Hangi kadına hangi reklam
16 MART 2003
AK Parti İstanbul Milletvekili, İletişim uzmanı ve öğretim üyesi Zeynep Karahan Uslu Hanım’dan bir mektup aldım. İlginizi çekeceği düşüncesiyle aşağıya olduğu gibi alıyorum. Görüşümü sonunda belirtmeye çalışacağım:
“Değerli Ali bey, bir okurunuz olarak Sabah gazetesindeki haftalık yazılarınızı iletişim sektörü ve ürünleri ile ilgili ufuk açıcı ve zenginleştirici tespitlerle dolu metinler olarak değerlendiriyorum. Ancak 9 Mart Pazar günü yayınlanan yazınızda reklamlar içinde en beğendiğiniz ilk 10’a Selpak kağıt mendillerinin “Kadınlar ağlar nedeni sorulmaz” reklamını da dahil etmişsiniz.
Ben bu seçimi yaparken reklamın kadınlara tamamen cinsiyet ayrımcı bir bakış açısıyla yaklaştığını fark etmemiş olduğunuzu düşünüyorum. Reklam kadınları yüzyıllardır yanlış bir biçimde kendilerine atfedilen rol kalıpları içerisinde algılatan kodlar içermektedir. Kadınlar genelleyici bir ifadeyle ‘manasız bir duygusallığa sahip, rasyonel davranma yetisi eksik, edilgen, korunmaya ve şefkate muhtaç bir varlık’ olarak konumlandırılmaktadır. Bu tür kadın-erkek eşitliğini ayaklar altına alan reklamların dolayısıyla firmaların sizin tarafınızdan onaylanması eşitlik bilincinden uzak üretimleri akredite etmekte, meşrulaştırmaktadır.
Ayrıca benzer bir bakış açısı yine aynı firmanın kağıt havlu reklamında da mevcuttur. Bu reklamda da anne rolündeki kadın, “erkek” çocuğu ile arkadaşının etrafı kirletmelerine, yemekleri döküp saçmalarına karşı yine edilgen, yanlış bir davranışa müdahale dahi edemeyen, ordan oraya atlayıp, zıplayarak elindeki kağıt havlu ile temizlik yapan yanlış bir annelik rolüne hapsedilmiş ve bütün fedakarlıklarından sonra takdiri kağıt havlunun aldığı silik bir şahsiyet olarak konumlanmıştır.
Diğer taraftan bu reklamda çocuklar eğlence olsun diye yemekleri birbirlerine atmaktadır ki işin bu boyutu ayrı bir vehamet içermektedir. Bizim kültürümüz israfı yasaklar, nimeti adeta kutsal addederken ve o sağa sola atılan yiyeceklerin tadına milyonlarca çocuk henüz bakmamışken bu tür mesajlar fütursuzca izler kitleye sunulmaktadır. Bu bende reklamı tasarlayanların kültürel açıdan yabancılaşmış bir zihne sahip olup olmadıkları sorusunu da üretmektedir.
Her ne kadar siz köşenizin “Dersimiz Kinetix” başlıklı kısmında değerlerimizle buluşamayan reklamlara satışı arttırdığı takdirde şapka çıkarmak gerekli olduğunu belirtseniz de ben reklamların sosyal sorumluluk düşüncesinden uzak olarak tasarlanmasının yanlış olduğunu düşünüyorum. Reklam toplumun sadece satın alma davranışına değil, aynı zamanda cinsiyet yargıları da dahil olmak üzere her türlü yargının üretilmesinde etkili olan, ortak deneyim ve kimlikleri kuran bir iletişim materyalidir.
Dolayısıyla insanlar arası eşitliğe ve kültürel değerlerimize aykırı her türlü reklam karşısında tavır sergilemenin reklam verenlerde de aynı hassasiyeti üreteceğini düşünüyor, aynı tavrı sizden de beklediğimi belirterek çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum.” Dr. Zeynep Karahan Uslu, AK Parti İstanbul Milletvekili, TBMM Çevre Komisyonu Sözcüsü.
Sayın Karahan Uslu’yu duyarlılıklarından dolayı kutluyorum. Onu rahatsız etmesi gereken örnekleri çoğaltmak mümkün. Kendisine biraz yardımcı olayım: Tüm temizlik malzemesi reklamları, tüm margarin ve sıvı yağ reklamları... İçinde aile ve kadın olan her reklam nerdeyse hepsinde kadınımızı benzer bir şekilde konumlandırılmıyor mu?
