Güven duygusu her şeydir, vaat değil…
14 Haziran 2018 - Yeni Şafak
Sayın Cumhurbaşkanı son dönemde yaptığı miting konuşmalarında video görüntüleri eşliğinde Muharrem İnce’ye kıraathane konusunda ders veriyor… “Kıraat okumadır” diyor ve ekliyor: “Hane de ev… Yani okuma evi!”… Sonra da anlatıyor projenin çapını, içeriğini; neye ve nasıl hizmet edeceğini…
Oysa iletişim tekniği açısından bir basit kavram eklemesiyle bunların hiçbirine gerek kalmayacaktı. Mesela bu projeye Yeni Nesil Kıraathane denseydi, hiçbir izahata gerek kalmayabilirdi. Polemik yaratmak isteyen de altında kalırdı zaten.
Siyasi iletişim çerçevesinde konu yönetimi denen kavram şu uygulama bağlamında kullanılır: Siz bir yaklaşım, konsept atarsınız ortaya. Çok net anlaşılır bir konsept… Karşınızdaki bunu açmaya, sorgulamaya çalışır. Bunu yaptıkça da size çalışır asılında… Bu sürecin ilk adımı ise projenize çok uygun bir kavram bulmakla başlar.
Mesela Millet Parkı böyle bir çözümlemedir… Nasıl o projede sadece Park denmediyse, ötekinde de sadece Kıraathane, ya da Millî Kıraathane demek, olayı amacından bir miktar saptırmıştır. Park tek başına ‘jenerik’ bir isim olacağı için (aynen Kıraathane gibi) olay, projenin özelliğini ifade etmekten uzaklaşabilir, amacından uzak yerlere çekiştirilmeye müsait hale gelebilirdi…
Oysa Millet Parkı da, Yeni Nesil Kıraathane de toplumsal hayata önemli nitelik farklılıkları kazandıracak ciddi projelerdir…
Ekonomik hayata önemli nitelik farklılıkları getirecek olan diğer projeler gibi…
Millî Enerji ve Maden Politikası çerçevesinde devreye sokulmuş olan Sismik Araştırma ve Sondaj Gemileri gibi… Ya da Bor’dan katma değeri yüksek türev ürünler elde etme projesine start verilmesi gibi; Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi TANAP gibi… İzmir otobanı, Atatürk Kültür Merkezi, yeni hızlı tren hatları vb… İleriye dönük projelerle ülkenin geleceğinin nasıl şekillendirileceğine ilişkin vizyonun ortaya konması…
Ünlü bir söz vardır: “İnsanlar geçmişi satar, geleceği satın alırlarmış…” Geçmişe dönük, geçmişi hatırlatarak yapılan iletişimin, siyasî iletişimin en önemli hedefi olan ikna boyutunda herhangi bir ciddi katma değer elde etmenin pek de kolay olmadığı, araştırmalarla defalarca kanıtlanmıştır…
Öte yandan, henüz kararını vermemiş, ya da herhangi bir partiye herhangi bir tereddüt duymadan kendisini bağlı hissedenlerin dışındaki seçmeni, ki bunların sayısı ve nihai kararları da çok önemlidir, ‘korku ve ümit’ sarmalına sokmanın da özellikle bizim toplumumuzda pek işe yaramadığı defalarca kanıtlanmıştır (Bkz. Kenan Evren’in 1983 seçimlerindeki tutumu)…
O halde geriye kalan tek şeye dört elle sarılacaktır seçmen: Güven…
Vaatleri kim yerine getirebilir, bunu soracaktır kendine… Vaadin kendisi değildir ana belirleyen… O vaadi verenin onu yerine getirebilecek olan liderin kapasitesinin ne kadar sağlam olduğu belirler her şeyi. Belki başında ya da arada değil, ancak sandığın başına gittiği anda…
Tüm vaatler unutulur…
Ve sadece adaylar vardır karşısında. Anglosaksonlar bu anlar için kullandıkları “Moment of truth” (hakikat ânı) tam da bu tür seçmenin o ânı için geçerlidir. O anda tüm düşünceler devre dışı kalır ve duygular devreye girer…
O duyguları kim yakalamışsa da o kararsız seçmenin oylarını da o devşirir…
Şimdi sormak gerekir. Bu bağlamda hangi adayın şansı daha fazladır o güven duygusunu oluşturmak adına?..
