Kırmızı kartı kime göstereceğiz?
23 TEMMUZ 2007
Bu seçimlerde sadece siyasi partiler, liderler, milletvekili adayları risk alıp yarışmadılar; araştırma şirketleri de en az onlar kadar zor bir haysiyet mücadelesinden geçtiler...
Bugün siyasi partilerle birlikte araştırma şirketleri de karne aldılar. Böylesi hiç olmamıştı... Ak Parti dışındaki tüm partiler araştırma şirketlerinin tamamını, Ak Parti’yi yüksek gösterdikleri (!) için ‘yalancılıkla, sonuçları kasten çarpıtmakla, yani sahtekârlıkla’ çok ağır bir şekilde suçladılar. Hepsi mi yalan söylüyordu? Evet hepsi!.. Birinci parti çıkmıyorlar, ya da barajı geçemiyorlarsa, araştırma yalandı...
Üzüntü verici olan Araştırmacılar Derneği’nden meslek haysiyetini koruma adına tek bir açıklama gelmemesiydi. Onları korumanın bana kalması ne acı...
Çarşamba günü NTV radyoda yayınlanan bir röportajında bizim Bahçeşehir Üniversitesi hocalarından Prof. Dr. Yılmaz Esmer aslında raconu çoktan kesmişti: “Hiçbir araştırma şirketinin kasten tahrifat yaptığına inanmam!”..
Her yıl 50’den fazla ‘algı araştırması’ izler, yorumlarım. Ben de inanmam ‘sonuçlarla oynandığına’... Soru formu arızalı olabilir... Ya da denek seçimi ve/veya sayısı... Hepsi o... Bu durumu da çapraz sorularla denetlersiniz zaten...
Bir tek ünlü ‘sahtekâr’ bilirim sonuçlarla ‘oynayan’. Onu da bilmeyen yoktur ki... Her dönem birilerini kandırır; paralarını almayı başarırdı... ANAP üst yönetimine 150 bin dolara partiyi %17 gösterme teklifinde bulunduğuna tanık olmuştum... Oysa onun da bu seçimlerde işleri kesattı. Ne bir siyasi parti itibar etti kendisine, ne de ciddi bir TV kanalı...
Bugün belli oldu her şey: Ak Parti’yi %35’in üzerinde gösteren onca araştırma şirketi mi ‘doğru’ söyledi, yoksa hepsini ‘çarpıtmakla’ suçlayanlar mı? Yalan söyleyen taraf bakalım şerefli bir şekilde özür dilemesini bilecek mi? Araştırma önemli mi kardeşim? Hem de çok; size ne yapacağınızı söyleyemez ama haritada nerede olduğunuzu gösterir. Bunları reddetmek demek, navigasyon, yani yol bulma sisteminin ilk halkasını görmezden gelmek, kafaya göre takılmak demektir. O zaman da varsa bir hata onu ilk halkayı reddeden zihniyette aramak gerekir... Araştırmayı reddeden cahili ne parti başında tutmak lazım ne de şirketin herhangi bir kademesinde... Navigasyon aleti olmadan gemiyi götüremez çünkü... Araştırmaları ciddiye alan ve baraj altında kalacakları yüzde yüz belli olan partilerin araştırma şirketlerini sahtekârlıkla suçlayacaklarına, şu veya bu parti adına yarıştan çekilmeleri yanlış mı olurdu mesela?..
Şu tabloya bir bakmakta yarar var. 6 araştırma şirketinin rakamları ve nihai sonuçlar... Kırmızı kartı kime (kimlere) göstereceğinize siz karar verin...
Bugün siyasi partilerle birlikte araştırma şirketleri de karne aldılar. Böylesi hiç olmamıştı... Ak Parti dışındaki tüm partiler araştırma şirketlerinin tamamını, Ak Parti’yi yüksek gösterdikleri (!) için ‘yalancılıkla, sonuçları kasten çarpıtmakla, yani sahtekârlıkla’ çok ağır bir şekilde suçladılar. Hepsi mi yalan söylüyordu? Evet hepsi!.. Birinci parti çıkmıyorlar, ya da barajı geçemiyorlarsa, araştırma yalandı...
Üzüntü verici olan Araştırmacılar Derneği’nden meslek haysiyetini koruma adına tek bir açıklama gelmemesiydi. Onları korumanın bana kalması ne acı...
Çarşamba günü NTV radyoda yayınlanan bir röportajında bizim Bahçeşehir Üniversitesi hocalarından Prof. Dr. Yılmaz Esmer aslında raconu çoktan kesmişti: “Hiçbir araştırma şirketinin kasten tahrifat yaptığına inanmam!”..
Her yıl 50’den fazla ‘algı araştırması’ izler, yorumlarım. Ben de inanmam ‘sonuçlarla oynandığına’... Soru formu arızalı olabilir... Ya da denek seçimi ve/veya sayısı... Hepsi o... Bu durumu da çapraz sorularla denetlersiniz zaten...
