Hürriyet, Hürriyet’in itibarını sarsanları susturmalı
11 MAYIS 2007
Konuyu duyduğumda, dedim ki “Bu işten ne Doğan Grubu üst yönetiminin haberi vardır; ne de Hürriyet gazetesinin. Güç kirlenmesinin ne olduğunu bilirler ve böyle bir hata yapmazlar...”
Şimdi onlardan beni doğrulayan bir açıklama bekliyorum... Hadise şu:
Show TV Genel Müdürü Saner Ayar geçen yaz bir vesile ile Yunanistan’a gidiyor. Orada, şu sıra Türkiye’de hazırlıkları sürdürülen Cowparade (Çeşitli desen ve şekillerde inek heykellerinin sergilendiği uluslararası açık hava sanat etkinliği) adlı sosyal sorumluluk projesinden haberdar oluyor. Döner dönmez Pazarlama ve Kurumsal İletişim Direktörü Sorumlu Esin Şeker Hanım’a talimat veriyor: “Konuyu inceleyin; bu olayın içinde kurumsal olarak yer alalım...”
Konuyu araştırırken Esin Hanım’ın yolu, projenin Türkiye haklarını elinde bulunduran şirketine düşüyor. Esin Hanım şirketin sahibi ve yöneticisi Zeynep Helvacı ile bir toplantı yapıyor. Bütün konularda anlaşıyorlar... Show TV projenin basın sporu olarak Hürriyet’in destek vermesine sesini çıkarmıyor. Ancak tek televizyon kanalı olarak Co-sponsor sıfatıyla Show TV’nin görev alması konusunda hemfikir oluyorlar.
O tarihten sonra Linx ile birçok kez daha görüşülüyor. Show TV tarafının taahhütleri doğrultusunda Medya Planı hazırlanıyor.
Tam o noktada bir gün Zeynep Hanım arıyor ve şöyle diyor: “Basın sponsoru olan Hürriyet gazetesi sizin sponsorluğunuzu öğrendiğinde ciddi şekilde ısrarda bulundular. Üzülerek bildirmem gerekiyor ki, Doğan Medya Grubunun ve onların proje içinde yer alan iştiraklerinin baskısı sonucu Kanal D ile çalışmak zorunda kaldık!.. Kusura bakmayın lütfen...”
Anlaşılan o ki, Linx Marketing Services işi yüzüne gözüne bulaştırmış ve en önemlisi Doğan Medya Grubu’nu ciddi şaibe altında bırakmış... Şimdi Hürriyet ve Doğan yöneticilerine düşen, etrafta itibarlarını yerle bir eden Zeynep Hanımı susturmaları, yalanlamaları ve kendileri için uzun vadede itibar zaafı oluşturacak bu tür ‘kas gösterme’ ve ‘güç kirlenmesi’ yaklaşımlarının kurumlarıyla birlikte anılmasını engellemektir. En azından Reklam Grup Başkanı İstanbul Erkek Liseli sevgili kardeşim Ayşe Sözeri Cemal’in ve Vuslat Doğan Sabancı Hanım’ın bu duruma müdahale edeceklerini düşünüyorum...
Lobicilik mi?P O da ne?..
Küçücük bir haber... Benim için büyük:
İşadamı Sadettin Saran ABD’ye gitmiş. Herhalde ciddi bir rakam ödeyip Başkan Adayı Hillary Clinton’un New York’taki yemeğine katılmış...
Bir kere, bu PR harekâtından dolayı Saran’a tam puan.
“Ne var bunda ben de verip giderdim!”...
Verin gitseydin be canım kardeşim...
Saran Hillary’ye demiş ki: “Ermeni tasarısı için desteğiniz bizi çok üzdü.”
Hillary’nın cevabı sansasyonel: “Ermeni lobisi üç yıldır benimle görüşüyor. Ama Türkler bir kez bile aramadı!”
Bizde ‘lobicilik’le hükümete rüşvet vermek neredeyse eş anlamlı ya. Tukaka yani... Onun için uzağında durmuşuzdur... Bu haberin medya ve hükümet tarafından çok önemseneceğini ve günlerce birinci gündem maddesi olacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz...
Keşke tersini düşündüğüm için ben yanılsam...
Ne kadar yalın; o kadar etkili!
Her şey o kadar karmaşık, kalabalık; algılamayı engelleyen o kadar çok unsur var ki, bu ‘hengâmede’ iletişimi yönetmek sadece mümkün olan en geniş anlamıyla yalınlıkla mümkün...
Cem Yılmaz’ın rol aldığı bütün işlerde bu yalınlık vardır... Mesaj net geçer karşı tarafa...
Şu sora bir de radyoda hasbelkader bizim de ucundan tuttuğumuz Kiler reklamları geçiyor. Hiç cazgır değil. Dört yıldır her sene müşterileri arasından kura ile belirledikleri 70-80 aileyi dört günlüğüne Kapodakya’ya götürüyorlarmış... Tatil dönüşlerinde aileler izlenimlerini Kiler’e yazmışlar.
Reklam işte bu mektuplardan yola çıkarak hazırlanmış. Gerçek mektuplar. Gerçek isimler. O kadar içten; o kadar inandırıcı ki...
Kiler’in “En ekonomik, en güvenilir araba, benimki!” diye bağırmaya hiç ihtiyacı yok... Reklam metin yazarından değil, gerçek müşteri tarafından kaleme alınmış bu mektupları sürekli yayınlasalar yeter de artar bile... Şnsanlar satın alma kararlarını duygularıyla veriyorlar; mantıklarıyla değil...
