Halk adına, halk için ve halka rağmen...
05 OCAK 2012
Sanırsınız ki bizim insanlarımızın şu sıra bir numaralı sorunu ‘Andımız’, 19 Mayıs kutlamaları, Genliğe Hitabe ve Atatürk… Birileri “Bu sorunları kullanmalı; siyasi iletişim açısından tam zamanı” diye düşünmüş olmalı. Peşpeşe bir bombardıman başladı…
Halkımızın Atatürk’le bizim bilmediğimiz bir sorunu var herhalde. Yatıp kalkıp o’nu düşünüyorlar. Şimdi aday olsa seçilemezmiş. Gençliğe Hitabe’si ‘Kemalist gençliğe’ seslenişmiş… Dünyada tek bir ülke gösterin ki, orada çok kuvvetli bir iktidar, kalksın bir milli kahraman ve ‘idol’le durduk yerde ‘hesaplaşmaya” kalksın…
Biz aslında alışığızdır bu duruma. Tek parti iktidarından bu yana Türkiye’de iktidarı mutlak kılmaya çalışanlar ne hikmetse gerektiğinde ortaya çıkarmak üzere ‘halk adına halk için ve halka rağmen’ uygulamaya sokabilecekleri bir takım ‘paket program’ları hazır ve nazır tutarlar.
Ben AK Parti iktidarının bu konuda bir farklılık yaratacağını hep umut etmişimdir. Prof. Dr. Sayın Ahmet Davutoğlu’nun dünkü yazımızda ayrıntılı sözünü ettiğimiz 4’üncü restorasyon dönemi açıklaması ve bizim ‘Beşi Bir yerde’ adını verdiğimiz teorimiz gereği ilim irfanın giderek daha çok belirleyici olacağına inandım hep. Halkı doğru okumak da ilim ve irfanın önemli boyutlarından biriydi…
Oysa görünen o ki, zamanlaması son derece yanlış ve üslubu hoyrat bir ‘halk için halk adına ve halka rağmen’ Atatürk çözümlemesi ve söylemi tutturulmaya başlandı.
CHP’den başlayarak, bu halk adına yeterince konuşulmadı mı, sizce de...
Aynı kazanda farklı zamanların ruhunu bir arada pişirmeye kalkmak bakalım kime ne yarar sağlayacak…
Al birini vur ötekine
İnanın hiç şaşırmadım… CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Amerikalı yazar Paul Auster’ı Türkiye’ye davet etmiş. “Tutuklu gazetecilere iyi gelir” demiş. Auster acaba CHP’nin tabanına nasıl gelir?..
Yazarın Türkiye’de yayımlanan ‘Kış Günlüğü’ adlı kitabı çok satıyormuş. 21 bin adetlik ilk baskının satışı tükenmiş. Kemal Bey 21 binlik bu oy potansiyeline talip değildir herhalde... Başbakan Tayyip Erdoğan ile Paul Auster arasındaki polemiğin nasıl algılandığına dair bir zemin yoklaması yaptırmış olabilir mi, dersiniz? Onlarca milyon seçmen “Paul Auster buraya yumruk havaya!” diye inliyormuş mesela…
Yoksa, bu tür destek davetleri, ‘el oğlundan medet umma, ülke için pek hayırlı şeyler düşünmeyenlerle vasıfsız işbirliği’ biçiminde algılanır mı.
‘İktidar için büyük lider büyük fikir’ diyenlerin sayısı giderek artıyor. Umut olarak ortaya atılan ‘Yeni CHP’ bu kadar mı çabuk eskiyecekti?
Gelinen noktada, ‘eski CHP’nin yılmaz savaşçısı’ Önder Sav Kurultay için muhalefet örgütlüyor; ön almak için ‘Baskın Kurultay’ düzenleyen Kılıçdaroğlu, “Daha da gelmem” diye Türkiye üzerinden hava basan Amerikalı yazarın eteğini çekiştiriyor. Alın birini vurun ötekine...
‘Abi, çok yakar bu!’
Rekabet odaklı reklamlar, iş adabından sapmadıkça, ya da belden aşağı vuran bir yaklaşımla çekilmediği takdirde, gayet hoş ve eğlenceli bir iz bırakıyor seyirci belleğinde. Avea’nın son reklam filmi de adap dairesi içinde kalınarak rekabete ‘gaz vermeye çalışan’ iyi bir örnek... Konuşturacağı kesin. Turkcell’deki sarı cipi anımsatan bir aracı korna çalarak neşe içinde süren Fasülye, diğer karakter Optik’e ‘Bak dört çeker jip aldım’ diyor. Optik, ezik haliyle gülümseyip, ‘Abi çok yakar bu!’ diyor. Fasülye başını öne eğip uzaklaşırken dış sesi duyuyoruz: ‘Hattınız çok mu yakıyor? Yakmayanını arıyorsanız Avea’yı bedava deneyin.’
