Herkes pistteki eşini seçsin…
17 HAZİRAN 2012
Dün özellikle 28 Şubat sonrasında ortaya çıkan, Ülker ve Eti markaları örneğinde somutlaşan bir tür siyasi odaklı ‘tüketici rekabeti’nden söz etmiştik. Rahmetli Sabri Ülker ile Sabri Bey’in vefatından sonra unutulmayacak bir mesaj yayımlayan Eti Şirketler Grubu Onursal Başkanı Firuz Kanatlı Bey’in gözler önüne serilen dostlukları, Türkiye’nin geleceği açısından çok önemli ipuçlarının da belirgin bir işaretiydi. İşaret, ‘tam sayfa olarak verilen ilan’ değil, bizzat ‘mesajın özü’ydü.
Kürt sorunundan çok daha büyük bir ‘çelişki yumağı’ olarak yaşadığımız ikinci fay kırığı olan ‘cami-kışla’ restleşmesi, giderek tedavülden kalkarken; bunun yerine farklı çelişkilerde kaynak bulan yeni sosyolojik tezatlar ortaya çıkıyor (Bkz. İpsos KMG’nin Türkiye’yi Anlama Kılavuzu). İşte bu ortamda o ‘öz’ işe yarayabilir. Başbakan’ın son haftalarda gösterdiği müthiş ‘supleks’ (CHP ile diyalog, Cemaat’e -Hizmet’e- gösterdiği şefkat), yeni tezatları göğüslemeye örnek teşkil edebilir.
Nerede ‘güç’ varsa, orada yeşerecek olan ‘iktidar’ taleplerinin analizlerinden çıkarılabilecek en akla yatkın sonuç, aslında ‘ittifaklar meselesi’dir.
Yüzde 50 ve üzeri yekpare güçlere ulaşılsa bile buna yaslanarak ‘ali kıran baş kesenlik’ taslamanın hayırlı sonuçlar doğurmayacağı çoktan görüldü.
İki büyük seçimli 2014’e hazırlanan tüm ‘güç’ler, öncelikle metodik manada ‘ittifak ilkeleri” dersini çalışmak durumundalar. AK Parti’den CHP’ye, Hizmet’ten STK’lara, MHP’den BDP’ye kadar kendisini bir ‘güç’ olarak algılayan kim ya da kimler varsa, herkes pistteki eşini bir an önce seçecek.
‘Mutabık kalma’nın, ‘taraf değiştirmek ayıbı’yla alakası olmadığı gerçeğini içlerindeki müzmin muhaliflere anlatacaklar.
Ülker ve Eti’nin tüketici restleşmesinde simgelenen büyük düello hasarlarının ardından ortaya çıkan yeni sosyolojik gerçeğin, kondüsyonlarını ölçen tüm taraflarca doğru analiz edilmesi ve 2014 arenasında sergileyecekleri spor türünü bu analize uygun olarak belirlemeleri gerekiyor.
‘Obama için havlıyorum!’
İletişimin ulusal bir mesele olduğunu vurgulayıp durmamıza bir anlam veremeyenlerin kulakları çınlasın…
Sex and the City’nin Sarah Jessica Parker’ı ile Vogue dergisinin yönetmeni Anna Wintour, Alman Der Spiegel dergisine göre şansı bir hayli azalmış olan Obama için, moda yoluyla gelir getirebilecek antin kuntin hoşluklarla bir bağış etkinliği düzenlemişler. Köpek aksesuarlarının gelirleri de Obama’nın seçim kampanyasına bağışlanacakmış…
Kediler de ‘Michelle için miyavlıyorum’ yazılı tasmalar takacaklarmış…
Onlara ‘yakışır’; bizde sakil durur.