Bir tek ünlü ‘sahtekâr’ bilirim sonuçlarla ‘oynayan’. Onu da bilmeyen yoktur ki... Her dönem birilerini kandırır; paralarını almayı başarırdı... ANAP üst yönetimine 150 bin dolara partiyi %17 gösterme teklifinde bulunduğuna tanık olmuştum... Oysa onun da bu seçimlerde işleri kesattı. Ne bir siyasi parti itibar etti kendisine, ne de ciddi bir TV kanalı...
Bugün belli oldu her şey: Ak Parti’yi %35’in üzerinde gösteren onca araştırma şirketi mi ‘doğru’ söyledi, yoksa hepsini ‘çarpıtmakla’ suçlayanlar mı? Yalan söyleyen taraf bakalım şerefli bir şekilde özür dilemesini bilecek mi? Araştırma önemli mi kardeşim? Hem de çok; size ne yapacağınızı söyleyemez ama haritada nerede olduğunuzu gösterir. Bunları reddetmek demek, navigasyon, yani yol bulma sisteminin ilk halkasını görmezden gelmek, kafaya göre takılmak demektir. O zaman da varsa bir hata onu ilk halkayı reddeden zihniyette aramak gerekir... Araştırmayı reddeden cahili ne parti başında tutmak lazım ne de şirketin herhangi bir kademesinde... Navigasyon aleti olmadan gemiyi götüremez çünkü... Araştırmaları ciddiye alan ve baraj altında kalacakları yüzde yüz belli olan partilerin araştırma şirketlerini sahtekârlıkla suçlayacaklarına, şu veya bu parti adına yarıştan çekilmeleri yanlış mı olurdu mesela?..
Şu tabloya bir bakmakta yarar var. 6 araştırma şirketinin rakamları ve nihai sonuçlar... Kırmızı kartı kime (kimlere) göstereceğinize siz karar verin...
Yazılı olmayan yasalar devrede
Özellikle belediyelerdeki Ak Parti yönetimleri için anlatılan ilginç bir hikaye var. Bu her parti için geçerli olurdu aslında. Hani “Her isteyen her yere dilediği billboard’u asar; hiçbir yasal engelleme yoktur”, dedikleri dönemde, İlhan Bilge göndermişti. Seçimler sonrası hatırlamanın tam sırası:
“Askerde bölük komutanıma ‘Bıyık bırakmayı yasaklayan bir kanun yok; niye bırakamıyorum?’ diye sordum. ‘İstersen bırakırsın,’ dedi ‘Ama ondan sonra benden hiçbir konuda izin alamazsın, en ufak hatanda ceza görürsün, en ağır görevlere hep sen gidersin ve sonunda bıyıklarını kesersin. Onun için hiç denemeye kalkma!’ Bazı belediyelerin bazı panoları yasakladığına dair kanıt olmadığı doğrudur. Ama kanıt olmaması, yasağın olmadığını kanıtlamıyor. Belediyeler ellerindeki diğer yetkileri kullanarak, sizi, başka türlü engeller, yüksek ücretler, imalar yoluyla bu afişi asmaktan vazgeçiriyorlar.
Belki de tek kanıt, yıllardır mayo afişleri görmeye alıştığımız yerlere (örneğin Zincirlikuyu’daki Ayyıldız binasına) uzun süredir ya giyimli mankenlerin ya da yalnızca kafası görünen yüzücülerin kullanıldığı panolar asılmasıdır. Seçim zoruyla bir-iki aydır uygulamanın gevşetilmiş olması bu kanıtı da geçersiz kılar mı bilemem.”
Özellikle belediyelerdeki Ak Parti yönetimleri için anlatılan ilginç bir hikaye var. Bu her parti için geçerli olurdu aslında. Hani “Her isteyen her yere dilediği billboard’u asar; hiçbir yasal engelleme yoktur”, dedikleri dönemde, İlhan Bilge göndermişti. Seçimler sonrası hatırlamanın tam sırası:
“Askerde bölük komutanıma ‘Bıyık bırakmayı yasaklayan bir kanun yok; niye bırakamıyorum?’ diye sordum. ‘İstersen bırakırsın,’ dedi ‘Ama ondan sonra benden hiçbir konuda izin alamazsın, en ufak hatanda ceza görürsün, en ağır görevlere hep sen gidersin ve sonunda bıyıklarını kesersin. Onun için hiç denemeye kalkma!’ Bazı belediyelerin bazı panoları yasakladığına dair kanıt olmadığı doğrudur. Ama kanıt olmaması, yasağın olmadığını kanıtlamıyor. Belediyeler ellerindeki diğer yetkileri kullanarak, sizi, başka türlü engeller, yüksek ücretler, imalar yoluyla bu afişi asmaktan vazgeçiriyorlar.
Belki de tek kanıt, yıllardır mayo afişleri görmeye alıştığımız yerlere (örneğin Zincirlikuyu’daki Ayyıldız binasına) uzun süredir ya giyimli mankenlerin ya da yalnızca kafası görünen yüzücülerin kullanıldığı panolar asılmasıdır. Seçim zoruyla bir-iki aydır uygulamanın gevşetilmiş olması bu kanıtı da geçersiz kılar mı bilemem.”