Hoca’yı belki bu kez okurlar
12 AĞUSTOS 2007
Yıllardır Açık Radyo’da izlerim. Prof Dr. Miktad Kadıoğlu Hoca her hafta Ömer Madra’nın Açık Gazetesi’ne bağlanır, Küresel Isınma ve İklim Değişikliği’ni anlatır... Bıkmadan usanmadan... Yıllardır... Hani hükümete yakın çevrelerin “Bir şey yok!” diye fetva verdiği konulardı onlar...
Göz ve akıl, bol miktarda mevcut Kadıoğlu Hoca’da... Hani ‘Dağın arkasını gören göz ve başına geleceği bilen akıl’... Her şey olup bittikten sonra ‘izah’ eden mantık değil... (Bkz.: CHP üst yönetiminin durumu...)
Bu arada İş Bankası Kültür Yayınları, Hoca’nın "99 Sayfada Küresel iklim Değişikliği" adlı kitabını yayınlamış. Kitap, şu sorulara yanıt arıyor: Küresel ısınma nedir? Dünyanın iklimi gerçekten değişiyor mu? Küremizi kim ısıttı? Neden küresel iklim değişiminin bedelini en çok yoksul ülkeler ödeyecek? Türkiye, küresel ısınmadan nasıl etkilenecek? Kişi ve ülke olarak küresel ısınmayı azaltmak için neler yapabiliriz?
Hocam, benim sigarayı bırakmam gibi, bizde başa bela gelmeden kimse insanlığın doğaya verdiği zararla ilgilenmiyor... Soyutlaması zayıf bir toplumuz biz... Bodrum’un Türkbükü, Gölköy, Cennet Koyu, kıyılarında yüzerken birden elimize ayağımıza suyun içinde yüzen bol miktarda, son derece taze(!) insan dışkısının değmesiyle oralardan kaçmamız gibi... Bir daha asla dönmemek üzere... Neymiş, tekneler sintinelerini boşaltıyormuş. Hem de üç gün... Hayvan pislemiyor yaşadığı yere...
Şu sıra kuyruklar sıkıştı Hocam... Belki artık alıp okurlar senin kitabı. Özellikle de Kyoto Anlaşması’nı imzalamayan Hükümet yetkilileri...
Bu ne çifte standart?
Hollywood’da soyunmayan, kamera önünde sevişmeyen star bulmak zordur. Jennifer Lopez, Nicole Kidman, Sharon Stone, Charlize Theron gibi akla gelecek tüm star ve starletler sinemanın bu gereğinden kaçamazlar... Çünkü sinema demek bir yerde ‘güzel kadın’ demektir, “Aşk” demektir... Alın bu ikisini, bakın ne kalıyor geriye?..
Şimdi gelelim bizdeki çifte standarda. Hollywood’lular soyundu mu ne hikmetse ‘estetik’tir... Bizimkiler soyundu sevişti mi ‘cüretkârlık’...
Bu geri zekalı tutum bir dönem erkek dergilerinde de vardı. Zar zor buldukları kızları soyarlar; sonra altına yazarlardı: “Bilmemkim’den cürretli pozlar!”... Sanki bir daha kimse bunlara poz vermesin diye, kendi ayaklarına sıkıyor, kendi kendilerini tutucu çevrelere ihbar ediyorlardı...
Şu sıra bizdeki Avrupalı adlı film de aşağı yukarı böyle lanse ediliyor... “Cem’den bir uçan bir kaçan!”... “Sevişgen Cem bu kez Yasemin’le işi pişirdi”...
Tezviratın (karalama) ortasında bu kez de Yasemin Kozanoğlu var...
Magazin basını ahlak bekçisi kesilmiş, ona saldırıyor... Aynen aktarıyorum: “Kozanoğlu çekimler sırasında rahat tavırlar sergiledi. Oldukça cüretkâr görüntüler veren Kozanoğlu, vücudunun tüm güzelliğini gözler önüne serdi!”
Bizim aslan parçası magazin basını, sanırsınız ki, sektörde çöl filmleri diye anılan, tesettürlü Müslüman eserlerini savunuyor...
