Hayır bahane, ‘engagement’ şahane
21 ŞUBAT 2011
Cumartesi akşamı Philips’deki arkadaşlar bizi çok ilginç bir baloya davet etmişlerdi. Hollanda Konsolosluğu’nun himayesinde hayır işi bir etkinlikti bu. Bir ülke markasını yönetme refleksini içselleştirmiş insan ve şirketler topluluğunun nasıl ‘hareket’ ettiğini keyifle izleme fırsatı bulduk.
Geceyi (Grand Charity Ball) Hollanda Derneği İstanbul (Nederlandse Vereiniging) düzenlemişti. Onar kişilik yuvarlak masalarda 400’e yakın davetli gelmişti. Kadınlar rengârenk tuvaletli, erkekler smokinli… Hani davetiyeye “black tie” (koyu renk) yazılmasına rağmen bizimkiler kafalarına göre takılır, hatta bazen kahverengi takım elbiseyi çekmiş, altına açık renk çorap, siyah pabuç giymiş arkadaşlar da boy gösterir ya; burada herkes adabı muaşerete uymuştu.
***
Gelelim sponsorlara:
Marriott Otel İstanbul Asia, Philips, Euroko Sigorta, ING Bank, LeasePlan, IWI (The International Women of İstanbul), Shell, Unilever…
İkincil derecedeki sponsorlar ise şöyle sıralanmıştı:
Sait Koç, KLM, Sony, Alva Donna Hotel, Hyatt İstanbul, Ayda Advertising Agency, Renaissance Otel Antalya Beach Resort and Spa, TravelAtelier, WIN, Ekofit, Argos in Cappadocia, SwissÔtel the Bosphorus…
***
Bütün bu kurumların isimlerini niye yazdım?
Bir şeye dikkat çekmek için. Bu kuruluşlar bir şekilde Hollanda ile bağlantılı… Zaten dernek ve/veya Hollanda Konsolosluğu’nun bir işaretiyle ayda bir iki kez biraraya gelip sosyal, bireysel, ticari ikili ilişkileri zenginleştiriyorlarmış. Yılda bir kere yaptıkları bu baloda ise katkıda bulunacakları bir sivil toplum örgütünü seçiyor, ona fon oluşturmak için el ele veriyorlarmış. Bu gecenin geliri de TEV ve Anne Fonds ortak projesi dâhilindeki Türk kız çocuklarının eğitimi programına aktarılacakmış.
İş ve iletişim yönetimi terminolojisinde bunun adı “engagement management”tır (bağlılık yönetimi). TEV ve Anne Fonds hayırlı birer araçtır. Öncelikli amaç, Dutch Community’yi (Hollanda Cemaati) biraraya getirmek, kaynaştırmak, etkili bir ülke markası bilinci yaratmak ve yaymaktır. Bunu da mükemmel denecek bir organizasyonla gerçekleştirdiler.
***
Davetiyeler Türkiye’de benzer etkinliklerdeki gibi 1000 TL filan değildi. “Ticket”lerin üzerinde de yazdığı gibi adam başı 150 TL ödenmişti. Önce yadırgadım. Hiç değilse 500 TL yapmalılardı. Sonra bu yaklaşımın etkinliğin tümünün kültürüne uygun olduğunu kavradım… “Silent Auction” (Sessiz Müzayede) adını verdikleri bir tür piyango düzenlemişlerdi. İsteyen fuayenin bir köşesindeki masaya gidiyor, adını yazdırıyor, dilediği miktarı ifade ediyordu. Kazanılacak ürün ve hizmetler ise yukarıdaki sponsor firmalar tarafından bağışlanmıştı.
Marriott Otel, sponsorluk durumlarında hiç beklenmeyecek kadar lezzetli ve keyifli bir mönü sundu. Çok sevimli bir orkestra Latin rüzgârı estirdi. Sülün gibi boylarını bir hayli kıskandığım Hollandalı çiftler daha önce ders aldıkları belli olan adımlarla seyretmesi göze hoş gelen danslar yaptılar.
***
Önden yapılan konuşmalar insanları baymadı. Bir başka ülkede kurumları ve insanlarıyla birbirlerine kenetlenmiş bir cemaatin nasıl ‘etkili’ olabileceğini gösterdiler.
Notlarımı aldım. İlk fırsatta karşılaştığımda, şu sıra Türkiye markası adına çok hayırlı işler yapmaya hazırlanan Kamu Diplomasisi Koordinatörü Prof. Dr. İbrahim Kalın’a aktaracağım.
