Helal olsun Mustafa!..
23 HAZİRAN 2012
Zamanlama mükemmel… Fikir de… Başbakan da oralarda… Bizimkiler çok sağlam ve zengin bir ekiple ülkeye göçmüş sanki ve tabii ki Türkiye’nin popüler kültür alanında en önemli markalarından biri olan Anadolu Ateşi de sahnede…
5 Temmuz Turkcell Arena gösterisi için bilgi almak üzere aradığımda Mustafa’yı Guadalajara’da buldum. “Turnemiz çok iyi gidiyor” dedi “Diğer grup da Güney Kore’de. Kıvılcım Antalya’da. Aynı anda dünyanın dört bir yanında aynı anda üç gösteri yapıyoruz.”
Mexico City’de dört gösteri yapmışlar. Salon dünyanın ikinci büyük tiyatrosu olarak biliniyormuş. Birincisini de ilk özel gösteriyle Anadolu Ateşi açmış zaten. Pekin’de Beyjing’de 12 bin kişilik Great Hall of the People… Mexico City’ye 4 gösteriyi 35 bin kişi izlemiş.. Guadalajara’da da 2 gösteri yapıp Monterrey’e geçeceklermiş...
Tüm salonlar tıklım tıklım dolmuş. Gelecek yıl için 25 gösterilik bir sözleşme imzalamışlar.
Arada sırada yazıp göğsümüzü kabartan bu çalışkan, disiplinli ve yaratıcı ekibi yüreklendirmek lazım. Bugüne kadar ‘Bayrak göstermedikleri’ ülke bırakmadıkları için, her türlü takdiri hak ediyorlar… Bir de şu Mevlâna – Şems Müzikalini bu ekipten izlemek nasip olsa…
Konyalı şirketlerin, Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek Bey’in ve nihayet kent ve ülke markasına önem veren akıl ve vicdan sahibi insanların bir araya gelmesine bakar. Ortaya uluslararası dev bir eserin çıkacağından kimsenin kuşkusu olmasın. 1453’e benzemez bu… O bize göre Fetih, Hıristiyanlara göre ‘Düşüş’… Mevlâna herkesin ruhunu nakış gibi işleyen bir ‘âlem’… Hani ‘büyük fikir’, ‘çılgın proje’ deniyor ya… İşte size Türkiye markasını, tüm ulusları, tüm kuşakları aynı duyguda buluşturarak, tüm toplum katmanlarını dikine kesebilecek bir iş. Mustafa kadroya uluslararası bir Hollywood starı katarak bu işi mükemmel kotarır…
‘Kitap değil yazar okuyun’
Her türlü acının ve kederin panzehiri yine beyinlerimizde mevcut aslında. Dağlıca bir yandan, cezaevi faciası diğer yandan ne kadar çaresizlik hissi varsa hepsini birden üzerimize boca ederken, ihtiyaç duyulan huzur, kitapların dünyasına kaçmakla bulunabilir mi acaba? Örneğin, Hilmi Yavuz, Zaman gazetesindeki köşesinde nasıl da üzerinde konuşulası bir konuya parmak basmış. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın vefatından sonra kütüphanesinde kalan kitaplarının listesini ‘fevkalâde zayıf’ bulduğunu yazan üstad, ‘Üşenmedim, oturup saydım’ diyor. Tanpınar'ın yabancı dilde 371, telif olarak 178 ve tercüme olarak da 19 olmak üzere toplam 568 kitabı varmış...
Hemen gözümün önüne seksenli yılların Karacan Yayınları’ndaki toplantı odamız ve bu odada edebiyat dünyasında bir başka üstat olan Attilâ İlhan’ın danışmanlığındaki Sanat Olayı dergisinin aylık içerik belirleme sohbetleri geldi. Evindeki, ‘duvarlardan duvarlara uzanan’ hiç de azımsanmayacak sayıdaki kitabı kendisi adına sonradan kurulacak Vakfa bırakan rahmetli Attilâ İlhan diyordu ki:
“Kitap değil, yazar okuyun.”
Yazarlarım olmuştur sayesinde... Yazardan yazara dolanıp, malûmatfuruşluk temelinde uzmanlaşmaktan çok, ‘derinleşme’nin en iyi yollarından biri olarak alıp, cebime koymuştum bu tavsiyeyi... Tıpkı yazarlarım gibi zamanla yönetmenlerim de oldu. Bir filmiyle temas kurabildiğim yönetmenin diğer tüm filmlerini ders çalışır gibi seyrettiysem, özüyle akrabalık kurabildiğim bir yazarın diğer kitaplarını arkeolojik kazı yapar gibi iz sürerek bulup edindiysem, tüm bu ‘derinleşme’ arzumda rahmetlinin öğüdünün büyük payı büyüktür.
Şimdiler de biz, ‘Sinema Muhabbetleri’ çalışmasında arkadaşlara, ‘Film değil, yönetmen seyredin’ diyoruz...
Yazar okudukça, yönetmen seyrettikçe feodalleri tarihte ait olmaları gereken çağlara hiç olmazsa kafanızda gönderirsiniz. Karşınıza çıkan insan görünümlü yaratıkları da (homo insapiens) tanıma ihtimaliniz ancak bu yöntemle mümkün olabilir belki de...
