Kafesin reddi...
15 Haziran 2006 - Marketing Türkiye
Öğrenciler için staj dönemi başladı. Beklentiler yüksek. Staj yapacağı yerde kendisini gösterip işe girmek isteyenlerden tutun, okulda öğrendiklerini şirketlerde, ajanslarda hayata geçireceklerini umanlara; kırmızı halı ile karşılanacaklarını düşünenlerden, staj yapacakları yerin sınırsız imkânlar sağlayacağını sananlara kadar geniş bir yelpazede öğrenci var.
Tabii her şeyin kişinin kendisiyle bittiğini bilen, okulun dünya görüşü veren, iş hayatının ise uygulama alanı olduğunu kavrayan, ne alacağından çok ne vereceğinin de önemli olduğunu öğrenen, kapıdan içeri girdiğinde sırf üniversite mezunu olduğu için genel müdür olamayacağını ve yürümesi gereken çok yol, çıkması gereken çok merdiven olduğunu bilen öğrenciler de var.
Staj yapanlar ya da okurken çalışanlar bilir. İş hayatı kolay değil. Yeri gelecek toplantıya gireceksin, yeri gelecek fotokopi çekeceksin. Ama günün sonunda bireysel ve mesleki gelişim için öğreneceksin. Durduk yere hislenmeden ama kendini de ezdirmeden.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde dersteyiz. Öğrenciler panodan indirdikleri bir afişi “Bu ne rezalet hocam” diye getirdiler. TBWA\İstanbul’un stajyer ilanı. Eski bir kafes. Üzerinde ‘Stajyer – Internus stajus’ yazıyor.
Öğrenciler “Bizi hayvan yerine mi koyuyorlar? Çok iyi bir ajans bile olsa gitmeyiz.” dediler. Çok da haksız sayılmazlar. Muhakkak işin arkasında bir espri var, bir art niyet olduğunu da sanmıyorum ama geleceklerini tasarlarken karşılarına bir yol gösterenin çıkacağını varsayıp, ilandaki yaklaşımla karşılaşmalarını hak etmediklerini düşünüyorum. “Yaratıcılık adına heyhat ne güneşler batıyor...”
Ruhu yok ama eğlenceli
Geçenlerde İletişim Fakültesi öğrencilerinden Atilla İlhan’dan gelen bir e-posta ile hayli eğlendim. Reklam ajanslarındaki metin yazarlarının pabucunu dama atacak bir web sitesi adresi göndermiş. Sitede slogan üretimini otomatik hale getirmişler. Nasıl mı? Önce şu siteye giriyorsunuz: http://www.thesurrealist.co.uk/slogan.cgi Arama butonuna ürünün ya da markanın ismini yazıyorsunuz ve size fırından yeni çıkmış bir slogan geliyor. Gerçi henüz ürünün veya hizmetin neyle ilgili olduğunu soran bir sistem yok. Yani ürününüz meyve suyu ise yazdığınız isme karşılık yiyecek sloganı da çıkabiliyor. Ruhu yok ama hiç önemli değil. Bu da ruhsuz olsun...
Bilmediklerini, bilmeleri gerek
İletişim danışmanı dostumuz Necla Zarakol, bir gazete kupürü göndermiş. 21 Mayıs tarihinde Milliyet gazetesinin ikinci sayfasında yayınlanmış bir haber bu. Necla Hanım önce gülmüş habere; sonra da biraz telaşa kapılmış, soruyor: “Bu işlerin içinden nasıl bir akılla ne zaman çıkacağız?” Necla Hanımı yanıtlamadan önce habere bir göz atalım. Aynen aşağıya alıyorum:
“Etekli erkeklerden 19 Mayıs defilesi!
Ayakkabı markası Pedro Camino'nun 2006-2007 kış kreasyonu Esma Sultan Yalısı'nda yapılan bir defileyle tanıtıldı. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı'nda "Atatürk Samsun'a Ayak Bastı" konseptiyle hazırlanan defilenin başında Mustafa Kemal'i temsilen podyuma çıkan manken, konuklar tarafından dakikalarca alkışlandı. Dans gösterisiyle başlayan defilede, Şenay Akay, Ebru Şallı, Ece Gürsel, Seda Ertan, Gökhan Mumcu, Cengiz Coşkun ve Mişa gibi tanınmış mankenler görev aldı. Defilede ayakkabılardan çok "etekli-elbiseli erkekler" ilgi çekti. Kadın giysileriyle podyuma çıkan erkek mankenler, kadın meslektaşları kadar rahattı. Defilede davetliler ayrıca, Atatürk'ün çeşitli zamanlarda giydiği ayakkabılarını görme fırsatı da buldu.”
