Haydi Başkan, doğru maça!...
14 ŞUBAT 2007
Önce B senaryosunu bir gözden geçirelim. Varsayalım ki, TFF Başkanı Haluk Ulusoy son basın toplantısında Fenerbahçe ile ilgili hiçbir şey söylemiyor ve maç günü verildiği izlenimi yaratılan âni bir kararla kalkıp AZ Alkmaar maçını izlemeye Şükrü Saraçoğlu’na gidiyor. FB yetkilileri nasıl bir tutum izlemek durumunda kalırlardı sizce?
Bu sorunun yanıtı nettir: Ellerinden gelen misafirperverliği gösterirlerdi. Hiç de bir sorun olmazdı. Çünkü tersi davranışta kamuoyu önünde çok olumsuz bir izlenim bırakırlardı.
Şimdi dönelim A senaryosuna. Ulusoy, neredeyse bir hafta önceden kalkıp diyor ki: “Ben maça gideceğim!”. Bu ne demek? Bu, FB yetkililerini sıkıştırmak, tavır almaya zorlamak demek. Üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek, demek... Onlar da tavır aldılar zaten; dayak yeme durumuna düşen bağcı konumuna getiriverdiler kendilerini...
Şimdi Haluk Başkan aşağı tükürse sakal yukarı tükürse bıyık... İki cami arasında beynamaz bir durum yarattı durduk yerde. Gitmezse, “Korktu gitmedi, fırçayı yedi oturdu” diyecekler, giderse “FB seyircisini tahrik etmeye geldi. Biz gelme demiştik” diyecekler...
Federasyon Başkanını zor duruma sokan akıl hocaları şimdi kolları sıvamalılar. Tek çıkış yolu var aslında. Mahiyeti ile birlikte paşa paşa maça gitmek. Mümkünse de şeref tribününe değil herhangi bir tribüne oturmak. Tabii bu iş biraz yürek ister. Ama Başkan da iki de bir kendisinde mangal gibi yürek olduğunu söylemiyor mu? Buyursun göstersin işte...
Yoksa, AZ Alkmaar maçının tek mağlubu olur: Başkan Ulusoy...
Onca kurum, kişi ekmek yerken, zor...
Bir kaç gündür gazetelerde görülen İddaa reklamı, İddaa’nın durdurulamayacağının en güzel kanıtıydı. 2.5 yılda 600 milyon YTL devlet kurumlarına, 291 milyon YTL de futbol kulüplerine katkısı bir yana o kadar kurum, sistemden ekmek yerken, milyonlarca dolar yatırım yapılmışken, sen usule uyulmadı; ihaleyi o kurum değil bu kurum yapmalıydı diye tüm sistemi durdur... Olacak iş değil...
Böyle, olmayacak işler bizde çok tartışılır ne hikmetse... Naif miyiz neyiz? Acaristanbul’a belki ama; Acarkent’e de kimseler dokunamaz, Beykoz konaklarına da...
Bolu dağının tepesindeki esnaf için demiştim ki, “Birleşip yeni yolun kenarına yatırım yapmalılar. Tüneli şikayet edip sızlanmanın alemi yok!” Nitekim 8 tanesi birleşmiş; tam da dediğimizi yapıyorlarmış.
Ulusoy ise kapatmış tesisi. Kapatacak tabii. Süpermarketlere karşı bakkalları, alış veriş merkezlerine karşı semt pazarlarını savunmak, hatta onları savunan yasalar çıkarmaya çalışmak ne kadar abesle iştigalse, İddaa’nın da duracağını düşünmek aynı şekilde abesle iştigal. O ekmeğe bir baksanıza...
301 Deniz tahtaya!
Siyasi iletişim tarihine, partisinin başından ayrıldığı zaman partisinin puanlarının artacağı iddialarıyla geçen Başkan, dün Meclis’teki Grup Toplantısında dört muazzam projesinden söz etti. Önümüzdeki seçimlerde kullanacakları ve kendilerine sorulan çeşitli sorular üzerine uzman kadrolarca hazırlanmış bu dört proje şöyle sıralanıyormuş:
1. Sanayileşme politikası 2. Eğitim politikası 3. Kıbrıs’ta iki devlet politikası ve 4. AB’ye ‘ya bizi al ya da bırak işimizi yapalım’ politikası...
Nasıl ama?.. Ne muazzam değil mi? Bu politikalarla seçimler bence de çantada keklik. Tek bir soru var. Kimin çantasında keklik?..
Ha bir de 301’inci madde var. Bu dün açıklanan 4 yeni (!) proje kapsamında değil. 301’in yeri özel. Bazı CHP’liler “Virgülüne dokundurtmayız!” demişler. Sahi ben tam olarak hatırlamıyorum. Bu 301, CHP’nin teklif ettiği ve arkasında durduğu bir yasa mıydı?..
