'Hükümet samimi mi?'
23 Ağustos 2009 Akşam Gazetesi
Önce Sezen Aksu Başbakan'ı aramış. Sonra da Başbakan Sezen Aksu'yu... 'Demokratik Açılım' karşıtları -neye karşı olduklarını bilmediklerini kendileri de itiraf ediyorlar; çünkü ortada bir tez olmadığından müştekiler- Sezen Aksu'nun 'Demokratik Açılım Sürecine' destek vermesini pek onaylamıyorlar.
Medyanın ön plana çıkarma gayretine bakmayın. Araştırmalar da gösteriyor: Bunlar hayli azınlıkta aslında. Ancak yine de ciddiye alınmaları gerekir. Çünkü iyi yürekli insanlar vardır aralarında. Zekaları gelişmiş -ruhlarını bilemem- her gün dikkatlice okuduğum akıllı köşe yazarları falan...
Aynı çevrelerde nefes almalarının dahi mümkün olmadığı Devlet Bahçeli Bey ile aynı kulvarda omuz omuza koşmaktan biraz rahatsız oluyorlardır herhalde... Ancak sorun değil... Hükümete karşı olsunlar yeter. 'Çağdışı, medeni yaşama karşı, toplumuna Ortaçağ yaşamını öneren, modern hayata karşı çıkan, laikliği bir kenara itip dinciliği referans alan' bu hükümetin, 'Demokratik Açılım' konusunda ABD'den ya da İsrail'den 'talimat almış' olduğunu iddia edecek kadar düzeylerini harcamazlar ama sanatçıların sürecin yanında yer almalarını da kavrayamazlar.
Haksız da değillerdir hani. 'Akıl Oyunları' filmini keyifle izlemişlerdir mesela... Fakat orada John Forbes Nash'e Nobel kazandıran kuramının neyle ilgili olduğuna pek 'takılmamışlardır'... 'Oyun Teorisi' duymuşlardır mesela da; ancak onun en önemli çıktılarından birinin, 'kazan-kazan' ilişkisi tesis edilebileceği olduğunu pek bilmeyebilirler... Hala, her 'alış-veriş' sürecinde ille de bir tarafın kaybedip diğer tarafın kazanmasının gerekli olduğunu düşünürler... İlla ki, bir taraf kazançlı (karlı) çıkacak, diğer taraf ise kaybedecek, zararlı çıkacaktır.
Bu nedenle, insanların hiçbir yargıları bulunmadan masaya oturup, herkesin kazançlı çıkacağı sonuçları elde edilebileceklerine ikna olmaları kesinlikle mümkün değildir.
Onların mantığı 'Nash öncesi' dönemde kalmıştır. Bir taraf bir 'tez' atar ortaya sonra onun 'anti-tezi' söz alır ve 'tez'i yok etmeye çalışır. Sonunda amaç 'sentez'e varmaktırÖ Çünkü diyalektik bunu emreder. Oysa o tez'e tabii ki hiçbir zaman varılamaz. Çünkü 'tez' iktidar sahibinindir ve eninde sonunda o tez'i karşı tarafa bir şekilde dikte edecektir...
O nedenle durmadan hükümeti 'Tezlerini ortaya atmadıkları' için eleştirmektedirler... Hükümet 'Demokratik Açılım' konusunda 'tezlerini' söyleyecek; bunlar da bu tezleri yerden yere çalıp hükümeti yıpratacaklar; iktidar partisinin bir daha seçilmesini engellemeye çalışacaklardır.
Bu yüzden ne Sezen Aksu'nun telefonuna bir anlam verebilmekte, ne MGK'nin ne de İçişleri Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay'la görüşüp sürecin bir parçası olmayı kabul eden toplum kesimlerinin temsilcilerine...
'Ortak Akıl Süreci'ne kesinlikle kafaları basmaz. Devlet-i Âli Osmaniye, Ker”m Devlet, Tek Parti Geleneği ortak ruhi ve düşünsel şekillenmelerinin temel direğini oluşturmuştur.
