Hoyratlık: Önce ateş et sonra nişan al…
15 OCAK 2012
19 Mayıs törenlerine getirilen ‘stat yasağı’na ‘Faşist temaşaya Milli Eğitim Darbesi’ diyebilmek için müthiş bir bilimkurgu fantazisi çıkartabilecek güçlü bir muhayyileye sahip olmak lazım. Ya da ‘aşırı yorum’ dedikleri mana verme gücüne sahip bir muhayyileye...
Malum, Milli Eğitim, Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı’nın sadece Ankara’da stadyumunda kutlanacağını duyurdu. ‘Soğuk oluyor, sağlık sorunları yaşanıyor’ gibi gerekçelerle... ‘Karpuz sendromu’ dediğimiz iki ruhlu Türkiye algısını ortadan kaldırmaya değil, güçlendirmeye hizmet eden ‘hoyratlıklar dizisi’nin vizyondaki sonuncu bölümünde bu kez ana tema, spora ayrılmış görünüyor.
Çocukluğumdan beri Alman faşizmini hatırlatan ‘paramiliter gençlik törenlerine, kaz adamlı resmi geçitlere’ hep mesafeyle bakmışımdır. Belki de babamın ikinci dünya savaşı sırasında biriktirdiği Paris Match dergilerinde bugün bize demokrasi dersi vermeye kalkan Almanların uyguladıkları Nazi vahşetini anlatan fotoğraflardı nedeni… Hal böyleyken, belki de desteklemem gereken bu karar beni neden rahatsız etti?..
Bunun bir tek nedeni olabilir. Gerekli ön hazırlık yapılmadı. Konu yönetimi stratejisi uygulanmadı. Kamuoyu ve vicdanı hazırlanmadı. Olay gerekli derecede tartışılmadı. İstişare – İkna – İttifak üçlemesi hayata geçirilmedi. Zamanlama çok yanlış seçildi. O nedenle rahatsız olabilir miyim?.. Bu hoyratlık değil de nedir?..
Çünkü; ‘hoyrat olmak’ demek ille de ‘haksız olmak’ demek değildir. Haklı olarak ve iyi niyetle kötü eserler verilebilir. Hoyratlık ve kibir sizi bir kere ele geçirmeye görsün…
Şunun şurasında en çok 100 yıllık bir yakın tarihten söz ediyoruz. Bizdeki 19 Mayıs kutlamalarının sadece ‘faşist İtalya’dan’ örnek alındığını kabul eden zihniyet, örneğin ülkemizin olimpiyatlara katılmasına önayak olan Selim Sırrı Tarcan gibi hocaların çabaları hakkında beyinlerinin tek hücresini bile devreye sokmak istemiyor. O Selim Sırrı Tarcan ki, malum, beden terbiyesinin, eğitimin ayrılmaz bir parçası olduğunu anlatabilmek için ömrünü harcamış ve Cumhuriyet yıllarından çok önce, 1909’da İsveç’te Kraliyet’e bağlı Beden Terbiyesi Enstitüsü’nde öğrenim görmüş bir eğitimcidir. “İsveç’e pazılarımla gittim kafamla döndüm” diyen ve okullara beden eğitimi dersinin girmesinde büyük rolü olan Selim Sırrı Tarcan, okul dışındaki gençlere de sporun öğretilmesi için elinden geleni yapmış; 1916’da yapılan Kadıköy’de jimnastik şenlikleri, olimpiyat ruhunun belki de ilk nüvesini yerleştirmiştir.
Hoyratlığın en tipik göstergesi ‘topyeküncülük’tür… Ya da küllüm ret ya da kabul… Sıfır ikna… Önce ateş et sonra nişan al… Sonunu düşünen kahraman olamaz… Yürrü kim tutar seni!..
19 Mayıs için yepyeni heyecanlar vaadeden Spor Bakanı Suat Kılıç’ın yaklaşımı doğru, ancak hayli geç kalmış bir girişim. Keşke hedefi ateş etmeden önce koysaymış…
Kaybettikleri sadece maneviyat değil...
