Hiçbir şey göründüğü gibi değil
22 EKİM 2010
Çarşamba akşamı Emel Evgin’in davetlisi olarak Mika-Der’in Çırağan Kempinski’de düzenlenen balosundaydık. Al Pacino’nun kulakları çınlasın! “Nothing is what it seems.” diyordu Çaylak’ta. (The Recruit)... “Hiçbir şey göründüğü gibi değildir.” Bu lafı, kendim bulmuşcasına severim. Balo gecesi ben de bir kez daha bu tespitin doğruluğuna tanıklık ettim. Mika-Der’in açılımı şöyle: Minik Kalpler İçin Elele Derneği. Derneğin Başkanı Nesrin Ercan. Hayalleri büyük bir hanımefendi. Türkiye’deki Çocuk Esirgeme Kurumu yurtlarında yaşayan çocukların yaşam şartlarını iyileştirmek amacıyla 2006 yılında bir proje olarak kurulan bu derneğin Başkan Yardımcısı da Arzu Sabancı. Kısacık zamanda inanılmaz işler yapmışlar; yüzlerce çocuğun imdadına yetişmişler.
Baloda düşündüm ki; kadın ağırlıklı girişimci bir kitle var ve bugüne kadar çoğunluğunu göz hafızama “cemiyet haberleri” sayfalarındaki görüntüleriyle kaydettim, diyebilirim. İlk defa hepsini birarada görme fırsatını buldum. Hepsini ismen bilmem mümkün değil ama tanıdıklarımın sayısı da az değil: Revna Demirören, Feryal Gülman, Çiğdem Hitay, Emine Kamışlı, Ender Mermerci, Heves Ekinci...
Nasıl bir önyargıyla yüklüymüşüm ki; Mika-Der’in faaliyetlerini anlatan film gösterilmeye başlandığında şaşkınlığımı gizleyemedim. Meğerse sandığım gibi bu hanımlar ve elbette eşleri, sadece cemiyet dünyamızın parlak yıldızları değillermiş. Kısacık zamanda ne kadar da çok işin üstesinden gelmişler. O önyargılara sahip olmasaydım, takdir duygum da bu kadar yükselir miydi bilemem.
Aynı yaşta olmamıza rağmen hâlâ benden on yaş küçük duran ve de tüm kadınların ilgisini benden misliyle mukabele ederek üzerine çeken, tüm bu nedenlerle yanında kendimi çok da yakışıklı hissetmediğim sınıf arkadaşım Erol Evgin, Melih Kibar-Çiğdem Talu şarkılarından oluşan muhteşem bir konser vermekle kalmadı; bizzat moderatörlük yaparak çeşitli kentlerimizdeki Çocuk Esirgeme Kurumu yurtlarında yaşayan çocuklarımız için yaklaşık 500 bin Dolarlık yardım topladı.
Hiçbir şey göründüğü gibi değil. İnanın bana.
O koroda ben de vardım
Perakende dünyasının en önemli organizayonlarına imzasını atan Suat Soysal’dan başkası kolay kolay böylesi ilginç bir etkinliğe imzasını atamazdı. 10. Yılını kutlayan Perakende Günleri’nin en ilginç etkinliği şüphesiz “patronlar korosu”ydu. Neden? Nedeni basit. Çünkü o koroda ben de vardım. Müşteri İlişkileri Yönetimi bağlamında çok hoş çağrışımlar yapan Türk Sanat Müziği parçalarını söyledik. Repertuar muhteşemdi. İki kez prova yaptık ve dün de sahne aldık. Lütfi Kırdar sahnesinde daha önce pek çok kez bulundum ama ilk kez şarkı söylemek amacıyla o mekanda boy gösterdim. Neler mi söyledik? “Ararım seni her yerde”, “Beyoğlu’nda gezersin”, “Nasıl yakalamıştık saçlarından baharı”, “Dünya dönüyor?”... Üstüne üstlük Candan Erçetin’in söylediği şarkılara da eşlik ettik. Koromuz kalabalıktı. Sahnedeki herkesin adını yazmam imkansız. 50 kişiyiz... Abdullah Kiğılı, Boyner’den Aslı Karadeniz, Zara’dan Hakan Dinçer, Özdilek’ten Hüseyin Özdilek, YKM’den Jaklin Güner, Nuşin Oral, Derimod’dan Ümit Zaim, Sedef Orman, Teknosa’dan Mehmet Nane, Mudo’dan Ömer Taviloğlu, Damat’tan Süleyman Orakçıoğlu, Osman Arar, Koton’dan Yılmaz Yılmaz, Yataş’tan Nuri Öztaşkın, Tefal’den Cüneyt Yağcı.... Diğer koristlerimizden beni bağışlamalarını rica ediyorum. Yazıyı gazeteye gönderme telaşıyla hepsini isim isim tespit etmem mümkün değildi.