Reklamdan söz ediyoruz Zeynep Hanım... Belgesellerden değil. Toplumsal sorumluluğun ticari sorumluluk karşısında gerilediği alandır reklam. Bir kuruluş, ürününü kadını böyle konumlayarak satıyorsa ne yapacağız. Sansür mü uygulayalım... Siz daha iyi bilirsiniz, bu reklamların arkasında, onlarca araştırma, yüzyüze görüşme, hedef kitlenin algılama haritaları vardır. Şirketler, bu verilere göre, hedef kitlenin profiline göre reklam yaparlar, ulvi duygular ve fikriyata göre değil. Yoksa batarlar.
Gelin siz siyasetle, yasalarla, eğitimle Türkiye’deki kadın profilini değiştirin. Bakın reklamlar nasıl değişiyor...
Atı alan Üsküdar’a geçiyor
Tansaş’ın reklam filmleri medyanın odak noktasında. Kısmen rakip yönelimli kampanya, tüketici haklarına vurgu yapıyor. Hayli ilginç bulduğum bu kampanyayı yazmak için araştırma sonuçlarını bekledim.
Tansaş Genel Müdürü Servet Topaloğlu ile görüştüm. İki haftada bir ölçümleme yapıyorlarmış. Araştırmayı Retailing Institute yürütüyormuş. Geçen çarşamba son rakamları almışlar... Tüketici haklarının korunmasına ilişkin algı, sektörde %23 iken Tansaş’ta %40’a yükselmiş. Tansaş’ın sektördeki bilinirliği ise %30’lardan %49’a kadar yükselmiş. Genel algılama ise, “uygun fiyatlı, tüketici haklarını koruyan bir marka” olarak tespit edilmiş .
Topaloğlu, “Üç amacımız vardı” diyor “Tüketiciyi bilinçlendirmek, fiyata odaklanmadan kitlelere katma değer yaratmak, kendi hizmet kadrolarımızı müşteri tatmini yönünde eğitmek ve kendimizi kendi sözlerimizle bağlamak. Böylece tüm diğer süper marketlere örnek olmak. Tabii nihayetinde kârlı bir iş yapmak. Tüm hedeflere ulaştık.”
Rakamlar Tansaş Genel Müdürünü doğrular nitelikte. Bazı diğer kuruluşlar “Biz de zaten böyle yapıyoruz” diyorlar. Ama atı alan Üsküdar’ı geçmiş...
İşte doğru iletişimin gücü. İlk söyleyenin avantajı... Bundan sonra her kim ki “Ben de” der, bu Tansaş’a yazar. Rekabet yeni ve farklı bir şeyler bulmalı...
Türkiye Bilişim ailesi büyüyor
Pazartesi günü Türkiye Bilişim Vakfı TBV’nin Yönetim Kurulu toplantısındaydık. Üyelere, mevcut durum ve gelecek planları ile ilgili göğüs kabartıcı bilgiler verildi. Kurumsal Sponsorlarının sayısını bu yıl 9’a çıkarmışlar: Borusan, CeBİT (eoroasia Bilişim), Cisco Systems, Eczacıbaşı, HP, IBM, KoçSistem, Microsoft, Turkcell. Firmaların hepsi CEO düzeyinde temsil ediliyor. Sektörün en büyükleri biraraya gelmişler, Türkiye’nin geleceğine sahip çıkıyorlar.
TBV şu anda 24 proje yönetiyormuş. İşte birkaç tanesi: e-TR Ödülleri (Tüsiad ile birlikte), Uzaktan Eğitim Standartları, Türkiye Yazılım Portalı, Özürlüler '03 Etkinlikleri, e-Belge - Bankalar Birliği, TBV Kitapları Yayını, Türkiye Bilişim Ansiklopedisi, AB nezdinde yürütülen 6. Çerçeve Programı vs... “Kurumsal Vatandaşlık” ve toplumsal sorumluluk konusunu merak edenler TBV’nin yapısını ve bu firmaların niçin TBV’nin yanında yer aldığını inceleyebilirler.
Hepsine TBV’nin web sitesinden ulaşmak mümkün. Bilişim ailesi içinde yer alıp hem ülkenin geleceğini hazırlamak hem de kendi itibarını artırarak kendisine avantaj sağlamak isteyen tüm yüksek teknoloji şirketlerine duyurulur.
Nasıl bitirmeli?
