Hilal Cebeci’nin ‘pampişşleri’ bir ‘işe’ yaramaz...
13 TEMMUZ 2011
Yakın bir geçmişte ismi lazım değil ünlü iş adamlarımızdan biri, bizim iletişim alanında yaptıklarımıza kulaktan dolma vakıf olduktan sonra bana demişti ki: “Yahu, ondan bundan duyuyorum yaptıklarınızı, bir de gelip bana anlatsanıza!..”
O zamanlar daha “Ya bileceksin, ya da bilen birine teslim olacaksın!” ilkesini henüz tam anlamıyla uygulamadığım için ricasını kıramadım.
Gittim anlattım…
PR’ı sadece “Medyada haber çıkarmak!” olarak algılayan şirket ve ajansların ve de bazı medya mensubu arkadaşların varlığını bir an için saygıyla unutup, ‘İtibar yönetimi’nden söz ettim…
İletişimin ikna işlevinden söz ettim. Bu ikna sürecinde itibarın iki eksenine, ‘Beğeni’ ve ‘Tanınma’ya değindim… Sonra ‘Beğeni’yi oluşturan parametreleri sıraladım. Tanınma için doğru kanal ve frekansı bulmanın önemini anlattım…
Arkadaş dinledi, dinledi… Sonra bir hışım ayağa kalkıp haykırdı: “Sen şimdi bana ‘senin itibarın yok’ mu demek istiyorsun… Görmüyor musun benimle ile ilgili çıkan çarşaf çarşaf haberleri… Herkes beni tanıyor!”
Bir an düşündüm…
‘Tanınma’ ile ‘itibar’ arasında doğrudan bir bağ olmadığını anlatsam mı, acaba?.. Sonra vazgeçtim. Herkes akıl çorbasından kepçensinin büyüklüğü oranında pay alabiliyordu…
Ayrıca o zaman daha AvD araştırma şirketi de yoktu… Medya haberleri hâlâ nicelik olarak ölçülüyordu. “Kaç tane haberin çıktı? Kaç sütun santimi kaplıyor? Bu alanın reklam eş değeri ne kadar? Böylece kaç paralık haber çıkardık?” türünden dangalaklıklar hâlâ yaygın ölçümleme yöntemiydi… Ünlü bir köşe yazarının sizden iki satır söz etmesinin değeri o ölçümlemeye göre üç beş lira falandı…
Bugün AvD kaç haber çıktığını değil, haberin nasıl, hangi nitelikte çıktığını, sizin kilit mesajlarınızın ne ölçüde karşılık bulduğunu, hedef kitlenize erişim gücünüzü ölçüp raporluyor… Hele, ERA araştırma şirketi ve BİE ile birlikte geliştirdikleri ve yakında hizmete sunacakları TKAE (Türkiye Kurumsal Algı Endeksi) adını verdikleri bir ölçümleme sistematiği var ki, PR konusunda ‘fıstıklıdan top atışını’ kökünden silecek…
Daha yeni bir rapor gördük. Aynı sektörde iki rakip üründen birinin haberlerinin sayısı açık ara önde olmasına rağmen öteki daha az haberle hedefi on ikiden vurmuş…
Lafı son günlerin fenomen tweet’çisi Hilal Cebeci Hanım’a getireceğiz… Bir haftada 80 bin follower’e (takipçiye) ulaşması büyük olay olarak anlatılıyor… Dozunu giderek artırarak çektirdiği erotik fotoğraflarını yayınlayarak yakında 190 binlik Cüneyt Özdemir’i bile geçebilir… Ama hemen söyleyelim bunun hiçbir ticari karşılığı olmaz…
Bir gazeteci dostumuz katıldığımız bir panelde demişti ki “Herkes birer lira verse Cüneyt ayda 190 bini cebine koyar!”…
İyi mi?
İyi olmasına iyi de, gerçekliği sıfır… Cüneyt salak mı? Bu başarısını anında paraya tahvil etmek istemez mi? İster de, olmuyor işte… Kolay değil…
Beleşçilik dünyası internette ticari fayda böyle hop diye çıkarılamıyor…
Bazen ‘love to hate’ (nefret etmekten zevk almak) girer devreye; sanırsın ki 100 bin Pampişş’le dağları devirirsin… Bu minik oyunu ciddiye alırsın… Sonra hüsranın son perdesi…
Hilal Hanım’a bir ağabey tavsiyesi…
Beğeni nosyonu olmayan, o minimum 10 -15 parametrede varlık gösteremeyen hiçbir şahıs ya da kurum, tanınma puanı ne kadar yüksek olursa olsun, hiçbir somut, hedeflenmiş ticari başarıya ulaşamaz…
O nedenle tanınma sevdasını bir kere bırakıp, beğenilmek için ne yapabilirim, diye sormanın tam zamanı… Hazır on binlerce Pampişş peşinizden ‘koştururken’ (!)…
O zamanlar daha “Ya bileceksin, ya da bilen birine teslim olacaksın!” ilkesini henüz tam anlamıyla uygulamadığım için ricasını kıramadım.
