Jordi Savallci'ler buraya!..
08 Ocak 2010 Akşam Gazetesi
Şu anda bu yazıyı yazarken Jordi Savall'in 'Istanbul' adlı CD'sini dinliyorum... Muhteşem... 'Bin git', türünden... Bir iki kez dinledikten sonra benim web sitesindeki (www.alisaydam.com) 'Benim Üniversitelerim' sekmesine eklenmesi gerektiğine karar verdim (hormonlu ego böyle bir şey herhalde...).
'Keşke İstanbul Avrupa Kültür Başkenti projesinin tanıtım ve organizasyon işleriyle uğraşan arkadaşlar da olaya odaklansalar, Jordi Savall'i ve CD'de görev alan Türk müzisyenleri bu proje çerçevesinde bir konser vermek üzere İstanbul'a davet etseler' diye düşlemiştim... Bir dolu e-posta mesajı aldım, bana katılan. Ne kadar çok Jordi Savall ve İstanbul hayranı varmış... Bunlardan beni hayli duygulandıran ikisini sizlerle paylaşacağım...
Biri Alman Lisesi yıllarımdan (ilk üç yıl orada okumuştum, sonra İstanbul Erkek Lisesi...) geliyor. Sanki o zaman postaya
verilmiş bir mektup gibi:
'Merhaba Ali,
Alman lisesinde sanırım 9D sınıfında birlikte okuduk. (Selma tarihleri biraz karıştırıyor, ben 8'de ayrıldım...) Yazılarını ilgi ile beğenerek okuyorum. Mesleki başarın da bir sınıf arkadaşın olarak beni gerçekten sevindirmekte. Bugünkü yazında Jordi Savall'ın 'İstanbul' albümünden söz etmiş ve İstanbul'da bulunmadığını belirtmişsin. Ben Kanyon D&R'dan geçen hafta sonu aldım, sürekli dinliyorum. İstanbul Kültür Başkenti algısına da en güzel katkılardan biri olduğunu düşünüyorum. Emeği geçenler sağ olsun... Bu vesile ile iyi dileklerimi ve sevgilerimi yolluyorum. Selma (Oğuş) Karakule...'
İkinci kısa mesaj ise Quebec/Kanada'dan geliyor:
'Çok Sayın Saydam, Jordi Savall ile ilgili yazınıza çok teşekkürler ederim. Sözünü ettiğiniz 'Istanbul' albümünün varlığından sayenizde haberim oldu. Özellikle 'viola di gamba'ya hayran ve Jordi Savall yorumlarıyla yıllardır yatıp kalkan bir 'meloman' olarak bu bilginin banım için ne kadar değerlı olduğun tahmin edemezsiniz. Binlerce teşekkür. Aygen Törüner.'
Ne hoş değil mi? Burada yazı yazmak için bugüne kadar harcadığım bütün emeklere değdi desem, yeridir...
Ayşe de umutsuzluğa düşerse...
Ayşe Arman'ın yazısını okuduktan sonra 'Eyvah!' demişim, 'İşler kötüye gidiyor!'... Kahvaltıdayız... Karşımda oturan eşim uyardı: 'Ne konuşuyorsun kendi kendine...?'
Yazıdan bir bölüm okudum ona:
'İçimden bağırmak geliyor: 'Güvenimi sarsma! İnandığım üç beş şeye dokunma! Değerlerimle oynama...'
Ama biliyorum ki manası yok... Çoktan oldu bile... Güvenim sarsıldı, değerlerime dokunuldu. Artık böyle. İnanacağımız pek bir şey kalmadı. Kaygan zeminlerde patinaj çekiyoruz. Bir kuşku denizinde yüzüyoruz. Kulaç atarken, kolumuzun masuma mı, suçluya mı değeceğini bilemiyoruz...
...Çok çok üzücü. Hem öfkeli hem üzgünüm.'
Sonra dedim ki, 'Eğer Ayşe, bütün yumuşaklığı ve insanlığıyla böyle diyorsa, kamu vicdanı bunun on misli tepki koyu-yordur... Ayşe hiç olmazsa, içini dışarıya vurabiliyor... Kamu vicdanı ne yapsın...'
Kamu vicdanının ne yapacağını tahmin etmek çok zor değil...
