Gündemin ufkunda bir küçük tur…
16 MAYIS 2011
Ülkenin başına gelen ya da gelmek üzere olan ekonomik ya da sosyal melaneti bugüne kadar bir şekilde savuşturan hükümetin, şu Marmara Gemisi’nin ikinci seferini de bir şekilde ‘provokasyon sularından’ çıkartması şart. Seçimlerin hemen öncesinde ‘iyi’ sonuçlanması çok zor olan bu tahrik harekâtına hiç gerek yok. ‘Sıfır Problem ustası’ Dışişleri Bakanımızın gereken manevrayı nasıl yapacağını merakla bekliyorum.
***
Bülent Özveren’siz Eurovision düşünemiyorum. Ancak onun beklentisi doğrultusunda oy çıkmadı mı “Bunlar birbirlerine veriyorlar; birbirlerini kayırıyorlar” yorumundan gına geldi. Kültür ve değerleri yakın ülkeler tabii ki birbirlerine verecekler. Ancak 43 Avrupa ülkesinin oy kullandığı bir sistemde şarkı iyiyse, bu iş hayli adil bir şekilde sonuçlanır… Yoksa Sertab da birinci gelemezdi; Azerbaycan da… Özveren kardeşimiz onlarca yıldır sürdürdüğü, yenildiğimiz her maçta ‘Müslüman olduğumuz için hakemlerin bizi tutmadığı’ şeklindeki ‘kaçışlara’ benzer yorumları artık değiştirir umarım. Çünkü biz tutucuyuz. Onsuz Eurovision olmaz…
***
Aziz Yıldırım Başkan’ın evliliğini heyecanla izledim… Ben de o yaşlardayken evlenmiştim. Yaş farkı bizde de neredeyse aynı… Başkanın evleniş biçimi son derece doğru. Ortalılığı velveleye verse, Türkiye’nin yarısı o düğüne katılmak için beklenti içine girecek; davetli olmayanlar gönül koyacak; necip magazin medyamız “Az sonra!” diye seslenerek olmadık hikâyeler çıkaracak o geceden. Aziz Bey’i kutluyor, esenlikler diliyor; ayrıca şu olgun yaşında baba olmasını tavsiye ve temenni ediyorum…
***
Bana sorarsanız bordrodan, profesyonelliğe oradan patronluğa geçmeyi başarmış başarı öyküleri içinde bir ‘Cinderella Story’ (Külkedisi Masalı) olacak kadar heyecan verici öykü… İki gündür gazetelerde tam sayfa yer alan Fibabanka reklamlarındaki Özyeğin yazılı mesajı çok ilginç… Bu muhteşem ‘roman kahramanının’ yaşam öyküsünü internette mutlaka okuyun. Nefes nefese bir yaşam çizgisi. Fibabanka da Özyeğin’e yakışmış…
***
Son günlerde yoğunluk kazanan siyasi reklamlar içinde en iyisi (en doğrusu ve etkilisi anlamında) hiç tartışmasız AK Parti’ninkiler. Net, kolay anlaşılır ve ikna edici. Vaat ve inandırıcılık dengesi sağlam zeminde duruyor. İkinci sırada CHP’ninkiler geliyor. Üçüncü sırada ise MHP... Bu arada hâlâ anlaşılmayan tek şey, reklamlardaki duygusal ve düşünsel tonlama ile zaten hiçbir işe yaramadıkları kanıtlanmış olan ‘meydan savaşlarındaki’ aşırı ‘saldırgan hava’… Psikiyatr dostum Prof. Dr. Tarık Yılmaz, Cumartesi akşamı “a haber” kanalında sürekli negatif durumları işaret eden liderlerin, seçmen psikolojisini de olumsuz olarak etkilediklerine işaret ediyordu. Liderlerin birbirlerine “itibar” üzerinden saldırıyor olmaları politik psikoloji açısından da, puan getirmeyen bir strateji olarak değerlendiriliyormuş. “Sürekli olumsuza odaklanmak ve öfke yolunda patinaj yapmak”, algı yönetimi açısından da alarm zilinin çalması anlamına gelir. (Tarık Hoca’nın söylediklerine Çarşamba yine değineceğiz)…
***
Sevgili Özer Yelçe… 8 Mayıs günü o muhteşem yeni kitabın “Yaşamdan Alıntılar”ı yazdım… Gazeteciliğe ilk başladığım yıllarında sana ne kadar özendiğimi itiraf ederek… Cumartesi vefat haberin geldi… Acelen neydi, Özer… Bugün Cenazene gelemeyeceğim. Çekim var. Nilgün Belgün’le SkyTürk’de yeni programımız başlıyor. Anlayacaksındır beni. Sen de bir ‘işkolik’tin… Her dostun arkasından olduğu gibi, senden sonra da aynı şeyi düşündüm, “Ona karşı herhangi bir hatam oldu mu acaba?”.. Olduysa, affet dostum… Nur içinde yat…