Şimdi gelelim Zarakol’un sorusuna: Bu işlerin içinden ancak iletişim hizmeti alanların iletişimi öğrenmeye başlamalarıyla çıkacağız. Bunun için de bunların ilk adımı atmaları gerek: İletişimi bilmediklerini bilmek ve bu işleri bir uzmanlık alanı olarak benimsemek...
‘CRM nedir’ dersi...
Hemen hemen her hafta ürününden şikayet eden, aldığı ürünü değiştirmek için yardım isteyen, güvendiği kurumun kendisini nasıl hayal kırıklığına uğrattığını anlatan e-postalar alırım. İçimden bir ses “Tüketici köşesi yazmıyorum ki neden bana gönderiyorlar?” der durur. Üstelik geçen haftaya kadar içlerinde bir kez olsun pozitif bir cümle bulamadım. Çiçeği burnunda Master’li dostumuz Yeşim Sönmezer’in gönderdiği e-postayı “müşteri, liderlik, CRM, iletişim, saygı, beklenti üstü yaklaşım, hızlı ve etkili çözüm, müşteri sadakati” kavramlarını aklınızda tutarak okuyun, bakın neler hissedeceksiniz?
“Yaklaşık 1 ay önce “MoistureLoc ürünü kullanan kişilerde göz enfeksiyonu ortaya çıktığına dair” bir mail aldım. Bu üründen çok memnun olmama rağmen, kullanmayı bıraktım. 22 Mayıs tarihinde Bausch&Lomb firması gazeteye ürünün kullanımından doğabilecek sorunları anlatan, ürünü piyasadan çektiğini ve kullanıcılarda bulunan ürünlerin değiştirileceğini bildiren yarım sayfa bir ilan yayınladı. Bende bunun üzerine “hangi eczanelerden değiştirme yapabileceğimi” öğrenmek için danışma hattından müşteri temsilcisini aradım. MoistureLoc için aradığımı söylediğim anda, şikayetimin ne olduğunu ya da ne gibi bir yardım istediğimi sormadan, ismimi ve telefonumu aldılar ve beni arayacaklarını söylediler. Yaklaşık yarım saat sonra beni Bausch&Lomb firmasının Genel Müdürü aradı. Sıkıntımı kendisine söyledim ve hangi eczaneden değiştirme yapabileceğimi öğrenmek istedim. Kısaca ürün hakkındaki sorunu ve piyasadan çekme kararlarını anlattıktan sonra :
‘Yeşim hanım eczaneye kadar gidip yorulmuşsunuz, adresinizi alayım ve gün içerisinde size daha önce kullanmakta olduğunuz solüsyondan göndereyim’ dedi. Sadece eczane bilgisi almak için aradığım firmanın Genel Müdürünün beni aramış olması ve bu kadar yakından ilgi göstermesinin şaşkınlığını üzerimden atamamışken, Genel Müdüre 1 saat içinde evden dışarı çıkmak üzere olduğumu söylediğim anda ‘O zaman ürünü şoförümle evinize göndereyim’ demesi üzerine nakavt oldum. Gerçekten de 20 dakika sorun şoför kapımdaydı...”
Yeşim Hanım sadece mest olmakla kalmamış, aynı zamanda bu markanın elçisi haline gelmiş. Önüne gelene anlatıyor. İletişimde en etkili kanaldır biliyorsunuz: Dost arkadaş tavsiyesi...
Ben Expert’in yöneticisi olsaydım. Yıllardır çarşaf gibi reklamlar verip ne kadar ucuza mal sattığımızı anlatmış olsaydım. Yani iletişimimi satış odaklı bir strateji üzerine kurmuş olsaydım. Birileri de bana bu senaryoyu gösterselerdi. Kesinlikle yüzüne dahi bakmazdım... Ama Hacer Ana bal gibi olmuş işte...
İki kilit mesajı başarılı bir şekilde veriyor: 1. Expert en yüksek teknolojiyi size sunar. 2. Expert yaşlıca bir teyzenin bile rahatlıkla kullanacağı kadar kullanıcı dostudur...
