IKEA’nın yolları neyle döşeli?
02 NİSAN 2007
Ne demiştik IKEA’nın reklam filmi için? “Böyle bir anlatım, ne Türk kadınına uyar, ne de Türk kültür ve değerlerine!” ...
Bizim millet Batılıların anladığı anlamda ‘uyanık’ değildir. Çocuksu bir saflığı vardır. Kasadaki kız yanlışlıkla az para yazarsa, filmdeki gibi, onu çaktırmadan iki göğsünün arasına sıkıştırıp gizlice oradan tüymeye kalkmaz. Gider kasaya aslanlar gibi “Az yazmışsınız’” der... Bunu nereden mi biliyorum? Yok hayır, sallamıyorum. Biliyorum...
Tansaş’tan biliyorum. Tansaş “Kullandığınız mallarda bir problem olur da beğenmezseniz, getirin geri alacağım!” diye bir kampanya yapacaktı. Hani Tansaş’ı Tansaş yapan ünlü ‘akıl almaz tüketici hakları’ kampanyası... Bazıları direniyordu.“Millet akın akın gelir; satın aldığı, yarısını yediği her şeyi iade etmeye, yenisiyle değiştirmeye kalkar” diyenlerin sayısı az değildi. Biz “Türk halkı pek böyle şeyler yapmaz” diyenlerin yanındaydık. Nitekim biz haklı çıktık. Yüzde biri geçmez, diye iddiaya girdiğim ‘uyanık küçük sahtekârların’ sayısı binde biri aşmadı...
Bir kez daha ifade edelim. IKEA’nın Türkiye lansmanı muhteşemdi. Konsept ve ürünleri ise bir harika. Eşim tipik bir IKEA müdavimi oldu. Hatta yeni arabasını seçerken, IKEA’dan alış veriş durumunu dikkate alıp bagajı nispeten büyük bir model seçtiği rivayet edilir.
Ama ne yapalım ki, IKEA’nın son reklam filmi olmamıştı...
Yukarıda sözünü ettiğimiz yazı yayınlandıktan sonra IKEA Genel Müdürü Mikael Bartroff bize bir mektup gönderdi. Özetle diyor ki: “Bu reklam filminin arkasında yer alan fikir, daha önce IKEA’nın faaliyet gösterdiği başka ülkelerde de kullanıldı ve büyük bir başarı ile sonuçlandı... Filmimizde bir abartı sanatı ile tamamen tek mesaj, düşük fiyat, vurgulanmaya çalışılmıştır... Bizlerin varoluş sebebi olan müşterilerimizi, herhangi bir şekilde, varsaydığınız biçimde göstermemiz söz konusu olamaz... Herhangi bir şekilde sizi incittiysek bundan dolayı özürlerimizi sunarız. Emin olmanızı isteriz ki, IKEA olarak Türk insanının herhangi bir durumdan kötü biçimde faydalanma gibi bir düşüncesi olduğunu asla düşünmüyoruz.”
Bir: Pek çok ülkede tutan bir fikir bizde çakılabilir. Çünkü algılama, kültür ve değerlerlerle ilgilidir. Her ulusun kültür ve değerleri farklıdır. Aşk gibi, çocuk sevgisi gibi çok az genel, evrensel değerler dışında, iletişim araçlarını ithal ederken çok dikkat etmek gerekir.
İki: Tek mesaj hedeflemiş olabilirsiniz. Ama iki mesaj daha ‘sızmış aradan’: Türk kadını, “Haksız yere avantaj sağladığını anlarsa, bunun hemen üstüne yatar ve deliler gibi sevinir.” “Türk erkeği de eşi alıverişteyken sıkıntıdan patlar ve arabada bekler.”
Üç: İncinmem söz konusu değil. Tersine, ben ve eşim hâlâ IKEA’cı sayılırız. Ayrıca kadınlara bakın siz. İnciniyorsa onlar incinir... (Ka-Der’e sorun mesela, ya da Mor Çatı’ya...)
