Halk, Baykal'a yine 'Ana muhalefet' görevi verdi
01 Nisan 2009 Akşam Gazetesi
Şaşırmadım. Ancak, dün Sayın Deniz Baykal’ın yerel seçimleri ‘okuma’ konuşmasını izlerken içim bir hoş oldu. Bir kere, CHP üst yönetimi Türk halkının ve seçmeninin zekâsı ve duyarlılığına yeniden güvenmeye başlamış. Bu önemli bir gelişme. 22 Temmuz 2007 genel seçiminden sonra yapılan olumsuz değerlendirmelerden, halkı suçlamaktan vazgeçilmiş. Tekrar halkın demokratik tercihine ve kamu vicdanına saygı duyulmaya başlanmış… Şahane… Baykal, boşuna “Demokrasinin kazanımı!” demedi, değil mi?.. Onur Öymen de, Önder Sav da seçmenlere hakaret etmediklerine göre, halkımız üstatların nezdinde itibarlarına kavuşmuş bulunuyorlar… Sevinebiliriz… Hep beraber yırttık…
Her ne kadar Sayın Baykal CHP’nin kuruluş yılı olarak 1992’yi gösterdikçe Atatürk, İsmet Paşa ve Ecevit’i hatırlayıp burnumuzun direği sızlamış olsa da, Sayın Ana Muhalefet Liderinin son dört yerel seçimi istikrar örneği olarak göstermesi ilginçti…
Baykal “Düzenli bir şekilde, sindire sindire, hazmede hazmede ilerliyoruz” diyerek şu rakamları verdi: “1994: 4.6; 1999: 11.1; 2004: 18.2; 2009: 23.1…” Sonunda yine Ana Muhalefet görevi teyit edilmişti ama önemli değildi. “Kırılma ve Erime başlamıştı” bir kere AK Parti için. İkinci ve üçüncü gelen partilerin toplamı kadar oy alması önemli değildi; ya da CHP’nin Güneydoğu Anadolu’da esamesinin okunmaması, Orta Anadolu’da silinmesi tartışılmamalıydı. AK Parti ‘Gidiciydi’… CHP’nin oylarını artıran iki adayın –Kılıçdaroğlu ve Karayalçın- kişisel başarılarına hiç değinmeyen; örneğin İstanbul sonuçlarıyla Türkiye Geneli sonuçları arasındaki makası yorumlamayan Baykal, veciz bir tespit yapmaktan geri kalmadı: “Gelecek seçim, teyit tespit seçimi değil; değişim seçimi” olacaktı… Baykal böylece 2011’de Obama’yı çağrıştıracak olan sloganını da ‘tease’ ediyordu: “Değişim!” (Change we beleive in!)…
Dedim ya çok sevindim… Baykal bağırıp çağırmadı. Kimseye hakaret etmedi… Karayalçın ve Kılıçdaroğlu’nun seçim gecesi kalkıp ikişer puan farkla seçimi kazandıklarını açıklamaları bile şirindi. Fıkra gibi… Bir liderin geleceği doğru okuması gerektiğini, bizim lider adaylarının ise bir seçimi bile doğru okuyamamalarına şaşamadım. Zaten 40 kuruş olan ekmeği kırk kuruşa satacaklarını vaat ettikten sonra bu açıklamaları garipsememiştim… Önder Sav’ın sokaktaki CHP’lileri galeyana getiren ‘sandık hırsızlığı’ iddiaları bile genel konteks içindeydi sanki…
Seçimden büyük oy farkıyla galip çıkmış olmalarına rağmen, sandıklar açılmaya başladıktan 6 saat sonra seçim sonuçlarından kendileri için çok önemli dersler çıkaracaklarını, nerede hata yaptıklarına bakacaklarını söyleyen Tayyip Erdoğan’dan iki gün sonra Baykal’ın CHP üst yönetiminin sütten çıkmış ak kaşık olduğunu ve her zaman doğru stratejiler uyguladığını ifade etmesi tam da beklenen bir gelişmeydi… Seçimin galibi öz eleştiri yaparken, tüm krize ve olumsuz çevre koşullarına rağmen puanını 2007’ye oranla minimal düzeyde artırabilmiş –o da Kılıçdaroğlu ve diğer sempatik başkan adayları sayesinde- olan Baykal’ı kimse yerinden oynatamaz… Aslanlar gibi oturacak koltuğunda… 2011’e de Baykal ile gitmeye hazırlanın sevgili CHP’liler…
Türkiye mutabık: İktidarda istikrar görmek istiyor, bu tamam. Bunu 2002’den beri söylüyor… Bu seçimde buna ilaveten bir şey daha söyledi seçmen: “Küçük dağları ben yarattım, tavrından; kibirden, anti demokratik tavırlardan vazgeçin! Haddinizi bilin! Yoksa bildiririm… Alternatifiniz yokmuş gibi görünmesine güvenmeyin!”
