Kahpeliğin dini, milleti olmaz!..
25 MAYIS 2007
Eş dost sohbetinde çok konuştuk. Uzun zamandır nasıl bir bahane bulsam da yazsam diyordum. Sonunda sevgili Ahmet Hakan imdadıma yetişti. Dünkü yazısına giriş olsun diye Çetin Altan ustanın ünlü iddiasını dile getirmiş: “Batıda düello geleneği vardır. Doğuda ise pusu kurulur”... Ahmet eklemiş: “Bilmiyorum aradaki erdem farkından söz etmeye ihtiyaç var mı? Durum açıktır. Düello mertliktir; pusu ise kahpelik!”...
Hakan, buradan yola çıkarak Baykal’ın teklifini destekliyor ve Erdoğan’la TV’de girişecekleri bir söz düellosundan her iki tarafından kârlı çıkacağını iddia ediyor... Ona itirazımız yok; bizim derdimiz Çetin Altan ağabeyin tespitiyle...
Bu metafora ‘batı hayranı ecnebi Türk aydınları’ bayılmışlardı. Batı mertti, biz de kahpe... Onların ilerlemesinin bizim ise geri kalmamızın; özetle onların ‘iyi’ bizim ise ‘kötü’ olmamızın nedenlerinden biri de buydu...
Önce Shakespear’in eserleriyle yüzyüze gelince uyanmaya başlamıştım. Kahpeliğin Allah’ı İngiliz sarayında mevcuttu. O ne hile, o ne desise?.. İhanet, alçaklık, pusunun daniskası... Sonra VIII. Henry filmleri geldi... “A Man for all Seasons”, “Anne Boleyn”, “Henry VIII” ve Helen Mirren’in muhteşem oyunculuğuyla yeni izleme fırsatı bulduğum “Elizabeth I”...
Ya Fransız sarayına ne demeli?.. Uzağa gitmeye gerek yok. İsabelle Adjani’nin başrolünü oynadığı “Kraliçe Margot”yu izleyin yeter... Bu arada yolunuz düşerse Berlin yakılarındaki Sanssouci şatosunu gezin ve Alman tarihinin en parlak siması Prusya Kralı Büyük Friedrich’in dramını izleyin... İspanyol, Avusturya ve Rus saraylarındaki entrikanın haddi hesabı yoktur... Entrika kelimesi, Batı kültürünün dayandığı iddia edilen Roma ve Bizans’ın bize mirasıdır...
Hal böyleyken mertlik ve kahpelik konusunda “İyi Batı – Kötü Doğu” sonucuna varmak, hangi akla hizmet eder ki? Aslında söz konusu olan tencere dibin kara; benimki senden kara durumudur. Çünkü tarihte nerede iktidar savaşı varsa, orada kahpelik ve entrika en sık başvurulan mücadele aracı olmamış mıdır?.. Yani kahpeliğin coğrafi, kültürel veya dini bir menşei veya izahı yoktur...
Perakende sektörü seçimini yaptı
Geçen hafta katıldığımız toplantılardan en ilginçlerinden biri hiç şüphesiz Koleksiyon’un sahibi Mimar Faruk Malhan’ın, Maslak’daki (Hacı Osman Bayırı) Teşhir yerinin (Show room) tam ortasında verdiği yemekti...
Toplantı 31 Mayıs – 02 Haziran tarihleri arasında Soysal Danışmalık’ın bu kez Lizbon’da düzenleyeceği 2. Liderler Konferansı öncesi bir ısınma turu gibiydi... Türkiye’nin en tanınmış perakende markalarının patronları oradaydı. Malhan, başta sektörün ‘doğal lideri’ Adullah Kiğılı olmak üzere‘30 kadar ağır delikanlıyı’(!) büyük başarıyla ağırladı. Usta tasarımcı, mobilyanın yanısıra cam ve seramik alanına da uyguladığı tasarım anlayışını yemeklerin seçim ve hazırlanışında da göstermeye kalkınca benim gibi muhafazakâr vatandaş küçük bir açlık tehlikesi atlatmış olsalar da, karışık balık buğulama bir harikaydı...