ABD’li elit askerler (Marines) öldürdükleri Afgan Talibanların üzerine neşe içinde işemişler ve bu işeme anını bir şölen haline getirip bir de arkadaşlarına poz verip video çektirmişler. Öyle gizli falan değil. Alenen… Dört Amerikalı deniz piyadesinin, yerde cansız yatanların üzerine işedikleri video görüntüleri sadece tiksinti duygusuyla seyredilebilir mi?
ABD’nin ekonomi ve finans alanında çöküşünün nedenlerini araştıran ABD’li entelektüeller, “ABD maneviyatını kaybetti” demişlerdi. Dünya Ticaret Örgütü’nün çöküşünü, WikiLeaks skandalını, Worldcom’un, Lehman Brothers’ın batışını, Enron sahtekârlığını ve üretimi aşağılayıp emeksiz yoldan paradan para kazanma ucuzculuğunu ve başta aile olmak üzere her türlü değerden kopuşu, vahşi kapitalizmin bir dünya görüşü olarak en çok beşeri değerleri yok ettiği ile açıklamaya çalıştılar…
İnşallah bu işeme sahnesini doğru okurlar… Çöken başka şeyler de olabilir çünkü… Genel anlamda insanlık gibi, mesela… Gerisini siz sıralayın…
Asıl dramatik olan...
Kuzey Kore lideri Kim Jong-İl’in ölümüne ağlamadığı tespit edilenlerin yargılanma süreci başlamış. Bu haberi okuduğumda, sanki bilimkurgu türünde bir ‘kara mizah’ öyküsüyle karşı karşıya olduğumuz hissine kapıldım. Dünyamız düşünceye yasak getirilmesinin binbir çeşit örneğiyle mücadele etmiş ve etmeye de devam etmektedir ama ilk kez toplum olarak duygularının hesabını vereceği bir vahim duruma sahne oluyor. Şimdi o insanların salya sümük halinde kendilerini yerle atmalarının ardındaki gerçek neden daha iyi anlaşılıyor. Ve asıl dramatik olan da bu değil mi?
Malum, Milli Eğitim, Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı’nın sadece Ankara’da stadyumunda kutlanacağını duyurdu. ‘Soğuk oluyor, sağlık sorunları yaşanıyor’ gibi gerekçelerle... ‘Karpuz sendromu’ dediğimiz iki ruhlu Türkiye algısını ortadan kaldırmaya değil, güçlendirmeye hizmet eden ‘hoyratlıklar dizisi’nin vizyondaki sonuncu bölümünde bu kez ana tema, spora ayrılmış görünüyor.
Çocukluğumdan beri Alman faşizmini hatırlatan ‘paramiliter gençlik törenlerine, kaz adamlı resmi geçitlere’ hep mesafeyle bakmışımdır. Belki de babamın ikinci dünya savaşı sırasında biriktirdiği Paris Match dergilerinde bugün bize demokrasi dersi vermeye kalkan Almanların uyguladıkları Nazi vahşetini anlatan fotoğraflardı nedeni… Hal böyleyken, belki de desteklemem gereken bu karar beni neden rahatsız etti?..
Bunun bir tek nedeni olabilir. Gerekli ön hazırlık yapılmadı. Konu yönetimi stratejisi uygulanmadı. Kamuoyu ve vicdanı hazırlanmadı. Olay gerekli derecede tartışılmadı. İstişare – İkna – İttifak üçlemesi hayata geçirilmedi. Zamanlama çok yanlış seçildi. O nedenle rahatsız olabilir miyim?.. Bu hoyratlık değil de nedir?..
