Hamas(et) senaryoları…
10 Ekim 2023 yeni şafak
İletişimin her türlü aracı devrede… Dezenformasyon, kara propaganda, mezenformasyon (ya da misenformasyon), psikolojik operasyonlar… Yani algılama yönetiminin bin bir renginin hepsi aynı anda kullanılıyor…
Komplo teorilerinin de hamasetin de bini bir para…
Örneğin; Hamas’ın ani saldırısının, İsrail istihbarat örgütü Mossad tarafından bilindiği, buna karşılık ‘bir stratejinin’ parçası olarak göz ardı edildiği, bunu da İsrail’in Gazze Şeridi’ne düzenlediği şiddetli saldırılara meşru bir zemin kazandırmak için yaptığı iddia ediliyor…
İsrail’in saldırılara ‘taktik olarak’ müsaade ettiği iddialarına kanıt olarak da; Hamas saldırısının 7 noktadan aynı anda yapılması ve örgütün kısa zaman içinde İsrail hedeflerine doğru 7 bin roketi birden fırlatabilmesi gösteriliyor. Çünkü onların düşüncesine göre Netflix dizilerinde “Her şeyi bilen ve kontrol eden” Mossad’ın, Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin El-Kassam Tugayları tarafından başlatılan “Aksa Tufanı” adı verilen operasyondan haberinin olmaması ‘imkânsız’ gibi bir şey… Yani Mossad’ın bir zaaf içinde olabileceğine asla inanamadıklarından “Mossad izin vermeden Hamas bu saldırıyı yapamazdı” demeye getiriyorlar. Bu kadar çok dizi izlemek muhakeme kabiliyetine zarar verebilir tabii…
İkinci teori de bütün bu operasyonun düzenleyicisi ve destekleyicisinin, Hamas’ın arkasındaki İran olduğu yolunda… Sözüm ona, sonunda kabak Filistinliler’in başına patlayacak olsa da hem İsrail’i hem de Azerbaycan meselesinde bir kez daha karşı karşıya geldiği Türkiye’yi zor durumda bırakacak bir harekât düşünmüş İran… Öyle ya İsrail’le ilişkilerimizin tam da yumuşamaya başladığı, Akdeniz’deki ortak çıkarların gündeme getirildiği döneme denk geldi bu saldırılar… “Filistin’in en yakın dostu ve destekçisi Türkiye’yi, İsrail’e karşı pozisyon almaya itecek başka ne olabilir ki” diye düşünen bir akıl da bu senaryoya imzasını atmış…
İlginçtir ki; Filistin’i ve Gazze Şeridi’ni zulüm altında tutan İsrail’in yıldırma saldırıları sonucu “Bıçağın kemiğe dayandığı” ve bunun bir toplumsal refleks, bir isyan çığlığı olduğu kimsenin aklına gelmiyor ne hikmetse…
İletişim, sonuç odaklı bir süreçtir… Bu nedenle “Gemiyi hangi fırtınalardan geçirdiğiniz” ile değil, “limana sağ salim getirip getirmediğinizle” ilgilenir. İdeolojik temelini ‘tarihi gerçekçilik’ten alması gerekir. Sonuç itibarıyla soru şudur: “10 yıl sonrasından dönüp bugüne baktığımızda ne görürüz?”
Filistin halkı yerden göğe kadar haklı olmasına, İsrail tarafından ağır zulüm ve şiddet görmesine rağmen Hamas’ın bu saldırısı daha büyük bir şiddet dalgasının tetiklenmesine, Filistin halkının haklı davasında zarar görmesine neden olmuştur.
İsrail, meşru bir ‘savaş ilanı hakkı’ (“casus belli”) elde etmiş, Hristiyan Batı’nın neredeyse tamamı, belli bir ölçüde İsrail zulmüne karşı Filistin halkının yanında saf tutarken 180 derece tersi pozisyon almaya başlamışlar ve Hamas’ı “terör örgütü” olarak niteleyen ifadelerine geri dönmüşlerdir.
Arap ligi dâhil Filistin halkının yanında duran tek ülke olan Türkiye’nin, Filistin halkının haklı davasıyla ilgili tezlerini savunması daha da zorlaşmıştır.
Günün sözü
“Kimseyi, başkalarının hikâyelerine göre yargılama.”
