Hürriyet maneviyatını mı kaybediyor?
13 TEMMUZ 2012
Bugün 13 Temmuz Cuma… Hem 13… Hem Cuma… “Friday the 13th” flmini seyretmiş olanların ‘batıl itikat tasallutu’ altında kıvrananları, ayın 13’ü Cuma’ya geldi mi kilitlenir kalırlar…
Biz her hafta sonu olduğu gibi bugün de misler gibi Seabird’ün hem ekonomik hem de 7 saatlik yolu 1,5 saate indiren, son derece güvenli deniz uçağı ile Bozcaada’nın yolunu tutacağız. Öğleden sonra Ayazma’dan denize gireriz. Akşam da hemen orada Vahit’e ya da limanda bizim Mesut’un yerine ya da Zeki’nin oraya takılır, o gün ne balık geldiyse ona yazılırız…
Şimdi…
Bu satırlar üzerine, bizim Genel Yayın Yönetmeni İsmail Bey’in bilgisi dahilinde ya da haricinde Genel Yayın Koordinatörü Nergis Hanım ya da onun görevlendireceği bir başka arkadaş yarınki gazetede, yukarıda adı geçen arkadaşlardan hediye ya da komisyon almış olabileceğim gerekçesiyle beni sert bir şekilde uyaran bir yazıyı kaleme alırlar mı? Buna gazetenin ‘iç kurallarına göre’ hakları olsa da yaparlar mı?
Hayır yapmazlar. Peki neden?
Çünkü benim böyle bir şeye tamah etmeyeceğimi bilirler. Peki, ben onların böyle bir şey yapabileceğinden endişe duyar mıyım? Hayır duymam… Çünkü, insanı ve davranışlarını değerlendirirken ‘yazılı kurallardan, etik kodlardan’ çok kendi his ve insiyaklarından yola çıktıklarını, benimle ilgili yaratılacak en küçük şüphede önce bana güveneceklerini bilirim.
Hürriyet büyük bir gazetedir. Sektörün ABD’si gibidir. İşte bu yüzden 11 Temmuz gibi Hürriyet’te Cengiz Semercioğlu’nun yazısını okuyunca, “ABD ile ilgili Amerikalı entelektüellerin yaptıkları tespit acaba Hürriyet için de mi geçerlilik kazanmaya başladı” diye düşünmekten kendimi alamadım. Neydi o tespit:
“ABD (Batı) maneviyatını kaybediyor…”
Dostluğumuz yıllar öncesine dayanan ve kendisini hasetle kıskanan küçük bir azınlık dışında sevmeyenine rastlamadığım, magazinci meslektaşlarımız arasında (ben de magazincilikten gelirim) büyük saygınlık uyandıran pırıl pırıl bir çocuktur, Cengiz Semercioğlu…
Onunla ilgili ‘uyarı yazısını’ kaleme alan ‘Hürriyet okur temsilcisi’ Faruk Bildirici de Türkiye’nin önde gelen saygın araştırmacı gazetecilerinden biridir. Bugüne kadar onunla da ilgili en ufak olumsuz bir yoruma rastlamadığımı itiraf etmeliyim.
Hal böyleyken bu iki usta gazeteci arasındaki tatsız, kazananı olmayan, her iki tarafa da hasar veren polemik, nasıl başlayabilmiştir de; Cengiz’e “Özür dile Faruk Bildirici!” başlıklı, içinde “Bizim gazetenin okur temsilcisi Faruk Bildirici'ye bir gazetecilik dersi vereceğim” dediği yazıyı yazdırabilmiştir?..
İletişim konularına biraz meraklıysanız, Faruk Bildirici’nin pazartesi günü köşesinde yayınladığı yazıyı ve Cengiz’in Perşembe günü verdiği ağır ve Bildirici’yi önümüzdeki Pazartesi günü yayınlanacak yazısında özür dilemeye davet eden yanıtı mutlaka okumalısınız.
Olay özetle şu: Cengiz uzun yıllar iPhone kullandıktan sonra Samsung Galaxy S3’ü denemiş, çok beğenmiş ve iPhone’dan vazgeçip Samsung’a dönmüş. Bu durumu da köşesinde yazmış.
Bildirici ise Hürriyet ilkelerinden birini (4. Madde imiş) devreye sokmuş, Cengiz’e ulaşamadığı için onunla görüşmeden (bu da Cengiz’e göre 16’ıncı maddeye aykırı imiş)“Samsung'tan hediye telefon aldın, bu yüzden 'iPhone'u bıraktıran telefon' diye yazı yazdın..." anlamına gelecek bir eleştiri yazısı yazmış.
