Kılıçdaroğlu AK Parti’ye oy devşiriyor…
05 Kasım 2016 - Yeni Şafak
Dün bir bugün iki… Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, gerek 15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesinin ardından yaptığı açıklamalarda, gerekse 27 Temmuz’daki Taksim ve de 7 Ağustos’taki Yenikapı mitinglerindeki meydanlara hitaben konuşmalarında siyasetteki ortak tutumun uzlaşma kültürünün güçlenmesine katkı vereceğini söyledi durdu.
FETÖ Terör Örgütü için “Biz buna daha önce ‘F tipi örgütlenme’ diyorduk” diyen Kılıçdaroğlu aradan üç buçuk ay geçince aynı örgütün çok işine yarayacağı aşikâr açıklamalarına dönüş yapmayı tercih etti. Kılıçdaroğlu, üç buçuk ay içinde süratle takibata alınan, derdest edilen, kaçış yolları kapatılan FETÖ örgütünün de hayat öpücüğü olan ‘Diktatör ve bireysel hak, özgürlükler çelişkisi’ söyleminin -‘talihsiz rastlantı ile’ diyelim-, Batı medyasıyla eş zamanlı olarak, öncülüğüne soyundu.
CHP Yenikapı ruhundan çok kısa sürede canının sıkılmasıyla İletişim’in 3C’si (Creativity, Consistency, Continuity) ‘Yaratıcılık, Tutarlılık ve Süreklilik’ten de vazgeçivermiş, “darbe olmadı, diktatörlük verelim” diyen Batı’nın değirmenine su taşımayı tercih etmiş görünmektedir.
Kemal Bey, kızmasını isteyen köşe yazarlarına kendisini beğendirme ihtiyacını fazlasıyla duymuş olacak ki, tadından yenmeyecek ölçüde görülmemiş bir iletişim kazasıyla “Beyefendi Marmaris’te tatil yaparken Meclis topa tutuluyordu” ifadelerine ara vermeden dün bir yenisini ekranlardan yollayıverdi: “2002 ile 2016 Türkiyesi’ni kıyaslayın”…
Kendileri böyle diyerek, yine milleti karşılarına aldıklarının farkında değilmişçesine pot üzerine pot kırmaya devam etmektedirler. Hazin olan, seçmen kütüğüne kaydını yaptıramamak ve oy kullanamamaktan malûl Sayın Kılıçdaroğlu’nun ‘gaf’ları ya da ‘kırdığı potlar’ değildir. Hazin olan, darbeleri kesinlikle istemediğini canını vererek kanıtlamış olan halkı anlamamakta direnen bir ana muhalefet partisine sahip olmamızdır.
Bu halk Cumhurbaşkanları’nın Marmaris’te başına neler gelmek üzere olduğunu gayet iyi bildiğinden sokaklara, meydanlara çıktı ve aynı halkın 2002 ile 2016 Türkiye’sini kıyasladığı zaman kalkınma yolunda hızla ilerleyen bir ülke gördüğünden Kılıçdaroğlu’nun kuşkusu olmasın.
Kemal bey neyi kastederse etsin, ‘2002-2016’ dediniz mi, seçmenin aklına gelen, yaklaşık şu tablo ile ilgili algıdır:
FETÖ Terör Örgütü için “Biz buna daha önce ‘F tipi örgütlenme’ diyorduk” diyen Kılıçdaroğlu aradan üç buçuk ay geçince aynı örgütün çok işine yarayacağı aşikâr açıklamalarına dönüş yapmayı tercih etti. Kılıçdaroğlu, üç buçuk ay içinde süratle takibata alınan, derdest edilen, kaçış yolları kapatılan FETÖ örgütünün de hayat öpücüğü olan ‘Diktatör ve bireysel hak, özgürlükler çelişkisi’ söyleminin -‘talihsiz rastlantı ile’ diyelim-, Batı medyasıyla eş zamanlı olarak, öncülüğüne soyundu.
CHP Yenikapı ruhundan çok kısa sürede canının sıkılmasıyla İletişim’in 3C’si (Creativity, Consistency, Continuity) ‘Yaratıcılık, Tutarlılık ve Süreklilik’ten de vazgeçivermiş, “darbe olmadı, diktatörlük verelim” diyen Batı’nın değirmenine su taşımayı tercih etmiş görünmektedir.
Kemal Bey, kızmasını isteyen köşe yazarlarına kendisini beğendirme ihtiyacını fazlasıyla duymuş olacak ki, tadından yenmeyecek ölçüde görülmemiş bir iletişim kazasıyla “Beyefendi Marmaris’te tatil yaparken Meclis topa tutuluyordu” ifadelerine ara vermeden dün bir yenisini ekranlardan yollayıverdi: “2002 ile 2016 Türkiyesi’ni kıyaslayın”…
Kendileri böyle diyerek, yine milleti karşılarına aldıklarının farkında değilmişçesine pot üzerine pot kırmaya devam etmektedirler. Hazin olan, seçmen kütüğüne kaydını yaptıramamak ve oy kullanamamaktan malûl Sayın Kılıçdaroğlu’nun ‘gaf’ları ya da ‘kırdığı potlar’ değildir. Hazin olan, darbeleri kesinlikle istemediğini canını vererek kanıtlamış olan halkı anlamamakta direnen bir ana muhalefet partisine sahip olmamızdır.
Bu halk Cumhurbaşkanları’nın Marmaris’te başına neler gelmek üzere olduğunu gayet iyi bildiğinden sokaklara, meydanlara çıktı ve aynı halkın 2002 ile 2016 Türkiye’sini kıyasladığı zaman kalkınma yolunda hızla ilerleyen bir ülke gördüğünden Kılıçdaroğlu’nun kuşkusu olmasın.