Dört: IKEA’nın kötü bir düşüncesi olmadığını biliyoruz. Genel Müdür’ün dostça mektubu da bunu gösteriyor zaten. Yalnız, ‘Cehennem yolları iyilik taşlarıyla döşeliymiş’... Unutulmamalı...
Sınav sorusu
Abdullah Oğuz’un “Mutluluk” adlı filmini seyrettiğimden bu yana Talat Bulut’un canlandırdığı İrfan Abi gibi ‘tüymek’ için fırsat kolladığımı yazmıştım ya... Şaka değil. Son derece ciddiydim.
O hızla önce Maldiv’lere uzanmaya kalktık. Kendimizi Okyanus’un turkuvaz rengi sularına atmaya yeltendik. Hani yatakta yarım tur döndüğünüzde, ‘Cop’ diye Okyanus sularına düştüğünüz Water Bungalows dedikleri odaları düşlüyorduk...
Yer yok, dediler... İyi ki yokmuş. Yoksa bir haftalığına bir servet ödeyecek, yılların birikimini akıtacaktık... Biz de döndük sine-i millete... Kendimize geldiğimizde Sapanca’daydık... Richmond’un Sağlık ve Spa Otel’inde... İyi ki de öyle yapmışız. Doğaya kaçan ‘İrfan Abi durumu’ oluşmadı tabii, ama haftaya kesinlikle daha iyi başlayacağız.
Otelden bir sınav sorusu çıkardım sizin için: Yeni yapılmış. Geçen yıl açılmış. Her yer pırıl... Servis muhteşem. Minimalist bir üslup kullanılmış. Bana Zürih Hyatt Park’ı hatırlattı. Daha da ferah diyebilirim. Her şey dünya standardında. Bu tür pek çok otelde bulunmamasına rağmen burada tuvaletlerde taharet musluğu unutulmamış. Soru şu? Her şey o kadar Batılı iken taharet musluğunun tuvaletlerde işi ne?
Bu sorunun yanıtını bilenler, iş, ilişki ve iletişim yönetiminde sınıf atlarlar...
Bizim millet Batılıların anladığı anlamda ‘uyanık’ değildir. Çocuksu bir saflığı vardır. Kasadaki kız yanlışlıkla az para yazarsa, filmdeki gibi, onu çaktırmadan iki göğsünün arasına sıkıştırıp gizlice oradan tüymeye kalkmaz. Gider kasaya aslanlar gibi “Az yazmışsınız’” der... Bunu nereden mi biliyorum? Yok hayır, sallamıyorum. Biliyorum...
Tansaş’tan biliyorum. Tansaş “Kullandığınız mallarda bir problem olur da beğenmezseniz, getirin geri alacağım!” diye bir kampanya yapacaktı. Hani Tansaş’ı Tansaş yapan ünlü ‘akıl almaz tüketici hakları’ kampanyası... Bazıları direniyordu.“Millet akın akın gelir; satın aldığı, yarısını yediği her şeyi iade etmeye, yenisiyle değiştirmeye kalkar” diyenlerin sayısı az değildi. Biz “Türk halkı pek böyle şeyler yapmaz” diyenlerin yanındaydık. Nitekim biz haklı çıktık. Yüzde biri geçmez, diye iddiaya girdiğim ‘uyanık küçük sahtekârların’ sayısı binde biri aşmadı...
Bir kez daha ifade edelim. IKEA’nın Türkiye lansmanı muhteşemdi. Konsept ve ürünleri ise bir harika. Eşim tipik bir IKEA müdavimi oldu. Hatta yeni arabasını seçerken, IKEA’dan alış veriş durumunu dikkate alıp bagajı nispeten büyük bir model seçtiği rivayet edilir.
Ama ne yapalım ki, IKEA’nın son reklam filmi olmamıştı...