Cengiz de yanıtına, satın aldığı Galaxy’nin faturasını eklememiş mi? Bildirici zor durumda gibi…
Burada asıl zor durumda olan ise gazetecilik mesleği... “İsviçreliler haklı ve sağlıklı ölürler” denir… Kurallar, kodlar da işte böyle bir dünya yaratabiliyor. Onca elektronik haberleşme aracına rağmen aynı müessese içinde çalışan iki usta adam “birbirleriyle konuşamıyorlar” ve ancak kurallar, ilkeler, kodlar konuşuyor…
Yazık… Etik kodları abartıp, insanlığı, bizim bildiğimiz sıradan dostluğu, güveni, sevgiyi, şefkati ihmal ettiğimiz taktirde bu tür yol kazaları kaçınılmaz hale gelebiliyor…
Sütre gerisinden, kimliği açık ya da gizli e-şerefsizlerin bir anda Cengiz’i cadı kazanına atıp tefe koymalarına da neden olan ‘maneviyat’ adına maneviyatı ortadan kaldıran ‘katılık’ kime yaramıştır? Hürriyet’e mi, Samsung’a mı, Apple’e mı? İki köşe yazarından birine mi? Sorunun yanıtı çok basit. Mutlaka bulmuşsunuzdur…
Biz her hafta sonu olduğu gibi bugün de misler gibi Seabird’ün hem ekonomik hem de 7 saatlik yolu 1,5 saate indiren, son derece güvenli deniz uçağı ile Bozcaada’nın yolunu tutacağız. Öğleden sonra Ayazma’dan denize gireriz. Akşam da hemen orada Vahit’e ya da limanda bizim Mesut’un yerine ya da Zeki’nin oraya takılır, o gün ne balık geldiyse ona yazılırız…
Şimdi…
Bu satırlar üzerine, bizim Genel Yayın Yönetmeni İsmail Bey’in bilgisi dahilinde ya da haricinde Genel Yayın Koordinatörü Nergis Hanım ya da onun görevlendireceği bir başka arkadaş yarınki gazetede, yukarıda adı geçen arkadaşlardan hediye ya da komisyon almış olabileceğim gerekçesiyle beni sert bir şekilde uyaran bir yazıyı kaleme alırlar mı? Buna gazetenin ‘iç kurallarına göre’ hakları olsa da yaparlar mı?
Hayır yapmazlar. Peki neden?
Çünkü benim böyle bir şeye tamah etmeyeceğimi bilirler. Peki, ben onların böyle bir şey yapabileceğinden endişe duyar mıyım? Hayır duymam… Çünkü, insanı ve davranışlarını değerlendirirken ‘yazılı kurallardan, etik kodlardan’ çok kendi his ve insiyaklarından yola çıktıklarını, benimle ilgili yaratılacak en küçük şüphede önce bana güveneceklerini bilirim.
Hürriyet büyük bir gazetedir. Sektörün ABD’si gibidir. İşte bu yüzden 11 Temmuz gibi Hürriyet’te Cengiz Semercioğlu’nun yazısını okuyunca, “ABD ile ilgili Amerikalı entelektüellerin yaptıkları tespit acaba Hürriyet için de mi geçerlilik kazanmaya başladı” diye düşünmekten kendimi alamadım. Neydi o tespit:
“ABD (Batı) maneviyatını kaybediyor…”
Dostluğumuz yıllar öncesine dayanan ve kendisini hasetle kıskanan küçük bir azınlık dışında sevmeyenine rastlamadığım, magazinci meslektaşlarımız arasında (ben de magazincilikten gelirim) büyük saygınlık uyandıran pırıl pırıl bir çocuktur, Cengiz Semercioğlu…
Onunla ilgili ‘uyarı yazısını’ kaleme alan ‘Hürriyet okur temsilcisi’ Faruk Bildirici de Türkiye’nin önde gelen saygın araştırmacı gazetecilerinden biridir. Bugüne kadar onunla da ilgili en ufak olumsuz bir yoruma rastlamadığımı itiraf etmeliyim.
Hal böyleyken bu iki usta gazeteci arasındaki tatsız, kazananı olmayan, her iki tarafa da hasar veren polemik, nasıl başlayabilmiştir de; Cengiz’e “Özür dile Faruk Bildirici!” başlıklı, içinde “Bizim gazetenin okur temsilcisi Faruk Bildirici'ye bir gazetecilik dersi vereceğim” dediği yazıyı yazdırabilmiştir?..
İletişim konularına biraz meraklıysanız, Faruk Bildirici’nin pazartesi günü köşesinde yayınladığı yazıyı ve Cengiz’in Perşembe günü verdiği ağır ve Bildirici’yi önümüzdeki Pazartesi günü yayınlanacak yazısında özür dilemeye davet eden yanıtı mutlaka okumalısınız.
Olay özetle şu: Cengiz uzun yıllar iPhone kullandıktan sonra Samsung Galaxy S3’ü denemiş, çok beğenmiş ve iPhone’dan vazgeçip Samsung’a dönmüş. Bu durumu da köşesinde yazmış.
Bildirici ise Hürriyet ilkelerinden birini (4. Madde imiş) devreye sokmuş, Cengiz’e ulaşamadığı için onunla görüşmeden (bu da Cengiz’e göre 16’ıncı maddeye aykırı imiş)“Samsung'tan hediye telefon aldın, bu yüzden 'iPhone'u bıraktıran telefon' diye yazı yazdın..." anlamına gelecek bir eleştiri yazısı yazmış.
Cengiz de yanıtına, satın aldığı Galaxy’nin faturasını eklememiş mi? Bildirici zor durumda gibi…
Burada asıl zor durumda olan ise gazetecilik mesleği... “İsviçreliler haklı ve sağlıklı ölürler” denir… Kurallar, kodlar da işte böyle bir dünya yaratabiliyor. Onca elektronik haberleşme aracına rağmen aynı müessese içinde çalışan iki usta adam “birbirleriyle konuşamıyorlar” ve ancak kurallar, ilkeler, kodlar konuşuyor…
Yazık… Etik kodları abartıp, insanlığı, bizim bildiğimiz sıradan dostluğu, güveni, sevgiyi, şefkati ihmal ettiğimiz taktirde bu tür yol kazaları kaçınılmaz hale gelebiliyor…
Sütre gerisinden, kimliği açık ya da gizli e-şerefsizlerin bir anda Cengiz’i cadı kazanına atıp tefe koymalarına da neden olan ‘maneviyat’ adına maneviyatı ortadan kaldıran ‘katılık’ kime yaramıştır? Hürriyet’e mi, Samsung’a mı, Apple’e mı? İki köşe yazarından birine mi? Sorunun yanıtı çok basit. Mutlaka bulmuşsunuzdur…