Umarız Erdoğan bu mesajı doğru okur ve sorumluluğu seçimleri kazanamayan ‘şahıslarda’ arayıp kelle almaya kalkmaz; siyasi iletişimi ‘usulü veçhile amel etmeyen’ üst yönetimiyle hesaba oturur…
Seçim sonrası Denizbank ve Türk Telekom atağı
Herhalde yerel seçimleri beklediler… Denizbank ve Türk Telekom yeni kampanyalarıyla bu hafta başı sahneye çıktılar… Her ikisi de çok etkili… Beyaz ve Erdal Özyağcılar’ın Maldiv’lerde çekilmiş olan Robinson ve Cuma filmlerinin tamamını izledim. Oralara gitmelerine değmiş mi? Fazlasıyla değmiş… Bir dizi film gibi izleyeceğiz… Çok keyifli… Mesajlar çok net…
Cem Yılmaz’a oldum olası bayılırım. Reklam kampanyalarına neler katabileceğini bir kez daha gördük… Gerek ‘teaser’ gerekse ilk film sıcacık… Devamını göremedim; Nisan ortasına doğru ikinci film devreye girecekmiş… Heyecanla bekliyorum…
Her iki kampanya da ürün odaklı olmalarına rağmen her iki kurumsal markanın itibarını yukarıya taşıyacaktır. Filmlere ileride tekrar döneceğiz…
Kampanyaları hazırlayan ekipleri kutluyorum…
Şaşırmadım. Ancak, dün Sayın Deniz Baykal’ın yerel seçimleri ‘okuma’ konuşmasını izlerken içim bir hoş oldu. Bir kere, CHP üst yönetimi Türk halkının ve seçmeninin zekâsı ve duyarlılığına yeniden güvenmeye başlamış. Bu önemli bir gelişme. 22 Temmuz 2007 genel seçiminden sonra yapılan olumsuz değerlendirmelerden, halkı suçlamaktan vazgeçilmiş. Tekrar halkın demokratik tercihine ve kamu vicdanına saygı duyulmaya başlanmış… Şahane… Baykal, boşuna “Demokrasinin kazanımı!” demedi, değil mi?.. Onur Öymen de, Önder Sav da seçmenlere hakaret etmediklerine göre, halkımız üstatların nezdinde itibarlarına kavuşmuş bulunuyorlar… Sevinebiliriz… Hep beraber yırttık…
Her ne kadar Sayın Baykal CHP’nin kuruluş yılı olarak 1992’yi gösterdikçe Atatürk, İsmet Paşa ve Ecevit’i hatırlayıp burnumuzun direği sızlamış olsa da, Sayın Ana Muhalefet Liderinin son dört yerel seçimi istikrar örneği olarak göstermesi ilginçti…
Baykal “Düzenli bir şekilde, sindire sindire, hazmede hazmede ilerliyoruz” diyerek şu rakamları verdi: “1994: 4.6; 1999: 11.1; 2004: 18.2; 2009: 23.1…” Sonunda yine Ana Muhalefet görevi teyit edilmişti ama önemli değildi. “Kırılma ve Erime başlamıştı” bir kere AK Parti için. İkinci ve üçüncü gelen partilerin toplamı kadar oy alması önemli değildi; ya da CHP’nin Güneydoğu Anadolu’da esamesinin okunmaması, Orta Anadolu’da silinmesi tartışılmamalıydı. AK Parti ‘Gidiciydi’… CHP’nin oylarını artıran iki adayın –Kılıçdaroğlu ve Karayalçın- kişisel başarılarına hiç değinmeyen; örneğin İstanbul sonuçlarıyla Türkiye Geneli sonuçları arasındaki makası yorumlamayan Baykal, veciz bir tespit yapmaktan geri kalmadı: “Gelecek seçim, teyit tespit seçimi değil; değişim seçimi” olacaktı… Baykal böylece 2011’de Obama’yı çağrıştıracak olan sloganını da ‘tease’ ediyordu: “Değişim!” (Change we beleive in!)…