Denemesi bedava. Tişörtlerin üzerine ‘bizim siyasi liderlerimizden birinin adını koyun, “Onun için havlıyorum” deyin… Bakın ne olacak…
Gülmeyin… Bizde hâlâ ucuz olsun diye başka kültür ve değerler için tasarlanmış reklamları tercüme edip yayınlayan ne kadar çok ‘uyanık’(!) reklam veren var, bir bilseniz… Bir de tabii bizim reklam ajanslarından çalışan ecnebi Türk aydını yaratıcıların yaptıkları işler var. Onların reklamlarının da etkisi “Obama için havlama “ şeklinde oluyor bazen…
Her toplumun dokusu, kokusu, havası suyu, annesinden babasından devraldığı terbiyesi, ritmi farklı. Yıllardır “Ortak ruhi şekillenme” dediğimiz olay yani…
Reklamcının iyisi de nabzı tutan, duyguların gel gitlerini hesaba katan, inceliklerin de kalınlıkların da farkında olanların arasından çıkmıyor mu? Ara sıra hatların karıştığı da oluyor elbette. Şu sıralarda dönen reklamlar arasından örneğin ING Bank’ın aslanına da bu gözle bakmayı deneyin. Bu aslan, sizce ne kadar sevimli ve bizden? ‘Aslancık’ olsa, belki biraz şansı olacak. Bu aslanı bizimkiler yemez. O da bizimkileri yiyemez…
Neslihan Gence’yi hatırlamak…
Cuma günkü Hürriyet’te bir anma ilanında gözüme çarpan fotoğraf, beni 70’li, 80’li yıllara alıp götürmeye yetti de arttı bile. Hiç tanışmadığım halde, Attilâ İlhan sohbetlerinden aklımda kalan ‘saygı’ duygusu, sadece televizyon ekranından yansıyan duygu yüklü bir asaletin bellekte kalan izlerini birden açığa çıkardı… TRT Ankara Televizyonu’nun o çok değerli sanat programları ustası Neslihan Gence Üstel’i saygıyla yad ettim. Bazı anma ilanları var ki, üzerine ‘Sadece hatırlayanlar içindir’ diye yazılsa yeridir. Düşünce ve duygularındaki insani tüm özelliklerin bakışlarına, jestlerine, konuşmasına, ses tonuna birebir yansıyan çok az sayıdaki ender kişiliklerden biri olmak, bedeniniz ortada olmasa da, ‘sadece hatırlayanlar’ için bile tarifsiz bir ‘soluklanma anı’ olarak yaşayabiliyor.
16 Haziran 1991’de toprağa verilmiş Neslihan Gence… 21 yıllık zaman, kendisi ve az sayıdaki benzerleri hakkında hissedebileceğimiz tamamen ‘kişiye özel bir huzur duygusu’nu hiç mi hiç eksiltmemiş hatta dokunmamış bile. Aynen öylece, yerli yerinde duruyor. Ekrandan hepimize bakıyor. Toprağı bol olsun…
Kürt sorunundan çok daha büyük bir ‘çelişki yumağı’ olarak yaşadığımız ikinci fay kırığı olan ‘cami-kışla’ restleşmesi, giderek tedavülden kalkarken; bunun yerine farklı çelişkilerde kaynak bulan yeni sosyolojik tezatlar ortaya çıkıyor (Bkz. İpsos KMG’nin Türkiye’yi Anlama Kılavuzu). İşte bu ortamda o ‘öz’ işe yarayabilir. Başbakan’ın son haftalarda gösterdiği müthiş ‘supleks’ (CHP ile diyalog, Cemaat’e -Hizmet’e- gösterdiği şefkat), yeni tezatları göğüslemeye örnek teşkil edebilir.
Nerede ‘güç’ varsa, orada yeşerecek olan ‘iktidar’ taleplerinin analizlerinden çıkarılabilecek en akla yatkın sonuç, aslında ‘ittifaklar meselesi’dir.
Yüzde 50 ve üzeri yekpare güçlere ulaşılsa bile buna yaslanarak ‘ali kıran baş kesenlik’ taslamanın hayırlı sonuçlar doğurmayacağı çoktan görüldü.
İki büyük seçimli 2014’e hazırlanan tüm ‘güç’ler, öncelikle metodik manada ‘ittifak ilkeleri” dersini çalışmak durumundalar. AK Parti’den CHP’ye, Hizmet’ten STK’lara, MHP’den BDP’ye kadar kendisini bir ‘güç’ olarak algılayan kim ya da kimler varsa, herkes pistteki eşini bir an önce seçecek.
‘Mutabık kalma’nın, ‘taraf değiştirmek ayıbı’yla alakası olmadığı gerçeğini içlerindeki müzmin muhaliflere anlatacaklar.