Hoş tabii. Sadece Optik giderek daha ‘güçlü’ olmalı. Bu küçük ve zayıf haliyle Avea’yı temsil etme gücünden uzak görünebilir. Zamanla Clark gibi Süperman’e dönüşerek farklılaşabilir mesela...
Bu arada Turkcell’in TEV’le başlattığı ‘Van için Kumbara’ kampanyasını etkili bulduğumuzu belirtmeliyiz. Yeter ki iletişimi sürdürülebilir olsun. Kardelenler projesi gibi itibara ciddi katkı yapmasına rağmen, unutturulmaya çalışılırcasına buz dolabına kaldırılmasın.
Böyle ‘Şirket politikası’ olur mu?
Reha Erus Roma’dan bildirmiş: İtalya’da Meridiana Havayolları, bir ay içinde 36 bedene inemeyen hosteslerini kovma kararı almış. Şirketin sahibi diyormuş ki:
“Yolcular güzel hostesler görmeyi arzuluyorlar. Bunun için genç, zayıf ve seksi kabin memurları arıyoruz. 36 bedenin içine giremeyen hosteslerimize 1 ay süre tanıyoruz. Sonrasında zorunlu olarak yollarımızı ayıracağız.”
Hosteslik bir hizmet işidir. Kritik başarı faktör nedir? İlişkiyi başarıyla yönetmek. Yani güzellik değil. Belki ‘Çekici olmak, görünüşle karşı tarafı rahatız etmemek’. Ancak kesinlikle beden ölçüsü değil…
‘Şirket politikası’ olarak 36 beden konabilir mi? Konursa, itibar korunabilir mi?..
Alın size “Kendi krizini kendin nasıl yaratırsın?” ya da “Politik Doğruluk” dersi için mükemmel örnek.
Kriz başlamış bile. 40 kadar hostes sendikalarına başvurmuş elbette. Demişler ki: ‘Bizim görevimiz yolcuları kendimize hayran bırakmak değil. Hizmet etmek.’
Peki ya, Meridiana Havayolları, bir ay sonra 36 bedenli, genç, zayıf ve seksi hosteslerle uçmaya başladığında yolcu sayısında artış olursa, ne diyeceğiz… Yanıt basit: “Bekleyin” diyeceğiz, “Bu durum uzun sürmez, yakında her şey tersine döner”…
Halkımızın Atatürk’le bizim bilmediğimiz bir sorunu var herhalde. Yatıp kalkıp o’nu düşünüyorlar. Şimdi aday olsa seçilemezmiş. Gençliğe Hitabe’si ‘Kemalist gençliğe’ seslenişmiş… Dünyada tek bir ülke gösterin ki, orada çok kuvvetli bir iktidar, kalksın bir milli kahraman ve ‘idol’le durduk yerde ‘hesaplaşmaya” kalksın…
Biz aslında alışığızdır bu duruma. Tek parti iktidarından bu yana Türkiye’de iktidarı mutlak kılmaya çalışanlar ne hikmetse gerektiğinde ortaya çıkarmak üzere ‘halk adına halk için ve halka rağmen’ uygulamaya sokabilecekleri bir takım ‘paket program’ları hazır ve nazır tutarlar.
Ben AK Parti iktidarının bu konuda bir farklılık yaratacağını hep umut etmişimdir. Prof. Dr. Sayın Ahmet Davutoğlu’nun dünkü yazımızda ayrıntılı sözünü ettiğimiz 4’üncü restorasyon dönemi açıklaması ve bizim ‘Beşi Bir yerde’ adını verdiğimiz teorimiz gereği ilim irfanın giderek daha çok belirleyici olacağına inandım hep. Halkı doğru okumak da ilim ve irfanın önemli boyutlarından biriydi…
Oysa görünen o ki, zamanlaması son derece yanlış ve üslubu hoyrat bir ‘halk için halk adına ve halka rağmen’ Atatürk çözümlemesi ve söylemi tutturulmaya başlandı.
CHP’den başlayarak, bu halk adına yeterince konuşulmadı mı, sizce de...
Aynı kazanda farklı zamanların ruhunu bir arada pişirmeye kalkmak bakalım kime ne yarar sağlayacak…
Al birini vur ötekine
İnanın hiç şaşırmadım… CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Amerikalı yazar Paul Auster’ı Türkiye’ye davet etmiş. “Tutuklu gazetecilere iyi gelir” demiş. Auster acaba CHP’nin tabanına nasıl gelir?..