Bu sektörde dikkatimi çeken iki reklamdan biri Hacker Ana... Diğer ise TeknoSa’nın manav filmi... Algılamanın temel kurallarından pek çoğu bu iki kampanyada mevcut: Farklılaşmaları yönetebilmek; görselliği doğru kullanmak; yalınlık; düşüncelerden çok duygulara hitap edebilmek;
TeknoSa gibi Expert’i de bu işin nasıl olacağını rekabete gösterdikleri için kutlamak gerek...
Tabii her şeyin kişinin kendisiyle bittiğini bilen, okulun dünya görüşü veren, iş hayatının ise uygulama alanı olduğunu kavrayan, ne alacağından çok ne vereceğinin de önemli olduğunu öğrenen, kapıdan içeri girdiğinde sırf üniversite mezunu olduğu için genel müdür olamayacağını ve yürümesi gereken çok yol, çıkması gereken çok merdiven olduğunu bilen öğrenciler de var.
Staj yapanlar ya da okurken çalışanlar bilir. İş hayatı kolay değil. Yeri gelecek toplantıya gireceksin, yeri gelecek fotokopi çekeceksin. Ama günün sonunda bireysel ve mesleki gelişim için öğreneceksin. Durduk yere hislenmeden ama kendini de ezdirmeden.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde dersteyiz. Öğrenciler panodan indirdikleri bir afişi “Bu ne rezalet hocam” diye getirdiler. TBWA\İstanbul’un stajyer ilanı. Eski bir kafes. Üzerinde ‘Stajyer – Internus stajus’ yazıyor.
Öğrenciler “Bizi hayvan yerine mi koyuyorlar? Çok iyi bir ajans bile olsa gitmeyiz.” dediler. Çok da haksız sayılmazlar. Muhakkak işin arkasında bir espri var, bir art niyet olduğunu da sanmıyorum ama geleceklerini tasarlarken karşılarına bir yol gösterenin çıkacağını varsayıp, ilandaki yaklaşımla karşılaşmalarını hak etmediklerini düşünüyorum. “Yaratıcılık adına heyhat ne güneşler batıyor...”
Ruhu yok ama eğlenceli
Geçenlerde İletişim Fakültesi öğrencilerinden Atilla İlhan’dan gelen bir e-posta ile hayli eğlendim. Reklam ajanslarındaki metin yazarlarının pabucunu dama atacak bir web sitesi adresi göndermiş. Sitede slogan üretimini otomatik hale getirmişler. Nasıl mı? Önce şu siteye giriyorsunuz: http://www.thesurrealist.co.uk/slogan.cgi Arama butonuna ürünün ya da markanın ismini yazıyorsunuz ve size fırından yeni çıkmış bir slogan geliyor. Gerçi henüz ürünün veya hizmetin neyle ilgili olduğunu soran bir sistem yok. Yani ürününüz meyve suyu ise yazdığınız isme karşılık yiyecek sloganı da çıkabiliyor. Ruhu yok ama hiç önemli değil. Bu da ruhsuz olsun...
Bilmediklerini, bilmeleri gerek
İletişim danışmanı dostumuz Necla Zarakol, bir gazete kupürü göndermiş. 21 Mayıs tarihinde Milliyet gazetesinin ikinci sayfasında yayınlanmış bir haber bu. Necla Hanım önce gülmüş habere; sonra da biraz telaşa kapılmış, soruyor: “Bu işlerin içinden nasıl bir akılla ne zaman çıkacağız?” Necla Hanımı yanıtlamadan önce habere bir göz atalım. Aynen aşağıya alıyorum:
“Etekli erkeklerden 19 Mayıs defilesi!
Ayakkabı markası Pedro Camino'nun 2006-2007 kış kreasyonu Esma Sultan Yalısı'nda yapılan bir defileyle tanıtıldı. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı'nda "Atatürk Samsun'a Ayak Bastı" konseptiyle hazırlanan defilenin başında Mustafa Kemal'i temsilen podyuma çıkan manken, konuklar tarafından dakikalarca alkışlandı. Dans gösterisiyle başlayan defilede, Şenay Akay, Ebru Şallı, Ece Gürsel, Seda Ertan, Gökhan Mumcu, Cengiz Coşkun ve Mişa gibi tanınmış mankenler görev aldı. Defilede ayakkabılardan çok "etekli-elbiseli erkekler" ilgi çekti. Kadın giysileriyle podyuma çıkan erkek mankenler, kadın meslektaşları kadar rahattı. Defilede davetliler ayrıca, Atatürk'ün çeşitli zamanlarda giydiği ayakkabılarını görme fırsatı da buldu.”
