Hiçbir belirsizliğe şans tanımamak gerekir…
06 MAYIS 2011
İsteseniz böyle denk gelmez… Ucube heykel meselesi… ÖSYM sakandalar dizisi… Hükümet üyelerinin nezdinde bile inandırıcı olmayan bir dizi ‘abartılı’ bulunan tutuklamalar… Devlet Tiyatroları’yla ilgili talihsiz açıklamalar… Ve nihayet resmi adı "Güvenli İnternet Profili" olan ancak ilgili çevrelerce 22 Ağustos’ta internet özgürlüğünün katledileceğine ilişkin bir algı yaratan “Filtre” haberleri…
Bunların tamamının ortak yanı AK Parti’nin ‘üst yapısal’ alanlarda, yani ‘Kültür ve Değerler’ konusunda insanların kafasında müphemiyet yaratmaya yönelik ‘çağ dışılık’ suçlamalarına ‘çanak tutacak’ girişimlere zemin sağlayacağına şüphe yoktur…
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanı Tayfun Acarer’in dünkü açıklamaları tarafları, özellikle de ‘yandaş’ ya da ‘candaş’ olmayan medya ve vatandaşın kafasındaki ‘belirsizlikleri’ gidermiş midir? Bu sorunun yanıtı koskocaman bir ‘Hayır!’dır…
Yukarıda başlıklarını vermeye çalıştığımız hiçbir konuda belirsizlik ortadan kalkmamıştır. Bu durum ne üçüncü seçim başarısına koşan ve girdiği her her türden seçimden bugüne kadar hep zaferle çıkmış olan Başbakan Tayyip Erdoğan’a yakışmaktadır, ne de AK Parti’ye… Güçlü olanın, iktidarda olanın ve iktidara talip olanın yaklaşımının bu olmaması gerekir… Üstünlük, netlik ve açıklıkla sağlanır, müphemiyetle değil…
Ben 22 Ağustos neler olacağını aşağı yukarı biliyorum. Ancak milletin kafası karışık… Her zaman takdirle izlediğim ve andığım Prof. Dr. Sayın Nabi Avcı kendisiyle yapılan bir söyleşide Başbakan’ı tenzih ederek iletişimde bazı hatalar yapıldığını söylemiş… Doğru tavır budur… Budur ve bir an önce hiçbir belirsizliğe şans tanımamak için gerekeni yapmaktır… Çözüm sorunun kendi içindedir…
Gazetecilerin ‘büyük egosu’ ve ‘müthiş özverisi’...
Milliyet ve Vatan gazetelerinin devir teslim töreninde Aydın Doğan Bey, sektörü yaşayarak öğrendiğini, gazetecileri de burada tanıdığını söylemiş. Diyor ki: “Gazeteci erbabının sevimliliğini, zorluğunu, kaprisini, büyük egosunu ve müthiş özverisini burada tanıdım.”
Bu cümlede çok ‘sır’, dolayısıyla çok ‘mana’ gizli... Bir kere egonun büyüğü ve özverinin müthişi sıfatlarına dikkat çekmek isterim. Başarılı gazetecinin iyi tanımlarından biridir bu karma. Egosu yeterince gelişmemiş, sadece gerekli olduğu kadar da özveri sahibi bir gazetecinin vasatın sınırlarını zorlayabileceğini ve de ötesine geçebileceğini düşünebiliyor musunuz?
Sanki tüm meslekler için geçerlidir bu iki özellik. Bütün mesele büyük egoyu da, müthiş özveriyi de “yönetebilecek” bir zekâya sahip olabilmek. Paylaşma duygusu (duygudaşlık), empati, takım ruhu, koruyuculuk, iletişim kurabilme falan gibi özellikleri saymam abes olur; onlar zaten “müthiş özveri” çerçevesinin içinde vardırlar. Veya şöyle söyleyelim: Özverinin zirvesini yaşayabilmek de yaşatabilmek de, -eğer avara kasnak gibi boşa dönmüyorsa- tutkuyla mümkündür. Tutkusu olmayan incelikleri kavrayabilir mi?
Gazetecilik, aynı zamanda “incelikler” sanatı değil midir?
Romantik duygular çağrıştıran bir “incelik”ten değil, gazetecilerin dünyasındaki, acımasız, kaskatı bir hayat gerçekliğiyle birlikte kendini gösterebilen inceliklerden söz ediyorum.
Uluslarası basın örgütlerine göre Türkiye basın özgürlüğü sıralamasında 138., Salı günkü Freedom House raporuna göre de 112. sırada yerini almış. Puanı 100 üzerinden 54. Üçte bir’lik dilimde, "Yarı özgür" ülkeler kategorisinde kalıyor.
Başbakan Yardımcısı sayın Bülent Arınç, Bursa’da CNN Türk’ün sorularına verdiği yanıtta “Toplumda saygın insanların kaçmayacağını düşünmeniz lazım. Nedim Şener, Ahmet Şık nereye gidecek mesela? Giden, kaçan kaybeder zaten” derken, işte o “büyük egolu ve müthiş özverili” gazetecilerin ruh hallerinden haberdar olduğunun işaretini veriyor olabilir mi acaba?.
Peki, basın özgürlüğü Türkiye’de ne kadar konuşuluyor? Az mı, çok mu? Yeterince mi?
Bu sorunun cevabını merak edenler için MTM Medya Takip Merkezi bir medya araştırması yapmış. Çıkan sonuç diyor ki, 2 bine yakın gazete, dergi, TV kanalı ve haber sitesinin takipçileri 2006 yılından beri basın özgürlüğüyle ilgili toplam 304 bin 718 haber okumuş. Aynı dönem içinde köşe yazarları da basın özgürlüğü konusunu 24 bin 376 kez kaleme almışlar. Yani “Laf çok, okuyan çok, icraat yok!”