Kiğılı orada hazır bulunanlar arasında bir de mini seçim anketi uyguladı. İşte perakende patronlarının tercihi: 1. Ak Parti, 2. CHP, 3. DP...
Turu... Ufuk Turu... İstanbul dergisi ve Kara Efe n “Yurt dışından bir tanıdık geldiğinde elimiz ayağımıza dolaşır. Eline nasıl bir doküman verelim? Nereye götürelim? En yaratıcı fikir dahi, standart hareketlerden öteye gitmez. İşte bu noktada Cordis Grup imdada yetişmiş. THY’nin son derece başarılı Skylife dergisini de hazırlayan ve bu yayın grubu içinde yer alan Diskus Dergi Grubu Ocak ayından bu yana İstanbul adlı bir dergi yayınlamaya başlamış. Çok da iyi yapmış. Fiyatı 6 YTL. Bence çok daha fazlasını hak ediyor... İstanbul’un dergisini yapmak sorumluluk ve bilgi ister. Bu arkadaşlarda ikisi de var... n “Geçen hafta Kara Efe’yi tatmaya gittik. Gusto Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Yalçın Efe Rakı için Mövenpick’te bir öğle yemeği düzenlemişti. Ben sonuna kadar kalamadım. Fakat 13’üncü Türkiye Kokteyl Yarışması Birincisi Elif Tosun’un yaptığı rakı kokteyllerini (Rakı Hattan, Rakı Tini, Rak’n Roll, Harmandalı) ve Kara Efe’yi bol bol tattım... Üretimde 2000 metre rakımlı Ödemiş Bozbağ’dan getirilen kaynak suyu kullanılıyormuş. %100 üzüm suması ve anason tohumları ile özel bakır imbiklerde üç kez damıtılıyormuş. Alkolü biraz daha yüksek. Özellikle Demirtaş ailesini yakından tanıma ve birlikte çalışma fırsatı bulduktan sonra Yeşil Efe içmeye başlamıştım. Sonra Sarı Zeybek’e döndüm. Şimdi ipi Kara Efe göğüsleyecek herhalde... Hani rakıya pek yakışmasa da “tereyağı gibi” derler ya. Aynen öyle...
Hakan, buradan yola çıkarak Baykal’ın teklifini destekliyor ve Erdoğan’la TV’de girişecekleri bir söz düellosundan her iki tarafından kârlı çıkacağını iddia ediyor... Ona itirazımız yok; bizim derdimiz Çetin Altan ağabeyin tespitiyle...
Bu metafora ‘batı hayranı ecnebi Türk aydınları’ bayılmışlardı. Batı mertti, biz de kahpe... Onların ilerlemesinin bizim ise geri kalmamızın; özetle onların ‘iyi’ bizim ise ‘kötü’ olmamızın nedenlerinden biri de buydu...
Önce Shakespear’in eserleriyle yüzyüze gelince uyanmaya başlamıştım. Kahpeliğin Allah’ı İngiliz sarayında mevcuttu. O ne hile, o ne desise?.. İhanet, alçaklık, pusunun daniskası... Sonra VIII. Henry filmleri geldi... “A Man for all Seasons”, “Anne Boleyn”, “Henry VIII” ve Helen Mirren’in muhteşem oyunculuğuyla yeni izleme fırsatı bulduğum “Elizabeth I”...
Ya Fransız sarayına ne demeli?.. Uzağa gitmeye gerek yok. İsabelle Adjani’nin başrolünü oynadığı “Kraliçe Margot”yu izleyin yeter... Bu arada yolunuz düşerse Berlin yakılarındaki Sanssouci şatosunu gezin ve Alman tarihinin en parlak siması Prusya Kralı Büyük Friedrich’in dramını izleyin... İspanyol, Avusturya ve Rus saraylarındaki entrikanın haddi hesabı yoktur... Entrika kelimesi, Batı kültürünün dayandığı iddia edilen Roma ve Bizans’ın bize mirasıdır...
