Influencer olmak istiyorum abi!
02 Temmuz 2019 - Yeni Şafak
Hani “ne hikmetse” derler ya. Bunun hikmeti falan belli. Batı’dan kopyala-yapıştır. Anglosakson kültürünün ürettiği deyimleri kullan gitsin…
Influencer (etkileyici), fenomen, YouTuber, blogger, vlogger…
Klâsik iletişim ve hakla ilişkiler kuram ve uygulaması ‘kanaat önderleri’, en fazlası ‘etkileciyiler’e kadar gelip durmuştu. Dijital ve sosyal medyanın devreye girmesiyle iş, Batı’da başka bir hâl aldı. Biz de onu taklit edip izler olduk…
29 Haziran tarihli Hürriyet gazetesinde Atasay Kuyumculuk’un CEO’su Atasay Kamer beyle yapılan bir röportaj yayınlandı. Kendisine sormuşlar: “Şeyma Subaşı’na da koleksiyon yaptırdınız. Bu riskli değil miydi?”
Öyle ya, Şeyma hanımın şöhreti evlendiği ve boşandığı eşinden neşet ediyordu. Hayatı da bir markanın gerektirdiği itibar ekseninden her an savrulabilirdi… CEO’nun yanıtı şöyleydi: “Riskliydi, o riski aldık. Şeyma Subaşı koleksiyonu bir senelik hedefini üç ayda doldurdu. Yalnızca genç kızlara değil çok geniş bir kesime hitap etti. İnsanları tetikledi. Bizi genç bir dile kavuşturdu.”
30 Haziran Pazar günü yine Hürriyet’in Kelebek ekinde bir başka internet fenomeni Ayşe Arman’ın konuğu olarak tam sayfa yer aldı: Selin Ciğerci. Sayın Ayşe Arman, Ciğerci’yi şöyle takdim ediyor: “Onur Haftası dolayısıyla futbolcu Gökhan Çıra’nın sevgilisi, fenomen ve şimdi de şarkıcılığa soyunan trans birey.”
Selin hanımın Instagram’da 2.2 milyon takipçisi varmış.
Aslında takipçi sayısı hiç de önemli değil diyorlar… Daha çok etkiye bakıyorlarmış… Hangi sektörde hangi ürünün iletişiminin yapılacağına göre de 60 bin farklı influencer, YouTuber, fenomen vs. arasından kiminle çalışılacağını belirliyorlarmış…
60 bin rakamı nereden çıkıyormuş? Sosyal medyada üç bin ve üstü sayıda takipçisi olanlar izlemeye alınıyorlarmış… Kimler tarafından? ‘Influencer marketing’ işi yapanlar ve yaptıklarını iddia edenler tarafından… Bu 60 bin kişi her gün çok sayıda parametreyle izleniyormuş. Bu parametrenin bir bölümünü influencerlar’ı takip edenlerin demografik bilgileri oluşturuyormuş ve de hangi tür ürün ya da hizmetle ilgili oldukları…
Sizin verdiğiniz ‘brief’e göre doğru strateji ve taktikleri tespit edip, doğru içerikleri üretip, doğru etkileyicilerle olayı sosyal medyada yönetiyorlarmış… Ücret politikaları da son derece ilginç… Tam da Grunig’in simetrik ve çift taraflı dediği türden ve de sonuçları ölçülebilir bir hizmet yaklaşımıyla size sağlanacak fayda üzerinden hizmet bedeli alıyorlarmış.
Bütün bunları niçin belirttik?
İki nedenle: Bir, ortadaki ciddî yol ayrımına dikkat çekmek için. İki, gencecik yaşta hiçbir emek harcamadan influencer olunabileceğine inananları uyarmak için…
Gerek siyasi iletişim gerekse tüm ürün ve hizmetler için pazarlama iletişimi ve halkla ilişkiler tam bir yol ayrımındalar. Bir tür anlayış ve o anlayış doğrultusunda çalışan ajanslar, yollarına hâlâ 1997 model stratejik iletişim yaklaşımıyla devam ederken, diğer bir kısım da çağın gereklerini yakalayıp “içerik kraldır” anlayışı ve sübjektif değer yargılarını bir kenara bırakarak hedef kitle üzerinde etkisi kanıtlanmış sosyal ve dijital medya araçlarını maksimum düzeyde kullanarak hedefe kitlenmeyi tercih etmekteler.
