Her şey, gözüktüğü gibi olmayabilir
17 Ocak 2009 Akşam Gazetesi
Sık sık hatırladığımız gibi Peygamber Efendimiz Allah'a en çok şöyle yakarırmış: 'Allahım bana şeyleri (eşyayı) olduğu gibi göster.'
Susurluk, Ergenekon, derin devlet, en derin devlet, numaralı liderler, kim kimi nasıl yıpratıyor, yanlış istihbarat (misinformation), ters istihbarat (disinformation), kim vatanperver, kim vatan haini, küreselleşme ulusalcılığa ne kadar ters, ulusalcılık küreselleşmeye ne kadar engel, bu arada Kuzey Irak'ta ve Kıbrıs'ta neler oluyor, ekonomik krizin neresindeyiz, herkes her şeyi bu kadar çok biliyor olabilir mi?..
Gelin de Peygamber Efendimize hak vermeyin.
Allahım, bana şeyleri olduğu gibi göster...
Bu nedenle daha uzun bir süre geç kalınmasını, müphemiyetin devam etmesine alet olunmasını eleştirmenin dışında yukarıdaki konularda herhangi bir şey yazmamaya, kelam etmemeye, kelam etmeyenleri eleştirenleri ve kelam edenleri de dinlememeye çalışıyorum.
Size de tavsiyem, aynı şeyi yapmanız.
Sanki benim markama tecavüz ediyorlar...
KOÇ'UN yıllarca emek verdiği en nitelikli markalarından biri de hiç şüphesiz Divan'dır... Belki 'iri' değil ama 'büyük' markadır Divan...
Benim de üzerimde önemli etkisi vardır... Onun için saldırıya uğramasına hiç tahammül edemem...
Rahmetli Yener Süsoy (o zaman Hey dergisi yazı işleri müdürü idi) beni elimden tutup Berber Kemal'e götürmüştü... Dikkatinizi çekerim 'Kuaför Kemal' değil berber Kemal... O Berber Kemal ki (Allah rahmet eylesin), Ümit Yaşar'ın kendi hakkında yazdığı güzelim şiiri çerçeveletip duvarına asmıştı... Ağlayan çocuk posterini değil...
Hala onun ortakları olan ve sonraları Sürmeli'de kendi dükkanlarını işletmeye başlayan Mustafa ve İbrahim Bey'lere tıraş olurum... Dikkatinizi çekerim; bizler onlara hala kendi adlarıyla değil 'Bey' diye hitap ederiz...
Sonraları Attila İlhan'ı görmeye gittiğimiz Divan Pastanesi, buluşma yerimizdi. Ya Stella'dan ya da Divan'dan çikolata alır götürürdük eşe dosta. Divan Bar ise biraz çekinerek uğradığımız bir merkezdi. Bütün patronlar ve üst düzey yöneticiler oradaydı. 'Çarpılmak' istemezdik doğrusu...
Şu sıra yenilemek üzere yıktılar diye, 'konaklama ve beslenme' konusunda özel bir vaadin simgesi olan Divan markasını unutacak halimiz yok. O nedenle bir TOKİ projesi olarak sunulan Divan Residence Halkalı ilanını gazetelerde görünce bir tuhaf oldum. Önce bizim Divan sandım... Sonradan öğrendim ki, bizim gibi pek çok kişi de öyle sanmış...
Buna fikir haklarının ve bu arada markanın aslanlar gibi savunulduğu ülkelerde 'infringement' diyorlar. (Bir tür hakka tecavüz)... Koç'un bu durum karşısında ne hissettiğini ne yaptığını bilmiyorum doğrusu; ancak bende 'Markama tecavüz ediyorlarmış' duygusu yarattığı kesin...
Gelişmişliğin ifadesi...
BİREYSEL Emeklilik Sistemi'ni (BES) anlatan sektörel tanıtım filmi tek kelime ile harika... İş ve iletişim yönetimine biraz meraklıysanız mutlaka denk getirip izleyin.
Senaryo ne kadar yalın aslında: Adam apartmandaki dairesinin kapısını açar merdivenlerden aşağıya bir metal para bırakır. Merdivenlerden aşağıya tekerlek gibi dönerek inen para, açık bulduğu sokak kapısından dışarı çıkar ve kent sokaklarında dolaşır. Bu arada çoğalmaya başlar. Önce yüzler... Sonra binler... Kent içinde dolanarak ilk paranın çıktığı eve gelirler hep birlikte...
'Issız Adam' tadındaki (!) delikanlı kapıyı açar ve paraları içeri alır.
Mesaj da hiçbir kafa karışıklığına mahal vermeyecek derecede nettir: 'Ekonomik sorun falan dinlemez, paranız BES'te güvenle çoğalır...'
Bu kadar çok başlı kuruluşlara iş yapmak; buralara fikir satmak kolay değildir. O nedenle hem 'zor işveren rolünde' BES'e üye şirketlerin oluşturduğu Ortak İletişim Platformu'nun yetkililerini, hem de filmi hayata geçirmiş olan reklam ajansı Leo Burnett'i yürekten kutluyorum... Bir ülkenin gelişmişlik kriterlerinden biri olan Bireysel Emeklilik Sistemi; ülkemizde henüz çocukluktan gençlik çağına geçmekte. Bakalım bu film, süreci hızlandıracak mı?
