Hacı Bektaş Veli Törenleri kırılma noktası olur mu?
18 AĞUSTOS 2010
Keşke Türkiye’de de günlük eğilim (trend) ölçme olanakları olsaydı. O zaman Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri sırasında sergilediği medeni tavrın seçmenler üzerindeki etkisini şu an biliyor olurduk…
ABD’de bunu aynen böyle uyguluyorlar ve alınan günlük sonuçlara göre kampanyaların rotalarında düzeltmeler yapıyorlar. Örneğin bakıyorlar ki, bir türlü kanıtlanamayan ‘çalma çırpma’ suçlamaları ve onun çıktısı olarak ileri sürülen ‘havuzlu villa’ muhabbeti ile saldırmanın seçmen nezdinde bir getirisi yok. Oysa Hacı Bektaş Veli Anma Töreni’ndeki davranışınız ânında puanları artırmış, o zaman hemen bir rota değişikliği yapılıyor ve başarıya götürecek yeni siyasi iletişim yaklaşımına geçiş için gerekli söylem kararlarını alıyorlar… Çok kolay değil mi?..
Bazen o kadar basittir bu işler. Seçmen bir anda dönüverir…
Hem de rakibin ‘haklarını koruduğun’ için, ona ‘saldırdığın’ için değil.
Kemal Bey AK Partileri bakanların yuhalanmasına karşı çıkmış, bunu yapanları fırçalamış, “Ayıptır, protestoyu derhal engelleyin!” demiş… Ben Kemal Bey’e kocaman bir artı yazdım… Keşke bu minval üzre çalışmayı sürdürse.
Ama korkum o ki, bazı kurmayları ona rahat, huzur vermeyeceklerdir… Onu“Vur vur inlesin!” diye başlayan “… dinlesin” diye devam eden nakarata uygun taktiklere yönelme konusunda tahrik etmeye devam edeceklerdir…
Ne yazık…
O standart tespit hâlâ mevcut: Türkiye’de iktidar problemi yok, muhalefet problemi var…
Say gündemde kalmalı; ama ne ile?..
Fazıl Say kendini gündemde tutuyor. Önce ‘Yavşak Arabesk(çiler)’; sonra ‘Yavşak Fenerbahçe(liler)’ ve nihayet ‘Detone Sezen!’…
Tespitlerin ‘içeriğine’ girmeyi (ne söylemiş, söyledikleri doğru mu?); ‘özünü’ araştırmayı (neden söylemiş; içindeki hangi psikolojik uyarı noktaları tetiklenmiş?) ve ‘biçimini’ irdelemeyi (nasıl, nerede, kime, hangi ortamda, hangi tonda söylemiş?) Hakkı Devrim üstadın deyişiyle ‘diğer köşe kadısı’ arkadaşlarımıza bırakıyorum…
Benim meselem olayın ‘fenomeni’ (görüngüsü) ile ilgili… Fazıl Say büyük sanatçı… Büyük sanatçı olarak markasını gündemde tutmak istiyorsa nasıl yapacak bu işi? Sanatıyla… Sanatını konuşturarak… Başka tarafını değil. Sanatını da kendisi konuşmayacak. Başkaları konuşacak.
Say bu işten para kazanıyor. Konuşması da iletişim ile ilgili bir olay. O halde bakılması gereken pencere ‘iş ve iletişim yönetimi’; demokrasi, insan hakları, doğruları söylemek, tespitlerinde ne kadar haklı ya da haksız olduğu falan değil… Çünkü ona doğrulardan oluşan öyle bir liste çıkarırlar ki. Hadi sürdürsün bakalım ‘doğruların bekçiliğini’ yapmayı. Bunları sıraladığı anda kendi kendini yok eder…
Demek amaç doğruları dile getirmek değil. O halde ne? Gündemde kalmak ise, tabii ki hakkıdır, o zaman gündemde işiyle kalması gerekir, ona buna ‘kendince haklı olarak’ saldırıyormuş algısı yaratarak değil… Topluma mal olmak ancak toplumun kültür ve değerlerini dikine kesen bir yaklaşım sergilemekle mümkün olabilir. Toplumun geniş kesimlerinin değerlerini hiçe sayarak değil. Çünkü o zaman sadece aynı değerleri hiçe sayanların gönlünde taht kurabilirsiniz. Bu da uzun vadede size yetmeyecektir zaten…
ABD’de bunu aynen böyle uyguluyorlar ve alınan günlük sonuçlara göre kampanyaların rotalarında düzeltmeler yapıyorlar. Örneğin bakıyorlar ki, bir türlü kanıtlanamayan ‘çalma çırpma’ suçlamaları ve onun çıktısı olarak ileri sürülen ‘havuzlu villa’ muhabbeti ile saldırmanın seçmen nezdinde bir getirisi yok. Oysa Hacı Bektaş Veli Anma Töreni’ndeki davranışınız ânında puanları artırmış, o zaman hemen bir rota değişikliği yapılıyor ve başarıya götürecek yeni siyasi iletişim yaklaşımına geçiş için gerekli söylem kararlarını alıyorlar… Çok kolay değil mi?..