Not: Bu akşam 23.00’te CNN Türk’de Cüneyt Özdemir’in Soru-Yorum’da Dücane Cündioğlu’nu konuk ediyormuş. Cüneyt’in bu programını kaçırmamaya çalışırız. Olmadı kaydeder, sonra izleriz. Tarihe tanıklık etmek gibi bir şeydir bu… Hele Cündioğlu gibi inançları sağlam ancak tasallutu olmayan bir bilgeyi kaçırmamız söz konusu değildir… Gelin birlikte izleyelim…
5 Temmuz Turkcell Arena gösterisi için bilgi almak üzere aradığımda Mustafa’yı Guadalajara’da buldum. “Turnemiz çok iyi gidiyor” dedi “Diğer grup da Güney Kore’de. Kıvılcım Antalya’da. Aynı anda dünyanın dört bir yanında aynı anda üç gösteri yapıyoruz.”
Mexico City’de dört gösteri yapmışlar. Salon dünyanın ikinci büyük tiyatrosu olarak biliniyormuş. Birincisini de ilk özel gösteriyle Anadolu Ateşi açmış zaten. Pekin’de Beyjing’de 12 bin kişilik Great Hall of the People… Mexico City’ye 4 gösteriyi 35 bin kişi izlemiş.. Guadalajara’da da 2 gösteri yapıp Monterrey’e geçeceklermiş...
Tüm salonlar tıklım tıklım dolmuş. Gelecek yıl için 25 gösterilik bir sözleşme imzalamışlar.
Arada sırada yazıp göğsümüzü kabartan bu çalışkan, disiplinli ve yaratıcı ekibi yüreklendirmek lazım. Bugüne kadar ‘Bayrak göstermedikleri’ ülke bırakmadıkları için, her türlü takdiri hak ediyorlar… Bir de şu Mevlâna – Şems Müzikalini bu ekipten izlemek nasip olsa…
Konyalı şirketlerin, Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek Bey’in ve nihayet kent ve ülke markasına önem veren akıl ve vicdan sahibi insanların bir araya gelmesine bakar. Ortaya uluslararası dev bir eserin çıkacağından kimsenin kuşkusu olmasın. 1453’e benzemez bu… O bize göre Fetih, Hıristiyanlara göre ‘Düşüş’… Mevlâna herkesin ruhunu nakış gibi işleyen bir ‘âlem’… Hani ‘büyük fikir’, ‘çılgın proje’ deniyor ya… İşte size Türkiye markasını, tüm ulusları, tüm kuşakları aynı duyguda buluşturarak, tüm toplum katmanlarını dikine kesebilecek bir iş. Mustafa kadroya uluslararası bir Hollywood starı katarak bu işi mükemmel kotarır…
‘Kitap değil yazar okuyun’
Her türlü acının ve kederin panzehiri yine beyinlerimizde mevcut aslında. Dağlıca bir yandan, cezaevi faciası diğer yandan ne kadar çaresizlik hissi varsa hepsini birden üzerimize boca ederken, ihtiyaç duyulan huzur, kitapların dünyasına kaçmakla bulunabilir mi acaba? Örneğin, Hilmi Yavuz, Zaman gazetesindeki köşesinde nasıl da üzerinde konuşulası bir konuya parmak basmış. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın vefatından sonra kütüphanesinde kalan kitaplarının listesini ‘fevkalâde zayıf’ bulduğunu yazan üstad, ‘Üşenmedim, oturup saydım’ diyor. Tanpınar'ın yabancı dilde 371, telif olarak 178 ve tercüme olarak da 19 olmak üzere toplam 568 kitabı varmış...
Hemen gözümün önüne seksenli yılların Karacan Yayınları’ndaki toplantı odamız ve bu odada edebiyat dünyasında bir başka üstat olan Attilâ İlhan’ın danışmanlığındaki Sanat Olayı dergisinin aylık içerik belirleme sohbetleri geldi. Evindeki, ‘duvarlardan duvarlara uzanan’ hiç de azımsanmayacak sayıdaki kitabı kendisi adına sonradan kurulacak Vakfa bırakan rahmetli Attilâ İlhan diyordu ki:
“Kitap değil, yazar okuyun.”
Yazarlarım olmuştur sayesinde... Yazardan yazara dolanıp, malûmatfuruşluk temelinde uzmanlaşmaktan çok, ‘derinleşme’nin en iyi yollarından biri olarak alıp, cebime koymuştum bu tavsiyeyi... Tıpkı yazarlarım gibi zamanla yönetmenlerim de oldu. Bir filmiyle temas kurabildiğim yönetmenin diğer tüm filmlerini ders çalışır gibi seyrettiysem, özüyle akrabalık kurabildiğim bir yazarın diğer kitaplarını arkeolojik kazı yapar gibi iz sürerek bulup edindiysem, tüm bu ‘derinleşme’ arzumda rahmetlinin öğüdünün büyük payı büyüktür.
Şimdiler de biz, ‘Sinema Muhabbetleri’ çalışmasında arkadaşlara, ‘Film değil, yönetmen seyredin’ diyoruz...
Yazar okudukça, yönetmen seyrettikçe feodalleri tarihte ait olmaları gereken çağlara hiç olmazsa kafanızda gönderirsiniz. Karşınıza çıkan insan görünümlü yaratıkları da (homo insapiens) tanıma ihtimaliniz ancak bu yöntemle mümkün olabilir belki de...
Not: Bu akşam 23.00’te CNN Türk’de Cüneyt Özdemir’in Soru-Yorum’da Dücane Cündioğlu’nu konuk ediyormuş. Cüneyt’in bu programını kaçırmamaya çalışırız. Olmadı kaydeder, sonra izleriz. Tarihe tanıklık etmek gibi bir şeydir bu… Hele Cündioğlu gibi inançları sağlam ancak tasallutu olmayan bir bilgeyi kaçırmamız söz konusu değildir… Gelin birlikte izleyelim…