Yukarıda sözünü ettiğimiz yazı yayınlandıktan sonra IKEA Genel Müdürü Mikael Bartroff bize bir mektup gönderdi. Özetle diyor ki: “Bu reklam filminin arkasında yer alan fikir, daha önce IKEA’nın faaliyet gösterdiği başka ülkelerde de kullanıldı ve büyük bir başarı ile sonuçlandı... Filmimizde bir abartı sanatı ile tamamen tek mesaj, düşük fiyat, vurgulanmaya çalışılmıştır... Bizlerin varoluş sebebi olan müşterilerimizi, herhangi bir şekilde, varsaydığınız biçimde göstermemiz söz konusu olamaz... Herhangi bir şekilde sizi incittiysek bundan dolayı özürlerimizi sunarız. Emin olmanızı isteriz ki, IKEA olarak Türk insanının herhangi bir durumdan kötü biçimde faydalanma gibi bir düşüncesi olduğunu asla düşünmüyoruz.”
Bir: Pek çok ülkede tutan bir fikir bizde çakılabilir. Çünkü algılama, kültür ve değerlerlerle ilgilidir. Her ulusun kültür ve değerleri farklıdır. Aşk gibi, çocuk sevgisi gibi çok az genel, evrensel değerler dışında, iletişim araçlarını ithal ederken çok dikkat etmek gerekir.
İki: Tek mesaj hedeflemiş olabilirsiniz. Ama iki mesaj daha ‘sızmış aradan’: Türk kadını, “Haksız yere avantaj sağladığını anlarsa, bunun hemen üstüne yatar ve deliler gibi sevinir.” “Türk erkeği de eşi alıverişteyken sıkıntıdan patlar ve arabada bekler.”
Üç: İncinmem söz konusu değil. Tersine, ben ve eşim hâlâ IKEA’cı sayılırız. Ayrıca kadınlara bakın siz. İnciniyorsa onlar incinir... (Ka-Der’e sorun mesela, ya da Mor Çatı’ya...)
Dört: IKEA’nın kötü bir düşüncesi olmadığını biliyoruz. Genel Müdür’ün dostça mektubu da bunu gösteriyor zaten. Yalnız, ‘Cehennem yolları iyilik taşlarıyla döşeliymiş’... Unutulmamalı...
Sınav sorusu
Abdullah Oğuz’un “Mutluluk” adlı filmini seyrettiğimden bu yana Talat Bulut’un canlandırdığı İrfan Abi gibi ‘tüymek’ için fırsat kolladığımı yazmıştım ya... Şaka değil. Son derece ciddiydim.
O hızla önce Maldiv’lere uzanmaya kalktık. Kendimizi Okyanus’un turkuvaz rengi sularına atmaya yeltendik. Hani yatakta yarım tur döndüğünüzde, ‘Cop’ diye Okyanus sularına düştüğünüz Water Bungalows dedikleri odaları düşlüyorduk...
Yer yok, dediler... İyi ki yokmuş. Yoksa bir haftalığına bir servet ödeyecek, yılların birikimini akıtacaktık... Biz de döndük sine-i millete... Kendimize geldiğimizde Sapanca’daydık... Richmond’un Sağlık ve Spa Otel’inde... İyi ki de öyle yapmışız. Doğaya kaçan ‘İrfan Abi durumu’ oluşmadı tabii, ama haftaya kesinlikle daha iyi başlayacağız.
Otelden bir sınav sorusu çıkardım sizin için: Yeni yapılmış. Geçen yıl açılmış. Her yer pırıl... Servis muhteşem. Minimalist bir üslup kullanılmış. Bana Zürih Hyatt Park’ı hatırlattı. Daha da ferah diyebilirim. Her şey dünya standardında. Bu tür pek çok otelde bulunmamasına rağmen burada tuvaletlerde taharet musluğu unutulmamış. Soru şu? Her şey o kadar Batılı iken taharet musluğunun tuvaletlerde işi ne?
Bu sorunun yanıtını bilenler, iş, ilişki ve iletişim yönetiminde sınıf atlarlar...