Pazartesi günkü ilginç başyazısına sevgili Mehmet Altan “301 Cemil tahtaya” başlığını atmış. Star Genel Yayın Yönetmeni Alev Er’in görevden uzaklaştırılmasıyla o başlık arasındaki bağlantının açıklığa kavuşmasını istiyor. Son derece haklı. Fakat başlığı “301 Deniz tahtaya” diye atabilirmiş hani...
Bu sorunun yanıtı nettir: Ellerinden gelen misafirperverliği gösterirlerdi. Hiç de bir sorun olmazdı. Çünkü tersi davranışta kamuoyu önünde çok olumsuz bir izlenim bırakırlardı.
Şimdi dönelim A senaryosuna. Ulusoy, neredeyse bir hafta önceden kalkıp diyor ki: “Ben maça gideceğim!”. Bu ne demek? Bu, FB yetkililerini sıkıştırmak, tavır almaya zorlamak demek. Üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek, demek... Onlar da tavır aldılar zaten; dayak yeme durumuna düşen bağcı konumuna getiriverdiler kendilerini...
Şimdi Haluk Başkan aşağı tükürse sakal yukarı tükürse bıyık... İki cami arasında beynamaz bir durum yarattı durduk yerde. Gitmezse, “Korktu gitmedi, fırçayı yedi oturdu” diyecekler, giderse “FB seyircisini tahrik etmeye geldi. Biz gelme demiştik” diyecekler...
Federasyon Başkanını zor duruma sokan akıl hocaları şimdi kolları sıvamalılar. Tek çıkış yolu var aslında. Mahiyeti ile birlikte paşa paşa maça gitmek. Mümkünse de şeref tribününe değil herhangi bir tribüne oturmak. Tabii bu iş biraz yürek ister. Ama Başkan da iki de bir kendisinde mangal gibi yürek olduğunu söylemiyor mu? Buyursun göstersin işte...
Yoksa, AZ Alkmaar maçının tek mağlubu olur: Başkan Ulusoy...
Onca kurum, kişi ekmek yerken, zor...
Bir kaç gündür gazetelerde görülen İddaa reklamı, İddaa’nın durdurulamayacağının en güzel kanıtıydı. 2.5 yılda 600 milyon YTL devlet kurumlarına, 291 milyon YTL de futbol kulüplerine katkısı bir yana o kadar kurum, sistemden ekmek yerken, milyonlarca dolar yatırım yapılmışken, sen usule uyulmadı; ihaleyi o kurum değil bu kurum yapmalıydı diye tüm sistemi durdur... Olacak iş değil...
Böyle, olmayacak işler bizde çok tartışılır ne hikmetse... Naif miyiz neyiz? Acaristanbul’a belki ama; Acarkent’e de kimseler dokunamaz, Beykoz konaklarına da...
Bolu dağının tepesindeki esnaf için demiştim ki, “Birleşip yeni yolun kenarına yatırım yapmalılar. Tüneli şikayet edip sızlanmanın alemi yok!” Nitekim 8 tanesi birleşmiş; tam da dediğimizi yapıyorlarmış.
Ulusoy ise kapatmış tesisi. Kapatacak tabii. Süpermarketlere karşı bakkalları, alış veriş merkezlerine karşı semt pazarlarını savunmak, hatta onları savunan yasalar çıkarmaya çalışmak ne kadar abesle iştigalse, İddaa’nın da duracağını düşünmek aynı şekilde abesle iştigal. O ekmeğe bir baksanıza...
301 Deniz tahtaya!
Siyasi iletişim tarihine, partisinin başından ayrıldığı zaman partisinin puanlarının artacağı iddialarıyla geçen Başkan, dün Meclis’teki Grup Toplantısında dört muazzam projesinden söz etti. Önümüzdeki seçimlerde kullanacakları ve kendilerine sorulan çeşitli sorular üzerine uzman kadrolarca hazırlanmış bu dört proje şöyle sıralanıyormuş:
1. Sanayileşme politikası 2. Eğitim politikası 3. Kıbrıs’ta iki devlet politikası ve 4. AB’ye ‘ya bizi al ya da bırak işimizi yapalım’ politikası...
Nasıl ama?.. Ne muazzam değil mi? Bu politikalarla seçimler bence de çantada keklik. Tek bir soru var. Kimin çantasında keklik?..
Ha bir de 301’inci madde var. Bu dün açıklanan 4 yeni (!) proje kapsamında değil. 301’in yeri özel. Bazı CHP’liler “Virgülüne dokundurtmayız!” demişler. Sahi ben tam olarak hatırlamıyorum. Bu 301, CHP’nin teklif ettiği ve arkasında durduğu bir yasa mıydı?..
Pazartesi günkü ilginç başyazısına sevgili Mehmet Altan “301 Cemil tahtaya” başlığını atmış. Star Genel Yayın Yönetmeni Alev Er’in görevden uzaklaştırılmasıyla o başlık arasındaki bağlantının açıklığa kavuşmasını istiyor. Son derece haklı. Fakat başlığı “301 Deniz tahtaya” diye atabilirmiş hani...