Huninin dar ağzı...
14 EYLÜL 2011
Altın Portakal’ın tarihindeki ödüller listesinde ‘çürük diş’ gibi duran 1979 ve 1980 yıllarına ait boşluğu kapamak için ‘diş dolgusu tedavisi’ fikri kime aitse kutlamak lazım. O yıllardaki jürilerin yaşayan üyelerinden oluşan “Geç Gelen Ödüller Jürisi”, belki sinema tarihinde de bir ilktir. 12 Eylül’le yüzleşme konusunda pek fazla niyet ve enerji göremediğimiz bir yıldönümünde sinema dünyasından gelen bu haber, en başta ‘süreklilik’ anlamında ayrı bir değer ifade ediyor.
Yaratıcılık, Tutarlılık ve Süreklilik’ten oluşan ve “İletişimin 3C”si dediğimiz (Creativity, Consistency, Continuity) ilkelerden yola çıkarak bakıldığında Altın Portakal, bu yıl kendisini aşmış ve kendi tarihine sahip çıkarak parlak geleceğinin de önünü açma cevvaliyetini göstermiştir. 1979’da “sansüre karşı tepki” ve 1980’de de “12 Eylül darbesi” nedeniyle yapılamayan yarışmaları 2011 yılında gerçekleştirmek ‘gecikmiş’ bir ‘tavır’ olsa da, olanca açıklığıyla darbelerle arasına mesafe koyabilme hünerini gösterme açısından anlamlı bir adım atması nedeniyle Altın Portakal yönetimi alkışlanmalıdır.
Aslına bakarsanız, ülkemizde gözlerimizin önünde “kum gibi akıp geçen” tüm gelişmelerde “huninin dar ağzı”nda sonradan ayrışmak üzere birbirimizle buluştuğumuz, dolayısıyla itişip kakıştığımız sıkışık mekanda, “darbeler konusunda ne düşünüyorsunuz?” sorusuna verdiğimiz yanıtların ne kadar farkındayız ki?..
Hayatımızdaki tüm 3C’ler, yaratıcılıklar, tutarlılıklar ve de süreklilikler bu temel soruyla birebir alâkalıdır.
Sigarayı ‘buzlamak’ saygısızlıktır…
Sinemada sigara her zaman bir tür bireysel konumlanma ve ifade vesilesi olmuştur… Geçmişte de öyleymiş. Şimdi de öyle… Bir farkla geçmişte kaliteli yaşamın, üst sınıf toplum katmanlarının ve entelektüellerin simgesi imiş, şimdilerde ‘meczupların, toplum tortularının, kopmuş ve kaybolmuşların, lümpenlerin’ simgesi…
Humphrey Bogart’ı, Ingrid Bergman’ı elinde sigara olmadan düşünebilir misiniz; ya da “Çıplak Ayaklı Kontes”te (The Barefoot Contessa) sigarasız bir Ava Gardner’i, Costa Gavras filmlerinde Yves Montand’ı… Hele de “Asi Gençlik” (Rebel Without a Cause) filminde ağzının kenarından sigarası sarkmayan bir James Dean’i, meczup bir yazarı canlandırdığı “Barfly” adlı filmde sigarayı bırakmış bir Mickey Rourke’u…
Dünya Sağlık Örgütü’nün, Türkiye’de de Sağlık Bakanlığının yürüttüğü son derece başarılı anti sigara kampanyaları nedeniyle, zaten filmlerde artık hiçbir olumlu kahraman sigara içmez. İçse zaten eşyanın tabiatına ters olur… Özdeşleşilecek kahraman hiç sigara içer mi, bugün?...
O halde o insanların elini ağzını buzlandırma (mozaikleme) saçmalığı ne?... Bütün eski filmleri bozuk para gibi harcayan, yenilerinde ise anlam kaymasına neden olan, bu işgüzar, kraldan çok kralcı, durduk yerde ağzına sigara koymayı düşünmeyenleri bile özendirecek, saçma sapan müdahale niye?..