Eda Taşpınar, Hülya Avşar, Demet Akalın, Seda Sayan bunlara az bile yapıyor vallahi...
Kısmet Bozcaada’ya imiş!..
Bizim Bozcaada’da kaldığımız otel bir garip... Eski bir şarap fabrikasından yapılmış ve taş duvarları korunmuş olan Armagrandi’de kalacak odaların toplamı kadar etkinlik yapmaya izin veren alanlar var... ‘Bozcaada nire, kültür ve sanat faaliyetleri nire?’ demeyin. Çok ilginç konferanslar, sergiler oluyor bu otelde. İstanbul’da da otelleri bulunan Halis Polat, sanki Armagrandi’yi zevki için yapmış... Otelin yöneticisi Gökhan Ceylan da sanki zevki için çalışıyor otelde...
Geçen yıl Aydın Boysan’ın konferansını izlemiştik. Şu sıra da ressam Jale Saraçoğlu sergi açmış Armagrandi’nin tarihi galerisinde... Sanki sanatçının iki dönemi var. Eşini altı ay önce bir trafik kazasında dramatik bir şekilde kaybettikten sonra yaptıkları... Belli ki biraz küsmüş hayata, öfkelenmiş. Öncekiler ise çok daha naif, sevgi ve sıcaklık dolu...
Ben resimden çok anlamam. Sevdiklerim vardır ve daha az sevdiklerim. Jale Hanım’ı Armagrandi’de tanıdık; bundan sonra hep izleyeceğiz...
CHP münafıklığı işe yarayacak
CHP yine bir iptal peşindeymiş. Neyin nasıl olmayacağını anlatma refleksi bütün hızıyla devam ediyor. CHP, YSK’ye resmen başvurarak 21 Ekim’deki referandum için ‘süreci durdurun’ diye talepte bulunacakmış...
Konuyu kamu oyuna açıklayan CHP’nin hukukçu milletvekillerinden Atilla Kart, “Ak Parti, Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili kaos yaratmak istiyor!” demiş...
CHP üst yönetiminin genel münafık tavrı (Bkz. Sezen Aksu’nun Harun Kolçak’a verdiği ‘Karşıyım Karşı, her şeye karşı’ adlı şarkı) galiba ilk kez bir işe yarayacak...
YSK Atilla Bey’in dediği yönde hareket ederse referandum tartışmaları da gereksiz enerji kaybına neden olmadan ortadan kalkmış olacak; bu da AK Parti’nin işine yarayacak...
Bu yeni değil tabii. CHP üst yönetiminin yaptığı pek çok şey doğrudan Ak Parti’nin işine yaramıyor mu zaten?..
Hayal etmesi bile güzel
Yıllarca lüks düşmanlığı yaptıktan sonra, 68 kuşağının ters yüz olduğu 1970’lerin ortasında,“Lüksün üst sınırı yoktur!” noktasına gelmemi, yakınımdaki pek çok kişi yadırgamıştı. Onlar da zaman içinde, özellikle Berlin Duvarı üstlerine yıkıldıktan sonra, Hedonizm’le tanışıp nasiplerini aldıklarında daha iyi anlaşmaya başladık... Şimdilerde aramızda sorunlar azaldı... Onların bir kısmı ya azgın liberal oldu ya azgın çevreci, ya da azgın nihilist... Olsun; nihayetinde yaşam kalitesi ile israf’ın aynı şeyler olmadığını kavrayanlarımızın sayısı hayli arttı...
Günümüzde iki şey çok pahalı... Biri bilgi ve fikir; diğeri ise zaman...
Rixos Otelleri son verdiği reklam ile bu ikinci alana gönderme yapmış... Bakın ne diyorlar: Özel uçağımız Learjet 60, helikopter ve limuzinlerimiz; sizi evinizden Rixos’a ulaştırmak ve konforlu transfer olanakları sunmak için hizmetinizde...”
Reklamda bulutların üzerinde bir Learjet fotoğrafı kullanılmış... Müthiş iç ve iştah açıcı...
