Kılıçdaroğlu’nun iletişimine Amerikan makyajı
19 Ekim 2021 - Yeni Şafak
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bir süre önce siyasi iletişim yöntemini değiştirdi… Bu yeni yönteme geçişte ‘kırılma noktası’, Meclis’te Başkan adayı olabileceğini ihsas ettiği gün gibi görünüyor…
Kılıçdaroğlu’nun benimsediği yeni yöntemde iki yoldan giderek ‘gündemi belirleme’ amacı var sanki… Böylece “Eskiden gündemi AK Parti belirlerdi, şimdi CHP belirliyor” tevatürüne de ortam sağlıyor…
Bu yolların ilki ‘vaatler’… Altı, üstü, içi boş, zamanlaması tuhaf, akıl almaz ve karşılığı olmayan vaatler: “Özelleştirme Kurumlarını kapatacağız. Kamulaştıracağız.” “Kanal İstanbul ihalesine girecek ülkeye mesafe koyacağız, paralarını ödemeyeceğiz.” “Gençlerin ilk cep telefonu, oyun konsolu ve sıfır otomobil alımlarında ÖTV sıfırlanacak.” “Kredi faizleri silinecek.” “İstanbul’daki Merkez Bankası binası öğrenci yurdu olacak.” Türkiye’nin bütün problemleri haftalar, aylar içinde çözülecek…
İkincisi ise aşırı provokatif (tahrik edici) konuları aşırı agresif (saldırgan) dille gündeme getirerek ‘kendisinden söz ettirmek’… Siyasi cinayetler… Merkez Bankası Başkanı’nı ziyaret… Kamu personelini tehdit… Ayrıca pek çok yalan, dolan…
Tabii bir de genel görünümden proamerikan bir iletişim yaklaşımını benimsediği anlaşılıyor. Bürokratları tehdit ederken kurulan sahne, mutfaktaki muhabbet numarası gibi, etkili fakat sahici değildi… Tam bir Amerikan siyasi iletişim makyajı…
Öte yandan sırtlarını yasladıkları ABD de bizim muhalefete karşı boş değil… Biden’ın Amerikan seçimleri öncesi göz kırpmanın ötesine geçerek işaret ettiği yol, millî bağımsızlığın önemli bir bileşeni olması gereken muhalefeti kızdırmalıydı aslında. Hiç de öyle olmadı… Şöyle demişti Biden:
“Bence yapmamız gereken ona [Erdoğan’a] karşı farklı bir yaklaşım izlemek. Muhalefetin liderlerini desteklediğimizi açık şekilde belirtmeliyiz. Pozisyonumuzun parlamentoda da yer edinmek isteyen Kürt nüfusun entegrasyonunu sağlamak olduğunu söylemeliyiz. […] Yaptıklarının bedelini ödemeli. Ama hâlâ, geçmişte yaptığım gibi, onlarla [muhalefet] doğrudan iletişimde olup, var olan unsurlarını destekleyip Erdoğan’ı mağlup etmeleri için cesaretlendirebiliriz.”
Kılıçdaroğlu, tepki vermediği için eleştirildiği bu açıklama karşısında Biden’ın başkanlığını Türkiye’den tebrik eden ilk kişi oldu…
Bir muhabbet, bir muhabbet…
Gelelim sırtlarını yasladıkları Amerika’nın ve genel anlamda Batı’nın durumuna…
Ahlâk konuları üzerine çalışan Princeton Üniversitesi akademisyenlerinden Peter Singer, Gottlieb Duttweiler Enstitüsü tarafından ‘En etkili modern düşünür’ seçilmiş… Singer, ahlâk çerçevesinden yaklaşarak pek çok örnek veriyor ve “Amerika’nın ruhunu kaybettiğini” söylüyor.
“Batı ruhunu kaybetti” açıklamasını yıllar önce yapan Amerikalı dilbilimci Noam Chomsky, 24 Eylül 2021’de The Economist’te yayınlanan makalesinde “Amerikan emperyalizminin zulmü”nden ve benzeri bir çöküşten bahsediyor…
Ülkemizde de tanınan Çin asıllı sanatçı Ai Weiwei… Ülkesini terk edince önce İngiltere’ye, sonra Almanya’ya yerleşiyor… Sonunda, dört yıl yaşadığı Berlin’i de terk ediyor ve bir açıklama yapıyor: “Almanya ruhunu kaybetti”…
Şöyle diyor Weiwei:“Alman kültürü muhalif sesleri ve düşünceleri kabul etmeyecek kadar baskın. Neredeyse açık tartışma yapacak mecra ve farklı fikirlere saygı hiç yok.”
Sözümüz, Amerikan emperyalizminin dümen suyunda iktidar yolları arayanlaradır… Amerika’dan çok Amerikancı olanların sonu, Afganistan’da kaçacak delik arayanlar gibi oluyor… Güney Vietnam’da, Irak’ta olduğu gibi… Suriye’de olacağı gibi…
Karl Marx, Louis Bonaparte’nin 18 Brumiere’i adlı kitabında şöyle der: “Hegel, bir yerde şöyle bir gözlemde bulunur: Bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler hemen hemen iki kez yinelenir. Hegel eklemeyi unutmuş: İlkinde trajedi, ikincisinde fars [komedi] olarak.”