Yazarın Türkiye’de yayımlanan ‘Kış Günlüğü’ adlı kitabı çok satıyormuş. 21 bin adetlik ilk baskının satışı tükenmiş. Kemal Bey 21 binlik bu oy potansiyeline talip değildir herhalde... Başbakan Tayyip Erdoğan ile Paul Auster arasındaki polemiğin nasıl algılandığına dair bir zemin yoklaması yaptırmış olabilir mi, dersiniz? Onlarca milyon seçmen “Paul Auster buraya yumruk havaya!” diye inliyormuş mesela…
Yoksa, bu tür destek davetleri, ‘el oğlundan medet umma, ülke için pek hayırlı şeyler düşünmeyenlerle vasıfsız işbirliği’ biçiminde algılanır mı.
‘İktidar için büyük lider büyük fikir’ diyenlerin sayısı giderek artıyor. Umut olarak ortaya atılan ‘Yeni CHP’ bu kadar mı çabuk eskiyecekti?
Gelinen noktada, ‘eski CHP’nin yılmaz savaşçısı’ Önder Sav Kurultay için muhalefet örgütlüyor; ön almak için ‘Baskın Kurultay’ düzenleyen Kılıçdaroğlu, “Daha da gelmem” diye Türkiye üzerinden hava basan Amerikalı yazarın eteğini çekiştiriyor. Alın birini vurun ötekine...
‘Abi, çok yakar bu!’
Rekabet odaklı reklamlar, iş adabından sapmadıkça, ya da belden aşağı vuran bir yaklaşımla çekilmediği takdirde, gayet hoş ve eğlenceli bir iz bırakıyor seyirci belleğinde. Avea’nın son reklam filmi de adap dairesi içinde kalınarak rekabete ‘gaz vermeye çalışan’ iyi bir örnek... Konuşturacağı kesin. Turkcell’deki sarı cipi anımsatan bir aracı korna çalarak neşe içinde süren Fasülye, diğer karakter Optik’e ‘Bak dört çeker jip aldım’ diyor. Optik, ezik haliyle gülümseyip, ‘Abi çok yakar bu!’ diyor. Fasülye başını öne eğip uzaklaşırken dış sesi duyuyoruz: ‘Hattınız çok mu yakıyor? Yakmayanını arıyorsanız Avea’yı bedava deneyin.’
Hoş tabii. Sadece Optik giderek daha ‘güçlü’ olmalı. Bu küçük ve zayıf haliyle Avea’yı temsil etme gücünden uzak görünebilir. Zamanla Clark gibi Süperman’e dönüşerek farklılaşabilir mesela...
Bu arada Turkcell’in TEV’le başlattığı ‘Van için Kumbara’ kampanyasını etkili bulduğumuzu belirtmeliyiz. Yeter ki iletişimi sürdürülebilir olsun. Kardelenler projesi gibi itibara ciddi katkı yapmasına rağmen, unutturulmaya çalışılırcasına buz dolabına kaldırılmasın.
Böyle ‘Şirket politikası’ olur mu?
Reha Erus Roma’dan bildirmiş: İtalya’da Meridiana Havayolları, bir ay içinde 36 bedene inemeyen hosteslerini kovma kararı almış. Şirketin sahibi diyormuş ki:
“Yolcular güzel hostesler görmeyi arzuluyorlar. Bunun için genç, zayıf ve seksi kabin memurları arıyoruz. 36 bedenin içine giremeyen hosteslerimize 1 ay süre tanıyoruz. Sonrasında zorunlu olarak yollarımızı ayıracağız.”
Hosteslik bir hizmet işidir. Kritik başarı faktör nedir? İlişkiyi başarıyla yönetmek. Yani güzellik değil. Belki ‘Çekici olmak, görünüşle karşı tarafı rahatız etmemek’. Ancak kesinlikle beden ölçüsü değil…
‘Şirket politikası’ olarak 36 beden konabilir mi? Konursa, itibar korunabilir mi?..
Alın size “Kendi krizini kendin nasıl yaratırsın?” ya da “Politik Doğruluk” dersi için mükemmel örnek.
Kriz başlamış bile. 40 kadar hostes sendikalarına başvurmuş elbette. Demişler ki: ‘Bizim görevimiz yolcuları kendimize hayran bırakmak değil. Hizmet etmek.’
Peki ya, Meridiana Havayolları, bir ay sonra 36 bedenli, genç, zayıf ve seksi hosteslerle uçmaya başladığında yolcu sayısında artış olursa, ne diyeceğiz… Yanıt basit: “Bekleyin” diyeceğiz, “Bu durum uzun sürmez, yakında her şey tersine döner”…