Bizce bu sorunun yanıtı açık…
Oysa iletişim tekniği açısından bir basit kavram eklemesiyle bunların hiçbirine gerek kalmayacaktı. Mesela bu projeye Yeni Nesil Kıraathane denseydi, hiçbir izahata gerek kalmayabilirdi. Polemik yaratmak isteyen de altında kalırdı zaten.
Siyasi iletişim çerçevesinde konu yönetimi denen kavram şu uygulama bağlamında kullanılır: Siz bir yaklaşım, konsept atarsınız ortaya. Çok net anlaşılır bir konsept… Karşınızdaki bunu açmaya, sorgulamaya çalışır. Bunu yaptıkça da size çalışır asılında… Bu sürecin ilk adımı ise projenize çok uygun bir kavram bulmakla başlar.
Mesela Millet Parkı böyle bir çözümlemedir… Nasıl o projede sadece Park denmediyse, ötekinde de sadece Kıraathane, ya da Millî Kıraathane demek, olayı amacından bir miktar saptırmıştır. Park tek başına ‘jenerik’ bir isim olacağı için (aynen Kıraathane gibi) olay, projenin özelliğini ifade etmekten uzaklaşabilir, amacından uzak yerlere çekiştirilmeye müsait hale gelebilirdi…
Oysa Millet Parkı da, Yeni Nesil Kıraathane de toplumsal hayata önemli nitelik farklılıkları kazandıracak ciddi projelerdir…
Ekonomik hayata önemli nitelik farklılıkları getirecek olan diğer projeler gibi…
Millî Enerji ve Maden Politikası çerçevesinde devreye sokulmuş olan Sismik Araştırma ve Sondaj Gemileri gibi… Ya da Bor’dan katma değeri yüksek türev ürünler elde etme projesine start verilmesi gibi; Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi TANAP gibi… İzmir otobanı, Atatürk Kültür Merkezi, yeni hızlı tren hatları vb… İleriye dönük projelerle ülkenin geleceğinin nasıl şekillendirileceğine ilişkin vizyonun ortaya konması…
Ünlü bir söz vardır: “İnsanlar geçmişi satar, geleceği satın alırlarmış…” Geçmişe dönük, geçmişi hatırlatarak yapılan iletişimin, siyasî iletişimin en önemli hedefi olan ikna boyutunda herhangi bir ciddi katma değer elde etmenin pek de kolay olmadığı, araştırmalarla defalarca kanıtlanmıştır…
Öte yandan, henüz kararını vermemiş, ya da herhangi bir partiye herhangi bir tereddüt duymadan kendisini bağlı hissedenlerin dışındaki seçmeni, ki bunların sayısı ve nihai kararları da çok önemlidir, ‘korku ve ümit’ sarmalına sokmanın da özellikle bizim toplumumuzda pek işe yaramadığı defalarca kanıtlanmıştır (Bkz. Kenan Evren’in 1983 seçimlerindeki tutumu)…
O halde geriye kalan tek şeye dört elle sarılacaktır seçmen: Güven…
Vaatleri kim yerine getirebilir, bunu soracaktır kendine… Vaadin kendisi değildir ana belirleyen… O vaadi verenin onu yerine getirebilecek olan liderin kapasitesinin ne kadar sağlam olduğu belirler her şeyi. Belki başında ya da arada değil, ancak sandığın başına gittiği anda…
Tüm vaatler unutulur…
Ve sadece adaylar vardır karşısında. Anglosaksonlar bu anlar için kullandıkları “Moment of truth” (hakikat ânı) tam da bu tür seçmenin o ânı için geçerlidir. O anda tüm düşünceler devre dışı kalır ve duygular devreye girer…
O duyguları kim yakalamışsa da o kararsız seçmenin oylarını da o devşirir…
Şimdi sormak gerekir. Bu bağlamda hangi adayın şansı daha fazladır o güven duygusunu oluşturmak adına?..
Bizce bu sorunun yanıtı açık…