Reklamda bu hizmetin fiyatı yok. Herhalde ömür boyu böyle bir yolculuk yapamayacağım. Ama böyle bir yaşam kültürünün sadece rüyalarda ve filmlerde değil; hayatın kendisinde de var olduğunu bilmek bile bir an olsun hayallere dalıp esenlik duymama neden olacak...
İnsan da hayal ettiği sürece yaşamıyor mu zaten?..
Göz ve akıl, bol miktarda mevcut Kadıoğlu Hoca’da... Hani ‘Dağın arkasını gören göz ve başına geleceği bilen akıl’... Her şey olup bittikten sonra ‘izah’ eden mantık değil... (Bkz.: CHP üst yönetiminin durumu...)
Bu arada İş Bankası Kültür Yayınları, Hoca’nın "99 Sayfada Küresel iklim Değişikliği" adlı kitabını yayınlamış. Kitap, şu sorulara yanıt arıyor: Küresel ısınma nedir? Dünyanın iklimi gerçekten değişiyor mu? Küremizi kim ısıttı? Neden küresel iklim değişiminin bedelini en çok yoksul ülkeler ödeyecek? Türkiye, küresel ısınmadan nasıl etkilenecek? Kişi ve ülke olarak küresel ısınmayı azaltmak için neler yapabiliriz?
Hocam, benim sigarayı bırakmam gibi, bizde başa bela gelmeden kimse insanlığın doğaya verdiği zararla ilgilenmiyor... Soyutlaması zayıf bir toplumuz biz... Bodrum’un Türkbükü, Gölköy, Cennet Koyu, kıyılarında yüzerken birden elimize ayağımıza suyun içinde yüzen bol miktarda, son derece taze(!) insan dışkısının değmesiyle oralardan kaçmamız gibi... Bir daha asla dönmemek üzere... Neymiş, tekneler sintinelerini boşaltıyormuş. Hem de üç gün... Hayvan pislemiyor yaşadığı yere...
Şu sıra kuyruklar sıkıştı Hocam... Belki artık alıp okurlar senin kitabı. Özellikle de Kyoto Anlaşması’nı imzalamayan Hükümet yetkilileri...
Bu ne çifte standart?
Hollywood’da soyunmayan, kamera önünde sevişmeyen star bulmak zordur. Jennifer Lopez, Nicole Kidman, Sharon Stone, Charlize Theron gibi akla gelecek tüm star ve starletler sinemanın bu gereğinden kaçamazlar... Çünkü sinema demek bir yerde ‘güzel kadın’ demektir, “Aşk” demektir... Alın bu ikisini, bakın ne kalıyor geriye?..
Şimdi gelelim bizdeki çifte standarda. Hollywood’lular soyundu mu ne hikmetse ‘estetik’tir... Bizimkiler soyundu sevişti mi ‘cüretkârlık’...
Bu geri zekalı tutum bir dönem erkek dergilerinde de vardı. Zar zor buldukları kızları soyarlar; sonra altına yazarlardı: “Bilmemkim’den cürretli pozlar!”... Sanki bir daha kimse bunlara poz vermesin diye, kendi ayaklarına sıkıyor, kendi kendilerini tutucu çevrelere ihbar ediyorlardı...
Şu sıra bizdeki Avrupalı adlı film de aşağı yukarı böyle lanse ediliyor... “Cem’den bir uçan bir kaçan!”... “Sevişgen Cem bu kez Yasemin’le işi pişirdi”...
Tezviratın (karalama) ortasında bu kez de Yasemin Kozanoğlu var...
Magazin basını ahlak bekçisi kesilmiş, ona saldırıyor... Aynen aktarıyorum: “Kozanoğlu çekimler sırasında rahat tavırlar sergiledi. Oldukça cüretkâr görüntüler veren Kozanoğlu, vücudunun tüm güzelliğini gözler önüne serdi!”
Bizim aslan parçası magazin basını, sanırsınız ki, sektörde çöl filmleri diye anılan, tesettürlü Müslüman eserlerini savunuyor...
Eda Taşpınar, Hülya Avşar, Demet Akalın, Seda Sayan bunlara az bile yapıyor vallahi...
Kısmet Bozcaada’ya imiş!..