Gittim anlattım…
PR’ı sadece “Medyada haber çıkarmak!” olarak algılayan şirket ve ajansların ve de bazı medya mensubu arkadaşların varlığını bir an için saygıyla unutup, ‘İtibar yönetimi’nden söz ettim…
İletişimin ikna işlevinden söz ettim. Bu ikna sürecinde itibarın iki eksenine, ‘Beğeni’ ve ‘Tanınma’ya değindim… Sonra ‘Beğeni’yi oluşturan parametreleri sıraladım. Tanınma için doğru kanal ve frekansı bulmanın önemini anlattım…
Arkadaş dinledi, dinledi… Sonra bir hışım ayağa kalkıp haykırdı: “Sen şimdi bana ‘senin itibarın yok’ mu demek istiyorsun… Görmüyor musun benimle ile ilgili çıkan çarşaf çarşaf haberleri… Herkes beni tanıyor!”
Bir an düşündüm…
‘Tanınma’ ile ‘itibar’ arasında doğrudan bir bağ olmadığını anlatsam mı, acaba?.. Sonra vazgeçtim. Herkes akıl çorbasından kepçensinin büyüklüğü oranında pay alabiliyordu…
Ayrıca o zaman daha AvD araştırma şirketi de yoktu… Medya haberleri hâlâ nicelik olarak ölçülüyordu. “Kaç tane haberin çıktı? Kaç sütun santimi kaplıyor? Bu alanın reklam eş değeri ne kadar? Böylece kaç paralık haber çıkardık?” türünden dangalaklıklar hâlâ yaygın ölçümleme yöntemiydi… Ünlü bir köşe yazarının sizden iki satır söz etmesinin değeri o ölçümlemeye göre üç beş lira falandı…
Bugün AvD kaç haber çıktığını değil, haberin nasıl, hangi nitelikte çıktığını, sizin kilit mesajlarınızın ne ölçüde karşılık bulduğunu, hedef kitlenize erişim gücünüzü ölçüp raporluyor… Hele, ERA araştırma şirketi ve BİE ile birlikte geliştirdikleri ve yakında hizmete sunacakları TKAE (Türkiye Kurumsal Algı Endeksi) adını verdikleri bir ölçümleme sistematiği var ki, PR konusunda ‘fıstıklıdan top atışını’ kökünden silecek…
Daha yeni bir rapor gördük. Aynı sektörde iki rakip üründen birinin haberlerinin sayısı açık ara önde olmasına rağmen öteki daha az haberle hedefi on ikiden vurmuş…
Lafı son günlerin fenomen tweet’çisi Hilal Cebeci Hanım’a getireceğiz… Bir haftada 80 bin follower’e (takipçiye) ulaşması büyük olay olarak anlatılıyor… Dozunu giderek artırarak çektirdiği erotik fotoğraflarını yayınlayarak yakında 190 binlik Cüneyt Özdemir’i bile geçebilir… Ama hemen söyleyelim bunun hiçbir ticari karşılığı olmaz…
Bir gazeteci dostumuz katıldığımız bir panelde demişti ki “Herkes birer lira verse Cüneyt ayda 190 bini cebine koyar!”…
İyi mi?
İyi olmasına iyi de, gerçekliği sıfır… Cüneyt salak mı? Bu başarısını anında paraya tahvil etmek istemez mi? İster de, olmuyor işte… Kolay değil…
Beleşçilik dünyası internette ticari fayda böyle hop diye çıkarılamıyor…
Bazen ‘love to hate’ (nefret etmekten zevk almak) girer devreye; sanırsın ki 100 bin Pampişş’le dağları devirirsin… Bu minik oyunu ciddiye alırsın… Sonra hüsranın son perdesi…
Hilal Hanım’a bir ağabey tavsiyesi…
Beğeni nosyonu olmayan, o minimum 10 -15 parametrede varlık gösteremeyen hiçbir şahıs ya da kurum, tanınma puanı ne kadar yüksek olursa olsun, hiçbir somut, hedeflenmiş ticari başarıya ulaşamaz…
O nedenle tanınma sevdasını bir kere bırakıp, beğenilmek için ne yapabilirim, diye sormanın tam zamanı… Hazır on binlerce Pampişş peşinizden ‘koştururken’ (!)…