Kaç Tane Cemil Meriç Var?
02 EKİM 2006
Benim için bir taneydi: Bu Ülke’yi yazan Düşünür Cemil Meriç... Algılama Yönetimi’ne ilişkin tüm uygulamaların ‘bu ülke’ insanının ortak ruhi şekillenmesi üzerine inşa edilmesi gerektiğini savuna geldim hep. Bir ‘Bu Ülke’yi okumuştum bir de ‘Jurnaller’i... Kendimi Cemil Meriç otoritesi gibi görüyordum neredeyse...
Bir konuda cahilliğin parametrelerinden biri de o konuda derinlik kazanamamaktır... Türkiye’nin en büyük entelektüellerinden biri olarak kabul edilen Meriç’le ilgili ne kadar sığ kaldığımı bugünlerde anlamaya başladım. Şöyle ki...
2004 yazında NPQ Tartışıyor adlı 12 bölümlük bir TV programı yapmıştık. Türkiye’nin kimlik meselesini ele almış, doğu-batı sorunsalından, tarihsel sürekliliğe, kırılma noktalarından “Peki ama biz kimiz?”e kadar uzanan pek çok temayı saatler boyu konuşmuştuk. İşte o program vesilesiyle tanıştığım ve tanımaktan esenlik duyduğum yazar Dücane Cündioğlu, şimdilerde sadece benim değil, Cemil Meriç’e çok yakın olduğunu sananların bile şaşkınlıkla tespit edecekleri cahilliklerini giderecek bir çalışmayı gün yüzüne çıkarmış... Meriç’in üç evresini ‘yakalamış’ Cündioğlu... Mütercim Cemil Meriç, Münekkid Cemil Meriç ve Mütefekkir Cemil Meriç...
Geçen yılki Paris seyahatlerinde bir rastlantı sonucu aklına ve gönlüne düşen Balzac çevirilerinden yola çıkınca, herkesin gözünden kaçmış makalelere, oradan da tanıdığımız, bildiğimizi sandığımız Cemil Meriç portresinden çok farklı bir resme ulaşmış. Ulaşırken de ne sağlığı kalmıştı -20’lere varan tansiyon, günde iki paketi geçen sigara- ne de insan ilişkileri -o dönemde bizimle bile görüşme sayısı minimuma inmişti...
Üç evrenin birinci kitabı, Bir Mabed Bekçisi: Cemil Meriç adıyla yayımlandı. Mabedi koruyarak bekleyen Cemil Meriç’in çevirmenlik dönemi, bu kitap olmasa, üstadı düşünce dünyasıyla tanıyan benim gibi okurların meçhulü olarak kalacakmış meğerse... Bu ara “mütefekkir Cemil Meriç”li kitabı dört gözle bekliyorum. Cündioğlu, Cemil Meriç’e yoğunlaştığı günlerde, onun tıpkı Kemal Tahir gibi Osmanlı’yı takdir ettiğinin ama pek çok Cumhuriyet aydını gibi aynı Osmanlı’yı bir düşünce adamının bilmesi gerektiği şekilde bilmediğinin altını çiziyordu. Üçlemenin üçüncüsü, bu düşüncenin temelleneceği bir platform olacağa benziyor. Bu da Cemil Meriç’i bayrak edinmiş olan bazı ‘radikal’ Osmanlıcıların huzurunu kaçırabilir...
Dücane Cündioğlu, kitabının önsözünü şöyle bitiriyor:
“Son olarak çabalarımın mahiyeti hakkında muhakkak bir şeyler söylemem gerekiyorsa, yapılmayacak olanı yaptığımı iddia edemem; ve fakat yapılmamış olanı yaptığımdan kesinlikle kuşku duymuyorum.”
Sevgili Cündioğlu haklı. Ancak onun gibi ‘normal’in sınırını zorlayan, titiz bir ‘fikir adanmışı’ böyle ‘pösteki sayabilirdi’...
Hoş geldin Alkım Dergi!
Benim pazarlama konusunda cesaret, yenilikçilik adına örnek gösterdiğim Alkım Yayınevi ilginç bir projeye daha imza atıyor: Edebiyat Dergisi.