Sigara içmeyi kör kör parmağım gözüne bir yaklaşımla teşvik eden bir film ya da sahne varsa, o zaman yapacak bir şey yok. Ancak, duman gördüğünüz her yeri buzlamak, ya da çiçek koymak herkese saygısızlık… Filmin kadrosuna, izleyiciye ve iki filmden etkilenip sigaraya başlayacağını sandığınız gençlere…
Yaratıcılık, Tutarlılık ve Süreklilik’ten oluşan ve “İletişimin 3C”si dediğimiz (Creativity, Consistency, Continuity) ilkelerden yola çıkarak bakıldığında Altın Portakal, bu yıl kendisini aşmış ve kendi tarihine sahip çıkarak parlak geleceğinin de önünü açma cevvaliyetini göstermiştir. 1979’da “sansüre karşı tepki” ve 1980’de de “12 Eylül darbesi” nedeniyle yapılamayan yarışmaları 2011 yılında gerçekleştirmek ‘gecikmiş’ bir ‘tavır’ olsa da, olanca açıklığıyla darbelerle arasına mesafe koyabilme hünerini gösterme açısından anlamlı bir adım atması nedeniyle Altın Portakal yönetimi alkışlanmalıdır.
Aslına bakarsanız, ülkemizde gözlerimizin önünde “kum gibi akıp geçen” tüm gelişmelerde “huninin dar ağzı”nda sonradan ayrışmak üzere birbirimizle buluştuğumuz, dolayısıyla itişip kakıştığımız sıkışık mekanda, “darbeler konusunda ne düşünüyorsunuz?” sorusuna verdiğimiz yanıtların ne kadar farkındayız ki?..
Hayatımızdaki tüm 3C’ler, yaratıcılıklar, tutarlılıklar ve de süreklilikler bu temel soruyla birebir alâkalıdır.
Sigarayı ‘buzlamak’ saygısızlıktır…
Sinemada sigara her zaman bir tür bireysel konumlanma ve ifade vesilesi olmuştur… Geçmişte de öyleymiş. Şimdi de öyle… Bir farkla geçmişte kaliteli yaşamın, üst sınıf toplum katmanlarının ve entelektüellerin simgesi imiş, şimdilerde ‘meczupların, toplum tortularının, kopmuş ve kaybolmuşların, lümpenlerin’ simgesi…
Humphrey Bogart’ı, Ingrid Bergman’ı elinde sigara olmadan düşünebilir misiniz; ya da “Çıplak Ayaklı Kontes”te (The Barefoot Contessa) sigarasız bir Ava Gardner’i, Costa Gavras filmlerinde Yves Montand’ı… Hele de “Asi Gençlik” (Rebel Without a Cause) filminde ağzının kenarından sigarası sarkmayan bir James Dean’i, meczup bir yazarı canlandırdığı “Barfly” adlı filmde sigarayı bırakmış bir Mickey Rourke’u…
Dünya Sağlık Örgütü’nün, Türkiye’de de Sağlık Bakanlığının yürüttüğü son derece başarılı anti sigara kampanyaları nedeniyle, zaten filmlerde artık hiçbir olumlu kahraman sigara içmez. İçse zaten eşyanın tabiatına ters olur… Özdeşleşilecek kahraman hiç sigara içer mi, bugün?...
O halde o insanların elini ağzını buzlandırma (mozaikleme) saçmalığı ne?... Bütün eski filmleri bozuk para gibi harcayan, yenilerinde ise anlam kaymasına neden olan, bu işgüzar, kraldan çok kralcı, durduk yerde ağzına sigara koymayı düşünmeyenleri bile özendirecek, saçma sapan müdahale niye?..
Sigara içmeyi kör kör parmağım gözüne bir yaklaşımla teşvik eden bir film ya da sahne varsa, o zaman yapacak bir şey yok. Ancak, duman gördüğünüz her yeri buzlamak, ya da çiçek koymak herkese saygısızlık… Filmin kadrosuna, izleyiciye ve iki filmden etkilenip sigaraya başlayacağını sandığınız gençlere…