Ülker ve Eti’nin tüketici restleşmesinde simgelenen büyük düello hasarlarının ardından ortaya çıkan yeni sosyolojik gerçeğin, kondüsyonlarını ölçen tüm taraflarca doğru analiz edilmesi ve 2014 arenasında sergileyecekleri spor türünü bu analize uygun olarak belirlemeleri gerekiyor.
‘Obama için havlıyorum!’
İletişimin ulusal bir mesele olduğunu vurgulayıp durmamıza bir anlam veremeyenlerin kulakları çınlasın…
Sex and the City’nin Sarah Jessica Parker’ı ile Vogue dergisinin yönetmeni Anna Wintour, Alman Der Spiegel dergisine göre şansı bir hayli azalmış olan Obama için, moda yoluyla gelir getirebilecek antin kuntin hoşluklarla bir bağış etkinliği düzenlemişler. Köpek aksesuarlarının gelirleri de Obama’nın seçim kampanyasına bağışlanacakmış…
Kediler de ‘Michelle için miyavlıyorum’ yazılı tasmalar takacaklarmış…
Onlara ‘yakışır’; bizde sakil durur.
Denemesi bedava. Tişörtlerin üzerine ‘bizim siyasi liderlerimizden birinin adını koyun, “Onun için havlıyorum” deyin… Bakın ne olacak…
Gülmeyin… Bizde hâlâ ucuz olsun diye başka kültür ve değerler için tasarlanmış reklamları tercüme edip yayınlayan ne kadar çok ‘uyanık’(!) reklam veren var, bir bilseniz… Bir de tabii bizim reklam ajanslarından çalışan ecnebi Türk aydını yaratıcıların yaptıkları işler var. Onların reklamlarının da etkisi “Obama için havlama “ şeklinde oluyor bazen…
Her toplumun dokusu, kokusu, havası suyu, annesinden babasından devraldığı terbiyesi, ritmi farklı. Yıllardır “Ortak ruhi şekillenme” dediğimiz olay yani…
Reklamcının iyisi de nabzı tutan, duyguların gel gitlerini hesaba katan, inceliklerin de kalınlıkların da farkında olanların arasından çıkmıyor mu? Ara sıra hatların karıştığı da oluyor elbette. Şu sıralarda dönen reklamlar arasından örneğin ING Bank’ın aslanına da bu gözle bakmayı deneyin. Bu aslan, sizce ne kadar sevimli ve bizden? ‘Aslancık’ olsa, belki biraz şansı olacak. Bu aslanı bizimkiler yemez. O da bizimkileri yiyemez…
Neslihan Gence’yi hatırlamak…
Cuma günkü Hürriyet’te bir anma ilanında gözüme çarpan fotoğraf, beni 70’li, 80’li yıllara alıp götürmeye yetti de arttı bile. Hiç tanışmadığım halde, Attilâ İlhan sohbetlerinden aklımda kalan ‘saygı’ duygusu, sadece televizyon ekranından yansıyan duygu yüklü bir asaletin bellekte kalan izlerini birden açığa çıkardı… TRT Ankara Televizyonu’nun o çok değerli sanat programları ustası Neslihan Gence Üstel’i saygıyla yad ettim. Bazı anma ilanları var ki, üzerine ‘Sadece hatırlayanlar içindir’ diye yazılsa yeridir. Düşünce ve duygularındaki insani tüm özelliklerin bakışlarına, jestlerine, konuşmasına, ses tonuna birebir yansıyan çok az sayıdaki ender kişiliklerden biri olmak, bedeniniz ortada olmasa da, ‘sadece hatırlayanlar’ için bile tarifsiz bir ‘soluklanma anı’ olarak yaşayabiliyor.
16 Haziran 1991’de toprağa verilmiş Neslihan Gence… 21 yıllık zaman, kendisi ve az sayıdaki benzerleri hakkında hissedebileceğimiz tamamen ‘kişiye özel bir huzur duygusu’nu hiç mi hiç eksiltmemiş hatta dokunmamış bile. Aynen öylece, yerli yerinde duruyor. Ekrandan hepimize bakıyor. Toprağı bol olsun…