Her an arıza çıkabilir!
14 EKİM 2006
Ne diyecek? Ne zaman diyecek? Nerede diyecek? Nasıl diyecek?... Şimdi merak konusu bu... Sormuşlar... “Şimdi bunları konuşmanın zamanı değil” deyip ertelemiş... Demek ki, zamanı gelecek... Türkiye şöyle gönül rahatlığı ile Nobel’in tadını çıkaramıyor... Çünkü Orhan Pamuk, her an ‘arıza çıkarabilir’...
İlk kritik tarih 16 Ekim olacaktı... Yani bu Pazartesi. Saat: 19.30. Minnesota Üniversitesi. Pamuk kimin önünde konuşacaktı: Ohenesyan Konferans Grubu... Konu neydi peki? Tahmin edebileceğiniz gibi Ermeni Soykırımı... En azından beklenen oydu. Üniversitenin Web sitesindeki açıklamayı mutlaka okuyun. (https://events.tc.umn.edu/event.pl?oid=396280)
Gelin görün ki konferans iptal edilmiş. Şimdilik bu bile iyiye işaret. Pamuk aklı selim doğrultusunda ilerliyor.
İletişim açısından Pamuk Nobel’inin iki açıdan önemi var.
Birincisi nicelik. Eğer Formula 1’in Türkiye adına yarattığı iletişim yaygınlık derecesi, yani Türkiye’nin bilinirliğinin artırılmasına katma değer 10 ise Nobel’inki 50... Beş misli... Hem de itibar çarpanı çok daha yüksek. Çünkü Nobel çok daha muteber bir marka...
Gelelim nitelik meselesine. Pamuk’un adının her geçtiği yerde haberin başına şöyle bir niteleme eklenirse... “Türkiye’de bir milyon Ermeni ile 30 bin Kürt’ün öldürüldüğünü ve bunu kendi ülkesinde ifade edemeyeceğini söylediği için kendi ülkesinde yargılanmış olan yazar...” (Bkz. Minnesota Üniversitesi web sitesi)
Haydi İsviçre’de, Yunan NPQ’sunda, ABD’de konferanslarında ettiği ‘arızalı’ lafları unutalım; Pamuk tam da şu sıra kalkıp benzer tondan yayın yaparsa; kendine de Türkiye’ye de yazık eder. Önünde müthiş fırsat var... Hırant Dink’in yaptığı açıklamayı yapmasını, “Yasa çıkarsa, o gün gider Paris’te Ermeni soykırımı olmamıştır” demesini, bir yıl hapis ve 45 bin Euro para cezasını göze almasını, kimse beklemesin. Ama şöyle bir açıklama da mı beklemeyelim: “Fikir ve ifade özgürlüğünün ülkesi, memleketi olmaz...” Hiç olmazsa bunu söylese, yeter sanki...
Orhan Pamuk umarız gerek düzenleyeceği basın toplantısında, gerekse ödül töreninde kendi ve ülkesi adına eline geçmiş olan bu fırsatı doğru değerlendirir ve insanımızın Fransa’daki karar nedeniyle son derece hassas olduğu bir dönemde herhangi bir arıza çıkmasına izin vermez...
Milli maç iletişim için idealdir
Milli maçların seyircisiz oynanması en çok Coca-Cola ile Turkcell’e yaradı. Ne alaka, değil mi? Alakasını anlatalım... Seyircisiz oynama kararını bize yapılmış bir haksızlık olarak yaşadık mı? Yaşadık... Pekiyi hem bu haksız bulduğumuz bu karar nedeniyle, hem de genel anlamda milli bir durum olduğu için duygularımız kabarmıyor mu? Hayli kabarıyor... Peki tam da böyle bir durumda iki reklamın etkisi katlanmıyor mu?
Tribüne serilmek üzere hazırlanan pano için yapılan çekimler olağanüstü. Coca-Cola sanki sadece milli takımın değil seyircilerin de sponsoru.
CelloCan ve Arda arasındaki ‘anne’ bağlantılı diyalog ise tam 12’den vuruyor. En az trendeki sahne kadar, belki daha da etkili...
Milli maçlar her zaman insanların alıngaçlarının açık olduğu bir ortamdır. Gördüğüm kadarıyla bu iki markanın dışında bu ortamı bir de Mercedes kullanıyor...
