Hayalin yoksa sen de yoksun
29 Ağustos 2019 - Yeni Şafak
Bildiğiniz üzere “İnsan nedir?” sorusu, felsefenin ana konularındandır … Bazen de “İnsanı, insan yapan nedir?” ya da “İnsanı hayvandan/diğer canlılardan ayıran nedir?” şeklinde formüle edilir… Bu sorgulamada, düşünürlerin farklı yaklaşımları, farklı cevapları vardır… Kimi düşünceye, kimi kişilik sahibi olmaya, kimi ise ahlak kavramına vurgu yapar. Antropoloji insana ‘homo sapiens’ olarak yaklaşır, neo-klasik iktisat ise ‘homo economicus’ olarak…
İnsanın, düşünen bir canlı olarak tahayyül etme kabiliyetine sahip ve böylece değişimi hayal ederek ilerleyen bir varlık olduğunu iddia etmek yerinde bir tespit olabilir…
Tahayyül etmek ya da hayal kurmak insan evladının belki de en büyük gücü… Geleceği hayal etmeden bugünü yönetebilmek ve başarılı olmak olası değil… Katma değer üretmek de büyük hayaller kurmakla mümkün…
Kaptan Cousteau,“Gelecekteki tehlikelerle baş etmek geçmişin bilgeliğini değil, düş gücünü gerektiriyor” demiş.
Fransızlar da bu sözü ispatlamak istercesine bir işe kalkışmışlar…
Orduları, bilim-kurgu yazarlarının ‘hayal güçlerini’ kullanarak ‘gelecekte karşılaşılabilecek tehditleri’ tahmin etmeleri üzerine bir plan yapmış. Yazarlardan oluşacak bir ekibin muhtemel askeri tehditler üzerine düşünmesini istiyorlarmış.
‘Geniş vizyonlu kişiler’ olarak tanımladıkları bu yazarlar, askeri strateji uzmanlarının aklına gelmeyebilecek tehdit senaryoları üzerinde çalışacakmış.
İlginç olduğu kadar yerinde bir adım!
1828-1905 yılları arasında yaşayan, bilim-kurgu edebiyatının en ünlü yazarlarından Jules Verne’i hatırlayalım…
Yaşadığı döneminin bilgisinin imkân vermediği yerlere gitmeyi, keşifler yapmayı, teknolojiler kullanmayı hayal etmişti… Sonra bunlar birer birer gerçekleşti. Sırtında oksijen tüpleriyle denizaltını keşfe çıkan balıkadam… Helikopter teknolojisiyle uçak ama denize de inebilen Albatros gemisi… Ay’ın keşfedilmesi gerektiği düşüncesiyle yazılmış Ay’a Seyahat… Arabanın bile olmadığı yıllarda demiryolu kullanılarak ve denizler geçilerek yapılan dünya seyahati… Görüntülü telefon…
Hayal gücünü kullanmayı, yalnızca erişilemeyecek olana öykünmek olarak tanımlamak çok kısıtlayıcıdır. Bu hayaller sonucunda insan kendine ‘hedef’ koyabilir. Aksiyon alınarak bu hedeflere doğru ilerlenebilir. Siyasetçilerin, bilim insanlarının, toplumların ve bireylerin hayalleri olmalı, bu hayaller hedeflere dönüşmelidir…
Martin Luther King, harekete “I have a dream!” (“Bir hayalim var”) sözüyle geçti.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Sofya’da askeri ateşeyken kurduğu hayallerin peşinden gittiği için başarılı oldu.
1950’li yıllarda babam Nihat Saydam’ın, “Bir toplu iğne bile üretemiyoruz” diye hayıflandığını çok iyi hatırlıyorum.
Oysa, Adnan Menderes, Turgut Özal ve tabii Recep Tayyip Erdoğan’ın büyük hayalleri vardı. Ve bu hayalleri gerçekleştirmek için adımlar attılar. Türkiye’nin kalkınması, büyümesi, ilerlemesi bu hayalleri hedef hâline getirmeleriyle mümkün oldu… Hayal güçlerine sağlık!
İnsanın, düşünen bir canlı olarak tahayyül etme kabiliyetine sahip ve böylece değişimi hayal ederek ilerleyen bir varlık olduğunu iddia etmek yerinde bir tespit olabilir…
Tahayyül etmek ya da hayal kurmak insan evladının belki de en büyük gücü… Geleceği hayal etmeden bugünü yönetebilmek ve başarılı olmak olası değil… Katma değer üretmek de büyük hayaller kurmakla mümkün…
Kaptan Cousteau,“Gelecekteki tehlikelerle baş etmek geçmişin bilgeliğini değil, düş gücünü gerektiriyor” demiş.
Fransızlar da bu sözü ispatlamak istercesine bir işe kalkışmışlar…
Orduları, bilim-kurgu yazarlarının ‘hayal güçlerini’ kullanarak ‘gelecekte karşılaşılabilecek tehditleri’ tahmin etmeleri üzerine bir plan yapmış. Yazarlardan oluşacak bir ekibin muhtemel askeri tehditler üzerine düşünmesini istiyorlarmış.
‘Geniş vizyonlu kişiler’ olarak tanımladıkları bu yazarlar, askeri strateji uzmanlarının aklına gelmeyebilecek tehdit senaryoları üzerinde çalışacakmış.
İlginç olduğu kadar yerinde bir adım!
1828-1905 yılları arasında yaşayan, bilim-kurgu edebiyatının en ünlü yazarlarından Jules Verne’i hatırlayalım…
Yaşadığı döneminin bilgisinin imkân vermediği yerlere gitmeyi, keşifler yapmayı, teknolojiler kullanmayı hayal etmişti… Sonra bunlar birer birer gerçekleşti. Sırtında oksijen tüpleriyle denizaltını keşfe çıkan balıkadam… Helikopter teknolojisiyle uçak ama denize de inebilen Albatros gemisi… Ay’ın keşfedilmesi gerektiği düşüncesiyle yazılmış Ay’a Seyahat… Arabanın bile olmadığı yıllarda demiryolu kullanılarak ve denizler geçilerek yapılan dünya seyahati… Görüntülü telefon…
Hayal gücünü kullanmayı, yalnızca erişilemeyecek olana öykünmek olarak tanımlamak çok kısıtlayıcıdır. Bu hayaller sonucunda insan kendine ‘hedef’ koyabilir. Aksiyon alınarak bu hedeflere doğru ilerlenebilir. Siyasetçilerin, bilim insanlarının, toplumların ve bireylerin hayalleri olmalı, bu hayaller hedeflere dönüşmelidir…
Martin Luther King, harekete “I have a dream!” (“Bir hayalim var”) sözüyle geçti.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Sofya’da askeri ateşeyken kurduğu hayallerin peşinden gittiği için başarılı oldu.
1950’li yıllarda babam Nihat Saydam’ın, “Bir toplu iğne bile üretemiyoruz” diye hayıflandığını çok iyi hatırlıyorum.
Oysa, Adnan Menderes, Turgut Özal ve tabii Recep Tayyip Erdoğan’ın büyük hayalleri vardı. Ve bu hayalleri gerçekleştirmek için adımlar attılar. Türkiye’nin kalkınması, büyümesi, ilerlemesi bu hayalleri hedef hâline getirmeleriyle mümkün oldu… Hayal güçlerine sağlık!