Kılıçdaroğlu’nun ‘çatışkı’sı…
30 Kasım 2021 - Yeni Şafak
Çatışkı… Az kullanılan bir kelime… Ama anlamına gayet hâkimiz… İki yasanın gerçekte ya da görünüşte birbirleriyle uyuşmazlığı olarak açıklanıyor. Mantık ve epistemolojide bir paradoksu ya da ‘çözümsüz çelişki’yi tanımlamak için kullanılıyormuş…
Çözümsüz Çelişki Teorisi ise, antropolog Gregory Bateson ve Kaliforniya Palo Alto’daki araştırma ekibi (1956) tarafından geliştirilmiş. Bateson’a göre, çözümsüz çelişki, en az iki mesaj arasındaki uyuşmazlıktan kaynaklanan bir iletişim ikilemi… Böyle durumlarda ne yaptığınızın önemi de yok. Çünkü her yol yanlış...
Yani tam bir “Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık” hâli…
Çözümsüz çelişki durumunda iletişim ise yalnızca acı çekmeye, hatta psikolojik bozukluklara yol açabilir diyor Bateson ve ekibi… Zaten Çözümsüz Çelişki Teorisi’ni de şizofreninin psikolojik kökenlerini açıklamaya çalışmak için ortaya koymuşlar…
Psikolojik analiz tekniklerini iletişim çalışmalarına uyarlamak çok sık rastlanan bir yöntem… Film çözümlemelerinde Freudyen analizlerden, psikanalizden yararlanmak gibi…
Siyasi platformda ‘çözümsüz çelişki’ye güncel bir örnek var… Kemal Kılıçdaroğlu ile Meral Akşener arasında…
Meral Hanım net, karnından konuşmuyor… Tabanı da dinliyor ve İBB Atık Yakma ve Enerji Üretim Tesisi açılışında baklayı bir kez daha ağzından çıkarıyor… İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na seslenerek “Bu çalışma performansınızın devamını dilerim ki Cumhurbaşkanlığı seçiminde lazım” diyor…
Buradan dönüş yok… Meral Hanım sonradan kalkıp da “Ben çalışkanlığını kastettim, adaylığını değil” demeyecektir… Daha önce de İmamoğlu ya da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’tan birinin Cumhurbaşkanı adayı gösterilmelerine karşı çıkmayacağını açıklamıştı zaten… Son konuşmasıyla pozisyonunu daha da netleştirdi… Hangi mantıktan yola çıkıyor? Şundan: Bütün ölçümlemelerde Kılıçdaroğlu, en düşük sonucu alıyor. Meral Hanım da kazanma ihtimali daha yüksek adayla ilerlemek istiyor. Mantık bu…
Ancak bir de Millet İttifakı ortağı CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun pozisyonu var…
Girdiği tüm seçimleri kaybetmiş… Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlıklarını da ancak HDP desteği ile alabilmiş… Omuzunda yük, sırtında kambur…
Yavaş ve İmamoğlu konusunda sıkıştırıldıkça, “Tasvip etmiyorum… Onlar kendi işlerini yapsınlar… Bir dönem daha büyükşehir belediye başkanlıklarına devam etsinler…” minvalinde açıklamalar yapıyor…
Alın size çelişki…
Bir de Kılıçdaroğlu’nu çözümsüzlüğe iyice iten durum var… Hani yukarıda Bateson’un açıklamasında olduğu gibi: Böyle durumlarda ne yaptığınızın önemi yok. Çünkü her yol yanlış…
Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı adaylığını İBB Başkanı’na bırakmaz, bırakamaz… Çünkü İmamoğlu’nun adaylığı, CHP Genel Başkanlığı yolunun da kendisine açılması, Kılıçdaroğlu’nun ise denklem dışında kalması anlamına gelir… Şimdi teori de çözümsüz çelişki de tamamlandı işte…
Kılıçdaroğlu’nun aklında deli sorular… İttifak ortağı ile karşı karşıya mı gelse; yoksa Genel Başkan koltuğundan vaz mı geçse?..
Çözümsüz Çelişki Teorisi ise, antropolog Gregory Bateson ve Kaliforniya Palo Alto’daki araştırma ekibi (1956) tarafından geliştirilmiş. Bateson’a göre, çözümsüz çelişki, en az iki mesaj arasındaki uyuşmazlıktan kaynaklanan bir iletişim ikilemi… Böyle durumlarda ne yaptığınızın önemi de yok. Çünkü her yol yanlış...
Yani tam bir “Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık” hâli…
Çözümsüz çelişki durumunda iletişim ise yalnızca acı çekmeye, hatta psikolojik bozukluklara yol açabilir diyor Bateson ve ekibi… Zaten Çözümsüz Çelişki Teorisi’ni de şizofreninin psikolojik kökenlerini açıklamaya çalışmak için ortaya koymuşlar…
Psikolojik analiz tekniklerini iletişim çalışmalarına uyarlamak çok sık rastlanan bir yöntem… Film çözümlemelerinde Freudyen analizlerden, psikanalizden yararlanmak gibi…
Siyasi platformda ‘çözümsüz çelişki’ye güncel bir örnek var… Kemal Kılıçdaroğlu ile Meral Akşener arasında…
Meral Hanım net, karnından konuşmuyor… Tabanı da dinliyor ve İBB Atık Yakma ve Enerji Üretim Tesisi açılışında baklayı bir kez daha ağzından çıkarıyor… İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na seslenerek “Bu çalışma performansınızın devamını dilerim ki Cumhurbaşkanlığı seçiminde lazım” diyor…
Buradan dönüş yok… Meral Hanım sonradan kalkıp da “Ben çalışkanlığını kastettim, adaylığını değil” demeyecektir… Daha önce de İmamoğlu ya da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’tan birinin Cumhurbaşkanı adayı gösterilmelerine karşı çıkmayacağını açıklamıştı zaten… Son konuşmasıyla pozisyonunu daha da netleştirdi… Hangi mantıktan yola çıkıyor? Şundan: Bütün ölçümlemelerde Kılıçdaroğlu, en düşük sonucu alıyor. Meral Hanım da kazanma ihtimali daha yüksek adayla ilerlemek istiyor. Mantık bu…
Ancak bir de Millet İttifakı ortağı CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun pozisyonu var…
Girdiği tüm seçimleri kaybetmiş… Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlıklarını da ancak HDP desteği ile alabilmiş… Omuzunda yük, sırtında kambur…
Yavaş ve İmamoğlu konusunda sıkıştırıldıkça, “Tasvip etmiyorum… Onlar kendi işlerini yapsınlar… Bir dönem daha büyükşehir belediye başkanlıklarına devam etsinler…” minvalinde açıklamalar yapıyor…
Alın size çelişki…
Bir de Kılıçdaroğlu’nu çözümsüzlüğe iyice iten durum var… Hani yukarıda Bateson’un açıklamasında olduğu gibi: Böyle durumlarda ne yaptığınızın önemi yok. Çünkü her yol yanlış…
Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı adaylığını İBB Başkanı’na bırakmaz, bırakamaz… Çünkü İmamoğlu’nun adaylığı, CHP Genel Başkanlığı yolunun da kendisine açılması, Kılıçdaroğlu’nun ise denklem dışında kalması anlamına gelir… Şimdi teori de çözümsüz çelişki de tamamlandı işte…
Kılıçdaroğlu’nun aklında deli sorular… İttifak ortağı ile karşı karşıya mı gelse; yoksa Genel Başkan koltuğundan vaz mı geçse?..