Hayırlı olsun!
21 Aralık 2021 - Yeni Şafak
ABD nihayet Trump’tan kurtuldu… Biden sonunda başkan koltuğuna oturdu… Ucuz yırttılar…
Bu seçimler 2020 Şubat’ta yapılsaydı, Trump ipi herhâlde açık ara göğüslerdi… Çünkü Trump’ı bitiren koronavirüs ‘krizinin iletişimini’ yönetemeyişi oldu…
Önce yok saydı. “Çin virüsü” dedi durdu… Sonra alay etti. İşi, vücuda dezenfektan enjekte etmeye ve ultraviyole ışık verilmesini tavsiye etmeye kadar götürdü… Vaka sayısı ve ölümler tavan yapınca da eli ayağına dolandı.
Oysa genetik kodlarında mülkiyetçilik, şiddet, rekabet ve tüketimin yatan, popüler kültür ve vasatlığın kalesi olan güruhu arkasına almıştı…
Nitekim o güruh, Washington’daki ‘Kanlı Kongre Baskını’nda başrolü oynadı…
Trump ABD tarihine, iddia ettiği gibi halkını düşünen ve ülkesini “Yeniden büyük yapan” bir lider olarak değil, insanları tahrik edip Kongre binasını ele geçirmeye yönlendiren bir kaçık olarak geçecek.
ABD başkanlarına ne zaman bel bağlansa, elimizin kalem tuttuğu günden beri aynı şeyi yazar, söyleriz:
Bunlar Amerikalıdır, Amerika Birleşik Devletleri’nin hatta sıklıkla kullandığımız deyimle ‘Amerika Birleşik Şirketleri’nin çıkarlarını korumakla mükelleftirler… Başkanlık görevine de bu şirketlerin finanse ettiği lobi faaliyetleri sayesinde gelirler…
Ne hikmetse ABD’nin her yeni başkanlık seçiminde bunlar, bizimkiler tarafından “Bu Türk dostu… Hayır, Türk dostu değil…”, “Bunlar bizi kollar… Hayır başımız belada” gibi gerçeklikle hiç de bağdaşmayan sempati ya da antipati cümleleriyle karşılanırlar.
Başka hiçbir ülkenin seçimini bu kadar yakından izlemeyiz. Sanki kaderimiz, bu haydut devletin başına kimin geçeceğiyle çok yakından ilgilidir.
Son seçimleri öncesinde de “Trump’ın mı yoksa Biden mı seçilmesi Türkiye’nin işine yarar” tartışmasını bizim televizyonlarda günlerce izlememiz yine bir ‘kara mizah’ örneğiydi…
Muhalefet de benzer bir tufaya düştü. Biden’ın seçilmesine öyle sevindiler ki sormayın…
Çünkü Biden, Türkiye’deki ana muhalefet ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili şunları söylemişti: “Bence yapmamız gereken ona (Erdoğan'a) karşı farklı bir yaklaşım izlemek. Muhalefetin liderlerini desteklediğimizi açık şekilde belirtmeliyiz. Pozisyonumuzun parlamentoda da yer edinmek isteyen Kürt nüfusun entegrasyonunu sağlamak olduğunu söylemeliyiz. Yanlış olduğunu düşündüğümüz şeyler hakkında sesimizi çıkarmalıyız. Yaptıklarının bedelini ödemeli. Bazı silahları ona satıp satmayacağımızla ilgili, bir bedel ödemeli. […] Ama hâlâ, geçmişte yaptığım gibi, onlarla (muhalefet) doğrudan iletişimde olup, var olan unsurlarını destekleyip Erdoğan'ı mağlup etmeleri için cesaretlendirebiliriz. Darbe ile değil, darbe ile değil, seçimle.”
70 senedir tek başına iktidara gelemeyen, bir zamanlar silahlı kuvvetlerin vesayetiyle olduğu gibi ancak başkasının desteği ve yönlendirmesiyle iktidarı ele geçirebileceğine inanan CHP üst yönetimi, bu sözleri eden Biden’ın seçilmesine zil takıp oynadı… Oynamakla da kalmadı CHP Genel Başkanı, resmî açıklamaları bile beklemeden Türkiye’den Biden’ı tebrik eden ilk kişi oldu.
Bir kez daha hüsrana uğrayacaklar…
Neden mi?
Çünkü, nasıl ki Obama, ‘Müslüman babadan olma zenci’ kimliğine rağmen Amerika Birleşik Şirketlerinin ve ABD’nin âli menfaatleri doğrultusunda dünyayı kan gölüne çevirmeyi göze aldıysa ve kendisine umut bağlayan mazlum halkları hüsrana uğrattıysa Biden da farklı bir şey yapmayacaktır. Biden’ın Obama’dan tek farkı, bunu baştan söylemesi olabilir…
Eğer ABD’nin çıkarı Türkiye ile iyi ilişkiler kurmaksa Cumhurbaşkanımızın yanında da durabilirler… Yeni başkanlarının yaklaşımlarının ne olacağını merak edenler, Dış İşleri Bakanlığı için aday olan Antony Blinken’in “ABD, mevcut yaptırımların Türkiye üzerindeki etkisini görmeli ve ardından daha fazlasının yapılmasına gerek olup olmadığına karar vermelidir” açıklamasının detaylarına bakabilirler…
Ulusal kimliğimizi ne ABD’den medet umarak ortaya koyabiliriz ne de iyi ilişkiler kurmak için çaba harcadığımız AB’ye güvenerek …
Bize düşen millî bağımsızlık stratejimizi aslanlar gibi sürdürmek ve kendi çıkarlarımız doğrultusunda dimdik ayakta durmayı başarmaktır…
Bu seçimler 2020 Şubat’ta yapılsaydı, Trump ipi herhâlde açık ara göğüslerdi… Çünkü Trump’ı bitiren koronavirüs ‘krizinin iletişimini’ yönetemeyişi oldu…
Önce yok saydı. “Çin virüsü” dedi durdu… Sonra alay etti. İşi, vücuda dezenfektan enjekte etmeye ve ultraviyole ışık verilmesini tavsiye etmeye kadar götürdü… Vaka sayısı ve ölümler tavan yapınca da eli ayağına dolandı.