Şimdi gelelim Zarakol’un sorusuna: Bu işlerin içinden ancak iletişim hizmeti alanların iletişimi öğrenmeye başlamalarıyla çıkacağız. Bunun için de bunların ilk adımı atmaları gerek: İletişimi bilmediklerini bilmek ve bu işleri bir uzmanlık alanı olarak benimsemek...
‘CRM nedir’ dersi...
Hemen hemen her hafta ürününden şikayet eden, aldığı ürünü değiştirmek için yardım isteyen, güvendiği kurumun kendisini nasıl hayal kırıklığına uğrattığını anlatan e-postalar alırım. İçimden bir ses “Tüketici köşesi yazmıyorum ki neden bana gönderiyorlar?” der durur. Üstelik geçen haftaya kadar içlerinde bir kez olsun pozitif bir cümle bulamadım. Çiçeği burnunda Master’li dostumuz Yeşim Sönmezer’in gönderdiği e-postayı “müşteri, liderlik, CRM, iletişim, saygı, beklenti üstü yaklaşım, hızlı ve etkili çözüm, müşteri sadakati” kavramlarını aklınızda tutarak okuyun, bakın neler hissedeceksiniz?
“Yaklaşık 1 ay önce “MoistureLoc ürünü kullanan kişilerde göz enfeksiyonu ortaya çıktığına dair” bir mail aldım. Bu üründen çok memnun olmama rağmen, kullanmayı bıraktım. 22 Mayıs tarihinde Bausch&Lomb firması gazeteye ürünün kullanımından doğabilecek sorunları anlatan, ürünü piyasadan çektiğini ve kullanıcılarda bulunan ürünlerin değiştirileceğini bildiren yarım sayfa bir ilan yayınladı. Bende bunun üzerine “hangi eczanelerden değiştirme yapabileceğimi” öğrenmek için danışma hattından müşteri temsilcisini aradım. MoistureLoc için aradığımı söylediğim anda, şikayetimin ne olduğunu ya da ne gibi bir yardım istediğimi sormadan, ismimi ve telefonumu aldılar ve beni arayacaklarını söylediler. Yaklaşık yarım saat sonra beni Bausch&Lomb firmasının Genel Müdürü aradı. Sıkıntımı kendisine söyledim ve hangi eczaneden değiştirme yapabileceğimi öğrenmek istedim. Kısaca ürün hakkındaki sorunu ve piyasadan çekme kararlarını anlattıktan sonra :
‘Yeşim hanım eczaneye kadar gidip yorulmuşsunuz, adresinizi alayım ve gün içerisinde size daha önce kullanmakta olduğunuz solüsyondan göndereyim’ dedi. Sadece eczane bilgisi almak için aradığım firmanın Genel Müdürünün beni aramış olması ve bu kadar yakından ilgi göstermesinin şaşkınlığını üzerimden atamamışken, Genel Müdüre 1 saat içinde evden dışarı çıkmak üzere olduğumu söylediğim anda ‘O zaman ürünü şoförümle evinize göndereyim’ demesi üzerine nakavt oldum. Gerçekten de 20 dakika sorun şoför kapımdaydı...”
Yeşim Hanım sadece mest olmakla kalmamış, aynı zamanda bu markanın elçisi haline gelmiş. Önüne gelene anlatıyor. İletişimde en etkili kanaldır biliyorsunuz: Dost arkadaş tavsiyesi...
Ben Expert’in yöneticisi olsaydım. Yıllardır çarşaf gibi reklamlar verip ne kadar ucuza mal sattığımızı anlatmış olsaydım. Yani iletişimimi satış odaklı bir strateji üzerine kurmuş olsaydım. Birileri de bana bu senaryoyu gösterselerdi. Kesinlikle yüzüne dahi bakmazdım... Ama Hacer Ana bal gibi olmuş işte...
İki kilit mesajı başarılı bir şekilde veriyor: 1. Expert en yüksek teknolojiyi size sunar. 2. Expert yaşlıca bir teyzenin bile rahatlıkla kullanacağı kadar kullanıcı dostudur...
Bu sektörde dikkatimi çeken iki reklamdan biri Hacker Ana... Diğer ise TeknoSa’nın manav filmi... Algılamanın temel kurallarından pek çoğu bu iki kampanyada mevcut: Farklılaşmaları yönetebilmek; görselliği doğru kullanmak; yalınlık; düşüncelerden çok duygulara hitap edebilmek;
TeknoSa gibi Expert’i de bu işin nasıl olacağını rekabete gösterdikleri için kutlamak gerek...