Geçen hafta pek keyifli sayılmayacak bir nedenle yurt dışındaydık. Pek çok yabancı üniversite arkadaşlarımı gördüm. Hepsi aynı şeyi sordu: 'Hükümet samimi mi?' Ben de hepsine aynı yanıtı verdim: 'Bir iktidar 7 yıldır aynı yalanı söylüyorsa; o söyledikleri yalan olmaktan çıkar. Tersini söyler ya da yaparsa bu kez 7 yıldır kendi tabanını kandırdığı için iktidarı kaybeder. Burada sürecin parçası olmak, ortak akla katma değer getirmeye çalışmak; çıkan sonuca göre nihai tavrı belirlemek, tek doğru stratejidir.'
Kafaları bastı mı bilmem; ancak en azından 'Tasallut' altında olmadıklarından olacak kendileriyle konuşabiliyorduk hiç değilse; 'Ama sen de şişmansın'; ya da 'Müşterilerine fayda sağlamak için köşeni kullanıyorsun!', 'Üniversiteyi de bitirememişsin' türünden geri zekalı, 'Dam üstünde saksağan...' tipi polemikler içine girmediler.
Sezen Aksu'yu, (neredeyse tüm STK'ları, MGK'yi ve pek çok münevveri) 'İktidarın yalakası olmak... Karanlığa onay vermekle...' suçlayan, Sezen'in 'İki cihanda lekeli olmak' metaforunu anlamamakta ısrar eden, fikir geliştirmek yerine neyin nasıl olmayacağını söylemeyi erdem sayarak, 'Hükümet şu açılımın ne olduğunu önce bir söylesin, sonra tavrınızı belirleyin!' diye yaklaşanları aslında anlamak gerek...
Ya onlar da olmasa... O zaman 'klasik anlamda da olsa' muhalefet yapan hiç kalmayacaktı. Bu da iktidarın hiç işine gelmezdi...
Önce Sezen Aksu Başbakan'ı aramış. Sonra da Başbakan Sezen Aksu'yu... 'Demokratik Açılım' karşıtları -neye karşı olduklarını bilmediklerini kendileri de itiraf ediyorlar; çünkü ortada bir tez olmadığından müştekiler- Sezen Aksu'nun 'Demokratik Açılım Sürecine' destek vermesini pek onaylamıyorlar.
Medyanın ön plana çıkarma gayretine bakmayın. Araştırmalar da gösteriyor: Bunlar hayli azınlıkta aslında. Ancak yine de ciddiye alınmaları gerekir. Çünkü iyi yürekli insanlar vardır aralarında. Zekaları gelişmiş -ruhlarını bilemem- her gün dikkatlice okuduğum akıllı köşe yazarları falan...
Aynı çevrelerde nefes almalarının dahi mümkün olmadığı Devlet Bahçeli Bey ile aynı kulvarda omuz omuza koşmaktan biraz rahatsız oluyorlardır herhalde... Ancak sorun değil... Hükümete karşı olsunlar yeter. 'Çağdışı, medeni yaşama karşı, toplumuna Ortaçağ yaşamını öneren, modern hayata karşı çıkan, laikliği bir kenara itip dinciliği referans alan' bu hükümetin, 'Demokratik Açılım' konusunda ABD'den ya da İsrail'den 'talimat almış' olduğunu iddia edecek kadar düzeylerini harcamazlar ama sanatçıların sürecin yanında yer almalarını da kavrayamazlar.
