Haydi, şimdi de dezenformasyona sarılın…
15 Ekim 2022 - Yeni Şafak
“Dezenformasyonla mücadele düzenlemesi” olarak bilinen kanun teklifi, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı.
Bilindiği gibi teklifin en çok tartışılan konusu, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunu” düzenleyen 29. maddeydi; o da aynen geçti.
Hayırlı olsun…
Buna göre, “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse” 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılabilecek. Bunu bir de takma isim vs. ile kimliğini gizleyerek yaparsa cezası, yarı oranda artırılacak.
“Sansür sansür” diye tepinenlerin de içten içe sevindiklerini düşünüyoruz doğrusu… İktidar mensupları kadar olmasa da internet ortamındaki troll teröründen, iftira, karalama, tezvirat operasyonlarından, itibar suikastlarından onlar da nasiplerini alıyorlardı…
Muhakkak ki; sevindikleri bir husus daha var… O da çok sevdikleri, içi boşmuş, doluymuş umursamadan giydikleri ‘özgürlük ceketi’ne bir daha sarılma imkânı bulmaları…
Yadırgamamak, anlamak lazım…
Muhalefet partileri bunu sonuna kadar kullanmak isteyeceklerdir… Tam “Bir taşla iki kuş durumu”… Bir yandan düzenlemenin sağladığı ‘koruma mekanizmasından’ yararlanacaklar… Diğer yandan da biraz çekiştirerek, çarpıtarak da olsa ‘dünyanın en problemli’ ülkesi olduğumuz dezenformasyonla ilgili atılmış bu adımı hükûmete karşı kullanmak için ‘sansür ambalajına’ saracaklar…
Dezenformasyon konusunda ‘en problemli biziz’ derken, durumu hiç de abartmıyoruz… Oxford Üniversitesi Reuters Enstitüsü’nün 2018 yılında yayınladığı “Dijital Haber” raporuna göre; Türkiye, dünyada ‘sahte habere en çok maruz kalan’ ülkeymiş. Türkiye’deki katılımcıların yüzde 53’ü “belirli bir gündemi öne çıkarmak için doğru bilginin çarpıtıldığı hikâyelerle karşılaştıkları” belirtmiş. Katılımcıların yüzde 49’u karşılaştıkları yalan haberlerin “siyasi veya ticari amaçlı üretilmiş haberler” olduğunu ifade etmiş…
Bundan böyle küfür, iftira, hakaret, yalan ve üstelik bunları toplumun huzurunu bozmak için yapmak cezasız kalmayacak… Böyle örneklere, kişilerin hedef alınmasına çok tanık olduk ama gerek pandemi gerekse de orman yangınları sürecinde açtıkları yaralar en belirgin örneklerdi… Artık öyle kolay değil…
Bu nedenle, yeni düzenleme karşısında memnuniyet duymamak için sebep bulamıyoruz… Önümüzdeki süreçte dikkat edilmesi gereken bir de husus var… O da Yasa’nın uygulanması… Hassasiyetle yaklaşılması gerektiği çok açık… 29. maddedeki suç unsurunun oluşup oluşmadığı, uygulayıcılar tarafından takdir edilecek… Titiz davranılması, Kanun’un sağlıklı işlemesine halel gelmesini de engeller…
Bu arada Yasa’ya içeriden ve başta AB olmak üzere dışarıdan da bir sürü reaksiyon gelecektir ki ilki geldi bile… AB, hapis cezasına dikkat çekerek Türkiye'yi "ölçülülük ilkesine uymaya" davet etmiş. Muhalefet de hemen bu ağızdan konuşmaya başlayacaktır… Bu da Meclis’in doğru bir işe imza attığının başka bir göstergesi olur…
Gözümüze takılanlar…
Bilindiği gibi teklifin en çok tartışılan konusu, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunu” düzenleyen 29. maddeydi; o da aynen geçti.
Hayırlı olsun…
Buna göre, “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse” 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılabilecek. Bunu bir de takma isim vs. ile kimliğini gizleyerek yaparsa cezası, yarı oranda artırılacak.