Not: Televizyonlardaki ‘gladyatör programlarının’ en uç noktasını sanırım Cuma akşamı Beyaz TV’de izleme fırsatı bulduk. Kaçırmış olanlar ibret almak adına internetten bulup Rasim Ozan Kütahyalı beyefendi ile Can Ataklı beyefendinin veciz (!) sohbetlerini izleyebilirler. O sohbetten iletişim adına çıkarılacak çok ders var.
Geceyi (Grand Charity Ball) Hollanda Derneği İstanbul (Nederlandse Vereiniging) düzenlemişti. Onar kişilik yuvarlak masalarda 400’e yakın davetli gelmişti. Kadınlar rengârenk tuvaletli, erkekler smokinli… Hani davetiyeye “black tie” (koyu renk) yazılmasına rağmen bizimkiler kafalarına göre takılır, hatta bazen kahverengi takım elbiseyi çekmiş, altına açık renk çorap, siyah pabuç giymiş arkadaşlar da boy gösterir ya; burada herkes adabı muaşerete uymuştu.
***
Gelelim sponsorlara:
Marriott Otel İstanbul Asia, Philips, Euroko Sigorta, ING Bank, LeasePlan, IWI (The International Women of İstanbul), Shell, Unilever…
İkincil derecedeki sponsorlar ise şöyle sıralanmıştı:
Sait Koç, KLM, Sony, Alva Donna Hotel, Hyatt İstanbul, Ayda Advertising Agency, Renaissance Otel Antalya Beach Resort and Spa, TravelAtelier, WIN, Ekofit, Argos in Cappadocia, SwissÔtel the Bosphorus…
***
Bütün bu kurumların isimlerini niye yazdım?
Bir şeye dikkat çekmek için. Bu kuruluşlar bir şekilde Hollanda ile bağlantılı… Zaten dernek ve/veya Hollanda Konsolosluğu’nun bir işaretiyle ayda bir iki kez biraraya gelip sosyal, bireysel, ticari ikili ilişkileri zenginleştiriyorlarmış. Yılda bir kere yaptıkları bu baloda ise katkıda bulunacakları bir sivil toplum örgütünü seçiyor, ona fon oluşturmak için el ele veriyorlarmış. Bu gecenin geliri de TEV ve Anne Fonds ortak projesi dâhilindeki Türk kız çocuklarının eğitimi programına aktarılacakmış.
İş ve iletişim yönetimi terminolojisinde bunun adı “engagement management”tır (bağlılık yönetimi). TEV ve Anne Fonds hayırlı birer araçtır. Öncelikli amaç, Dutch Community’yi (Hollanda Cemaati) biraraya getirmek, kaynaştırmak, etkili bir ülke markası bilinci yaratmak ve yaymaktır. Bunu da mükemmel denecek bir organizasyonla gerçekleştirdiler.
***
Davetiyeler Türkiye’de benzer etkinliklerdeki gibi 1000 TL filan değildi. “Ticket”lerin üzerinde de yazdığı gibi adam başı 150 TL ödenmişti. Önce yadırgadım. Hiç değilse 500 TL yapmalılardı. Sonra bu yaklaşımın etkinliğin tümünün kültürüne uygun olduğunu kavradım… “Silent Auction” (Sessiz Müzayede) adını verdikleri bir tür piyango düzenlemişlerdi. İsteyen fuayenin bir köşesindeki masaya gidiyor, adını yazdırıyor, dilediği miktarı ifade ediyordu. Kazanılacak ürün ve hizmetler ise yukarıdaki sponsor firmalar tarafından bağışlanmıştı.
Marriott Otel, sponsorluk durumlarında hiç beklenmeyecek kadar lezzetli ve keyifli bir mönü sundu. Çok sevimli bir orkestra Latin rüzgârı estirdi. Sülün gibi boylarını bir hayli kıskandığım Hollandalı çiftler daha önce ders aldıkları belli olan adımlarla seyretmesi göze hoş gelen danslar yaptılar.
***
Önden yapılan konuşmalar insanları baymadı. Bir başka ülkede kurumları ve insanlarıyla birbirlerine kenetlenmiş bir cemaatin nasıl ‘etkili’ olabileceğini gösterdiler.
Notlarımı aldım. İlk fırsatta karşılaştığımda, şu sıra Türkiye markası adına çok hayırlı işler yapmaya hazırlanan Kamu Diplomasisi Koordinatörü Prof. Dr. İbrahim Kalın’a aktaracağım.
Not: Televizyonlardaki ‘gladyatör programlarının’ en uç noktasını sanırım Cuma akşamı Beyaz TV’de izleme fırsatı bulduk. Kaçırmış olanlar ibret almak adına internetten bulup Rasim Ozan Kütahyalı beyefendi ile Can Ataklı beyefendinin veciz (!) sohbetlerini izleyebilirler. O sohbetten iletişim adına çıkarılacak çok ders var.