Çocukluğumda sık sık duyduğum sözdü: Türk gibi başla Alman gibi bitir... Çarşamba akşamı Koç Holding CEO’su Bülent Özaydınlı ve bazı Holding yöneticileri bir teşekkür yemeği verdiler. Ülkemizde eşine ender rastlanan bir duyarlılıktı bu. Bilindiği gibi ortak işler hep iyi başlar... Ne hikmetse genelde iyi bitmez.
Koç Topluğuna Holding düzeyinde iletişim danışmanlığı hizmeti vereli 4 yıl olmuştu. Proje 3 yıllıktı aslında. Bir yıl daha uzatıldı ve nihayet 31.12.2002’de bitti. Adı KoçŞim idi. Açılımı: Koç Stratejik İletişim Modeli. Amaç, Holding ve bağlı şirketlere, iletişimi uluslarası standartlarda yönetecekleri bir yapı ve refleks kazandırmak, bunu için gerekli ölçümleme ve değerlendirme ve yönetim sistemlerini kurmaktı.
Koç Holding bir çalışma grubu kurmuştu ve dışarıdan üç kişiyi görevlendimişti: Salim Kadıbeşegil (Orsa), Selim Oktar (Strateji GFK), ben vardık konsorsiyumun içinde. Elif Sözer’i (Bersay) kordinasyon görevine getirdik ve 15 Şubat 1999’da Koç Holding ve Aile’ye projeyi sunarak göreve başladık.
İşte Çarşamba günü düzelenen yemek bu kişilere ve o 4 yıl boyunca KoçSim’e emek vermiş, bilfiil içinde çalışmış ve halen çalışan yöneticilere teşekkür niteliğindeydi.
Ali Koç (Koç Bilgi Grubu Başkanı), Cengiz Solakoğlu (Dayanıklı Tüketim Grubu Başkanı), M. Ali Berkman (Stratejik Planlama ve İnsan Kaynakları Başkanı), Tuğrul Kudatgobilik (o dönemin Endüstri İlişkileri ve Halkla İlişkiler Grubu Başkanı, şu sıra MESS Başkanı), Can Çağdaş (o dönemin Kurumsal İletişim Koordinatörü, şu sıra Medi Grup Genel Müdürü), Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü Müdürleri Fatma Nur Halil ve Hakan Öngören, KoçSim’in temel taşlarını oluşturuyorlardı. Tabii ki bu arada KoçSim’e start verenlerin başında o dönemim CEO’su şu sıra Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Temel Atay’ı da şükranla anmayı unutmamak gerekir.
Herkes sırayla konuştu ve Koç’da son 4 yılda iletişim adına nelerin değiştiğini anlattı. Kurumsal İtibar yönetimi, Marka Yönetimi, Liderlik İletişimi, Kriz Yönetimi, açıklık ve şeffaflık politikası, medyanın tamamını eşit yakınlıkta kucaklayacak medya ilişkileri yönetimi, İç İletişim vb kavramların yerleştirilmesindeki başarı oranları tartışıldı. Deprem günlerinde onlarca insanın hayatının kurtarılmasıyla sonuçlanan hummalı günler yadedildi.
Amacım örnek alınacak bir tutumu paylaşmak. Pek çok şirket pek çok alt yüklenici ile ortak işlere başlıyor ve bu işleri zamanı gelince bitiriyor. İş, işte böyle bitirilir. Küçük bir davranış diliyle arkanda düşman değil dost bırakırsın. Ve bu dostlar senin itibarına katma değer getirirler. Hem de hayli etkili bir biçimde...
Koklamak mümkün...
Günümüzde en önemli iletişim araçalarından biri de hiç şüphesiz liderlik iletişimi’dir. Pekiyi, liderlik nasıl bir şey.
Üzerine bu kadar çok yayın yapılmış, kitap yayınlanmış bir konu da az bulunur.
Baltaş & Baltaş, İnsan Kaynakları zirvesi nedeniyle sponsor oldukları Prof. Dr. Robert Hogan’la özel bir etkinlik düzenlemişler. Üst düzey yöneticileri Cuma sabahı kahvaltıya davet etmişler. İGDAŞ Genel Müdürü ve yardımcısı, IBM İnsan Kaynakları Direktörü Aysun Barın, Dışbank yetkililerini aynı sunumda görmek çok keyifliydi. Hepsi çoktan “Biz bunları biliriz” çağına gelmiş yöneticilerdi. Fakat hâlâ kendilerini geliştirmek için çaba harcıyorlardı.