Bazen o kadar basittir bu işler. Seçmen bir anda dönüverir…
Hem de rakibin ‘haklarını koruduğun’ için, ona ‘saldırdığın’ için değil.
Kemal Bey AK Partileri bakanların yuhalanmasına karşı çıkmış, bunu yapanları fırçalamış, “Ayıptır, protestoyu derhal engelleyin!” demiş… Ben Kemal Bey’e kocaman bir artı yazdım… Keşke bu minval üzre çalışmayı sürdürse.
Ama korkum o ki, bazı kurmayları ona rahat, huzur vermeyeceklerdir… Onu“Vur vur inlesin!” diye başlayan “… dinlesin” diye devam eden nakarata uygun taktiklere yönelme konusunda tahrik etmeye devam edeceklerdir…
Ne yazık…
O standart tespit hâlâ mevcut: Türkiye’de iktidar problemi yok, muhalefet problemi var…
Say gündemde kalmalı; ama ne ile?..
Fazıl Say kendini gündemde tutuyor. Önce ‘Yavşak Arabesk(çiler)’; sonra ‘Yavşak Fenerbahçe(liler)’ ve nihayet ‘Detone Sezen!’…
Tespitlerin ‘içeriğine’ girmeyi (ne söylemiş, söyledikleri doğru mu?); ‘özünü’ araştırmayı (neden söylemiş; içindeki hangi psikolojik uyarı noktaları tetiklenmiş?) ve ‘biçimini’ irdelemeyi (nasıl, nerede, kime, hangi ortamda, hangi tonda söylemiş?) Hakkı Devrim üstadın deyişiyle ‘diğer köşe kadısı’ arkadaşlarımıza bırakıyorum…
Benim meselem olayın ‘fenomeni’ (görüngüsü) ile ilgili… Fazıl Say büyük sanatçı… Büyük sanatçı olarak markasını gündemde tutmak istiyorsa nasıl yapacak bu işi? Sanatıyla… Sanatını konuşturarak… Başka tarafını değil. Sanatını da kendisi konuşmayacak. Başkaları konuşacak.
Say bu işten para kazanıyor. Konuşması da iletişim ile ilgili bir olay. O halde bakılması gereken pencere ‘iş ve iletişim yönetimi’; demokrasi, insan hakları, doğruları söylemek, tespitlerinde ne kadar haklı ya da haksız olduğu falan değil… Çünkü ona doğrulardan oluşan öyle bir liste çıkarırlar ki. Hadi sürdürsün bakalım ‘doğruların bekçiliğini’ yapmayı. Bunları sıraladığı anda kendi kendini yok eder…
Demek amaç doğruları dile getirmek değil. O halde ne? Gündemde kalmak ise, tabii ki hakkıdır, o zaman gündemde işiyle kalması gerekir, ona buna ‘kendince haklı olarak’ saldırıyormuş algısı yaratarak değil… Topluma mal olmak ancak toplumun kültür ve değerlerini dikine kesen bir yaklaşım sergilemekle mümkün olabilir. Toplumun geniş kesimlerinin değerlerini hiçe sayarak değil. Çünkü o zaman sadece aynı değerleri hiçe sayanların gönlünde taht kurabilirsiniz. Bu da uzun vadede size yetmeyecektir zaten…