Haksız da değillerdir hani. 'Akıl Oyunları' filmini keyifle izlemişlerdir mesela... Fakat orada John Forbes Nash'e Nobel kazandıran kuramının neyle ilgili olduğuna pek 'takılmamışlardır'... 'Oyun Teorisi' duymuşlardır mesela da; ancak onun en önemli çıktılarından birinin, 'kazan-kazan' ilişkisi tesis edilebileceği olduğunu pek bilmeyebilirler... Hala, her 'alış-veriş' sürecinde ille de bir tarafın kaybedip diğer tarafın kazanmasının gerekli olduğunu düşünürler... İlla ki, bir taraf kazançlı (karlı) çıkacak, diğer taraf ise kaybedecek, zararlı çıkacaktır.
Bu nedenle, insanların hiçbir yargıları bulunmadan masaya oturup, herkesin kazançlı çıkacağı sonuçları elde edilebileceklerine ikna olmaları kesinlikle mümkün değildir.
Onların mantığı 'Nash öncesi' dönemde kalmıştır. Bir taraf bir 'tez' atar ortaya sonra onun 'anti-tezi' söz alır ve 'tez'i yok etmeye çalışır. Sonunda amaç 'sentez'e varmaktırÖ Çünkü diyalektik bunu emreder. Oysa o tez'e tabii ki hiçbir zaman varılamaz. Çünkü 'tez' iktidar sahibinindir ve eninde sonunda o tez'i karşı tarafa bir şekilde dikte edecektir...
O nedenle durmadan hükümeti 'Tezlerini ortaya atmadıkları' için eleştirmektedirler... Hükümet 'Demokratik Açılım' konusunda 'tezlerini' söyleyecek; bunlar da bu tezleri yerden yere çalıp hükümeti yıpratacaklar; iktidar partisinin bir daha seçilmesini engellemeye çalışacaklardır.
Bu yüzden ne Sezen Aksu'nun telefonuna bir anlam verebilmekte, ne MGK'nin ne de İçişleri Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay'la görüşüp sürecin bir parçası olmayı kabul eden toplum kesimlerinin temsilcilerine...
'Ortak Akıl Süreci'ne kesinlikle kafaları basmaz. Devlet-i Âli Osmaniye, Ker”m Devlet, Tek Parti Geleneği ortak ruhi ve düşünsel şekillenmelerinin temel direğini oluşturmuştur.
Geçen hafta pek keyifli sayılmayacak bir nedenle yurt dışındaydık. Pek çok yabancı üniversite arkadaşlarımı gördüm. Hepsi aynı şeyi sordu: 'Hükümet samimi mi?' Ben de hepsine aynı yanıtı verdim: 'Bir iktidar 7 yıldır aynı yalanı söylüyorsa; o söyledikleri yalan olmaktan çıkar. Tersini söyler ya da yaparsa bu kez 7 yıldır kendi tabanını kandırdığı için iktidarı kaybeder. Burada sürecin parçası olmak, ortak akla katma değer getirmeye çalışmak; çıkan sonuca göre nihai tavrı belirlemek, tek doğru stratejidir.'
Kafaları bastı mı bilmem; ancak en azından 'Tasallut' altında olmadıklarından olacak kendileriyle konuşabiliyorduk hiç değilse; 'Ama sen de şişmansın'; ya da 'Müşterilerine fayda sağlamak için köşeni kullanıyorsun!', 'Üniversiteyi de bitirememişsin' türünden geri zekalı, 'Dam üstünde saksağan...' tipi polemikler içine girmediler.
Sezen Aksu'yu, (neredeyse tüm STK'ları, MGK'yi ve pek çok münevveri) 'İktidarın yalakası olmak... Karanlığa onay vermekle...' suçlayan, Sezen'in 'İki cihanda lekeli olmak' metaforunu anlamamakta ısrar eden, fikir geliştirmek yerine neyin nasıl olmayacağını söylemeyi erdem sayarak, 'Hükümet şu açılımın ne olduğunu önce bir söylesin, sonra tavrınızı belirleyin!' diye yaklaşanları aslında anlamak gerek...
Ya onlar da olmasa... O zaman 'klasik anlamda da olsa' muhalefet yapan hiç kalmayacaktı. Bu da iktidarın hiç işine gelmezdi...