Kılıçdaroğlu’nun benimsediği yeni yöntemde iki yoldan giderek ‘gündemi belirleme’ amacı var sanki… Böylece “Eskiden gündemi AK Parti belirlerdi, şimdi CHP belirliyor” tevatürüne de ortam sağlıyor…
Bu yolların ilki ‘vaatler’… Altı, üstü, içi boş, zamanlaması tuhaf, akıl almaz ve karşılığı olmayan vaatler: “Özelleştirme Kurumlarını kapatacağız. Kamulaştıracağız.” “Kanal İstanbul ihalesine girecek ülkeye mesafe koyacağız, paralarını ödemeyeceğiz.” “Gençlerin ilk cep telefonu, oyun konsolu ve sıfır otomobil alımlarında ÖTV sıfırlanacak.” “Kredi faizleri silinecek.” “İstanbul’daki Merkez Bankası binası öğrenci yurdu olacak.” Türkiye’nin bütün problemleri haftalar, aylar içinde çözülecek…
İkincisi ise aşırı provokatif (tahrik edici) konuları aşırı agresif (saldırgan) dille gündeme getirerek ‘kendisinden söz ettirmek’… Siyasi cinayetler… Merkez Bankası Başkanı’nı ziyaret… Kamu personelini tehdit… Ayrıca pek çok yalan, dolan…
Tabii bir de genel görünümden proamerikan bir iletişim yaklaşımını benimsediği anlaşılıyor. Bürokratları tehdit ederken kurulan sahne, mutfaktaki muhabbet numarası gibi, etkili fakat sahici değildi… Tam bir Amerikan siyasi iletişim makyajı…
Öte yandan sırtlarını yasladıkları ABD de bizim muhalefete karşı boş değil… Biden’ın Amerikan seçimleri öncesi göz kırpmanın ötesine geçerek işaret ettiği yol, millî bağımsızlığın önemli bir bileşeni olması gereken muhalefeti kızdırmalıydı aslında. Hiç de öyle olmadı… Şöyle demişti Biden:
“Bence yapmamız gereken ona [Erdoğan’a] karşı farklı bir yaklaşım izlemek. Muhalefetin liderlerini desteklediğimizi açık şekilde belirtmeliyiz. Pozisyonumuzun parlamentoda da yer edinmek isteyen Kürt nüfusun entegrasyonunu sağlamak olduğunu söylemeliyiz. […] Yaptıklarının bedelini ödemeli. Ama hâlâ, geçmişte yaptığım gibi, onlarla [muhalefet] doğrudan iletişimde olup, var olan unsurlarını destekleyip Erdoğan’ı mağlup etmeleri için cesaretlendirebiliriz.”
Kılıçdaroğlu, tepki vermediği için eleştirildiği bu açıklama karşısında Biden’ın başkanlığını Türkiye’den tebrik eden ilk kişi oldu…
Bir muhabbet, bir muhabbet…
Gelelim sırtlarını yasladıkları Amerika’nın ve genel anlamda Batı’nın durumuna…
Ahlâk konuları üzerine çalışan Princeton Üniversitesi akademisyenlerinden Peter Singer, Gottlieb Duttweiler Enstitüsü tarafından ‘En etkili modern düşünür’ seçilmiş… Singer, ahlâk çerçevesinden yaklaşarak pek çok örnek veriyor ve “Amerika’nın ruhunu kaybettiğini” söylüyor.
“Batı ruhunu kaybetti” açıklamasını yıllar önce yapan Amerikalı dilbilimci Noam Chomsky, 24 Eylül 2021’de The Economist’te yayınlanan makalesinde “Amerikan emperyalizminin zulmü”nden ve benzeri bir çöküşten bahsediyor…
Ülkemizde de tanınan Çin asıllı sanatçı Ai Weiwei… Ülkesini terk edince önce İngiltere’ye, sonra Almanya’ya yerleşiyor… Sonunda, dört yıl yaşadığı Berlin’i de terk ediyor ve bir açıklama yapıyor: “Almanya ruhunu kaybetti”…
Şöyle diyor Weiwei:“Alman kültürü muhalif sesleri ve düşünceleri kabul etmeyecek kadar baskın. Neredeyse açık tartışma yapacak mecra ve farklı fikirlere saygı hiç yok.”
Sözümüz, Amerikan emperyalizminin dümen suyunda iktidar yolları arayanlaradır… Amerika’dan çok Amerikancı olanların sonu, Afganistan’da kaçacak delik arayanlar gibi oluyor… Güney Vietnam’da, Irak’ta olduğu gibi… Suriye’de olacağı gibi…
Karl Marx, Louis Bonaparte’nin 18 Brumiere’i adlı kitabında şöyle der: “Hegel, bir yerde şöyle bir gözlemde bulunur: Bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler hemen hemen iki kez yinelenir. Hegel eklemeyi unutmuş: İlkinde trajedi, ikincisinde fars [komedi] olarak.”