Hal böyleyken mertlik ve kahpelik konusunda “İyi Batı – Kötü Doğu” sonucuna varmak, hangi akla hizmet eder ki? Aslında söz konusu olan tencere dibin kara; benimki senden kara durumudur. Çünkü tarihte nerede iktidar savaşı varsa, orada kahpelik ve entrika en sık başvurulan mücadele aracı olmamış mıdır?.. Yani kahpeliğin coğrafi, kültürel veya dini bir menşei veya izahı yoktur...
Perakende sektörü seçimini yaptı
Geçen hafta katıldığımız toplantılardan en ilginçlerinden biri hiç şüphesiz Koleksiyon’un sahibi Mimar Faruk Malhan’ın, Maslak’daki (Hacı Osman Bayırı) Teşhir yerinin (Show room) tam ortasında verdiği yemekti...
Toplantı 31 Mayıs – 02 Haziran tarihleri arasında Soysal Danışmalık’ın bu kez Lizbon’da düzenleyeceği 2. Liderler Konferansı öncesi bir ısınma turu gibiydi... Türkiye’nin en tanınmış perakende markalarının patronları oradaydı. Malhan, başta sektörün ‘doğal lideri’ Adullah Kiğılı olmak üzere‘30 kadar ağır delikanlıyı’(!) büyük başarıyla ağırladı. Usta tasarımcı, mobilyanın yanısıra cam ve seramik alanına da uyguladığı tasarım anlayışını yemeklerin seçim ve hazırlanışında da göstermeye kalkınca benim gibi muhafazakâr vatandaş küçük bir açlık tehlikesi atlatmış olsalar da, karışık balık buğulama bir harikaydı...
Kiğılı orada hazır bulunanlar arasında bir de mini seçim anketi uyguladı. İşte perakende patronlarının tercihi: 1. Ak Parti, 2. CHP, 3. DP...
Turu... Ufuk Turu... İstanbul dergisi ve Kara Efe n “Yurt dışından bir tanıdık geldiğinde elimiz ayağımıza dolaşır. Eline nasıl bir doküman verelim? Nereye götürelim? En yaratıcı fikir dahi, standart hareketlerden öteye gitmez. İşte bu noktada Cordis Grup imdada yetişmiş. THY’nin son derece başarılı Skylife dergisini de hazırlayan ve bu yayın grubu içinde yer alan Diskus Dergi Grubu Ocak ayından bu yana İstanbul adlı bir dergi yayınlamaya başlamış. Çok da iyi yapmış. Fiyatı 6 YTL. Bence çok daha fazlasını hak ediyor... İstanbul’un dergisini yapmak sorumluluk ve bilgi ister. Bu arkadaşlarda ikisi de var... n “Geçen hafta Kara Efe’yi tatmaya gittik. Gusto Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Yalçın Efe Rakı için Mövenpick’te bir öğle yemeği düzenlemişti. Ben sonuna kadar kalamadım. Fakat 13’üncü Türkiye Kokteyl Yarışması Birincisi Elif Tosun’un yaptığı rakı kokteyllerini (Rakı Hattan, Rakı Tini, Rak’n Roll, Harmandalı) ve Kara Efe’yi bol bol tattım... Üretimde 2000 metre rakımlı Ödemiş Bozbağ’dan getirilen kaynak suyu kullanılıyormuş. %100 üzüm suması ve anason tohumları ile özel bakır imbiklerde üç kez damıtılıyormuş. Alkolü biraz daha yüksek. Özellikle Demirtaş ailesini yakından tanıma ve birlikte çalışma fırsatı bulduktan sonra Yeşil Efe içmeye başlamıştım. Sonra Sarı Zeybek’e döndüm. Şimdi ipi Kara Efe göğüsleyecek herhalde... Hani rakıya pek yakışmasa da “tereyağı gibi” derler ya. Aynen öyle...