Lisede Erol Evgin’e İstanbul Kız Lisesi’nde verdiğimiz konserlerde ağzımızı eğe eğe “Vaauvvvv!” falan diyerek vokalistlik yapardım. Ama bu kez durum farklı. İş dünyasından yüzlerce kişinin karşısına yetenek fukarası olduğumuz bir alanda çıkmak meğer nasıl da zormuş! Sonuçta eğlendik! Hem de çok. Eğlenmeyi çok iyi bilen perakendeciler kazanmayı da bildiler mi, emin olun 170 milyar dolarlık dev sektörü kimse tutamaz...
Baloda düşündüm ki; kadın ağırlıklı girişimci bir kitle var ve bugüne kadar çoğunluğunu göz hafızama “cemiyet haberleri” sayfalarındaki görüntüleriyle kaydettim, diyebilirim. İlk defa hepsini birarada görme fırsatını buldum. Hepsini ismen bilmem mümkün değil ama tanıdıklarımın sayısı da az değil: Revna Demirören, Feryal Gülman, Çiğdem Hitay, Emine Kamışlı, Ender Mermerci, Heves Ekinci...
Nasıl bir önyargıyla yüklüymüşüm ki; Mika-Der’in faaliyetlerini anlatan film gösterilmeye başlandığında şaşkınlığımı gizleyemedim. Meğerse sandığım gibi bu hanımlar ve elbette eşleri, sadece cemiyet dünyamızın parlak yıldızları değillermiş. Kısacık zamanda ne kadar da çok işin üstesinden gelmişler. O önyargılara sahip olmasaydım, takdir duygum da bu kadar yükselir miydi bilemem.
Aynı yaşta olmamıza rağmen hâlâ benden on yaş küçük duran ve de tüm kadınların ilgisini benden misliyle mukabele ederek üzerine çeken, tüm bu nedenlerle yanında kendimi çok da yakışıklı hissetmediğim sınıf arkadaşım Erol Evgin, Melih Kibar-Çiğdem Talu şarkılarından oluşan muhteşem bir konser vermekle kalmadı; bizzat moderatörlük yaparak çeşitli kentlerimizdeki Çocuk Esirgeme Kurumu yurtlarında yaşayan çocuklarımız için yaklaşık 500 bin Dolarlık yardım topladı.
Hiçbir şey göründüğü gibi değil. İnanın bana.
O koroda ben de vardım
Perakende dünyasının en önemli organizayonlarına imzasını atan Suat Soysal’dan başkası kolay kolay böylesi ilginç bir etkinliğe imzasını atamazdı. 10. Yılını kutlayan Perakende Günleri’nin en ilginç etkinliği şüphesiz “patronlar korosu”ydu. Neden? Nedeni basit. Çünkü o koroda ben de vardım. Müşteri İlişkileri Yönetimi bağlamında çok hoş çağrışımlar yapan Türk Sanat Müziği parçalarını söyledik. Repertuar muhteşemdi. İki kez prova yaptık ve dün de sahne aldık. Lütfi Kırdar sahnesinde daha önce pek çok kez bulundum ama ilk kez şarkı söylemek amacıyla o mekanda boy gösterdim. Neler mi söyledik? “Ararım seni her yerde”, “Beyoğlu’nda gezersin”, “Nasıl yakalamıştık saçlarından baharı”, “Dünya dönüyor?”... Üstüne üstlük Candan Erçetin’in söylediği şarkılara da eşlik ettik. Koromuz kalabalıktı. Sahnedeki herkesin adını yazmam imkansız. 50 kişiyiz... Abdullah Kiğılı, Boyner’den Aslı Karadeniz, Zara’dan Hakan Dinçer, Özdilek’ten Hüseyin Özdilek, YKM’den Jaklin Güner, Nuşin Oral, Derimod’dan Ümit Zaim, Sedef Orman, Teknosa’dan Mehmet Nane, Mudo’dan Ömer Taviloğlu, Damat’tan Süleyman Orakçıoğlu, Osman Arar, Koton’dan Yılmaz Yılmaz, Yataş’tan Nuri Öztaşkın, Tefal’den Cüneyt Yağcı.... Diğer koristlerimizden beni bağışlamalarını rica ediyorum. Yazıyı gazeteye gönderme telaşıyla hepsini isim isim tespit etmem mümkün değildi.
Lisede Erol Evgin’e İstanbul Kız Lisesi’nde verdiğimiz konserlerde ağzımızı eğe eğe “Vaauvvvv!” falan diyerek vokalistlik yapardım. Ama bu kez durum farklı. İş dünyasından yüzlerce kişinin karşısına yetenek fukarası olduğumuz bir alanda çıkmak meğer nasıl da zormuş! Sonuçta eğlendik! Hem de çok. Eğlenmeyi çok iyi bilen perakendeciler kazanmayı da bildiler mi, emin olun 170 milyar dolarlık dev sektörü kimse tutamaz...