Sık sık hatırladığımız gibi Peygamber Efendimiz Allah'a en çok şöyle yakarırmış: 'Allahım bana şeyleri (eşyayı) olduğu gibi göster.'
Susurluk, Ergenekon, derin devlet, en derin devlet, numaralı liderler, kim kimi nasıl yıpratıyor, yanlış istihbarat (misinformation), ters istihbarat (disinformation), kim vatanperver, kim vatan haini, küreselleşme ulusalcılığa ne kadar ters, ulusalcılık küreselleşmeye ne kadar engel, bu arada Kuzey Irak'ta ve Kıbrıs'ta neler oluyor, ekonomik krizin neresindeyiz, herkes her şeyi bu kadar çok biliyor olabilir mi?..
Gelin de Peygamber Efendimize hak vermeyin.
Allahım, bana şeyleri olduğu gibi göster...
Bu nedenle daha uzun bir süre geç kalınmasını, müphemiyetin devam etmesine alet olunmasını eleştirmenin dışında yukarıdaki konularda herhangi bir şey yazmamaya, kelam etmemeye, kelam etmeyenleri eleştirenleri ve kelam edenleri de dinlememeye çalışıyorum.
Size de tavsiyem, aynı şeyi yapmanız.
Sanki benim markama tecavüz ediyorlar...
KOÇ'UN yıllarca emek verdiği en nitelikli markalarından biri de hiç şüphesiz Divan'dır... Belki 'iri' değil ama 'büyük' markadır Divan...
Benim de üzerimde önemli etkisi vardır... Onun için saldırıya uğramasına hiç tahammül edemem...
Rahmetli Yener Süsoy (o zaman Hey dergisi yazı işleri müdürü idi) beni elimden tutup Berber Kemal'e götürmüştü... Dikkatinizi çekerim 'Kuaför Kemal' değil berber Kemal... O Berber Kemal ki (Allah rahmet eylesin), Ümit Yaşar'ın kendi hakkında yazdığı güzelim şiiri çerçeveletip duvarına asmıştı... Ağlayan çocuk posterini değil...
Hala onun ortakları olan ve sonraları Sürmeli'de kendi dükkanlarını işletmeye başlayan Mustafa ve İbrahim Bey'lere tıraş olurum... Dikkatinizi çekerim; bizler onlara hala kendi adlarıyla değil 'Bey' diye hitap ederiz...
Sonraları Attila İlhan'ı görmeye gittiğimiz Divan Pastanesi, buluşma yerimizdi. Ya Stella'dan ya da Divan'dan çikolata alır götürürdük eşe dosta. Divan Bar ise biraz çekinerek uğradığımız bir merkezdi. Bütün patronlar ve üst düzey yöneticiler oradaydı. 'Çarpılmak' istemezdik doğrusu...
Şu sıra yenilemek üzere yıktılar diye, 'konaklama ve beslenme' konusunda özel bir vaadin simgesi olan Divan markasını unutacak halimiz yok. O nedenle bir TOKİ projesi olarak sunulan Divan Residence Halkalı ilanını gazetelerde görünce bir tuhaf oldum. Önce bizim Divan sandım... Sonradan öğrendim ki, bizim gibi pek çok kişi de öyle sanmış...
Buna fikir haklarının ve bu arada markanın aslanlar gibi savunulduğu ülkelerde 'infringement' diyorlar. (Bir tür hakka tecavüz)... Koç'un bu durum karşısında ne hissettiğini ne yaptığını bilmiyorum doğrusu; ancak bende 'Markama tecavüz ediyorlarmış' duygusu yarattığı kesin...
Gelişmişliğin ifadesi...
BİREYSEL Emeklilik Sistemi'ni (BES) anlatan sektörel tanıtım filmi tek kelime ile harika... İş ve iletişim yönetimine biraz meraklıysanız mutlaka denk getirip izleyin.
Senaryo ne kadar yalın aslında: Adam apartmandaki dairesinin kapısını açar merdivenlerden aşağıya bir metal para bırakır. Merdivenlerden aşağıya tekerlek gibi dönerek inen para, açık bulduğu sokak kapısından dışarı çıkar ve kent sokaklarında dolaşır. Bu arada çoğalmaya başlar. Önce yüzler... Sonra binler... Kent içinde dolanarak ilk paranın çıktığı eve gelirler hep birlikte...
'Issız Adam' tadındaki (!) delikanlı kapıyı açar ve paraları içeri alır.
Mesaj da hiçbir kafa karışıklığına mahal vermeyecek derecede nettir: 'Ekonomik sorun falan dinlemez, paranız BES'te güvenle çoğalır...'
Bu kadar çok başlı kuruluşlara iş yapmak; buralara fikir satmak kolay değildir. O nedenle hem 'zor işveren rolünde' BES'e üye şirketlerin oluşturduğu Ortak İletişim Platformu'nun yetkililerini, hem de filmi hayata geçirmiş olan reklam ajansı Leo Burnett'i yürekten kutluyorum... Bir ülkenin gelişmişlik kriterlerinden biri olan Bireysel Emeklilik Sistemi; ülkemizde henüz çocukluktan gençlik çağına geçmekte. Bakalım bu film, süreci hızlandıracak mı?