Siyasi iletişim için bir ‘fırsat alanı’ olabilir mi acaba?..
Bunların tamamının ortak yanı AK Parti’nin ‘üst yapısal’ alanlarda, yani ‘Kültür ve Değerler’ konusunda insanların kafasında müphemiyet yaratmaya yönelik ‘çağ dışılık’ suçlamalarına ‘çanak tutacak’ girişimlere zemin sağlayacağına şüphe yoktur…
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanı Tayfun Acarer’in dünkü açıklamaları tarafları, özellikle de ‘yandaş’ ya da ‘candaş’ olmayan medya ve vatandaşın kafasındaki ‘belirsizlikleri’ gidermiş midir? Bu sorunun yanıtı koskocaman bir ‘Hayır!’dır…
Yukarıda başlıklarını vermeye çalıştığımız hiçbir konuda belirsizlik ortadan kalkmamıştır. Bu durum ne üçüncü seçim başarısına koşan ve girdiği her her türden seçimden bugüne kadar hep zaferle çıkmış olan Başbakan Tayyip Erdoğan’a yakışmaktadır, ne de AK Parti’ye… Güçlü olanın, iktidarda olanın ve iktidara talip olanın yaklaşımının bu olmaması gerekir… Üstünlük, netlik ve açıklıkla sağlanır, müphemiyetle değil…
Ben 22 Ağustos neler olacağını aşağı yukarı biliyorum. Ancak milletin kafası karışık… Her zaman takdirle izlediğim ve andığım Prof. Dr. Sayın Nabi Avcı kendisiyle yapılan bir söyleşide Başbakan’ı tenzih ederek iletişimde bazı hatalar yapıldığını söylemiş… Doğru tavır budur… Budur ve bir an önce hiçbir belirsizliğe şans tanımamak için gerekeni yapmaktır… Çözüm sorunun kendi içindedir…
Gazetecilerin ‘büyük egosu’ ve ‘müthiş özverisi’...
Milliyet ve Vatan gazetelerinin devir teslim töreninde Aydın Doğan Bey, sektörü yaşayarak öğrendiğini, gazetecileri de burada tanıdığını söylemiş. Diyor ki: “Gazeteci erbabının sevimliliğini, zorluğunu, kaprisini, büyük egosunu ve müthiş özverisini burada tanıdım.”
Bu cümlede çok ‘sır’, dolayısıyla çok ‘mana’ gizli... Bir kere egonun büyüğü ve özverinin müthişi sıfatlarına dikkat çekmek isterim. Başarılı gazetecinin iyi tanımlarından biridir bu karma. Egosu yeterince gelişmemiş, sadece gerekli olduğu kadar da özveri sahibi bir gazetecinin vasatın sınırlarını zorlayabileceğini ve de ötesine geçebileceğini düşünebiliyor musunuz?
Sanki tüm meslekler için geçerlidir bu iki özellik. Bütün mesele büyük egoyu da, müthiş özveriyi de “yönetebilecek” bir zekâya sahip olabilmek. Paylaşma duygusu (duygudaşlık), empati, takım ruhu, koruyuculuk, iletişim kurabilme falan gibi özellikleri saymam abes olur; onlar zaten “müthiş özveri” çerçevesinin içinde vardırlar. Veya şöyle söyleyelim: Özverinin zirvesini yaşayabilmek de yaşatabilmek de, -eğer avara kasnak gibi boşa dönmüyorsa- tutkuyla mümkündür. Tutkusu olmayan incelikleri kavrayabilir mi?
Gazetecilik, aynı zamanda “incelikler” sanatı değil midir?
Romantik duygular çağrıştıran bir “incelik”ten değil, gazetecilerin dünyasındaki, acımasız, kaskatı bir hayat gerçekliğiyle birlikte kendini gösterebilen inceliklerden söz ediyorum.
Uluslarası basın örgütlerine göre Türkiye basın özgürlüğü sıralamasında 138., Salı günkü Freedom House raporuna göre de 112. sırada yerini almış. Puanı 100 üzerinden 54. Üçte bir’lik dilimde, "Yarı özgür" ülkeler kategorisinde kalıyor.
Başbakan Yardımcısı sayın Bülent Arınç, Bursa’da CNN Türk’ün sorularına verdiği yanıtta “Toplumda saygın insanların kaçmayacağını düşünmeniz lazım. Nedim Şener, Ahmet Şık nereye gidecek mesela? Giden, kaçan kaybeder zaten” derken, işte o “büyük egolu ve müthiş özverili” gazetecilerin ruh hallerinden haberdar olduğunun işaretini veriyor olabilir mi acaba?.
Peki, basın özgürlüğü Türkiye’de ne kadar konuşuluyor? Az mı, çok mu? Yeterince mi?
Bu sorunun cevabını merak edenler için MTM Medya Takip Merkezi bir medya araştırması yapmış. Çıkan sonuç diyor ki, 2 bine yakın gazete, dergi, TV kanalı ve haber sitesinin takipçileri 2006 yılından beri basın özgürlüğüyle ilgili toplam 304 bin 718 haber okumuş. Aynı dönem içinde köşe yazarları da basın özgürlüğü konusunu 24 bin 376 kez kaleme almışlar. Yani “Laf çok, okuyan çok, icraat yok!”
Siyasi iletişim için bir ‘fırsat alanı’ olabilir mi acaba?..