Dün ilanlarını gördüm. İlk sayı Enis Batur’un yönetiminde 6 Ekimde çıkıyormuş. İlandaki marka vaadi, Alkım’ın genel stratejisini yansıtıyor:“Size yalan söylediler. Edebiyat eğlencelidir!”.. Alkım, kitabın satmadığı, satmayacağı, kimsenin kitap okumayacağı iddia edilen bir ülkede 2,5 milyon satışı bulmuş bir kuruluş. ‘Bunalım bunalım’ bir sektöre canlılık getirmiş. Derginin vaadi de o... İnşallah uygulama da öyle olur. Ve ne yazdığı anlaşılan bir edebiyat dergisini dolu dolu okuruz. Diğer imzaları bilmem; Aktüel’de yazan sevgili dostumuz Pakize Barışta da bu dergide. Ben onun yazdıklarını anlarım bakın... Ben anladıktan sonra da zaten herkes anlar...
Sadece derginin adını tam çıkaramadım. Çok bir ‘tasarım’ olunca işlev bazen tehlikeye girer. Adı herhalde ‘k’... Ama bana sorarsanız herkes Alkım’ın dergisi diye anacak. Biz iletişimciler böyle durumlarda işin kolayına gider, ille de inovasyon diye yırtınmaz, hedef kitlenin kolayına gidecek adı koyardık. Bu yazının başlığındaki gibi...
Opet hızlı davrandı
Türkiye’de itibar ve pazarlama iletişimi konusunda önemli bir kriter haline gelecek olan Türkiye Müşteri Memnuniyeti Endeksi (TMME) yansımalarını sürdürüyor. Akaryakıt sektöründe en yüksek puanı alan Opet’in dün devreye soktuğu ilanlar, olayı itibar eksenine oturtmaya başladı bile.
Çok inovatif (buluşçu – yenilikçi) bir reklam hazırlatmış Opet. Bir benzin göstergesi. Boş (E) ve Dolu (F) işaret yerli yerinde. Fakat ibre F’yi aşmış gitmiş ileride Opet amblemi üzerinde duruyor. Mesaj net: “Bizde full depo benzinin ötesinde bir şeyler var.” Metin de özetle bunu destekliyor zaten: “...Türk tarihine sahip çıkar, istasyonlarınızın çevresini yeşillendirir, temiz tuvalet kampanyaları düzenlerseniz... Karşılığını alırsınız!”
Opet hızlı davranmış. Ben hem sektör hem de markalar ligi birinciliğini almış olan Aygaz’dan da, tabii ki diğer sektör birincilerinden de atak bekliyorum... Bundan iyi itibar çarpanı olur mu? O da zaten ticari başarıya hız katmaz mı?
Bir konuda cahilliğin parametrelerinden biri de o konuda derinlik kazanamamaktır... Türkiye’nin en büyük entelektüellerinden biri olarak kabul edilen Meriç’le ilgili ne kadar sığ kaldığımı bugünlerde anlamaya başladım. Şöyle ki...
2004 yazında NPQ Tartışıyor adlı 12 bölümlük bir TV programı yapmıştık. Türkiye’nin kimlik meselesini ele almış, doğu-batı sorunsalından, tarihsel sürekliliğe, kırılma noktalarından “Peki ama biz kimiz?”e kadar uzanan pek çok temayı saatler boyu konuşmuştuk. İşte o program vesilesiyle tanıştığım ve tanımaktan esenlik duyduğum yazar Dücane Cündioğlu, şimdilerde sadece benim değil, Cemil Meriç’e çok yakın olduğunu sananların bile şaşkınlıkla tespit edecekleri cahilliklerini giderecek bir çalışmayı gün yüzüne çıkarmış... Meriç’in üç evresini ‘yakalamış’ Cündioğlu... Mütercim Cemil Meriç, Münekkid Cemil Meriç ve Mütefekkir Cemil Meriç...
Geçen yılki Paris seyahatlerinde bir rastlantı sonucu aklına ve gönlüne düşen Balzac çevirilerinden yola çıkınca, herkesin gözünden kaçmış makalelere, oradan da tanıdığımız, bildiğimizi sandığımız Cemil Meriç portresinden çok farklı bir resme ulaşmış. Ulaşırken de ne sağlığı kalmıştı -20’lere varan tansiyon, günde iki paketi geçen sigara- ne de insan ilişkileri -o dönemde bizimle bile görüşme sayısı minimuma inmişti...
