Hoyratlık...
14 OCAK 2012
İlker Başbuğ Paşa’nın tutuklanması üzerine yazdığım yazının finalinde bu ‘hoyratlık’ meselesine dikkat çekmiştim.
Özellikle ariflerin dünyasına has bir iklim olarak kabul edilen irfan geleneğimizden kültür ortamımızın biraz olsun nasiplenmiş olması ve siyaset alanındaki pragmatizmin bakarkörlüğünden biraz olsun uzak durması beklenir değil mi?
Ali Ekber Ertürk’ün Perşembe günkü haberini gazetemizde okuduğumda ‘işte bir hoyratlık vakası daha’ demiştim içimden. Kültür ve değerlerimizin en çok bilincinde olması gereken bir bakanlığımızın Kültür Bakanlığı’nın logosuyla çıkan kitaptaki bazı ifadeler karşısında ürkmemek mümkün değildi. Her ne kadar kitaba önsöz yazıp, destek veren Kültür Bakanımız Sayın Ertuğrul Günay, ‘Güvenmekle hata etmişim” dese de, hoyratlığın bizim kültürümüzü temsil eden bu makama kadar sızabilmesini dikkate değer buluyoruz. ‘Alevi İlyas’, ‘Bayan Popo’, ‘Arap İbrahim’, ‘Solcu Tarık’ türünden ancak kahvehane sohbetlerinde yadırganmayacak türden lafların Filmsan’ın Yeşilçam’a vefa duygularıyla hazırlanan kitapta yer bulması, sonradan toplatılsa da bir yerlerimizde düğümlendi kaldı…
İlk kez karşılaştığı bir hanıma, ya da beye, özetle insana ‘sen’ diyen kadar, ‘sen’ diyeni yadırgayanı da yadırgayan kafadır bu.
Otobüste ayakta duran çocuklu kadının gözünün içine bakarak rahatını bozmadan oturmaya devam eden kafadır... Güvenlik şeridini evinin bahçesi gibi kullanan…
Köprü gişesinde bile sollamaya kalkan kafa...
Duygusal zekâsı ve toplumsallık duygusu gelişmemiş kişinin kafası.
Bönlük...
Kültürden irfana yol vardır ama küfürden irfana yol var mıdır?..
Bildiğim kadarıyla hoyratlıktan kalaslığa giden yolda trafik sıkışmaz. Açıktır; bastırıp gidersiniz.
İletişim süreçlerinin, bu türden vakalarda çözümü yoktur; eli kolu bağlıdır.
Hele ki böylesi durumlarda ‘stratejik iletişim’in lafı bile edilmez.
Vah ki vah!
Safiye Ayla Targan...
Kültür Bakanlığı logosunu taşıyan, günümüzün yerleşme eğilimi gösteren hoyratlığından yakasını kurtaramayan o tuhaf kitaba ilişkin ne kadar hayıflandıysam, Türk Eğitim Vakfı’nın (TEV) kadirbilirlik örneği sayılabilecek o zarif ilanıyla da bir o kadar içim ısındı.
Herhangi bir ilanı okurken kulağınızda hoş bir melodinin dolaştığını hissetmiş olanınız var mıdır? Böylesi bir duyguyu bugüne kadar hiç yaşamadığımı söyleyebilirim. Ancak Türk Eğitim Vakfı’nın ilanına göz atarken tam da bu duyguyu yaşadım. ‘Kanatlarım Olsaydı’ adlı Şerif Muhittin Targan bestesinin unutulmaz ritmik müziğini işitirek okudum ilan metnini. Bir ‘Anma ve Hatim Duası’ ilanıydı bu. Şöyleydi:
“Sesi ve yorumuyla bir döneme damgasını vuran, kalkınmanın yolunun eğitimden geçtiğine inandığını daima ifade ederek, tüm mal varlığını Türk Eğitim Vakfı’na bağışlayan ve adına bugüne kadar maddi desteğe ihtiyacı olan başarılı gençlere 1051 burs verilen,
Türk Sanat Müziğimizin ölümsüz sesi,
Safiye Ayla Targan
ve eşi merhum Şerif Muhittin Targan 13 Ocak 2012 Cuma günü saat 11.00’de Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki kabirleri başında anılacak ve hatim duası okunacaktır.
Değerli dostlarına ve halkımıza saygıyla duyurulur.”
1051 burs! Ayrıntılı bilgi bulmak amacıyla TEV’in web sitesine girdim. Merhum Safiye Ayla’nın vasiyetnamesi gereği; 1999-2000 eğitim-öğretim yılından bu yana, müzik ve güzel sanatlar dallarında eğitim gören maddi imkânlardan yoksun ancak yetenekli öğrencilere burs sağlanıyormuş. Bugüne kadar bu fondan 1051 burs verilmiş. İçinde bulunduğumuz öğretim yılında 75 öğrenci bu burstan faydalanıyormuş.
Bu hoşluk duygusu, hoyratlıkların verdiği boşluğun ne kadarını doldurur bilmem.
Asıl dramatik olan...
Kuzey Kore lideri Kim Jong-İl’in ölümüne ağlamadığı tespit edilenlerin yargılanma süreci başlamış. Bu haberi okuduğumda, sanki bilimkurgu türünde bir ‘kara mizah’ öyküsüyle karşı karşıya olduğumuz hissine kapıldım. Dünyamız düşünceye yasak getirilmesinin binbir çeşit örneğiyle mücadele etmiş ve etmeye de devam etmektedir ama ilk kez toplum olarak duygularının hesabını vereceği bir vahim duruma sahne oluyor. Şimdi o insanların salya sümük halinde kendilerini yerle atmalarının ardındaki gerçek neden daha iyi anlaşılıyor. Ve asıl dramatik olan da bu değil mi?
