İskender kebaba evrensel koruma
16 Şubat 2009 Akşam Gazetesi
Milyonlarca dolar verseniz yaptıramayacağınız bir işi Yavuz İskenderoğlu başarmış... Kebapçı İskender markasını tescil ettirip bu markaya yatırım yapmasını falan kastetmiyorum. Söz konusu, bir TV programı. Yavuz Bey bir paket göndermiş. İçinden bir DVD çıktı. National Geographic Channel'den yapılmış bir kayıt var.
İngilizcesiyle 'Takeaway My Takeaway' Türkçesiyle 'Lezzet Serüvenleri' adını taşıyan bir program bu. Kanalın durumuna bakıp 164 ülkede 27 dilde ve 390 milyonun üstünde evde izlendiği ileri sürülebilir...
Her programda 'fastfood' (hızlı tüketilen) yiyecek meraklısı bir genci alıp, o yiyeceğin asıl memleketine götürüyorlar. Genç o yiyeceğin nasıl yapıldığını öğrenip dönmek ve kendi ülkesinde (İngiltere) o yemeği programın sunucusu için hazırlamak durumunda...
Şans bu kez Jamie adlı gence gülüyor ve İngiltere'de her gün döner-dürüm yiyecek kadar bizim ulusal 'fastfood'umuza düşkün olan
Jamie, Türkiye'ye gönderiliyor. Jamie'ye Türkiye'de Yavuz İskenderoğlu'nun oğlu Oğuz eşlik ediyor. Oğuz, yurtdışında eğitim aldığı için ana dili gibi İngilizce biliyor ve Jamie'ye İskender Kebabı'nın nasıl yapıldığının adım adım gösterilmesini sağlıyor. Sonunda İngiliz delikanlı İskenderoğlu ailesine (12 kişi) bir döner ziyafeti çekiyor. Hem de kendi yaptığı dönerle...
Türk Kahvesi'ne Cafe Grek denmeye çalışıldığı; Türk Lokumu'na el konulmaya çalışıldığı, Türk Baklavası'nın tecavüze uğradığı bir dönemde, bu programla tüm dünyaya Türk Döneri'ni tescillemek büyük başarıdır ve bir markanın iletişiminin nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda izlenmesi gereken önemli bir derstir. Keşke Yavuz İskenderoğlu kendi ülkesinin basınında aynı 'teveccühü' görse...
Çocuktan al mesajı!..
Çocuklu bir aileyseniz; çocuğunuz (çocuklarınız)) ilk öğretimin ilk 5-6 sınıfına gidiyorlarsa acilen Manisa Belediyesi ile temas kurun ve Manisalı Çocuklardan Dünya Liderlerine Barış Mesajları adlı kitabı edinmeye çalışın...
Çok etkileyici... Sadece çocuklar için değil; herkes için...
'Çocuklarımız dünyada yaşanan olumsuz şartlardan cidd” anlamda etkilenmektedir. Dünyanın son 20 yıllık sürecine baktığımızda, binlerce masum çocuğumuz hayatını kaybetmiş, yine binlercesi sakat kalmıştır...
Çocuklarımız öğretmenleri ile birlikte dünya liderlerine barış mesajı yollamak üzere kartpostallar yaptılar. Biz de bu barış mesajlarını tüm dünya liderlerine ulaştırmak üzere bu kartpostalları bir kitapta topladık'...
Bu sözler Manisa Belediye Başkanı ve Ege Belediyeler Birliği Başkanı Bülent Kar'a ait. 180 sayfa son derece kaliteli ve kalın bir kuşe kağıda büyük bir özenle basılıp ciltlendiği her halinden belli olan bu esere bakarken; ilk aklıma gelen 'Bu projeden kim para yedi?' sorusu olmadığı için girişilen PR projesini övgüye değer buldum...
Eleştirilecek neredeyse hiçbir şey yok. İki konu hariç: 1. Kitabın nereden temin edilebileceği bilinmiyor. Keşke bilsek de geliri hayır kurumlarına bağışlanmak üzere satın alsak ve özellikle yurtdışındaki iş ortaklarımıza armağan etsek. Bir de ülkenin geleceği ile ilgili zaman zaman tereddüde düşebilen 'yerli' dostlarımıza... 2. Kitapta hiç yazı yok... Sadece çocukların yaptıkları resimler değil; aralara onların yazdıkları yazılar da konabilirmiş...
'Ali Taran, beni işe al!'
ARADAN zaman geçtikçe, 'Bu işi ünlü reklamcı Ali Taran kendi kendisine mi yapıyor?' diye endişe etmiyor değilim... 15 gün oldu Ali Taran kardeşimizden henüz tık yok... Olmalı mı? Evet olmalı...
Önce şu adrese bir göz atın:
www.alitaranbeniiseal.blogspot.com
Karadenizli (Giresun) olduğu söylenen Adil Zehra adlı bir 'reklamcı' 1 Şubat'tan bu yana her gün yeni bir yaratıcı fikri dile getirdiği blog'undan Ali Taran'a sesleniyor: 'Ali Taran, beni işe al!'
Yöntem hayli ilginç... Ancak 'şaka' bile olsa şu görüşü açıklamaya vesile olması nedeniyle iyi bir işlev yerine getirmiştir, diyebiliriz: İşe alınmak için sadece iyi yaratıcı fikirlere sahip olmak yetmez. Girilecek kurumun kültür ve değerleriyle uyum, çok daha önemli olabilir. Bilindiği gibi 'İnsanlar beceri ve CV'leri işe alınırlar; karakterleri nedeniyle de işten çıkarılırlar...'