Liderlerin ve potansiyel liderlerin işe alınma sürecinden söz etti Hogan. Kişilik değerlendirmesinin ne kadar kritik olduğunu vurguladı ve ölçümlerinde kullandığı şu 6 kriteri açıkladı: İç uyum, Sosyallik, Hırs, Uzlaşabilirlik, Yeniliğe açıklık, Öğrenmeye açıklık. Baskı altında yapılan ölçümlemeler ise şu 10 kriteri içeriyordu: Kolay heyecanlanır, İçe dönük, kuşkucu, Ürkek, Tembel, Kendini beğenmiş, Zararlı, Renkli, Yaratıcı, Mükemmeliyetçi, Vazifeşinas...
İşe alışlarda mülakat yönteminin yanıltıcı olabileceğini, testlerle kişilik eğilimlerini bulmanın tek sağlam yötem olduğunu savunuyor.
İşe alışlarda torpil veya arkadaş tavsiyesini şiddetle eleştiren Hogan, ‘yazı-tura’ atmanın dahi sitemsizlikten daha iyi olduğunu söylüyor. “Kavun değilsin ki, koklayasın kardeşim!” tavrının son derece demode olduğunu belirten Baltaş ise, yanlış eleman alımlarının kurumlara korkunç zararlara neden olabileceğinin altını kalın kalın çizdi.
Kısa... Kısa...
· Turkcell’in gol maxi mesaj hizmeti “Şimdi üç büyüklerin golleri maç sırasında renkli, sesli ve hareketli olarak cebinizde!” diye tanıtımını yapıyordu. Trabzonsporlular felaket alınmışlar bu işe ve güçlü bir e-posta zinciri başlatmışlar. Türkcell web sitesinde detay sayfada bu durumu düzeltmiş. Ama anti-Karadeniz gibi algılanan durum ana sayfada sürüyor.
· Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Reklamcılık ve Tanıtım Anabilim Dalı tarafından 20-21 Mart 2003 tarihleri arasında "Dünden Bugüne, Kuramdan Uygulamaya: Reklam" başlıklı bir ulusal reklam sempozyumu düzenleniyor. Hafta içi yerine hafta sonu düzenleseler bir de meslek kuruluşlarıyla işbirliği yapsalardı herhalde katılım daha da artırırlardı. Umarız sempozyum sonuçlarını hem kamu oyu hem de reklam dünyası ile paylaşırlar. Bilgi ve katılım için Doç. Dr. Müge Elden’e ([email protected]) başvurmak mümkün.
· 28 Mart 2003 tarihinde A.Ü. SBF ATAUM Salonu’nda “I. Türkiye İletişim Yönetimi ve Halkla İlilşkiler Zirvesi gerçekleştirilecek. Türkiye’nin iletişim konusunda uzmanlığı kanıtlanmış önemli isimlerinin biraraya geleceği zirveden işte bazı başlıklar: “Üniversiteler ve halkla ilişkiler; Sivil toplum kuruluşlarında iletişim yönetimi; Özel sektörde iletişim yönetimi; Kamuda halkla ilişkiler; Siyasette halkla ilişkiler; Türkiye iletişebiliyor mu; Rekabet edebilirlik sürecinde iletişim yönetiminin önemi” Bu konuları bu yoğunlukta birarada bulmak kolay değil.
· İ.Ü. İletişim Fakültesinde yeni dönem başladı. Bizim dersler de. Ders programının tamamen yenilendiğini büyük bir sevinçle tespit ettim. Her ne kadar biz operasyon bölümüne sadece iletişim mezunlarını alsak da, sektörde çalışanlarının ancak %10’unun iletişim fakültelerinden geldiğini biliyor ve gerçekten üzülüyorduk. Çünkü bu oran örneğin ABD’de tamamen tersineydi. İ.Ü. İletişim Fakültesi eğitim kalitesinin artırılmasında sanki devrim yapmış. Dünyadaki iletişim eğitimi sistemleriyle rahatlıkla boy ölçüşebilecek bir ders programını devreye sokmuş. Sektör bu yeni öğrencilerin mezun olmalarıyla rahat bir nefes alacak.