***
Bülent Özveren’siz Eurovision düşünemiyorum. Ancak onun beklentisi doğrultusunda oy çıkmadı mı “Bunlar birbirlerine veriyorlar; birbirlerini kayırıyorlar” yorumundan gına geldi. Kültür ve değerleri yakın ülkeler tabii ki birbirlerine verecekler. Ancak 43 Avrupa ülkesinin oy kullandığı bir sistemde şarkı iyiyse, bu iş hayli adil bir şekilde sonuçlanır… Yoksa Sertab da birinci gelemezdi; Azerbaycan da… Özveren kardeşimiz onlarca yıldır sürdürdüğü, yenildiğimiz her maçta ‘Müslüman olduğumuz için hakemlerin bizi tutmadığı’ şeklindeki ‘kaçışlara’ benzer yorumları artık değiştirir umarım. Çünkü biz tutucuyuz. Onsuz Eurovision olmaz…
***
Aziz Yıldırım Başkan’ın evliliğini heyecanla izledim… Ben de o yaşlardayken evlenmiştim. Yaş farkı bizde de neredeyse aynı… Başkanın evleniş biçimi son derece doğru. Ortalılığı velveleye verse, Türkiye’nin yarısı o düğüne katılmak için beklenti içine girecek; davetli olmayanlar gönül koyacak; necip magazin medyamız “Az sonra!” diye seslenerek olmadık hikâyeler çıkaracak o geceden. Aziz Bey’i kutluyor, esenlikler diliyor; ayrıca şu olgun yaşında baba olmasını tavsiye ve temenni ediyorum…
***
Bana sorarsanız bordrodan, profesyonelliğe oradan patronluğa geçmeyi başarmış başarı öyküleri içinde bir ‘Cinderella Story’ (Külkedisi Masalı) olacak kadar heyecan verici öykü… İki gündür gazetelerde tam sayfa yer alan Fibabanka reklamlarındaki Özyeğin yazılı mesajı çok ilginç… Bu muhteşem ‘roman kahramanının’ yaşam öyküsünü internette mutlaka okuyun. Nefes nefese bir yaşam çizgisi. Fibabanka da Özyeğin’e yakışmış…
***
Son günlerde yoğunluk kazanan siyasi reklamlar içinde en iyisi (en doğrusu ve etkilisi anlamında) hiç tartışmasız AK Parti’ninkiler. Net, kolay anlaşılır ve ikna edici. Vaat ve inandırıcılık dengesi sağlam zeminde duruyor. İkinci sırada CHP’ninkiler geliyor. Üçüncü sırada ise MHP... Bu arada hâlâ anlaşılmayan tek şey, reklamlardaki duygusal ve düşünsel tonlama ile zaten hiçbir işe yaramadıkları kanıtlanmış olan ‘meydan savaşlarındaki’ aşırı ‘saldırgan hava’… Psikiyatr dostum Prof. Dr. Tarık Yılmaz, Cumartesi akşamı “a haber” kanalında sürekli negatif durumları işaret eden liderlerin, seçmen psikolojisini de olumsuz olarak etkilediklerine işaret ediyordu. Liderlerin birbirlerine “itibar” üzerinden saldırıyor olmaları politik psikoloji açısından da, puan getirmeyen bir strateji olarak değerlendiriliyormuş. “Sürekli olumsuza odaklanmak ve öfke yolunda patinaj yapmak”, algı yönetimi açısından da alarm zilinin çalması anlamına gelir. (Tarık Hoca’nın söylediklerine Çarşamba yine değineceğiz)…
***
Sevgili Özer Yelçe… 8 Mayıs günü o muhteşem yeni kitabın “Yaşamdan Alıntılar”ı yazdım… Gazeteciliğe ilk başladığım yıllarında sana ne kadar özendiğimi itiraf ederek… Cumartesi vefat haberin geldi… Acelen neydi, Özer… Bugün Cenazene gelemeyeceğim. Çekim var. Nilgün Belgün’le SkyTürk’de yeni programımız başlıyor. Anlayacaksındır beni. Sen de bir ‘işkolik’tin… Her dostun arkasından olduğu gibi, senden sonra da aynı şeyi düşündüm, “Ona karşı herhangi bir hatam oldu mu acaba?”.. Olduysa, affet dostum… Nur içinde yat…