Milyonlarca dolar verseniz yaptıramayacağınız bir işi Yavuz İskenderoğlu başarmış... Kebapçı İskender markasını tescil ettirip bu markaya yatırım yapmasını falan kastetmiyorum. Söz konusu, bir TV programı. Yavuz Bey bir paket göndermiş. İçinden bir DVD çıktı. National Geographic Channel'den yapılmış bir kayıt var.
İngilizcesiyle 'Takeaway My Takeaway' Türkçesiyle 'Lezzet Serüvenleri' adını taşıyan bir program bu. Kanalın durumuna bakıp 164 ülkede 27 dilde ve 390 milyonun üstünde evde izlendiği ileri sürülebilir...
Her programda 'fastfood' (hızlı tüketilen) yiyecek meraklısı bir genci alıp, o yiyeceğin asıl memleketine götürüyorlar. Genç o yiyeceğin nasıl yapıldığını öğrenip dönmek ve kendi ülkesinde (İngiltere) o yemeği programın sunucusu için hazırlamak durumunda...
Şans bu kez Jamie adlı gence gülüyor ve İngiltere'de her gün döner-dürüm yiyecek kadar bizim ulusal 'fastfood'umuza düşkün olan
Jamie, Türkiye'ye gönderiliyor. Jamie'ye Türkiye'de Yavuz İskenderoğlu'nun oğlu Oğuz eşlik ediyor. Oğuz, yurtdışında eğitim aldığı için ana dili gibi İngilizce biliyor ve Jamie'ye İskender Kebabı'nın nasıl yapıldığının adım adım gösterilmesini sağlıyor. Sonunda İngiliz delikanlı İskenderoğlu ailesine (12 kişi) bir döner ziyafeti çekiyor. Hem de kendi yaptığı dönerle...
Türk Kahvesi'ne Cafe Grek denmeye çalışıldığı; Türk Lokumu'na el konulmaya çalışıldığı, Türk Baklavası'nın tecavüze uğradığı bir dönemde, bu programla tüm dünyaya Türk Döneri'ni tescillemek büyük başarıdır ve bir markanın iletişiminin nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda izlenmesi gereken önemli bir derstir. Keşke Yavuz İskenderoğlu kendi ülkesinin basınında aynı 'teveccühü' görse...
Çocuktan al mesajı!..
Çocuklu bir aileyseniz; çocuğunuz (çocuklarınız)) ilk öğretimin ilk 5-6 sınıfına gidiyorlarsa acilen Manisa Belediyesi ile temas kurun ve Manisalı Çocuklardan Dünya Liderlerine Barış Mesajları adlı kitabı edinmeye çalışın...
Çok etkileyici... Sadece çocuklar için değil; herkes için...
'Çocuklarımız dünyada yaşanan olumsuz şartlardan cidd” anlamda etkilenmektedir. Dünyanın son 20 yıllık sürecine baktığımızda, binlerce masum çocuğumuz hayatını kaybetmiş, yine binlercesi sakat kalmıştır...
Çocuklarımız öğretmenleri ile birlikte dünya liderlerine barış mesajı yollamak üzere kartpostallar yaptılar. Biz de bu barış mesajlarını tüm dünya liderlerine ulaştırmak üzere bu kartpostalları bir kitapta topladık'...
Bu sözler Manisa Belediye Başkanı ve Ege Belediyeler Birliği Başkanı Bülent Kar'a ait. 180 sayfa son derece kaliteli ve kalın bir kuşe kağıda büyük bir özenle basılıp ciltlendiği her halinden belli olan bu esere bakarken; ilk aklıma gelen 'Bu projeden kim para yedi?' sorusu olmadığı için girişilen PR projesini övgüye değer buldum...
Eleştirilecek neredeyse hiçbir şey yok. İki konu hariç: 1. Kitabın nereden temin edilebileceği bilinmiyor. Keşke bilsek de geliri hayır kurumlarına bağışlanmak üzere satın alsak ve özellikle yurtdışındaki iş ortaklarımıza armağan etsek. Bir de ülkenin geleceği ile ilgili zaman zaman tereddüde düşebilen 'yerli' dostlarımıza... 2. Kitapta hiç yazı yok... Sadece çocukların yaptıkları resimler değil; aralara onların yazdıkları yazılar da konabilirmiş...
'Ali Taran, beni işe al!'
ARADAN zaman geçtikçe, 'Bu işi ünlü reklamcı Ali Taran kendi kendisine mi yapıyor?' diye endişe etmiyor değilim... 15 gün oldu Ali Taran kardeşimizden henüz tık yok... Olmalı mı? Evet olmalı...
Önce şu adrese bir göz atın:
www.alitaranbeniiseal.blogspot.com
Karadenizli (Giresun) olduğu söylenen Adil Zehra adlı bir 'reklamcı' 1 Şubat'tan bu yana her gün yeni bir yaratıcı fikri dile getirdiği blog'undan Ali Taran'a sesleniyor: 'Ali Taran, beni işe al!'
Yöntem hayli ilginç... Ancak 'şaka' bile olsa şu görüşü açıklamaya vesile olması nedeniyle iyi bir işlev yerine getirmiştir, diyebiliriz: İşe alınmak için sadece iyi yaratıcı fikirlere sahip olmak yetmez. Girilecek kurumun kültür ve değerleriyle uyum, çok daha önemli olabilir. Bilindiği gibi 'İnsanlar beceri ve CV'leri işe alınırlar; karakterleri nedeniyle de işten çıkarılırlar...'