Bu iddia, zor yenilip yutulur
Amerika’da yayınlanan bilim ve teknoloji dergisi Wired sağlık sektörünü silkeleyecek bir kapak konusu yapmış. İddia özetin özetiyle şöyle: Önce bir hastalık yaratıldı; aynı anda bu hastalığı tedavi eden bir ilaç piyasaya sürüldü!
Öyle bir iddia ki, it yese kudurur. Dergi kanıtlarını da ileri sürüyor. İlaç firmalarının fonlamasıyla 15 bin araştırma yapılmış ve bir hastalık tespit edilmiş: Metabolik Sendrom
5 önemli gösterge varmış: 1. Yüksek tansiyon 2. Yüksek kan şekeri 3. Yüksek trigliserit (yağlı asit) 4. Düşük iyi kolestrol (HDL) 5. Fazla kilo... 2001 yılında başlayarak ilaç sanayinin büyük oyuncusu Sanofi-Aventis bu 5 arazı düzeltecek bir ilacın hazırlığına başlamış. Ve hastalık ABD resmi makamlarında tescil edilir edilmez de ilacı piyasaya çıkarmış. Sadece Metabolik Sendrom çerçevesinde teşhisi, ilacı, bakımı, doktoru vb ile 70-80 milyar dolarlık bir ek sektör oluşacağı iddia ediliyor...
Oysa başta ABD Diyabet Birliği Uzmanı Dr. Richard Kahn olmak üzere başka uzmanlara göre Metabolik Sendrom bildiğimiz şişmanlıktan başka bir şey değil ve tedavisi yine bildiğimiz klasik yöntemded başkası değil: Sağlıklı beslenmek...
Şimdi sorular şöyle: 1. Sanofi-Aventis’in nur topu bir krizi oluştu mu? 2. Şirket bu krizi nasıl yönetiyor? 3. Böyle bir krizi Türkiye’de hangi yayın organı yakalayabilirdi? 4. İlaç sektörü yüzlerce milyon dolar reklam veren bir sektör olsaydı acaba bu kadar çok skandal üretiyor; ürettiği bu kadar skandal medyaya böyle yansıyor olur muydu? Bu soruları ilaç firmasına da sormaya çalıştık. Dört kere aradık. Not bıraktık. Ama yanıt alamadık.
İlk kritik tarih 16 Ekim olacaktı... Yani bu Pazartesi. Saat: 19.30. Minnesota Üniversitesi. Pamuk kimin önünde konuşacaktı: Ohenesyan Konferans Grubu... Konu neydi peki? Tahmin edebileceğiniz gibi Ermeni Soykırımı... En azından beklenen oydu. Üniversitenin Web sitesindeki açıklamayı mutlaka okuyun. (https://events.tc.umn.edu/event.pl?oid=396280)
Gelin görün ki konferans iptal edilmiş. Şimdilik bu bile iyiye işaret. Pamuk aklı selim doğrultusunda ilerliyor.
İletişim açısından Pamuk Nobel’inin iki açıdan önemi var.
Birincisi nicelik. Eğer Formula 1’in Türkiye adına yarattığı iletişim yaygınlık derecesi, yani Türkiye’nin bilinirliğinin artırılmasına katma değer 10 ise Nobel’inki 50... Beş misli... Hem de itibar çarpanı çok daha yüksek. Çünkü Nobel çok daha muteber bir marka...
Gelelim nitelik meselesine. Pamuk’un adının her geçtiği yerde haberin başına şöyle bir niteleme eklenirse... “Türkiye’de bir milyon Ermeni ile 30 bin Kürt’ün öldürüldüğünü ve bunu kendi ülkesinde ifade edemeyeceğini söylediği için kendi ülkesinde yargılanmış olan yazar...” (Bkz. Minnesota Üniversitesi web sitesi)
Haydi İsviçre’de, Yunan NPQ’sunda, ABD’de konferanslarında ettiği ‘arızalı’ lafları unutalım; Pamuk tam da şu sıra kalkıp benzer tondan yayın yaparsa; kendine de Türkiye’ye de yazık eder. Önünde müthiş fırsat var... Hırant Dink’in yaptığı açıklamayı yapmasını, “Yasa çıkarsa, o gün gider Paris’te Ermeni soykırımı olmamıştır” demesini, bir yıl hapis ve 45 bin Euro para cezasını göze almasını, kimse beklemesin. Ama şöyle bir açıklama da mı beklemeyelim: “Fikir ve ifade özgürlüğünün ülkesi, memleketi olmaz...” Hiç olmazsa bunu söylese, yeter sanki...