1. Vestel ‘Süreyya Ayhan’
2. KoçBank ‘Kredi Kartı’
3. Turkcell 'Yayladere/Bingöl'
4. Turkcell ‘Kampuscell’
5. Nescafe 'Kesik Etek'
6. Coca-Cola ‘Herkes için’
7. Audi Quatro
8. Arçelik 'Direct Drive'
9. Becel Mayonez
10. Lays Patates Cipsi
“Değerli Ali bey, bir okurunuz olarak Sabah gazetesindeki haftalık yazılarınızı iletişim sektörü ve ürünleri ile ilgili ufuk açıcı ve zenginleştirici tespitlerle dolu metinler olarak değerlendiriyorum. Ancak 9 Mart Pazar günü yayınlanan yazınızda reklamlar içinde en beğendiğiniz ilk 10’a Selpak kağıt mendillerinin “Kadınlar ağlar nedeni sorulmaz” reklamını da dahil etmişsiniz.
Ben bu seçimi yaparken reklamın kadınlara tamamen cinsiyet ayrımcı bir bakış açısıyla yaklaştığını fark etmemiş olduğunuzu düşünüyorum. Reklam kadınları yüzyıllardır yanlış bir biçimde kendilerine atfedilen rol kalıpları içerisinde algılatan kodlar içermektedir. Kadınlar genelleyici bir ifadeyle ‘manasız bir duygusallığa sahip, rasyonel davranma yetisi eksik, edilgen, korunmaya ve şefkate muhtaç bir varlık’ olarak konumlandırılmaktadır. Bu tür kadın-erkek eşitliğini ayaklar altına alan reklamların dolayısıyla firmaların sizin tarafınızdan onaylanması eşitlik bilincinden uzak üretimleri akredite etmekte, meşrulaştırmaktadır.
Ayrıca benzer bir bakış açısı yine aynı firmanın kağıt havlu reklamında da mevcuttur. Bu reklamda da anne rolündeki kadın, “erkek” çocuğu ile arkadaşının etrafı kirletmelerine, yemekleri döküp saçmalarına karşı yine edilgen, yanlış bir davranışa müdahale dahi edemeyen, ordan oraya atlayıp, zıplayarak elindeki kağıt havlu ile temizlik yapan yanlış bir annelik rolüne hapsedilmiş ve bütün fedakarlıklarından sonra takdiri kağıt havlunun aldığı silik bir şahsiyet olarak konumlanmıştır.
Diğer taraftan bu reklamda çocuklar eğlence olsun diye yemekleri birbirlerine atmaktadır ki işin bu boyutu ayrı bir vehamet içermektedir. Bizim kültürümüz israfı yasaklar, nimeti adeta kutsal addederken ve o sağa sola atılan yiyeceklerin tadına milyonlarca çocuk henüz bakmamışken bu tür mesajlar fütursuzca izler kitleye sunulmaktadır. Bu bende reklamı tasarlayanların kültürel açıdan yabancılaşmış bir zihne sahip olup olmadıkları sorusunu da üretmektedir.
Her ne kadar siz köşenizin “Dersimiz Kinetix” başlıklı kısmında değerlerimizle buluşamayan reklamlara satışı arttırdığı takdirde şapka çıkarmak gerekli olduğunu belirtseniz de ben reklamların sosyal sorumluluk düşüncesinden uzak olarak tasarlanmasının yanlış olduğunu düşünüyorum. Reklam toplumun sadece satın alma davranışına değil, aynı zamanda cinsiyet yargıları da dahil olmak üzere her türlü yargının üretilmesinde etkili olan, ortak deneyim ve kimlikleri kuran bir iletişim materyalidir.
Dolayısıyla insanlar arası eşitliğe ve kültürel değerlerimize aykırı her türlü reklam karşısında tavır sergilemenin reklam verenlerde de aynı hassasiyeti üreteceğini düşünüyor, aynı tavrı sizden de beklediğimi belirterek çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum.” Dr. Zeynep Karahan Uslu, AK Parti İstanbul Milletvekili, TBMM Çevre Komisyonu Sözcüsü.
Sayın Karahan Uslu’yu duyarlılıklarından dolayı kutluyorum. Onu rahatsız etmesi gereken örnekleri çoğaltmak mümkün. Kendisine biraz yardımcı olayım: Tüm temizlik malzemesi reklamları, tüm margarin ve sıvı yağ reklamları... İçinde aile ve kadın olan her reklam nerdeyse hepsinde kadınımızı benzer bir şekilde konumlandırılmıyor mu?