Dedim ya çok sevindim… Baykal bağırıp çağırmadı. Kimseye hakaret etmedi… Karayalçın ve Kılıçdaroğlu’nun seçim gecesi kalkıp ikişer puan farkla seçimi kazandıklarını açıklamaları bile şirindi. Fıkra gibi… Bir liderin geleceği doğru okuması gerektiğini, bizim lider adaylarının ise bir seçimi bile doğru okuyamamalarına şaşamadım. Zaten 40 kuruş olan ekmeği kırk kuruşa satacaklarını vaat ettikten sonra bu açıklamaları garipsememiştim… Önder Sav’ın sokaktaki CHP’lileri galeyana getiren ‘sandık hırsızlığı’ iddiaları bile genel konteks içindeydi sanki…
Seçimden büyük oy farkıyla galip çıkmış olmalarına rağmen, sandıklar açılmaya başladıktan 6 saat sonra seçim sonuçlarından kendileri için çok önemli dersler çıkaracaklarını, nerede hata yaptıklarına bakacaklarını söyleyen Tayyip Erdoğan’dan iki gün sonra Baykal’ın CHP üst yönetiminin sütten çıkmış ak kaşık olduğunu ve her zaman doğru stratejiler uyguladığını ifade etmesi tam da beklenen bir gelişmeydi… Seçimin galibi öz eleştiri yaparken, tüm krize ve olumsuz çevre koşullarına rağmen puanını 2007’ye oranla minimal düzeyde artırabilmiş –o da Kılıçdaroğlu ve diğer sempatik başkan adayları sayesinde- olan Baykal’ı kimse yerinden oynatamaz… Aslanlar gibi oturacak koltuğunda… 2011’e de Baykal ile gitmeye hazırlanın sevgili CHP’liler…
Türkiye mutabık: İktidarda istikrar görmek istiyor, bu tamam. Bunu 2002’den beri söylüyor… Bu seçimde buna ilaveten bir şey daha söyledi seçmen: “Küçük dağları ben yarattım, tavrından; kibirden, anti demokratik tavırlardan vazgeçin! Haddinizi bilin! Yoksa bildiririm… Alternatifiniz yokmuş gibi görünmesine güvenmeyin!”
Umarız Erdoğan bu mesajı doğru okur ve sorumluluğu seçimleri kazanamayan ‘şahıslarda’ arayıp kelle almaya kalkmaz; siyasi iletişimi ‘usulü veçhile amel etmeyen’ üst yönetimiyle hesaba oturur…
Seçim sonrası Denizbank ve Türk Telekom atağı
Herhalde yerel seçimleri beklediler… Denizbank ve Türk Telekom yeni kampanyalarıyla bu hafta başı sahneye çıktılar… Her ikisi de çok etkili… Beyaz ve Erdal Özyağcılar’ın Maldiv’lerde çekilmiş olan Robinson ve Cuma filmlerinin tamamını izledim. Oralara gitmelerine değmiş mi? Fazlasıyla değmiş… Bir dizi film gibi izleyeceğiz… Çok keyifli… Mesajlar çok net…
Cem Yılmaz’a oldum olası bayılırım. Reklam kampanyalarına neler katabileceğini bir kez daha gördük… Gerek ‘teaser’ gerekse ilk film sıcacık… Devamını göremedim; Nisan ortasına doğru ikinci film devreye girecekmiş… Heyecanla bekliyorum…
Her iki kampanya da ürün odaklı olmalarına rağmen her iki kurumsal markanın itibarını yukarıya taşıyacaktır. Filmlere ileride tekrar döneceğiz…
Kampanyaları hazırlayan ekipleri kutluyorum…