Çünkü; ‘hoyrat olmak’ demek ille de ‘haksız olmak’ demek değildir. Haklı olarak ve iyi niyetle kötü eserler verilebilir. Hoyratlık ve kibir sizi bir kere ele geçirmeye görsün…
Şunun şurasında en çok 100 yıllık bir yakın tarihten söz ediyoruz. Bizdeki 19 Mayıs kutlamalarının sadece ‘faşist İtalya’dan’ örnek alındığını kabul eden zihniyet, örneğin ülkemizin olimpiyatlara katılmasına önayak olan Selim Sırrı Tarcan gibi hocaların çabaları hakkında beyinlerinin tek hücresini bile devreye sokmak istemiyor. O Selim Sırrı Tarcan ki, malum, beden terbiyesinin, eğitimin ayrılmaz bir parçası olduğunu anlatabilmek için ömrünü harcamış ve Cumhuriyet yıllarından çok önce, 1909’da İsveç’te Kraliyet’e bağlı Beden Terbiyesi Enstitüsü’nde öğrenim görmüş bir eğitimcidir. “İsveç’e pazılarımla gittim kafamla döndüm” diyen ve okullara beden eğitimi dersinin girmesinde büyük rolü olan Selim Sırrı Tarcan, okul dışındaki gençlere de sporun öğretilmesi için elinden geleni yapmış; 1916’da yapılan Kadıköy’de jimnastik şenlikleri, olimpiyat ruhunun belki de ilk nüvesini yerleştirmiştir.
Hoyratlığın en tipik göstergesi ‘topyeküncülük’tür… Ya da küllüm ret ya da kabul… Sıfır ikna… Önce ateş et sonra nişan al… Sonunu düşünen kahraman olamaz… Yürrü kim tutar seni!..
19 Mayıs için yepyeni heyecanlar vaadeden Spor Bakanı Suat Kılıç’ın yaklaşımı doğru, ancak hayli geç kalmış bir girişim. Keşke hedefi ateş etmeden önce koysaymış…
Kaybettikleri sadece maneviyat değil...
ABD’li elit askerler (Marines) öldürdükleri Afgan Talibanların üzerine neşe içinde işemişler ve bu işeme anını bir şölen haline getirip bir de arkadaşlarına poz verip video çektirmişler. Öyle gizli falan değil. Alenen… Dört Amerikalı deniz piyadesinin, yerde cansız yatanların üzerine işedikleri video görüntüleri sadece tiksinti duygusuyla seyredilebilir mi?
ABD’nin ekonomi ve finans alanında çöküşünün nedenlerini araştıran ABD’li entelektüeller, “ABD maneviyatını kaybetti” demişlerdi. Dünya Ticaret Örgütü’nün çöküşünü, WikiLeaks skandalını, Worldcom’un, Lehman Brothers’ın batışını, Enron sahtekârlığını ve üretimi aşağılayıp emeksiz yoldan paradan para kazanma ucuzculuğunu ve başta aile olmak üzere her türlü değerden kopuşu, vahşi kapitalizmin bir dünya görüşü olarak en çok beşeri değerleri yok ettiği ile açıklamaya çalıştılar…
İnşallah bu işeme sahnesini doğru okurlar… Çöken başka şeyler de olabilir çünkü… Genel anlamda insanlık gibi, mesela… Gerisini siz sıralayın…
Asıl dramatik olan...
Kuzey Kore lideri Kim Jong-İl’in ölümüne ağlamadığı tespit edilenlerin yargılanma süreci başlamış. Bu haberi okuduğumda, sanki bilimkurgu türünde bir ‘kara mizah’ öyküsüyle karşı karşıya olduğumuz hissine kapıldım. Dünyamız düşünceye yasak getirilmesinin binbir çeşit örneğiyle mücadele etmiş ve etmeye de devam etmektedir ama ilk kez toplum olarak duygularının hesabını vereceği bir vahim duruma sahne oluyor. Şimdi o insanların salya sümük halinde kendilerini yerle atmalarının ardındaki gerçek neden daha iyi anlaşılıyor. Ve asıl dramatik olan da bu değil mi?