Reklamdan söz ediyoruz Zeynep Hanım... Belgesellerden değil. Toplumsal sorumluluğun ticari sorumluluk karşısında gerilediği alandır reklam. Bir kuruluş, ürününü kadını böyle konumlayarak satıyorsa ne yapacağız. Sansür mü uygulayalım... Siz daha iyi bilirsiniz, bu reklamların arkasında, onlarca araştırma, yüzyüze görüşme, hedef kitlenin algılama haritaları vardır. Şirketler, bu verilere göre, hedef kitlenin profiline göre reklam yaparlar, ulvi duygular ve fikriyata göre değil. Yoksa batarlar.
Gelin siz siyasetle, yasalarla, eğitimle Türkiye’deki kadın profilini değiştirin. Bakın reklamlar nasıl değişiyor...
Atı alan Üsküdar’a geçiyor
Tansaş’ın reklam filmleri medyanın odak noktasında. Kısmen rakip yönelimli kampanya, tüketici haklarına vurgu yapıyor. Hayli ilginç bulduğum bu kampanyayı yazmak için araştırma sonuçlarını bekledim.
Tansaş Genel Müdürü Servet Topaloğlu ile görüştüm. İki haftada bir ölçümleme yapıyorlarmış. Araştırmayı Retailing Institute yürütüyormuş. Geçen çarşamba son rakamları almışlar... Tüketici haklarının korunmasına ilişkin algı, sektörde %23 iken Tansaş’ta %40’a yükselmiş. Tansaş’ın sektördeki bilinirliği ise %30’lardan %49’a kadar yükselmiş. Genel algılama ise, “uygun fiyatlı, tüketici haklarını koruyan bir marka” olarak tespit edilmiş .
Topaloğlu, “Üç amacımız vardı” diyor “Tüketiciyi bilinçlendirmek, fiyata odaklanmadan kitlelere katma değer yaratmak, kendi hizmet kadrolarımızı müşteri tatmini yönünde eğitmek ve kendimizi kendi sözlerimizle bağlamak. Böylece tüm diğer süper marketlere örnek olmak. Tabii nihayetinde kârlı bir iş yapmak. Tüm hedeflere ulaştık.”
Rakamlar Tansaş Genel Müdürünü doğrular nitelikte. Bazı diğer kuruluşlar “Biz de zaten böyle yapıyoruz” diyorlar. Ama atı alan Üsküdar’ı geçmiş...
İşte doğru iletişimin gücü. İlk söyleyenin avantajı... Bundan sonra her kim ki “Ben de” der, bu Tansaş’a yazar. Rekabet yeni ve farklı bir şeyler bulmalı...
Türkiye Bilişim ailesi büyüyor
Pazartesi günü Türkiye Bilişim Vakfı TBV’nin Yönetim Kurulu toplantısındaydık. Üyelere, mevcut durum ve gelecek planları ile ilgili göğüs kabartıcı bilgiler verildi. Kurumsal Sponsorlarının sayısını bu yıl 9’a çıkarmışlar: Borusan, CeBİT (eoroasia Bilişim), Cisco Systems, Eczacıbaşı, HP, IBM, KoçSistem, Microsoft, Turkcell. Firmaların hepsi CEO düzeyinde temsil ediliyor. Sektörün en büyükleri biraraya gelmişler, Türkiye’nin geleceğine sahip çıkıyorlar.
TBV şu anda 24 proje yönetiyormuş. İşte birkaç tanesi: e-TR Ödülleri (Tüsiad ile birlikte), Uzaktan Eğitim Standartları, Türkiye Yazılım Portalı, Özürlüler '03 Etkinlikleri, e-Belge - Bankalar Birliği, TBV Kitapları Yayını, Türkiye Bilişim Ansiklopedisi, AB nezdinde yürütülen 6. Çerçeve Programı vs... “Kurumsal Vatandaşlık” ve toplumsal sorumluluk konusunu merak edenler TBV’nin yapısını ve bu firmaların niçin TBV’nin yanında yer aldığını inceleyebilirler.
Hepsine TBV’nin web sitesinden ulaşmak mümkün. Bilişim ailesi içinde yer alıp hem ülkenin geleceğini hazırlamak hem de kendi itibarını artırarak kendisine avantaj sağlamak isteyen tüm yüksek teknoloji şirketlerine duyurulur.
Nasıl bitirmeli?
