İletişim, ‘araç’tan ötedir…
31 ağustos 2023 yeni şafak
Eşim Dr. Arın Saydam, yazdığı bir makale için Atatürk’ün iletişimle ilgili yaklaşımını ve ‘dünya görüşü’nü araştırmaya koyulmuştu. Masasının üzerindeki kitaplar dikkatimi çekti. Yıllar önce konuyla ilgilenmiştim ama tazelenmenin zamanıdır, diye düşündüm…
“Nutuk”, orijinali, Yapı Kredi Yayınları… “Nutuk”, günümüz Türkçesiyle, Emre Yayınları… Cemal Kutay, “Atatürk’ün Son Günleri”, İklim Yayıncılık… “Atatürk Zaman, Mekân, Yaşam”, Ed. Azize Yenice, Atayurt Yayınevi… Prof. Dr. Suna Kili, “Atatürk Devrimi”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları… “Atatürk ve İletişim”, Ed. Burak Karabulut, “Atatürk ve İletişim”, Akademisyen Kitabevi, Ed. Özlem Toprak, Akademisyen Kitabevi…
Tabii ki dikkatimizi en çok çekenler son iki kitap oldu… Hani günümüzde özellikle muhalif siyasiler ‘iletişim araçları’nın kendi kontrollerinde olmadığından, TV’lerin onları ekrana çıkarmadığından, sosyal medyada ‘linç’e uğradıklarından şikâyet edip dururlar ya…
Mustafa Kemal ne yapsaymış acaba!?
Nutuk şöyle başlıyor: “1335 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım. Vaziyet ve manzara-i umumiye…”
Nutuk’ta çizilen tablo, aslında, ilk gemiyle İstanbul’a dönmek için her türlü şartın var olduğuna işaret ediyordu. Hele de iletişim boyutunda…
Mustafa Kemal’in elinde sadece vatan aşkıyla tutuşan bazı sadık telgrafçılar vardı… Bir iki de yerel gazete ve 1920’de kurduğu Anadolu Ajansı… İstanbul hükûmetinin ve işgal kuvvetlerinin iletişim gücü ise önüne geleni yıkacak, ‘ikna’ sürecini en güçlü biçimde yürütecek boyuttaydı…
Peki Mustafa Kemal, Meclis’te kabul edilen 153 sayılı Kanun’la “Gazi” ve “Müşir” unvanlarını almasına (1921) henüz iki yıl varken, en yakın çevresini ve milleti Anadolu İhtilali ve Kurtuluş Savaşı için nasıl ikna etti?..
Asıl Peygamber Efendimiz (s.a.v) İslamiyet’i yayarken elinde ne vardı, hangi güçten yararlanmıştı?..
Tabii ki iletişim araçlarının gücünden değil… O hâlde neden yararlanmıştı?..
Fikir ve inancın gücünden…
Büyük fikir, bugün daha küçük çaplı iletişim çalışmaları için kullandığımız tabirle ‘içerik ve öz’; iknanın, davranış değişikliğine yol açmanın, bir milletin imkânsızlıklar içinde dahi kazanabileceğine, bu uğurda ölüme gitmesinin hiç de boşuna olmadığına inandırmanın tek anahtarıydı…
Hiçbir büyük lider, sadece elindeki mevcut olanaklara dayanarak gelecek tasarımını, vizyonu kurgulamaz… Hedef kitleleri ikna ederken mevcut olumsuz koşullardan yola çıkmaz…
Bugün, örneğin CHP’nin açmazı da budur… Ne büyük fikir kalmış ne büyük inanç ne de büyük lider… Onlara sorarsanız; sorumlu, iletişim araçlarının kullandırılmaması, kırsal kesimde TRT’nin daha çok izlenmesi, iktidarın devlet olanaklarını devreye sokması…
Hadi, İslamiyet’in yayılması, Kurtuluş Savaşı örnekleri çok büyük geldi diyelim… AK Parti, 2002 seçimlerinde %34’le tek başına iktidara gelirken Türkiye’nin en çok okunan gazeteleri “Muhtar bile olamaz” diye başlık atmışlardı… Medya desteği alamamışlardı ama köstek eksik olmamıştı… Buna ne diyecekler?!
İletişim, araçtan öte bir şeydir. Bu bile bilinse yeter…
Günün sözü
“İnkılabın hedefini kavramış olanlar daima onu muhafazaya muktedir olacaklardır…”
M. Kemal Atatürk
Gözümüze takılanlar…
“Nutuk”, orijinali, Yapı Kredi Yayınları… “Nutuk”, günümüz Türkçesiyle, Emre Yayınları… Cemal Kutay, “Atatürk’ün Son Günleri”, İklim Yayıncılık… “Atatürk Zaman, Mekân, Yaşam”, Ed. Azize Yenice, Atayurt Yayınevi… Prof. Dr. Suna Kili, “Atatürk Devrimi”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları… “Atatürk ve İletişim”, Ed. Burak Karabulut, “Atatürk ve İletişim”, Akademisyen Kitabevi, Ed. Özlem Toprak, Akademisyen Kitabevi…
Tabii ki dikkatimizi en çok çekenler son iki kitap oldu… Hani günümüzde özellikle muhalif siyasiler ‘iletişim araçları’nın kendi kontrollerinde olmadığından, TV’lerin onları ekrana çıkarmadığından, sosyal medyada ‘linç’e uğradıklarından şikâyet edip dururlar ya…
Mustafa Kemal ne yapsaymış acaba!?