Orhan Pamuk umarız gerek düzenleyeceği basın toplantısında, gerekse ödül töreninde kendi ve ülkesi adına eline geçmiş olan bu fırsatı doğru değerlendirir ve insanımızın Fransa’daki karar nedeniyle son derece hassas olduğu bir dönemde herhangi bir arıza çıkmasına izin vermez...
Milli maç iletişim için idealdir
Milli maçların seyircisiz oynanması en çok Coca-Cola ile Turkcell’e yaradı. Ne alaka, değil mi? Alakasını anlatalım... Seyircisiz oynama kararını bize yapılmış bir haksızlık olarak yaşadık mı? Yaşadık... Pekiyi hem bu haksız bulduğumuz bu karar nedeniyle, hem de genel anlamda milli bir durum olduğu için duygularımız kabarmıyor mu? Hayli kabarıyor... Peki tam da böyle bir durumda iki reklamın etkisi katlanmıyor mu?
Tribüne serilmek üzere hazırlanan pano için yapılan çekimler olağanüstü. Coca-Cola sanki sadece milli takımın değil seyircilerin de sponsoru.
CelloCan ve Arda arasındaki ‘anne’ bağlantılı diyalog ise tam 12’den vuruyor. En az trendeki sahne kadar, belki daha da etkili...
Milli maçlar her zaman insanların alıngaçlarının açık olduğu bir ortamdır. Gördüğüm kadarıyla bu iki markanın dışında bu ortamı bir de Mercedes kullanıyor...
Bu iddia, zor yenilip yutulur
Amerika’da yayınlanan bilim ve teknoloji dergisi Wired sağlık sektörünü silkeleyecek bir kapak konusu yapmış. İddia özetin özetiyle şöyle: Önce bir hastalık yaratıldı; aynı anda bu hastalığı tedavi eden bir ilaç piyasaya sürüldü!
Öyle bir iddia ki, it yese kudurur. Dergi kanıtlarını da ileri sürüyor. İlaç firmalarının fonlamasıyla 15 bin araştırma yapılmış ve bir hastalık tespit edilmiş: Metabolik Sendrom
5 önemli gösterge varmış: 1. Yüksek tansiyon 2. Yüksek kan şekeri 3. Yüksek trigliserit (yağlı asit) 4. Düşük iyi kolestrol (HDL) 5. Fazla kilo... 2001 yılında başlayarak ilaç sanayinin büyük oyuncusu Sanofi-Aventis bu 5 arazı düzeltecek bir ilacın hazırlığına başlamış. Ve hastalık ABD resmi makamlarında tescil edilir edilmez de ilacı piyasaya çıkarmış. Sadece Metabolik Sendrom çerçevesinde teşhisi, ilacı, bakımı, doktoru vb ile 70-80 milyar dolarlık bir ek sektör oluşacağı iddia ediliyor...
Oysa başta ABD Diyabet Birliği Uzmanı Dr. Richard Kahn olmak üzere başka uzmanlara göre Metabolik Sendrom bildiğimiz şişmanlıktan başka bir şey değil ve tedavisi yine bildiğimiz klasik yöntemded başkası değil: Sağlıklı beslenmek...
Şimdi sorular şöyle: 1. Sanofi-Aventis’in nur topu bir krizi oluştu mu? 2. Şirket bu krizi nasıl yönetiyor? 3. Böyle bir krizi Türkiye’de hangi yayın organı yakalayabilirdi? 4. İlaç sektörü yüzlerce milyon dolar reklam veren bir sektör olsaydı acaba bu kadar çok skandal üretiyor; ürettiği bu kadar skandal medyaya böyle yansıyor olur muydu? Bu soruları ilaç firmasına da sormaya çalıştık. Dört kere aradık. Not bıraktık. Ama yanıt alamadık.