Kemal bey neyi kastederse etsin, ‘2002-2016’ dediniz mi, seçmenin aklına gelen, yaklaşık şu tablo ile ilgili algıdır:
Sağlık, ulaşım, yatırımlar, okuma yazma oranı (%96,2), inşaat, otomotiv vb alt yapı alanlarından yola çıkılarak, herhangi bir öneri getirmeden yapılacak her türlü eleştiri AK Parti’ye oy olarak geri döner
Pekiyi AK Parti’nin hiç eleştirilecek yanı, faaliyeti yok mudur?..
Tabii ki vardır. Üst yapı konuları AK Parti’nin yumuşak karnı olabilir ancak. Kültür, sanat meseleleri. İletişim… Ülkenin yurt dışında doğru algılatılması (ille de Kamu Diplomasisi). Dilerseniz, ‘sınırsız sorumsuz’ bireysel hak ve özgürlükler…
Buralarda muhalefet yapmakta bir miktar ekmek var. O da ‘bir miktar’… Çünkü bu konular halk genelinde ne yazık ki oya tahvil olmuyor. 15 Temmuz’daki gibi bıçak kemiğe dayanmadıkça, ancak CHP’nin şu anki oyları kadar karşılık buluyor…
İçindeki ruh ortaya çıkarıldığında, üst yapıya dair bazı konuların da halkta karşılığını bulabildiğine, AK Parti fenomeni iyi bir örnektir. Nitekim, AK Parti’yi iktidara alt yapı projeleri değil, millî ve manevî değerler konusundaki yaklaşımı taşımış, sonrasında da onu orada tutan ana eksen bu sefer alt yapıya kaymıştır…
Öte yandan üst yapının, soyut özgürlüklerin, sanatın, kültürün ön plana çıkarıldığı siyaset gündemiyle ne yazık ki reel bakış açısıyla ‘evlerdeki tencere kaynatılamaz.’ Halkın yaşam koşulları, işi gücü, ulaşımı, oturduğu evi, geçimi, tatil ihtiyacı bir ülkenin ekonomisinin gücüyle paralel olarak iyileşir, ya da geriler. Hıristiyan Batı’nın ise bizim halkın tenceresinin kaynayıp kaynamadığı veya halkın refah gücü umurunda değildir. Ne zaman umursamaya başlar? Ülke güçlenince…
Türkiye’nin bölgede ‘güç’ olmasından duydukları rahatsızlığın Kılıçdaroğlu farkında değil midir? Alman der Spiegel dergisinin zırt pıt Erdoğan ile birlikte kapağa aldığı ‘Diktatörlük’ teranelerinin kaynağının neresi olduğunu Sayın Kılıçdaroğlu bilmemekte midir?
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de demokrasi, iktidarın değil muhalefetin ne kadar güçlü olduğu ile düz orantılıdır. Ana muhalefetin (inşallah kendilerini bu sefer doğru ifade ederler de HDP üzerinden PKK’yı savunur durumuna düşmezler) bu kadar düşük profilde ilerlemesinden duyduğumuz rahatsızlığın nedeni budur…
Pekiyi AK Parti’nin hiç eleştirilecek yanı, faaliyeti yok mudur?..
Tabii ki vardır. Üst yapı konuları AK Parti’nin yumuşak karnı olabilir ancak. Kültür, sanat meseleleri. İletişim… Ülkenin yurt dışında doğru algılatılması (ille de Kamu Diplomasisi). Dilerseniz, ‘sınırsız sorumsuz’ bireysel hak ve özgürlükler…
Buralarda muhalefet yapmakta bir miktar ekmek var. O da ‘bir miktar’… Çünkü bu konular halk genelinde ne yazık ki oya tahvil olmuyor. 15 Temmuz’daki gibi bıçak kemiğe dayanmadıkça, ancak CHP’nin şu anki oyları kadar karşılık buluyor…
İçindeki ruh ortaya çıkarıldığında, üst yapıya dair bazı konuların da halkta karşılığını bulabildiğine, AK Parti fenomeni iyi bir örnektir. Nitekim, AK Parti’yi iktidara alt yapı projeleri değil, millî ve manevî değerler konusundaki yaklaşımı taşımış, sonrasında da onu orada tutan ana eksen bu sefer alt yapıya kaymıştır…
Öte yandan üst yapının, soyut özgürlüklerin, sanatın, kültürün ön plana çıkarıldığı siyaset gündemiyle ne yazık ki reel bakış açısıyla ‘evlerdeki tencere kaynatılamaz.’ Halkın yaşam koşulları, işi gücü, ulaşımı, oturduğu evi, geçimi, tatil ihtiyacı bir ülkenin ekonomisinin gücüyle paralel olarak iyileşir, ya da geriler. Hıristiyan Batı’nın ise bizim halkın tenceresinin kaynayıp kaynamadığı veya halkın refah gücü umurunda değildir. Ne zaman umursamaya başlar? Ülke güçlenince…
Türkiye’nin bölgede ‘güç’ olmasından duydukları rahatsızlığın Kılıçdaroğlu farkında değil midir? Alman der Spiegel dergisinin zırt pıt Erdoğan ile birlikte kapağa aldığı ‘Diktatörlük’ teranelerinin kaynağının neresi olduğunu Sayın Kılıçdaroğlu bilmemekte midir?
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de demokrasi, iktidarın değil muhalefetin ne kadar güçlü olduğu ile düz orantılıdır. Ana muhalefetin (inşallah kendilerini bu sefer doğru ifade ederler de HDP üzerinden PKK’yı savunur durumuna düşmezler) bu kadar düşük profilde ilerlemesinden duyduğumuz rahatsızlığın nedeni budur…