2011'i bekliyor şimdilik... Yazık...
Şu anda bu yazıyı yazarken Jordi Savall'in 'Istanbul' adlı CD'sini dinliyorum... Muhteşem... 'Bin git', türünden... Bir iki kez dinledikten sonra benim web sitesindeki (www.alisaydam.com) 'Benim Üniversitelerim' sekmesine eklenmesi gerektiğine karar verdim (hormonlu ego böyle bir şey herhalde...).
'Keşke İstanbul Avrupa Kültür Başkenti projesinin tanıtım ve organizasyon işleriyle uğraşan arkadaşlar da olaya odaklansalar, Jordi Savall'i ve CD'de görev alan Türk müzisyenleri bu proje çerçevesinde bir konser vermek üzere İstanbul'a davet etseler' diye düşlemiştim... Bir dolu e-posta mesajı aldım, bana katılan. Ne kadar çok Jordi Savall ve İstanbul hayranı varmış... Bunlardan beni hayli duygulandıran ikisini sizlerle paylaşacağım...
Biri Alman Lisesi yıllarımdan (ilk üç yıl orada okumuştum, sonra İstanbul Erkek Lisesi...) geliyor. Sanki o zaman postaya
verilmiş bir mektup gibi:
'Merhaba Ali,
Alman lisesinde sanırım 9D sınıfında birlikte okuduk. (Selma tarihleri biraz karıştırıyor, ben 8'de ayrıldım...) Yazılarını ilgi ile beğenerek okuyorum. Mesleki başarın da bir sınıf arkadaşın olarak beni gerçekten sevindirmekte. Bugünkü yazında Jordi Savall'ın 'İstanbul' albümünden söz etmiş ve İstanbul'da bulunmadığını belirtmişsin. Ben Kanyon D&R'dan geçen hafta sonu aldım, sürekli dinliyorum. İstanbul Kültür Başkenti algısına da en güzel katkılardan biri olduğunu düşünüyorum. Emeği geçenler sağ olsun... Bu vesile ile iyi dileklerimi ve sevgilerimi yolluyorum. Selma (Oğuş) Karakule...'
İkinci kısa mesaj ise Quebec/Kanada'dan geliyor:
'Çok Sayın Saydam, Jordi Savall ile ilgili yazınıza çok teşekkürler ederim. Sözünü ettiğiniz 'Istanbul' albümünün varlığından sayenizde haberim oldu. Özellikle 'viola di gamba'ya hayran ve Jordi Savall yorumlarıyla yıllardır yatıp kalkan bir 'meloman' olarak bu bilginin banım için ne kadar değerlı olduğun tahmin edemezsiniz. Binlerce teşekkür. Aygen Törüner.'
Ne hoş değil mi? Burada yazı yazmak için bugüne kadar harcadığım bütün emeklere değdi desem, yeridir...
Ayşe de umutsuzluğa düşerse...
Ayşe Arman'ın yazısını okuduktan sonra 'Eyvah!' demişim, 'İşler kötüye gidiyor!'... Kahvaltıdayız... Karşımda oturan eşim uyardı: 'Ne konuşuyorsun kendi kendine...?'
Yazıdan bir bölüm okudum ona:
'İçimden bağırmak geliyor: 'Güvenimi sarsma! İnandığım üç beş şeye dokunma! Değerlerimle oynama...'
Ama biliyorum ki manası yok... Çoktan oldu bile... Güvenim sarsıldı, değerlerime dokunuldu. Artık böyle. İnanacağımız pek bir şey kalmadı. Kaygan zeminlerde patinaj çekiyoruz. Bir kuşku denizinde yüzüyoruz. Kulaç atarken, kolumuzun masuma mı, suçluya mı değeceğini bilemiyoruz...
...Çok çok üzücü. Hem öfkeli hem üzgünüm.'
Sonra dedim ki, 'Eğer Ayşe, bütün yumuşaklığı ve insanlığıyla böyle diyorsa, kamu vicdanı bunun on misli tepki koyu-yordur... Ayşe hiç olmazsa, içini dışarıya vurabiliyor... Kamu vicdanı ne yapsın...'
Kamu vicdanının ne yapacağını tahmin etmek çok zor değil...
2011'i bekliyor şimdilik... Yazık...