiz sessizliği… Üç maymunu oynuyorlar…
Kıssadan hisse: Siyasette söylem ön plandadır, adil olmak değil… Pek çok erdem geçerli değildir siyasette… Mesela ‘sadece gerçekleri söylemek’ gibi… Ya da insanları kırmamak, onları provoke etmemek… Hakarete yaslanmamak gibi…
Bir olay başkasının başına geldiğinde aldığınız pozisyonun aynısını, adalet duygusu gereği, kendi başınıza geldiğinde de alarak adil olmak gibi…
Bizimkisi üzücü bir durum tespiti… Buna karşılık belki de tek çözüm Meral Akşener’in dile getirdiği gibi “Hem farkında hem de Gülhane Parkı’nda olmak” şeklinde tezahür edebilir…
Gözümüze takılanlar…
Bilindiği gibi mülkiye müfettişleri bir süredir Beşiktaş Belediyesi ve eski yönetimine ilişkin araştırma yapıyorlardı.
Müfettişlerin 2016 yılına ait soruşturma raporunu adliyeye göndermesiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünü görevlendirmiş.
Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri de Beşiktaş Belediyesi’ne ‘çıkar amaçlı örgüt kurma’, ‘rüşvet alma’, ‘irtikap’ gibi suçlardan operasyon düzenlediler. Bu kapsamda hakkında gözaltı kararı verilen eski Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar Kastamonu’da yakalandı. Dosyaya göre; Hazinedar’ın yanı sıra 2 yardımcısının da aralarında bulunduğu 17 kişi ‘şüpheli’ durumunda…
Malumunuz, Beşiktaş Belediyesi uzun yıllardır CHP’nin yönetiminde… Diyelim ki benzer bir olay, uzun yıllardır AK Parti’nin yönetimindeki bir belediyede yaşandı...
Tamamına gerek yok; bu suçlamaların 10’da biri bir AK Parti Belediyesi hakkında ortaya atılsaydı ne olurdu?
6’lı Masa’daki ‘ilkesiz birlik cephesi’nden nasıl sesler yükselirdi?... Tahminde bulunalım…
Meral Akşener şöyle derdi: “Balık baştan kokar! Bunlar, tepelerindeki ‘Bay Kriz’i örnek alıyorlar. Çalma-çırpma onlarda… Bunlarda zerre utanma yok… Sinirleriyle beraber ayarları da bozulmuş. Bunlar mafyayla iş birliği yaparlar… Kime hizmet ettikleri belli: Milletin cebine göz dikmişler; kendilerine yontup duruyorlar… Çok ilginç bir savrulma içindeler…”
Kemal Kılıçdaroğlu ise şunları söylerdi: “Ey halkım! Böyle bir şey olabilir mi?! Bunun hesabını evrensel hukuk önünde de soracağız. Temiz parayı bulamayanlar böyle yollara sapıyorlar. Halkımız Bay Kemal'in vizyonu ile bu çetelerin vizyonu arasındaki farkı görsün. Ama kabahat bunlara oy verenlerde! Siz bunlara oy vermeseydiniz bu cesareti bulamazlardı!”
Ali Babacan da şöyle desteklerdi ahbaplarını: “Bütün bunlar Erdoğan’ın yanı başında yaşandı. Hani ne oldu?! Biz 2002’de 3Y demiştik; yani yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele edilecekti. Hani ‘yolsuzluk’ son bulacaktı?.. Sözde vaatlerle ülkeyi kabile devletine çevirdiler. Bizse sözde değil, özde hazırız. Ayrıca Türk lirasından sıfırları ben attım.”
Aşağı yukarı böyle beyanatlarla karşılaşırdık…
Şimdi ne yapıyorlar dersiniz?..
Telsiz sessizliği… Üç maymunu oynuyorlar…
Kıssadan hisse: Siyasette söylem ön plandadır, adil olmak değil… Pek çok erdem geçerli değildir siyasette… Mesela ‘sadece gerçekleri söylemek’ gibi… Ya da insanları kırmamak, onları provoke etmemek… Hakarete yaslanmamak gibi…
Bir olay başkasının başına geldiğinde aldığınız pozisyonun aynısını, adalet duygusu gereği, kendi başınıza geldiğinde de alarak adil olmak gibi…
Bizimkisi üzücü bir durum tespiti… Buna karşılık belki de tek çözüm Meral Akşener’in dile getirdiği gibi “Hem farkında hem de Gülhane Parkı’nda olmak” şeklinde tezahür edebilir…
Gözümüze takılanlar…
- Mavi, çevre raporlama platformu CDP (Carbon Disclosure Project) İklim Değişikliği Programı’nın Global “A” Listesi’ne Türkiye’den giren ilk ve tek hazır giyim markası olduğunu açıklamış. Raporlama konusundaki iletişim, ödül iletişimine hayli benziyor. Ödül verenin kim olduğu, ödüle aday olmanın yolu (parayı ver, ödülü al türünden mi, değil mi) gibi faktörler nasıl ki itibarı belirliyorsa, raporlama faaliyetleri için de bu ve bunun gibi pek çok faktör var. Böyle listelerin markanın itibarına katma değer sağlaması için raporu hazırlayan kurumun önce bilinirlik, sonra da beğeni/itibar skorlarının yüksek olması gerekir… (Serap Denk, Pro İletişim)
- Domestos, çocukların okullarda hijyenik tuvaletlere ulaşabilmesi mesajıyla bir sosyal deney filmi yayınlamış. Bu, firmanın konuyla ilgili ilk aksiyonu değil. 11 yıldır bu yöndeki farkındalık çalışmalarına devam ediyorlarmış. Biz de “Okul hijyen hareketi” kampanyalarını 4 Ekim tarihli yazımızda yorumlamıştık. İletişim çalışmalarında kritik başarı faktörlerinden birinin 3C kuralına uymaktır. Yani, continuity (süreklilik), consistency (istikrar) ve creativity (yaratıcılık)… Firmanın özellikle ilk ikisini başardığını görüyoruz… (Reyhan Doğan, Sobraz)
- Atatürk Kültür Merkezi (AKM), kütüphanesi olmayan okullara destek olmak amacıyla düzenlenecek konsere ev sahipliği yapacakmış. 20 Aralık’ta AKM Tiyatro Salonu’nda düzenlenecek konserde, Kültür ve Turizm Bakanlığı “İstanbul Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu” ile “Fahri Dibekoğlu Türk Müziği Derneği” sahne alıyormuş. "Bir Kitap Biletin Olsun" adı verilen konsere giriş ücretsizmiş. Onun yerine dinleyicilerin yanlarında getirdikleri kitapları hediye etmeleri yeterliymiş… (Mert Temizkan, Desibel)