Şimdi onlardan beni doğrulayan bir açıklama bekliyorum... Hadise şu:
Show TV Genel Müdürü Saner Ayar geçen yaz bir vesile ile Yunanistan’a gidiyor. Orada, şu sıra Türkiye’de hazırlıkları sürdürülen Cowparade (Çeşitli desen ve şekillerde inek heykellerinin sergilendiği uluslararası açık hava sanat etkinliği) adlı sosyal sorumluluk projesinden haberdar oluyor. Döner dönmez Pazarlama ve Kurumsal İletişim Direktörü Sorumlu Esin Şeker Hanım’a talimat veriyor: “Konuyu inceleyin; bu olayın içinde kurumsal olarak yer alalım...”
Konuyu araştırırken Esin Hanım’ın yolu, projenin Türkiye haklarını elinde bulunduran şirketine düşüyor. Esin Hanım şirketin sahibi ve yöneticisi Zeynep Helvacı ile bir toplantı yapıyor. Bütün konularda anlaşıyorlar... Show TV projenin basın sporu olarak Hürriyet’in destek vermesine sesini çıkarmıyor. Ancak tek televizyon kanalı olarak Co-sponsor sıfatıyla Show TV’nin görev alması konusunda hemfikir oluyorlar.
O tarihten sonra Linx ile birçok kez daha görüşülüyor. Show TV tarafının taahhütleri doğrultusunda Medya Planı hazırlanıyor.
Tam o noktada bir gün Zeynep Hanım arıyor ve şöyle diyor: “Basın sponsoru olan Hürriyet gazetesi sizin sponsorluğunuzu öğrendiğinde ciddi şekilde ısrarda bulundular. Üzülerek bildirmem gerekiyor ki, Doğan Medya Grubunun ve onların proje içinde yer alan iştiraklerinin baskısı sonucu Kanal D ile çalışmak zorunda kaldık!.. Kusura bakmayın lütfen...”
Anlaşılan o ki, Linx Marketing Services işi yüzüne gözüne bulaştırmış ve en önemlisi Doğan Medya Grubu’nu ciddi şaibe altında bırakmış... Şimdi Hürriyet ve Doğan yöneticilerine düşen, etrafta itibarlarını yerle bir eden Zeynep Hanımı susturmaları, yalanlamaları ve kendileri için uzun vadede itibar zaafı oluşturacak bu tür ‘kas gösterme’ ve ‘güç kirlenmesi’ yaklaşımlarının kurumlarıyla birlikte anılmasını engellemektir. En azından Reklam Grup Başkanı İstanbul Erkek Liseli sevgili kardeşim Ayşe Sözeri Cemal’in ve Vuslat Doğan Sabancı Hanım’ın bu duruma müdahale edeceklerini düşünüyorum...
Lobicilik mi?P O da ne?..
Küçücük bir haber... Benim için büyük:
İşadamı Sadettin Saran ABD’ye gitmiş. Herhalde ciddi bir rakam ödeyip Başkan Adayı Hillary Clinton’un New York’taki yemeğine katılmış...
Bir kere, bu PR harekâtından dolayı Saran’a tam puan.
“Ne var bunda ben de verip giderdim!”...
Verin gitseydin be canım kardeşim...
Saran Hillary’ye demiş ki: “Ermeni tasarısı için desteğiniz bizi çok üzdü.”
Hillary’nın cevabı sansasyonel: “Ermeni lobisi üç yıldır benimle görüşüyor. Ama Türkler bir kez bile aramadı!”
Bizde ‘lobicilik’le hükümete rüşvet vermek neredeyse eş anlamlı ya. Tukaka yani... Onun için uzağında durmuşuzdur... Bu haberin medya ve hükümet tarafından çok önemseneceğini ve günlerce birinci gündem maddesi olacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz...
Keşke tersini düşündüğüm için ben yanılsam...
Ne kadar yalın; o kadar etkili!
Her şey o kadar karmaşık, kalabalık; algılamayı engelleyen o kadar çok unsur var ki, bu ‘hengâmede’ iletişimi yönetmek sadece mümkün olan en geniş anlamıyla yalınlıkla mümkün...
Cem Yılmaz’ın rol aldığı bütün işlerde bu yalınlık vardır... Mesaj net geçer karşı tarafa...
Şu sora bir de radyoda hasbelkader bizim de ucundan tuttuğumuz Kiler reklamları geçiyor. Hiç cazgır değil. Dört yıldır her sene müşterileri arasından kura ile belirledikleri 70-80 aileyi dört günlüğüne Kapodakya’ya götürüyorlarmış... Tatil dönüşlerinde aileler izlenimlerini Kiler’e yazmışlar.
Reklam işte bu mektuplardan yola çıkarak hazırlanmış. Gerçek mektuplar. Gerçek isimler. O kadar içten; o kadar inandırıcı ki...
Kiler’in “En ekonomik, en güvenilir araba, benimki!” diye bağırmaya hiç ihtiyacı yok... Reklam metin yazarından değil, gerçek müşteri tarafından kaleme alınmış bu mektupları sürekli yayınlasalar yeter de artar bile... Şnsanlar satın alma kararlarını duygularıyla veriyorlar; mantıklarıyla değil...