Bizim Bozcaada’da kaldığımız otel bir garip... Eski bir şarap fabrikasından yapılmış ve taş duvarları korunmuş olan Armagrandi’de kalacak odaların toplamı kadar etkinlik yapmaya izin veren alanlar var... ‘Bozcaada nire, kültür ve sanat faaliyetleri nire?’ demeyin. Çok ilginç konferanslar, sergiler oluyor bu otelde. İstanbul’da da otelleri bulunan Halis Polat, sanki Armagrandi’yi zevki için yapmış... Otelin yöneticisi Gökhan Ceylan da sanki zevki için çalışıyor otelde...
Geçen yıl Aydın Boysan’ın konferansını izlemiştik. Şu sıra da ressam Jale Saraçoğlu sergi açmış Armagrandi’nin tarihi galerisinde... Sanki sanatçının iki dönemi var. Eşini altı ay önce bir trafik kazasında dramatik bir şekilde kaybettikten sonra yaptıkları... Belli ki biraz küsmüş hayata, öfkelenmiş. Öncekiler ise çok daha naif, sevgi ve sıcaklık dolu...
Ben resimden çok anlamam. Sevdiklerim vardır ve daha az sevdiklerim. Jale Hanım’ı Armagrandi’de tanıdık; bundan sonra hep izleyeceğiz...
CHP münafıklığı işe yarayacak
CHP yine bir iptal peşindeymiş. Neyin nasıl olmayacağını anlatma refleksi bütün hızıyla devam ediyor. CHP, YSK’ye resmen başvurarak 21 Ekim’deki referandum için ‘süreci durdurun’ diye talepte bulunacakmış...
Konuyu kamu oyuna açıklayan CHP’nin hukukçu milletvekillerinden Atilla Kart, “Ak Parti, Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili kaos yaratmak istiyor!” demiş...
CHP üst yönetiminin genel münafık tavrı (Bkz. Sezen Aksu’nun Harun Kolçak’a verdiği ‘Karşıyım Karşı, her şeye karşı’ adlı şarkı) galiba ilk kez bir işe yarayacak...
YSK Atilla Bey’in dediği yönde hareket ederse referandum tartışmaları da gereksiz enerji kaybına neden olmadan ortadan kalkmış olacak; bu da AK Parti’nin işine yarayacak...
Bu yeni değil tabii. CHP üst yönetiminin yaptığı pek çok şey doğrudan Ak Parti’nin işine yaramıyor mu zaten?..
Hayal etmesi bile güzel
Yıllarca lüks düşmanlığı yaptıktan sonra, 68 kuşağının ters yüz olduğu 1970’lerin ortasında,“Lüksün üst sınırı yoktur!” noktasına gelmemi, yakınımdaki pek çok kişi yadırgamıştı. Onlar da zaman içinde, özellikle Berlin Duvarı üstlerine yıkıldıktan sonra, Hedonizm’le tanışıp nasiplerini aldıklarında daha iyi anlaşmaya başladık... Şimdilerde aramızda sorunlar azaldı... Onların bir kısmı ya azgın liberal oldu ya azgın çevreci, ya da azgın nihilist... Olsun; nihayetinde yaşam kalitesi ile israf’ın aynı şeyler olmadığını kavrayanlarımızın sayısı hayli arttı...
Günümüzde iki şey çok pahalı... Biri bilgi ve fikir; diğeri ise zaman...
Rixos Otelleri son verdiği reklam ile bu ikinci alana gönderme yapmış... Bakın ne diyorlar: Özel uçağımız Learjet 60, helikopter ve limuzinlerimiz; sizi evinizden Rixos’a ulaştırmak ve konforlu transfer olanakları sunmak için hizmetinizde...”
Reklamda bulutların üzerinde bir Learjet fotoğrafı kullanılmış... Müthiş iç ve iştah açıcı...
Reklamda bu hizmetin fiyatı yok. Herhalde ömür boyu böyle bir yolculuk yapamayacağım. Ama böyle bir yaşam kültürünün sadece rüyalarda ve filmlerde değil; hayatın kendisinde de var olduğunu bilmek bile bir an olsun hayallere dalıp esenlik duymama neden olacak...
İnsan da hayal ettiği sürece yaşamıyor mu zaten?..