Özellikle ariflerin dünyasına has bir iklim olarak kabul edilen irfan geleneğimizden kültür ortamımızın biraz olsun nasiplenmiş olması ve siyaset alanındaki pragmatizmin bakarkörlüğünden biraz olsun uzak durması beklenir değil mi?
Ali Ekber Ertürk’ün Perşembe günkü haberini gazetemizde okuduğumda ‘işte bir hoyratlık vakası daha’ demiştim içimden. Kültür ve değerlerimizin en çok bilincinde olması gereken bir bakanlığımızın Kültür Bakanlığı’nın logosuyla çıkan kitaptaki bazı ifadeler karşısında ürkmemek mümkün değildi. Her ne kadar kitaba önsöz yazıp, destek veren Kültür Bakanımız Sayın Ertuğrul Günay, ‘Güvenmekle hata etmişim” dese de, hoyratlığın bizim kültürümüzü temsil eden bu makama kadar sızabilmesini dikkate değer buluyoruz. ‘Alevi İlyas’, ‘Bayan Popo’, ‘Arap İbrahim’, ‘Solcu Tarık’ türünden ancak kahvehane sohbetlerinde yadırganmayacak türden lafların Filmsan’ın Yeşilçam’a vefa duygularıyla hazırlanan kitapta yer bulması, sonradan toplatılsa da bir yerlerimizde düğümlendi kaldı…
İlk kez karşılaştığı bir hanıma, ya da beye, özetle insana ‘sen’ diyen kadar, ‘sen’ diyeni yadırgayanı da yadırgayan kafadır bu.
Otobüste ayakta duran çocuklu kadının gözünün içine bakarak rahatını bozmadan oturmaya devam eden kafadır... Güvenlik şeridini evinin bahçesi gibi kullanan…
Köprü gişesinde bile sollamaya kalkan kafa...
Duygusal zekâsı ve toplumsallık duygusu gelişmemiş kişinin kafası.
Bönlük...
Kültürden irfana yol vardır ama küfürden irfana yol var mıdır?..
Bildiğim kadarıyla hoyratlıktan kalaslığa giden yolda trafik sıkışmaz. Açıktır; bastırıp gidersiniz.
İletişim süreçlerinin, bu türden vakalarda çözümü yoktur; eli kolu bağlıdır.
Hele ki böylesi durumlarda ‘stratejik iletişim’in lafı bile edilmez.
Vah ki vah!
Safiye Ayla Targan...
Kültür Bakanlığı logosunu taşıyan, günümüzün yerleşme eğilimi gösteren hoyratlığından yakasını kurtaramayan o tuhaf kitaba ilişkin ne kadar hayıflandıysam, Türk Eğitim Vakfı’nın (TEV) kadirbilirlik örneği sayılabilecek o zarif ilanıyla da bir o kadar içim ısındı.
Herhangi bir ilanı okurken kulağınızda hoş bir melodinin dolaştığını hissetmiş olanınız var mıdır? Böylesi bir duyguyu bugüne kadar hiç yaşamadığımı söyleyebilirim. Ancak Türk Eğitim Vakfı’nın ilanına göz atarken tam da bu duyguyu yaşadım. ‘Kanatlarım Olsaydı’ adlı Şerif Muhittin Targan bestesinin unutulmaz ritmik müziğini işitirek okudum ilan metnini. Bir ‘Anma ve Hatim Duası’ ilanıydı bu. Şöyleydi:
“Sesi ve yorumuyla bir döneme damgasını vuran, kalkınmanın yolunun eğitimden geçtiğine inandığını daima ifade ederek, tüm mal varlığını Türk Eğitim Vakfı’na bağışlayan ve adına bugüne kadar maddi desteğe ihtiyacı olan başarılı gençlere 1051 burs verilen,
Türk Sanat Müziğimizin ölümsüz sesi,
Safiye Ayla Targan
ve eşi merhum Şerif Muhittin Targan 13 Ocak 2012 Cuma günü saat 11.00’de Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki kabirleri başında anılacak ve hatim duası okunacaktır.
Değerli dostlarına ve halkımıza saygıyla duyurulur.”
1051 burs! Ayrıntılı bilgi bulmak amacıyla TEV’in web sitesine girdim. Merhum Safiye Ayla’nın vasiyetnamesi gereği; 1999-2000 eğitim-öğretim yılından bu yana, müzik ve güzel sanatlar dallarında eğitim gören maddi imkânlardan yoksun ancak yetenekli öğrencilere burs sağlanıyormuş. Bugüne kadar bu fondan 1051 burs verilmiş. İçinde bulunduğumuz öğretim yılında 75 öğrenci bu burstan faydalanıyormuş.
Bu hoşluk duygusu, hoyratlıkların verdiği boşluğun ne kadarını doldurur bilmem.
Asıl dramatik olan...
Kuzey Kore lideri Kim Jong-İl’in ölümüne ağlamadığı tespit edilenlerin yargılanma süreci başlamış. Bu haberi okuduğumda, sanki bilimkurgu türünde bir ‘kara mizah’ öyküsüyle karşı karşıya olduğumuz hissine kapıldım. Dünyamız düşünceye yasak getirilmesinin binbir çeşit örneğiyle mücadele etmiş ve etmeye de devam etmektedir ama ilk kez toplum olarak duygularının hesabını vereceği bir vahim duruma sahne oluyor. Şimdi o insanların salya sümük halinde kendilerini yerle atmalarının ardındaki gerçek neden daha iyi anlaşılıyor. Ve asıl dramatik olan da bu değil mi?