Üç evrenin birinci kitabı, Bir Mabed Bekçisi: Cemil Meriç adıyla yayımlandı. Mabedi koruyarak bekleyen Cemil Meriç’in çevirmenlik dönemi, bu kitap olmasa, üstadı düşünce dünyasıyla tanıyan benim gibi okurların meçhulü olarak kalacakmış meğerse... Bu ara “mütefekkir Cemil Meriç”li kitabı dört gözle bekliyorum. Cündioğlu, Cemil Meriç’e yoğunlaştığı günlerde, onun tıpkı Kemal Tahir gibi Osmanlı’yı takdir ettiğinin ama pek çok Cumhuriyet aydını gibi aynı Osmanlı’yı bir düşünce adamının bilmesi gerektiği şekilde bilmediğinin altını çiziyordu. Üçlemenin üçüncüsü, bu düşüncenin temelleneceği bir platform olacağa benziyor. Bu da Cemil Meriç’i bayrak edinmiş olan bazı ‘radikal’ Osmanlıcıların huzurunu kaçırabilir...
Dücane Cündioğlu, kitabının önsözünü şöyle bitiriyor:
“Son olarak çabalarımın mahiyeti hakkında muhakkak bir şeyler söylemem gerekiyorsa, yapılmayacak olanı yaptığımı iddia edemem; ve fakat yapılmamış olanı yaptığımdan kesinlikle kuşku duymuyorum.”
Sevgili Cündioğlu haklı. Ancak onun gibi ‘normal’in sınırını zorlayan, titiz bir ‘fikir adanmışı’ böyle ‘pösteki sayabilirdi’...
Hoş geldin Alkım Dergi!
Benim pazarlama konusunda cesaret, yenilikçilik adına örnek gösterdiğim Alkım Yayınevi ilginç bir projeye daha imza atıyor: Edebiyat Dergisi.
Dün ilanlarını gördüm. İlk sayı Enis Batur’un yönetiminde 6 Ekimde çıkıyormuş. İlandaki marka vaadi, Alkım’ın genel stratejisini yansıtıyor:“Size yalan söylediler. Edebiyat eğlencelidir!”.. Alkım, kitabın satmadığı, satmayacağı, kimsenin kitap okumayacağı iddia edilen bir ülkede 2,5 milyon satışı bulmuş bir kuruluş. ‘Bunalım bunalım’ bir sektöre canlılık getirmiş. Derginin vaadi de o... İnşallah uygulama da öyle olur. Ve ne yazdığı anlaşılan bir edebiyat dergisini dolu dolu okuruz. Diğer imzaları bilmem; Aktüel’de yazan sevgili dostumuz Pakize Barışta da bu dergide. Ben onun yazdıklarını anlarım bakın... Ben anladıktan sonra da zaten herkes anlar...
Sadece derginin adını tam çıkaramadım. Çok bir ‘tasarım’ olunca işlev bazen tehlikeye girer. Adı herhalde ‘k’... Ama bana sorarsanız herkes Alkım’ın dergisi diye anacak. Biz iletişimciler böyle durumlarda işin kolayına gider, ille de inovasyon diye yırtınmaz, hedef kitlenin kolayına gidecek adı koyardık. Bu yazının başlığındaki gibi...
Opet hızlı davrandı
Türkiye’de itibar ve pazarlama iletişimi konusunda önemli bir kriter haline gelecek olan Türkiye Müşteri Memnuniyeti Endeksi (TMME) yansımalarını sürdürüyor. Akaryakıt sektöründe en yüksek puanı alan Opet’in dün devreye soktuğu ilanlar, olayı itibar eksenine oturtmaya başladı bile.
Çok inovatif (buluşçu – yenilikçi) bir reklam hazırlatmış Opet. Bir benzin göstergesi. Boş (E) ve Dolu (F) işaret yerli yerinde. Fakat ibre F’yi aşmış gitmiş ileride Opet amblemi üzerinde duruyor. Mesaj net: “Bizde full depo benzinin ötesinde bir şeyler var.” Metin de özetle bunu destekliyor zaten: “...Türk tarihine sahip çıkar, istasyonlarınızın çevresini yeşillendirir, temiz tuvalet kampanyaları düzenlerseniz... Karşılığını alırsınız!”
Opet hızlı davranmış. Ben hem sektör hem de markalar ligi birinciliğini almış olan Aygaz’dan da, tabii ki diğer sektör birincilerinden de atak bekliyorum... Bundan iyi itibar çarpanı olur mu? O da zaten ticari başarıya hız katmaz mı?