“Sansür sansür” diye tepinenlerin de içten içe sevindiklerini düşünüyoruz doğrusu… İktidar mensupları kadar olmasa da internet ortamındaki troll teröründen, iftira, karalama, tezvirat operasyonlarından, itibar suikastlarından onlar da nasiplerini alıyorlardı…
Muhakkak ki; sevindikleri bir husus daha var… O da çok sevdikleri, içi boşmuş, doluymuş umursamadan giydikleri ‘özgürlük ceketi’ne bir daha sarılma imkânı bulmaları…
Yadırgamamak, anlamak lazım…
Muhalefet partileri bunu sonuna kadar kullanmak isteyeceklerdir… Tam “Bir taşla iki kuş durumu”… Bir yandan düzenlemenin sağladığı ‘koruma mekanizmasından’ yararlanacaklar… Diğer yandan da biraz çekiştirerek, çarpıtarak da olsa ‘dünyanın en problemli’ ülkesi olduğumuz dezenformasyonla ilgili atılmış bu adımı hükûmete karşı kullanmak için ‘sansür ambalajına’ saracaklar…
Dezenformasyon konusunda ‘en problemli biziz’ derken, durumu hiç de abartmıyoruz… Oxford Üniversitesi Reuters Enstitüsü’nün 2018 yılında yayınladığı “Dijital Haber” raporuna göre; Türkiye, dünyada ‘sahte habere en çok maruz kalan’ ülkeymiş. Türkiye’deki katılımcıların yüzde 53’ü “belirli bir gündemi öne çıkarmak için doğru bilginin çarpıtıldığı hikâyelerle karşılaştıkları” belirtmiş. Katılımcıların yüzde 49’u karşılaştıkları yalan haberlerin “siyasi veya ticari amaçlı üretilmiş haberler” olduğunu ifade etmiş…
Bundan böyle küfür, iftira, hakaret, yalan ve üstelik bunları toplumun huzurunu bozmak için yapmak cezasız kalmayacak… Böyle örneklere, kişilerin hedef alınmasına çok tanık olduk ama gerek pandemi gerekse de orman yangınları sürecinde açtıkları yaralar en belirgin örneklerdi… Artık öyle kolay değil…
Bu nedenle, yeni düzenleme karşısında memnuniyet duymamak için sebep bulamıyoruz… Önümüzdeki süreçte dikkat edilmesi gereken bir de husus var… O da Yasa’nın uygulanması… Hassasiyetle yaklaşılması gerektiği çok açık… 29. maddedeki suç unsurunun oluşup oluşmadığı, uygulayıcılar tarafından takdir edilecek… Titiz davranılması, Kanun’un sağlıklı işlemesine halel gelmesini de engeller…
Bu arada Yasa’ya içeriden ve başta AB olmak üzere dışarıdan da bir sürü reaksiyon gelecektir ki ilki geldi bile… AB, hapis cezasına dikkat çekerek Türkiye'yi "ölçülülük ilkesine uymaya" davet etmiş. Muhalefet de hemen bu ağızdan konuşmaya başlayacaktır… Bu da Meclis’in doğru bir işe imza attığının başka bir göstergesi olur…
Gözümüze takılanlar…
- Seçimlere hazırlanan siyasi partiler, eğer iddialılarsa, gençlerle nasıl temas kurulacağını öğrenmek ve uygulamak istiyorlarsa bugün Volkswagen Arena’da düzenlenen ve binlerce üniversiteli genci ağırlayan Zirve 23’ü dikkatle izlemeliler. Hasbelkader provalarını takip etme fırsatı bulduk. Heyecanlanmak bir yana gençlerimiz ve ülkemiz adına mutlu da olduk… Dokuz kavram belirlemişler: “Vicdan, Cesaret, Devrim, Tutku, Denge, Huzur, Belirsizlik, Şüphe, Merak…” İlber Ortaylı, Demet Akbağ, Acar Baltaş, Gürcan Karakaş (TOGG), Çağlayan Çetin (Trendyol), Jaklin Güner (Vakko), Nic Robertson (CNN International), Ozan Mutlu (Yeryüzü Doktorları) gibi birbirinden önemli ve ilham kaynağı konuşmacı, gençlere, bu kavramlardan biri aracılığıyla hitap edecekmiş… Ayrıca deneyim ve network alanının yanı sıra MFÖ konseri de katılımcıları bekliyormuş…
- Hazır giyim firması Nocturne, Porsche ile iş birliğine gitmiş. Sürdürülebilirliği odağına alan tanıtım kampanyasında Nocturne, yeni koleksiyonunun tanıtımı için ürün göndermek yerine, ‘marka dostlarına’ diledikleri tasarımı QR kod kartı aracılığıyla seçme imkânı tanımış. Hem bu kartlar hem de seçilen ürünler Porsche’nin tamamen elektrikli spor otomobili Taycan 4 Cross Turismo ile teslim edilmiş. Dünya çapında üne ve itibara sahip bir markayla iş birliği yapmak, Nocturne’un hedef kitlesini ne kadar ilgilendirir bilemeyiz ama paydaşları nezdinde etkili olacaktır. (Eda Türkmen Akça, Nocturne)
- Dünyaca ünlü seyahat dergisi Condé Nast Traveler’ın okurları, Raffles Istanbul’u ‘Dünyanın En İyi 4.’, Türkiye’nin de ‘En İyi Oteli’ seçmiş. Bu, Raffles Istanbul’un Condé Nast’tan aldığı 7. ödül olmuş. Sık sık dile getirmeye çalışıyoruz: “Ödül almak, ancak ‘ödülün itibarı’ yüksekse anlamlıdır, değerlidir.” Condé Nast’tan alınan ödül de bu sınıftan… Yüksek itibarıyla aynı oranda kıymetli… Bir de keşke basın bülteni daha iyi yazılsaydı… (Tansu Arel, Pro İletişim)