Platon
Gözümüze takılanlar…
Komplo teorilerinin de hamasetin de bini bir para…
Örneğin; Hamas’ın ani saldırısının, İsrail istihbarat örgütü Mossad tarafından bilindiği, buna karşılık ‘bir stratejinin’ parçası olarak göz ardı edildiği, bunu da İsrail’in Gazze Şeridi’ne düzenlediği şiddetli saldırılara meşru bir zemin kazandırmak için yaptığı iddia ediliyor…
İsrail’in saldırılara ‘taktik olarak’ müsaade ettiği iddialarına kanıt olarak da; Hamas saldırısının 7 noktadan aynı anda yapılması ve örgütün kısa zaman içinde İsrail hedeflerine doğru 7 bin roketi birden fırlatabilmesi gösteriliyor. Çünkü onların düşüncesine göre Netflix dizilerinde “Her şeyi bilen ve kontrol eden” Mossad’ın, Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin El-Kassam Tugayları tarafından başlatılan “Aksa Tufanı” adı verilen operasyondan haberinin olmaması ‘imkânsız’ gibi bir şey… Yani Mossad’ın bir zaaf içinde olabileceğine asla inanamadıklarından “Mossad izin vermeden Hamas bu saldırıyı yapamazdı” demeye getiriyorlar. Bu kadar çok dizi izlemek muhakeme kabiliyetine zarar verebilir tabii…
İkinci teori de bütün bu operasyonun düzenleyicisi ve destekleyicisinin, Hamas’ın arkasındaki İran olduğu yolunda… Sözüm ona, sonunda kabak Filistinliler’in başına patlayacak olsa da hem İsrail’i hem de Azerbaycan meselesinde bir kez daha karşı karşıya geldiği Türkiye’yi zor durumda bırakacak bir harekât düşünmüş İran… Öyle ya İsrail’le ilişkilerimizin tam da yumuşamaya başladığı, Akdeniz’deki ortak çıkarların gündeme getirildiği döneme denk geldi bu saldırılar… “Filistin’in en yakın dostu ve destekçisi Türkiye’yi, İsrail’e karşı pozisyon almaya itecek başka ne olabilir ki” diye düşünen bir akıl da bu senaryoya imzasını atmış…
İlginçtir ki; Filistin’i ve Gazze Şeridi’ni zulüm altında tutan İsrail’in yıldırma saldırıları sonucu “Bıçağın kemiğe dayandığı” ve bunun bir toplumsal refleks, bir isyan çığlığı olduğu kimsenin aklına gelmiyor ne hikmetse…
İletişim, sonuç odaklı bir süreçtir… Bu nedenle “Gemiyi hangi fırtınalardan geçirdiğiniz” ile değil, “limana sağ salim getirip getirmediğinizle” ilgilenir. İdeolojik temelini ‘tarihi gerçekçilik’ten alması gerekir. Sonuç itibarıyla soru şudur: “10 yıl sonrasından dönüp bugüne baktığımızda ne görürüz?”
Filistin halkı yerden göğe kadar haklı olmasına, İsrail tarafından ağır zulüm ve şiddet görmesine rağmen Hamas’ın bu saldırısı daha büyük bir şiddet dalgasının tetiklenmesine, Filistin halkının haklı davasında zarar görmesine neden olmuştur.
İsrail, meşru bir ‘savaş ilanı hakkı’ (“casus belli”) elde etmiş, Hristiyan Batı’nın neredeyse tamamı, belli bir ölçüde İsrail zulmüne karşı Filistin halkının yanında saf tutarken 180 derece tersi pozisyon almaya başlamışlar ve Hamas’ı “terör örgütü” olarak niteleyen ifadelerine geri dönmüşlerdir.
Arap ligi dâhil Filistin halkının yanında duran tek ülke olan Türkiye’nin, Filistin halkının haklı davasıyla ilgili tezlerini savunması daha da zorlaşmıştır.
Günün sözü
“Kimseyi, başkalarının hikâyelerine göre yargılama.”
Platon
Gözümüze takılanlar…
- Marketing Türkiye’nin Aksoy Araştırma ve Deloitte Türkiye ile birlikte yürüttüğü, halk oylamasıyla belirlenen “Cumhuriyet Değerlerini Taşıyan Markalar” araştırması sonuçlandı. Firmalara beratları Cumhuriyetin 100. yılı için düzenlenen baloda takdim edildi. Cumhuriyet Değerlerini Taşıyan Markalar” endeksine girmeyi başaran firmalar alfabetik olarak şöyle sıralanıyor: Akbank, Anadolu Sigorta, Arçelik, Aselsan, Baykar, Beko, BİM, Boyner, CarrefourSA, Coca-Cola, DeFacto, Doğuş Holding, Eczacıbaşı, ETİ, FLO, Garanti BBVA, Getir, Halk Bankası, Hepsiburada, Karaca, Kiğılı, Koç Holding, Koton, LC Waikiki, Mavi, Migros, Nestlé Türkiye, Opet, Oyak Holding, P&G Türkiye, Philips, Pınar, Sabancı Holding, Shell, Sütaş, TAT, THY, TOGG, Turkcell, Tüpraş, Türk Telekom, Türkiye İş Bankası, Unilever Türkiye, Ülker, VakıfBank, Vestel, Vodafone Türkiye, Yapı Kredi Bankası, Ziraat Bankası, Zorlu Holding.
- Dünyaca tanınmış foto muhabirimiz Ara Güler’in çoğunlukla siyah-beyaz çalıştığı bilinir. Bu kez, 1957 - 2003 yılları arasında Anadolu’ya yaptığı gezilerden derlenen renkli fotoğraflarından oluşan “Renkli Anadolu” sergisi sanatseverlerle buluşuyormuş. Doğuş Grubu’nun, Ara Güler ile iş birliği sonucu 2016 yılında hayata geçirdiği Ara Güler Müzesi’ndeki sergide bazıları ilk defa görülecek 89 fotoğraf yer alıyormuş. 7 Nisan’a kadar sürecek etkinlik için Radyo Voyage özel bir müzik seçkisi hazırlamış. (Gülseren Ayaz, Lobby)
- Nobel Şirketler Grubu bünyesindeki Nobel Expo Fuarcılık tarafından Kayseri’de düzenlenen “ANAMOB Anadolu Mobilya Fuarı” açılışında konuşan Nobel Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Erhan Çelik, fuarın kapı bilet gelirlerinin 1 Ekim’de Ankara’da saldırı düzenleyen teröristlerce şehit edilen veteriner teknikeri Mikail Bozlağan’ın ailesine bağışlanacağını açıklamış… (Gizem Uçar, Niş)