Nutuk şöyle başlıyor: “1335 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım. Vaziyet ve manzara-i umumiye…”
Nutuk’ta çizilen tablo, aslında, ilk gemiyle İstanbul’a dönmek için her türlü şartın var olduğuna işaret ediyordu. Hele de iletişim boyutunda…
Mustafa Kemal’in elinde sadece vatan aşkıyla tutuşan bazı sadık telgrafçılar vardı… Bir iki de yerel gazete ve 1920’de kurduğu Anadolu Ajansı… İstanbul hükûmetinin ve işgal kuvvetlerinin iletişim gücü ise önüne geleni yıkacak, ‘ikna’ sürecini en güçlü biçimde yürütecek boyuttaydı…
Peki Mustafa Kemal, Meclis’te kabul edilen 153 sayılı Kanun’la “Gazi” ve “Müşir” unvanlarını almasına (1921) henüz iki yıl varken, en yakın çevresini ve milleti Anadolu İhtilali ve Kurtuluş Savaşı için nasıl ikna etti?..
Asıl Peygamber Efendimiz (s.a.v) İslamiyet’i yayarken elinde ne vardı, hangi güçten yararlanmıştı?..
Tabii ki iletişim araçlarının gücünden değil… O hâlde neden yararlanmıştı?..
Fikir ve inancın gücünden…
Büyük fikir, bugün daha küçük çaplı iletişim çalışmaları için kullandığımız tabirle ‘içerik ve öz’; iknanın, davranış değişikliğine yol açmanın, bir milletin imkânsızlıklar içinde dahi kazanabileceğine, bu uğurda ölüme gitmesinin hiç de boşuna olmadığına inandırmanın tek anahtarıydı…
Hiçbir büyük lider, sadece elindeki mevcut olanaklara dayanarak gelecek tasarımını, vizyonu kurgulamaz… Hedef kitleleri ikna ederken mevcut olumsuz koşullardan yola çıkmaz…
Bugün, örneğin CHP’nin açmazı da budur… Ne büyük fikir kalmış ne büyük inanç ne de büyük lider… Onlara sorarsanız; sorumlu, iletişim araçlarının kullandırılmaması, kırsal kesimde TRT’nin daha çok izlenmesi, iktidarın devlet olanaklarını devreye sokması…
Hadi, İslamiyet’in yayılması, Kurtuluş Savaşı örnekleri çok büyük geldi diyelim… AK Parti, 2002 seçimlerinde %34’le tek başına iktidara gelirken Türkiye’nin en çok okunan gazeteleri “Muhtar bile olamaz” diye başlık atmışlardı… Medya desteği alamamışlardı ama köstek eksik olmamıştı… Buna ne diyecekler?!
İletişim, araçtan öte bir şeydir. Bu bile bilinse yeter…
Günün sözü
“İnkılabın hedefini kavramış olanlar daima onu muhafazaya muktedir olacaklardır…”
M. Kemal Atatürk
Gözümüze takılanlar…
- Önceki yazımıza Almanca bir terim olan ‘Schadenfreude’ başlığını atmış; aşağı yukarı ‘başkasının müşkülünden zevk alma’ olarak dilimize çevrilebileceğini belirtmiştik. Bir okurumuz, Hasanali Akay Bey, konuya kayıtsız kalmamış ve şu epostayı göndermiş: “Selamlar Ali Bey, Kayseri ili, Yahyalı yöresinde ‘ziyana gülücülük’ şeklinde bir tabir vardır. Schadenfreude için iyi bir tercüme gibi duruyor.” Hasanali Bey’e, bu kısacık notuyla bize zenginlik kattığı için teşekkür ederiz.
- Benzer bir not da M. Yılmaz Katı Bey’den gelmiş… Bu sefer konu, İngilizce karşılığı olmadığını iddia ettiğimiz maneviyat kavramı… “Maneviyat" sözcüğünün en yakın İngilizce karşılığı, naçizane önerim, herhâlde ‘morale backbone’ olurdu” demiş. Bizce fena bir öneri değil… Bilindiği gibi benzer bir şekilde ‘non-material’ da kullanılıyor. Ancak karşılığını tek kelimeyle ifade etmek imkânsız… Bir dilde bir kavram yoksa, o kültürde karşılığı da pek yoktur, denebilir.
- Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova başta olmak üzere Marmara Bölgesi’nin bir bölümüne elektrik dağıtımı yapan UEDAŞ’ın bir basın bülteni ulaştı; başlığı şöyle: “Sokak Lambası Bakımında Sürpriz Misafir”… İnsan merak ediyor; sokak lambası bakımı gibi teknik ve rutin bir işte nasıl bir sürpriz olabilir acaba?.. Yazılı ‘iletişim çalışmaları’nda belki de öne önemli husus başlıktır… Haberinizi, makalenizi, ilanınızı ve tabii ki bu yollarla vermek istediğiniz mesajınızı attığınız başlıkla merak ettirmeyi başarırsanız, metninizin okunmasını da sağlarsınız… Öyle kolay bir iş de değildir… Yanıltıcı olmamalıdır… Eğer haber için yazıldıysa konunun ne olduğunu anlatmalıdır ama her şeyi de söylememelidir… Çarpıcı bir başlık olması için uğraşırken sansasyonel hâle getirilip konunun ciddiyetini ve yazanın güvenilirliğini sarsmamalıdır. UEDAŞ’ı ve ajansını başlık konusunda tebrik ederiz; bize içeriği okutmayı başardılar… Sürprizi merak edenler için açıklayalım: UEDAŞ ekipleri, sokak aydınlatma sistemlerinin bakım ve yenileme çalışmaları sırasında, armatürde kuş yumurtaları fark etmişler. Kuş yuvasının zarar görmemesi ve kuşların rahatsız edilmemesi için de çözümü aynı direğe farklı bir armatür takarak bulmuşlar. Son derece naif ve beşerî bir mesaj… (Mustafa Boran, omg! iletişim)