Oysa genetik kodlarında mülkiyetçilik, şiddet, rekabet ve tüketimin yatan, popüler kültür ve vasatlığın kalesi olan güruhu arkasına almıştı…
Nitekim o güruh, Washington’daki ‘Kanlı Kongre Baskını’nda başrolü oynadı…
Trump ABD tarihine, iddia ettiği gibi halkını düşünen ve ülkesini “Yeniden büyük yapan” bir lider olarak değil, insanları tahrik edip Kongre binasını ele geçirmeye yönlendiren bir kaçık olarak geçecek.
ABD başkanlarına ne zaman bel bağlansa, elimizin kalem tuttuğu günden beri aynı şeyi yazar, söyleriz:
Bunlar Amerikalıdır, Amerika Birleşik Devletleri’nin hatta sıklıkla kullandığımız deyimle ‘Amerika Birleşik Şirketleri’nin çıkarlarını korumakla mükelleftirler… Başkanlık görevine de bu şirketlerin finanse ettiği lobi faaliyetleri sayesinde gelirler…
Ne hikmetse ABD’nin her yeni başkanlık seçiminde bunlar, bizimkiler tarafından “Bu Türk dostu… Hayır, Türk dostu değil…”, “Bunlar bizi kollar… Hayır başımız belada” gibi gerçeklikle hiç de bağdaşmayan sempati ya da antipati cümleleriyle karşılanırlar.
Başka hiçbir ülkenin seçimini bu kadar yakından izlemeyiz. Sanki kaderimiz, bu haydut devletin başına kimin geçeceğiyle çok yakından ilgilidir.
Son seçimleri öncesinde de “Trump’ın mı yoksa Biden mı seçilmesi Türkiye’nin işine yarar” tartışmasını bizim televizyonlarda günlerce izlememiz yine bir ‘kara mizah’ örneğiydi…
Muhalefet de benzer bir tufaya düştü. Biden’ın seçilmesine öyle sevindiler ki sormayın…
Çünkü Biden, Türkiye’deki ana muhalefet ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili şunları söylemişti: “Bence yapmamız gereken ona (Erdoğan'a) karşı farklı bir yaklaşım izlemek. Muhalefetin liderlerini desteklediğimizi açık şekilde belirtmeliyiz. Pozisyonumuzun parlamentoda da yer edinmek isteyen Kürt nüfusun entegrasyonunu sağlamak olduğunu söylemeliyiz. Yanlış olduğunu düşündüğümüz şeyler hakkında sesimizi çıkarmalıyız. Yaptıklarının bedelini ödemeli. Bazı silahları ona satıp satmayacağımızla ilgili, bir bedel ödemeli. […] Ama hâlâ, geçmişte yaptığım gibi, onlarla (muhalefet) doğrudan iletişimde olup, var olan unsurlarını destekleyip Erdoğan'ı mağlup etmeleri için cesaretlendirebiliriz. Darbe ile değil, darbe ile değil, seçimle.”
70 senedir tek başına iktidara gelemeyen, bir zamanlar silahlı kuvvetlerin vesayetiyle olduğu gibi ancak başkasının desteği ve yönlendirmesiyle iktidarı ele geçirebileceğine inanan CHP üst yönetimi, bu sözleri eden Biden’ın seçilmesine zil takıp oynadı… Oynamakla da kalmadı CHP Genel Başkanı, resmî açıklamaları bile beklemeden Türkiye’den Biden’ı tebrik eden ilk kişi oldu.
Bir kez daha hüsrana uğrayacaklar…
Neden mi?
Çünkü, nasıl ki Obama, ‘Müslüman babadan olma zenci’ kimliğine rağmen Amerika Birleşik Şirketlerinin ve ABD’nin âli menfaatleri doğrultusunda dünyayı kan gölüne çevirmeyi göze aldıysa ve kendisine umut bağlayan mazlum halkları hüsrana uğrattıysa Biden da farklı bir şey yapmayacaktır. Biden’ın Obama’dan tek farkı, bunu baştan söylemesi olabilir…
Eğer ABD’nin çıkarı Türkiye ile iyi ilişkiler kurmaksa Cumhurbaşkanımızın yanında da durabilirler… Yeni başkanlarının yaklaşımlarının ne olacağını merak edenler, Dış İşleri Bakanlığı için aday olan Antony Blinken’in “ABD, mevcut yaptırımların Türkiye üzerindeki etkisini görmeli ve ardından daha fazlasının yapılmasına gerek olup olmadığına karar vermelidir” açıklamasının detaylarına bakabilirler…
Ulusal kimliğimizi ne ABD’den medet umarak ortaya koyabiliriz ne de iyi ilişkiler kurmak için çaba harcadığımız AB’ye güvenerek …
Bize düşen millî bağımsızlık stratejimizi aslanlar gibi sürdürmek ve kendi çıkarlarımız doğrultusunda dimdik ayakta durmayı başarmaktır…