İnsan, para ve zaman kaynağının bu ikinci yola doğru kaydığı artık sadece bir ‘şehir efsanesi’ değildir. 2017 yılında, işletmeler sadece Instagram’daki Influencer Marketing stratejileri için 2 milyar dolar harcamış. Bu sayının 2020’de beş katına çıkması yani 10 milyar dolara ulaşması bekleniyormuş…
Daha üniversitede okurken “nasıl influencer olurum abi?” diye arayış içine girip kendisine emeksiz, zahmetsiz zenginliğin anahtarının sunulacağına inananların büyük bir çoğunluğu ne yazık ki hüsrana uğruyorlar…
Etkileyici olabilmek için ‘etkilemek gerektiğini’ unutuyorlar bazen… Peki insanları nasıl etkileriz? İşte işin püf noktası da burada…
Influencer (etkileyici), fenomen, YouTuber, blogger, vlogger…
Klâsik iletişim ve hakla ilişkiler kuram ve uygulaması ‘kanaat önderleri’, en fazlası ‘etkileciyiler’e kadar gelip durmuştu. Dijital ve sosyal medyanın devreye girmesiyle iş, Batı’da başka bir hâl aldı. Biz de onu taklit edip izler olduk…
29 Haziran tarihli Hürriyet gazetesinde Atasay Kuyumculuk’un CEO’su Atasay Kamer beyle yapılan bir röportaj yayınlandı. Kendisine sormuşlar: “Şeyma Subaşı’na da koleksiyon yaptırdınız. Bu riskli değil miydi?”
Öyle ya, Şeyma hanımın şöhreti evlendiği ve boşandığı eşinden neşet ediyordu. Hayatı da bir markanın gerektirdiği itibar ekseninden her an savrulabilirdi… CEO’nun yanıtı şöyleydi: “Riskliydi, o riski aldık. Şeyma Subaşı koleksiyonu bir senelik hedefini üç ayda doldurdu. Yalnızca genç kızlara değil çok geniş bir kesime hitap etti. İnsanları tetikledi. Bizi genç bir dile kavuşturdu.”
30 Haziran Pazar günü yine Hürriyet’in Kelebek ekinde bir başka internet fenomeni Ayşe Arman’ın konuğu olarak tam sayfa yer aldı: Selin Ciğerci. Sayın Ayşe Arman, Ciğerci’yi şöyle takdim ediyor: “Onur Haftası dolayısıyla futbolcu Gökhan Çıra’nın sevgilisi, fenomen ve şimdi de şarkıcılığa soyunan trans birey.”
Selin hanımın Instagram’da 2.2 milyon takipçisi varmış.
Aslında takipçi sayısı hiç de önemli değil diyorlar… Daha çok etkiye bakıyorlarmış… Hangi sektörde hangi ürünün iletişiminin yapılacağına göre de 60 bin farklı influencer, YouTuber, fenomen vs. arasından kiminle çalışılacağını belirliyorlarmış…
60 bin rakamı nereden çıkıyormuş? Sosyal medyada üç bin ve üstü sayıda takipçisi olanlar izlemeye alınıyorlarmış… Kimler tarafından? ‘Influencer marketing’ işi yapanlar ve yaptıklarını iddia edenler tarafından… Bu 60 bin kişi her gün çok sayıda parametreyle izleniyormuş. Bu parametrenin bir bölümünü influencerlar’ı takip edenlerin demografik bilgileri oluşturuyormuş ve de hangi tür ürün ya da hizmetle ilgili oldukları…
Sizin verdiğiniz ‘brief’e göre doğru strateji ve taktikleri tespit edip, doğru içerikleri üretip, doğru etkileyicilerle olayı sosyal medyada yönetiyorlarmış… Ücret politikaları da son derece ilginç… Tam da Grunig’in simetrik ve çift taraflı dediği türden ve de sonuçları ölçülebilir bir hizmet yaklaşımıyla size sağlanacak fayda üzerinden hizmet bedeli alıyorlarmış.
Bütün bunları niçin belirttik?
İki nedenle: Bir, ortadaki ciddî yol ayrımına dikkat çekmek için. İki, gencecik yaşta hiçbir emek harcamadan influencer olunabileceğine inananları uyarmak için…
Gerek siyasi iletişim gerekse tüm ürün ve hizmetler için pazarlama iletişimi ve halkla ilişkiler tam bir yol ayrımındalar. Bir tür anlayış ve o anlayış doğrultusunda çalışan ajanslar, yollarına hâlâ 1997 model stratejik iletişim yaklaşımıyla devam ederken, diğer bir kısım da çağın gereklerini yakalayıp “içerik kraldır” anlayışı ve sübjektif değer yargılarını bir kenara bırakarak hedef kitle üzerinde etkisi kanıtlanmış sosyal ve dijital medya araçlarını maksimum düzeyde kullanarak hedefe kitlenmeyi tercih etmekteler.
İnsan, para ve zaman kaynağının bu ikinci yola doğru kaydığı artık sadece bir ‘şehir efsanesi’ değildir. 2017 yılında, işletmeler sadece Instagram’daki Influencer Marketing stratejileri için 2 milyar dolar harcamış. Bu sayının 2020’de beş katına çıkması yani 10 milyar dolara ulaşması bekleniyormuş…
Daha üniversitede okurken “nasıl influencer olurum abi?” diye arayış içine girip kendisine emeksiz, zahmetsiz zenginliğin anahtarının sunulacağına inananların büyük bir çoğunluğu ne yazık ki hüsrana uğruyorlar…
Etkileyici olabilmek için ‘etkilemek gerektiğini’ unutuyorlar bazen… Peki insanları nasıl etkileriz? İşte işin püf noktası da burada…