Çocukluğumda sık sık duyduğum sözdü: Türk gibi başla Alman gibi bitir... Çarşamba akşamı Koç Holding CEO’su Bülent Özaydınlı ve bazı Holding yöneticileri bir teşekkür yemeği verdiler. Ülkemizde eşine ender rastlanan bir duyarlılıktı bu. Bilindiği gibi ortak işler hep iyi başlar... Ne hikmetse genelde iyi bitmez.
Koç Topluğuna Holding düzeyinde iletişim danışmanlığı hizmeti vereli 4 yıl olmuştu. Proje 3 yıllıktı aslında. Bir yıl daha uzatıldı ve nihayet 31.12.2002’de bitti. Adı KoçŞim idi. Açılımı: Koç Stratejik İletişim Modeli. Amaç, Holding ve bağlı şirketlere, iletişimi uluslarası standartlarda yönetecekleri bir yapı ve refleks kazandırmak, bunu için gerekli ölçümleme ve değerlendirme ve yönetim sistemlerini kurmaktı.
Koç Holding bir çalışma grubu kurmuştu ve dışarıdan üç kişiyi görevlendimişti: Salim Kadıbeşegil (Orsa), Selim Oktar (Strateji GFK), ben vardık konsorsiyumun içinde. Elif Sözer’i (Bersay) kordinasyon görevine getirdik ve 15 Şubat 1999’da Koç Holding ve Aile’ye projeyi sunarak göreve başladık.
İşte Çarşamba günü düzelenen yemek bu kişilere ve o 4 yıl boyunca KoçSim’e emek vermiş, bilfiil içinde çalışmış ve halen çalışan yöneticilere teşekkür niteliğindeydi.
Ali Koç (Koç Bilgi Grubu Başkanı), Cengiz Solakoğlu (Dayanıklı Tüketim Grubu Başkanı), M. Ali Berkman (Stratejik Planlama ve İnsan Kaynakları Başkanı), Tuğrul Kudatgobilik (o dönemin Endüstri İlişkileri ve Halkla İlişkiler Grubu Başkanı, şu sıra MESS Başkanı), Can Çağdaş (o dönemin Kurumsal İletişim Koordinatörü, şu sıra Medi Grup Genel Müdürü), Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü Müdürleri Fatma Nur Halil ve Hakan Öngören, KoçSim’in temel taşlarını oluşturuyorlardı. Tabii ki bu arada KoçSim’e start verenlerin başında o dönemim CEO’su şu sıra Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Temel Atay’ı da şükranla anmayı unutmamak gerekir.
Herkes sırayla konuştu ve Koç’da son 4 yılda iletişim adına nelerin değiştiğini anlattı. Kurumsal İtibar yönetimi, Marka Yönetimi, Liderlik İletişimi, Kriz Yönetimi, açıklık ve şeffaflık politikası, medyanın tamamını eşit yakınlıkta kucaklayacak medya ilişkileri yönetimi, İç İletişim vb kavramların yerleştirilmesindeki başarı oranları tartışıldı. Deprem günlerinde onlarca insanın hayatının kurtarılmasıyla sonuçlanan hummalı günler yadedildi.
Amacım örnek alınacak bir tutumu paylaşmak. Pek çok şirket pek çok alt yüklenici ile ortak işlere başlıyor ve bu işleri zamanı gelince bitiriyor. İş, işte böyle bitirilir. Küçük bir davranış diliyle arkanda düşman değil dost bırakırsın. Ve bu dostlar senin itibarına katma değer getirirler. Hem de hayli etkili bir biçimde...
Koklamak mümkün...
Günümüzde en önemli iletişim araçalarından biri de hiç şüphesiz liderlik iletişimi’dir. Pekiyi, liderlik nasıl bir şey.
Üzerine bu kadar çok yayın yapılmış, kitap yayınlanmış bir konu da az bulunur.
Baltaş & Baltaş, İnsan Kaynakları zirvesi nedeniyle sponsor oldukları Prof. Dr. Robert Hogan’la özel bir etkinlik düzenlemişler. Üst düzey yöneticileri Cuma sabahı kahvaltıya davet etmişler. İGDAŞ Genel Müdürü ve yardımcısı, IBM İnsan Kaynakları Direktörü Aysun Barın, Dışbank yetkililerini aynı sunumda görmek çok keyifliydi. Hepsi çoktan “Biz bunları biliriz” çağına gelmiş yöneticilerdi. Fakat hâlâ kendilerini geliştirmek için çaba harcıyorlardı.
Liderlerin ve potansiyel liderlerin işe alınma sürecinden söz etti Hogan. Kişilik değerlendirmesinin ne kadar kritik olduğunu vurguladı ve ölçümlerinde kullandığı şu 6 kriteri açıkladı: İç uyum, Sosyallik, Hırs, Uzlaşabilirlik, Yeniliğe açıklık, Öğrenmeye açıklık. Baskı altında yapılan ölçümlemeler ise şu 10 kriteri içeriyordu: Kolay heyecanlanır, İçe dönük, kuşkucu, Ürkek, Tembel, Kendini beğenmiş, Zararlı, Renkli, Yaratıcı, Mükemmeliyetçi, Vazifeşinas...
İşe alışlarda mülakat yönteminin yanıltıcı olabileceğini, testlerle kişilik eğilimlerini bulmanın tek sağlam yötem olduğunu savunuyor.
İşe alışlarda torpil veya arkadaş tavsiyesini şiddetle eleştiren Hogan, ‘yazı-tura’ atmanın dahi sitemsizlikten daha iyi olduğunu söylüyor. “Kavun değilsin ki, koklayasın kardeşim!” tavrının son derece demode olduğunu belirten Baltaş ise, yanlış eleman alımlarının kurumlara korkunç zararlara neden olabileceğinin altını kalın kalın çizdi.
Kısa... Kısa...
· Turkcell’in gol maxi mesaj hizmeti “Şimdi üç büyüklerin golleri maç sırasında renkli, sesli ve hareketli olarak cebinizde!” diye tanıtımını yapıyordu. Trabzonsporlular felaket alınmışlar bu işe ve güçlü bir e-posta zinciri başlatmışlar. Türkcell web sitesinde detay sayfada bu durumu düzeltmiş. Ama anti-Karadeniz gibi algılanan durum ana sayfada sürüyor.
· Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Reklamcılık ve Tanıtım Anabilim Dalı tarafından 20-21 Mart 2003 tarihleri arasında "Dünden Bugüne, Kuramdan Uygulamaya: Reklam" başlıklı bir ulusal reklam sempozyumu düzenleniyor. Hafta içi yerine hafta sonu düzenleseler bir de meslek kuruluşlarıyla işbirliği yapsalardı herhalde katılım daha da artırırlardı. Umarız sempozyum sonuçlarını hem kamu oyu hem de reklam dünyası ile paylaşırlar. Bilgi ve katılım için Doç. Dr. Müge Elden’e ([email protected]) başvurmak mümkün.
· 28 Mart 2003 tarihinde A.Ü. SBF ATAUM Salonu’nda “I. Türkiye İletişim Yönetimi ve Halkla İlilşkiler Zirvesi gerçekleştirilecek. Türkiye’nin iletişim konusunda uzmanlığı kanıtlanmış önemli isimlerinin biraraya geleceği zirveden işte bazı başlıklar: “Üniversiteler ve halkla ilişkiler; Sivil toplum kuruluşlarında iletişim yönetimi; Özel sektörde iletişim yönetimi; Kamuda halkla ilişkiler; Siyasette halkla ilişkiler; Türkiye iletişebiliyor mu; Rekabet edebilirlik sürecinde iletişim yönetiminin önemi” Bu konuları bu yoğunlukta birarada bulmak kolay değil.
· İ.Ü. İletişim Fakültesinde yeni dönem başladı. Bizim dersler de. Ders programının tamamen yenilendiğini büyük bir sevinçle tespit ettim. Her ne kadar biz operasyon bölümüne sadece iletişim mezunlarını alsak da, sektörde çalışanlarının ancak %10’unun iletişim fakültelerinden geldiğini biliyor ve gerçekten üzülüyorduk. Çünkü bu oran örneğin ABD’de tamamen tersineydi. İ.Ü. İletişim Fakültesi eğitim kalitesinin artırılmasında sanki devrim yapmış. Dünyadaki iletişim eğitimi sistemleriyle rahatlıkla boy ölçüşebilecek bir ders programını devreye sokmuş. Sektör bu yeni öğrencilerin mezun olmalarıyla rahat bir nefes alacak.
1. Vestel ‘Süreyya Ayhan’
2. KoçBank ‘Kredi Kartı’
3. Turkcell 'Yayladere/Bingöl'
4. Turkcell ‘Kampuscell’
5. Nescafe 'Kesik Etek'
6. Coca-Cola ‘Herkes için’
7. Audi Quatro
8. Arçelik 'Direct Drive'
9. Becel Mayonez
10. Lays Patates Cipsi